Sadat, 28 Şubat'a, 15 Temmuz'a, ABD ve Fetö’ye meydan okuyor

SADAT Başkanı Melih Tanrıverdi.
SADAT Başkanı Melih Tanrıverdi.

SADAT, 1996'da kadrosuzluk nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetleri'nden emekliye sevk edilen Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi ile 28 Şubat mağduru emekli 23 subay ve astsubay tarafından 2012'de kurulmuştu. Aradan geçen 10 yıl boyunca tartışmaların odağı olan SADAT, kimi zaman ‘paramiliter’ bir kuruluş olduğu kimi zaman da ‘seçimleri tehlikeye atacağı’ yönündeki ithamlara mâruz kaldı. Türkiye karşıtı güçler ve uzantılarınca yönetilen sosyal medya hesapları, iktidara garezi olan muhalif unsur ve partiler, Türkiye’nin yükselişinden rahatsız olan yerli ve yabancı medya organ ve mensupları SADAT’ı sürekli hedef tahtasına oturttu. SADAT bu iddia ve ithamları sürekli yalanlasa da iftiraların ardı arkası kesilmedi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz mayısta SADAT binasının önüne giderek basın açıklaması yaparak SADAT'ı yönelik ithamları bir kez daha tekrarlamıştı. Gündemden düşmeyen bu iddiaların ve tartışmaların aslını öğrenmek için SADAT'ın kapısını çaldık. Bizi SADAT Başkanı Melih Tanrıverdi karşıladı. Sorulması gereken pek çok şeyi kendisine yönelttik o da samimiyetle cevapladı. İşte Melih Tanrıverdi’nin Gerçek Hayat'a anlattıkları…

SADAT'ın hedefi nedir ve belli bir hedefe ulaştığında misyonunun tamamlanması gibi bir şey söz konusu mu?

Öncelikle ‘misyonu tamamlamak’ gibi bir şeyden söz edemeyiz, çünkü SADAT bir şirket. Yani misyonunu tamamlaması diye bir şey söz konusu olamaz. SADAT Savunma, 2012 yılında TSK'dan daha önce ayrılmış olan subay ve astsubaylar tarafından kurulmuş özel askerî şirket. Şirketin faaliyet sahası yani ticarî sicilde geçen faaliyet sahası, dost ve müttefik ülkelerin silahlı kuvvetleri ve polis teşkilatlarına yönelik; askerî danışmanlık hizmetleri, özel askerî eğitimler ve donatım hizmetleri vermek. Bunları ticarî sicil gazetemizde tescil ettirmiş durumdayız. Türkiye'de SADAT'a benzer faaliyetler gösteren birçok şirket var, ama genellikle şirket kurulurken iç ticaret, dış ticaret veya gıda, inşaat gibi ana faaliyet alanları belirtilip detaylar belirtilmediği için diğerleri dikkat çekmiyor.

İslam ülkelerinin silahlı kuvvetlerine danışmanlık hizmeti vermek gibi bir ticari hedefiniz var. Bu danışmanlığı biraz açar mısınız, tam olarak neleri kapsıyor?

Bir çekirdek kadro ile çalışıyoruz. Ama silahlı kuvvetlerin ihtiyacı olan her türlü alanda faaliyet gösterebilecek bilgi birikimine sahibiz. İnsan kaynağını proje bazlı olarak her zaman oluşturabilecek imkân ve kabiliyete de sahibiz. Belki de bunları göz önünde bulundurarak bizimle ilgili fikir jimnastiğinde bulunup, işte SADAT şunu yapıyor, bunu yapıyor gibi iddialarda bulunuyorlar. Ama hiçbir zaman aslı astarı olmayan iddialar. Biz, özel bir askerî şirketiz. Türkiye'nin dost ve müttefiki ülkelerin ihtiyacı olan danışmanlık hizmetlerini veriyoruz.

‘İhtiyaç duyabilecek her türlü hizmeti veriyoruz’

Ne tür danışmanlık?

Kurumsal reorganizasyon, modernizasyon faaliyetlerinin yürütülmesi gibi danışmanlık hizmetleri. Bu reorganizasyon ve modernizasyonun neticesinde mutlaka bir eğitim gerekiyor. Kadroların idarî eğitimleri de söz konusu. Aynı zamanda operasyonel birliklerin reorganizasyonunu da yapıyoruz, bunların savaşa hazırlık eğitimleri de söz konusu. İnternet sitemizde örnek eğitim paketlerimiz var bunlarla ilgili. Eğitimlerimiz bu paketlerle sınırlı değil, bunlar örnek paketler.

Silahlı kuvvetlerin ihtiyaç duyabileceği ve talep edeceği her türlü eğitimi organize etme imkân kabiliyetine sahibiz. Bunun yanı sıra da tabii ki bir kurumu reorganizasyona yani yeniden yapılandırmaya tabi tutuyorsanız ekipmanlarının, teçhizatlarının, kullandığı silahların, mühimmatın, her türlü şeyin de yenilenmesi gerekebilir.

Dolasıyla bu ticari hedefimizin de sona ermesi, tamamlanması gibi bir şeyden bahsedemeyiz. Çünkü teknoloji her zaman gelişiyor. Silahlı kuvvetler her gün farklı ihtiyaçlarla karşılaşıyor, savunma ihtiyaçları her gün farklılaşıyor. Bu ihtiyaçları karşılamak için biz de her geçen gün kendimizi yenilemekle mükellefiz.

İslam ülkeleri ordularının dünya güçleri arasında hatırı sayılır bir konuma gelmesi için çalıştığınızı söylüyorsunuz. SADAT kurulalı yaklaşık 10 yıl oldu. 10 yılda bu hedefe ne oranda yaklaştınız?

Yani şöyle söyleyeyim. SADAT kurulalı 10 sene oldu ama SADAT gibi onlarca şirket olsa, bunlar da onlarca yıl çalışsalar, bu ihtiyacın karşılanması belki daha onlarca yıl sürecektir. Öyle bir iki şirket ile ihtiyacın karşılanması gibi bir şey söz konusu değil yani. Dönüp bakarsak, silahlı kuvvetlere ürün hazırlayan yüzlerce firma var Türkiye'de, dünyada ise binlerce firma var. Bir tane SADAT danışmanlık hizmeti vermiş, reorganizasyon hizmeti vermiş, yetişmek mümkün değil. Silahlı kuvvetler çok geniş yapılar. Tek başımıza birim birim alıp reorganizasyona tabi tutsak, belki binlerce yıl falan çalışmamız gerekir.

SADAT'ın kardeş kuruluşu olarak bilinen ASSAM, İslam Birliği'nin oluşması için akademik çalışmalar yapıyor. Siz de SADAT olarak İslam ülkelerinin ordularıyla çalışıyorsunuz, yanılıyor muyum?

ASSAM ile SADAT aslında ayrı ayrı kurumlar. Tamamen farklı yapıları var ve çalışma alanları da tamamen farklı. Yönetimlerinde benzer isimlerin var olması bir kafa karışıklığı oluşturuyor. Ama biz, sivil toplumda da faaliyet gösteriyoruz. Bu bizim daha önceki birikimimizden kaynaklanan bir şey. Donanımlı insanlarla çalışıyoruz. Bu donanımlı insanların tek bir konuda faaliyet göstermesini beklerseniz diğer birikimlerini dikkate almamış olursunuz. Ayrıca organizasyonel bir becerimiz var. Yani bir organizasyon yapma, ondan sonra faaliyet gösterme becerimiz var. Dolayısıyla ihtiyaç gördüğümüz alanlara girmeyi kendimize vazife biliyoruz.

Çeşitli ülkelere gidip geliyoruz, sivil toplum kuruluşları ile görüşüyoruz. SADAT'ın kurulmasından önce, ASSAM'ın kurulmasından önce gerçekleşen çalışmalar bunlar. Buralarda yaptığımız görüşmelerde, diyaloglarda bakıyorsunuz, belli başlı ihtiyaçlar var. İslam dünyası dağılmış vaziyette ve insanların belli başlı sıkıntıları var.

‘Faaliyetler belli bir noktaya gelip tıkanıyor’

Her ülkeye gittiğinizde siyasetçisiyle, bürokratıyla, kanâat önderleriyle, sivil toplumuyla görüşseniz ortak bir zemin olduğunu görüyorsunuz. Dolayısıyla burada yapılması gereken, ihtiyaç duyulan pek çok konu var. ASSAM ne yapıyor? Avrupa Birliği benzeri bir yapıya dönüşebilir fikir olarak. Örnek olarak önümüzde ABD var. 50 küsur devletten oluşuyor, ‘Birleşik Devletler’ diyoruz. Rusya'nın yine benzer yapılanması var. Bu tür organizasyonlar mevcut dünya üzerinde.

İslam ülkelerinin böyle birlik ve beraberlik içinde hareket etmeleri için bugün bir adım atmaya kalkılsa, 44 İslam İşbirliği Örgütü ile çeşitli kurumlar mevcut, ama faaliyetler belli bir noktaya gelip tıkanıyor. Bu konuda farklı bir perspektif oluşturmak, yeni bir bakış açısı verebilmek için biz ASSAM'ı kurduk. Farklı bir açılım oluşturmaya çalışıyoruz. İnsanlar tıkanmış bazı kurumsal yapıların yanı sıra yeni açılımların da mümkün olduğunu görsünler. Bu vizyonu vermeye çalışıyoruz.

Oluşan tecrübelerinizden hareketle koruyorum İslam ülkeleri arasında siyâsî yâhut askerî bir birlik mümkün mü, böyle bir çalışma var mı?

Bugün desek ki, İslam ülkeleri bir birlik oluşturmak istiyor; tamam da bunun hukuki zemini nasıl olacak, nasıl bir birlik olabilir? ASSAM bu konuda fikrî çalışmalar yürütüyor. Avrupa Birliği örneğindeki gibi İslam ülkeleri bir birlik oluşturmak istese, bunun anayasası nasıl olabilir? Bu konuda taslak çalışmalar yapıyor, seminerler ve konferanslar düzenliyor.

‘Biz devlet kurmuyor, bakış açısı kazandırmaya çalışıyoruz’

Çeşitli mevzuatlar oluşturmaya çalışıyoruz. Taslak mevzuatlar bir öneri sadece, bir fikir çalışması. İslam ülkeleri, karar vericiler ve sivil toplum kuruluşları buna rağbet ederek kendi ülkelerinde paylaşıyorlar.

Farklı bir bakış açısı kazandırmaya çalışıyoruz. Faydalı olacağını düşünüyoruz bu çalışmaların.

Fakat bunların SADAT ile bir ilgisi yok aslında. ASSAM'ın savunma ve savunma sanayii ile ilgili yaptığı çalışmalarla belki SADAT'ı birleştiriyorlar ve yahut SADAT'ın yönetim kadrosunda yer alan isimlerin bu çalışmalarda bulunmasını belki birleştiriyorlar. Sanki biz bir devlet kuruyoruz gibi algılayanlar var bu meseleyi. Çok yanlış bir şey bu. Her şeyden önce bizim böyle bir gücümüz, böyle bir şeyi yapma imkânımız yok. Ayrıca bizim elimizde sihirli bir değnek de yok. Bunlar fikrî çalışmalar sadece.

‘Biz beyaz bölgenin dışına çıkmayan ticarî bir firmayız’

SADAT bir ticarî firma. Silahlı kuvvetlerden emekli olmuş insanlar var. Bu insanlar ne yapacaklar emekli olduktan sonra? O dönem kırklı yaşlarda silahlı kuvvetlerden ayrılmışlar. Şimdi emeklilik yaşı daha da ilerledi, ama şu an bile emekliliğini kazanan birçok silahlı kuvvetler mensubu "Ben şu konularda uzmanım, bu konularla ilgili projelerde görev almak isterim" diye başvuruda bulunuyor. Çünkü silahlı kuvvetlerden emekli olan birinin dışarıda yapabileceği başka bir iş yok. Bu insanlar meslekî birikimlerini başka ülkelere aktarmak istiyorlar. Mesele bundan ibaret. Amiyane tabirle öküz altında buzağı aramamak lazım.

Ayrıca bunlar herkesin yapabileceği çalışmalar. Bu tür çalışmaları yapan başka kurumlar da var. Belki bizim biraz daha donanımlı olmamızdan korkuyorlar gibi geliyor bana. Oysa korkulacak bir şey yok. Biz ne yaptığımızı, ne yapmamamız gerektiğini, hangi bölgelerin siyah, hangi bölgelerin beyaz, hangi bölgelerin gri olduğunu çok iyi bilen ve beyaz bölgenin dışına çıkmayan bir şirketiz. Hatta bazen gri bölgeye yaklaşmayalım diye beyaz bölgede bile hareketsiz kaldığımız oluyor. Endişelenecek bir durum yok ortada.

ASSAM’dan zaman zaman ‘ASRİKA’ ifadesini duyuyoruz nedir ASRİKA?

Bu bir temennidir diyelim bizim için. Yurt dışında yaptığımız görüşmelerde şunu görüyoruz. “İslam ülkelerinin birlik oluşturması mümkün değil” diyorlar. Genelde konuştuğumuzda herkes aynı fikirde.

Bir birlik oluşturmalı mıyız?

Evet, oluşturmalıyız.

Peki, nasıl olacak?

İşte o mümkün değil.

Böyle bir karamsarlık var. Kimse böyle bir şeyin olamayacağını düşünüyor. Olabilmesi için ne yapmak lazım? Bir kongre esnasında uzatılan mikrofona Adnan Paşa (Adnan Tanrıverdi) çok hızlı bir röportaj verdi. Bazı cümleler eksik kalınca yanlış anlaşılmalara sebep oldu. Bununla ilgili defalarca açıklamada bulunduk ama herkes yanlış anlaşılan kısma odaklanıyor.

Neydi yanlış anlaşılan şey?

İttihâd-ı İslam nasıl olacak? Sualine cevap olarak Adnan Paşa o röportajda cevaben diyor ki: “Mehdi (as) gelince hepimizi toplayacak ve İslam ülkeleri bir birlik oluşturacak. Bütün Müslümanlar toplanacak dolayısıyla İslam ülkeleri de birleşmiş olacak.” Adnan Paşa devamında şunu soruyor “O vakit, Mehdi (as) ne zaman gelecek?” Cevap belli. “Bilmiyoruz yani onun bilgisi bizde değil. Peki, öyle de biz ne yapacağız? Bizim üzerimize düşen bir görev yok mu?” Bundan anlaşılmayacak bir durum yok ama bilerek Mehdi ibaresine yakılıyorlar.

İslam Birliği'ne hazırlık yapmalıyız

Adnan Paşa bir fikir koyuyor ortaya. Başka fikri olan varsa o da koysun. Diyor ki, İslam ülkelerinin bir birlik oluşturabilmesi için bununla ilgili mevzuatlar oluşturmak lazım. Yani bu görev bizim mi? Bizim değil. O zaman biz, taslak mevzuatlar oluşturalım. Karar vericiler beğeniyorlarsa alıp kullanırlar, beğenmiyorlarsa daha iyisini yaparlar, ama bir zemin oluşmuş olur, bir zemin oluşturalım biz. Başka fikri olan varsa çalışsın, o da onu koysun ve yahut beraber çalışalım. Buradaki amaç; İslam ülkelerinin birlik beraberlik oluşturması.

Çünkü görüyorsunuz, ülkeler arası ekonomik işbirlikleri var. Daha ziyade Batı’da, Avrupa'da var.

Ama İslam ülkeleri arasında böyle bir şey yok. Hepsi yüzünü başka taraflara dönmüş, herkes başkasından medet umuyor. Bunu biz yapmazsak bir yerlere hep mahkûm kalacağız demektir. Dolayısıyla bizim çıkış noktamız bu.

Şirketleri 3 ayırmak gerek

SADAT'ın Rus özel askerî şirketi Wagner gibi diğer askerî şirketlerden farkı ve profesyonelleşme açısından önceliği nedir?

Bazı akademik çalışmalarda görüyorum, özel askerî şirketleri çeşitlendiriyorlar. Ben çeşitlendirmekten ziyade tabakalandırıyorum, üçe ayırıyorum. Beşe altıya ayıranlar var, ben üçe ayırıyorum.

1) En alt tabakada paralı askerlik organizasyonları var. Yani silahlı bir güç oluşturup, çeşitli çatışma bölgelerine katılıyor bunlar.

2) Orta tabakada çatışma bölgelerine lojistik hizmet sağlayan özel askerî şirketler var. Suriye'de, Libya’da yahut Ukrayna'da bir çatışma bölgesi var diyelim. Yine Azerbaycan-Ermenistan arasında olmuştu. Bu çatışma bölgelerine silah, mühimmat, gıda gibi lojistik hizmetler sağlayan özel askerî şirketler bunlar.

3) En üst tabakada ise danışmanlık hizmetleri veren özel askerî şirketler var.

Bazıları, istihbarat hizmeti yürüten özel askerî şirketler de var diyor. Beşe altıya kadar çeşitlendirenler var, onlar yatay çeşitlendirme yapıyorlar. En rezil kısmı ise paralı askerlik organizasyonları, paramiliter yapılar.

Kılıçdaroğlu’na 1 milyon tl’lik tazminat

Biliyorsunuz Kılıçdaroğlu geldi, paramiliter bir örgüt dedi bizim için. Asla kabul etmiyorum böyle bir şeyi. Benim için en aşağı tabakadır bu. Hiçbir zaman girmeyeceğimiz bir yer burası. Yani kimsenin paralı tetikçisi değiliz. Biz münferiden çalışan, tamamen kendi inisiyatifi ile hareket eden, hiçbir yerden emir talimat almayan bir şirketiz. Bizi neyle suçluyorlar? “Hükümet seçim zamanı sandık güvenliğini SADAT ile tehlikeye atacak” diyorlar. Biz tetikçi değiliz. Bu yüzden 1 milyon TL'lik tazminat davası açtık Kılıçdaroğlu aleyhinde. Böyle bir iftirayı hiçbir zaman kabul etmem. Kaldı ki biz böyle bir tazminat davasını açtıktan sonra çok büyük bir baskı gördü CHP ve Kılıçdaroğlu. “SADAT gitti sizin aleyhinizde 1 milyon TL'lik tazminat davası açtı. Siz hâlâ hiçbir şey yapmadınız, sadece basında çıkıp konuşuyorsunuz” diye büyük bir baskı gördü. Haftalar sonra gittiler, suç duyurusunda bulundular.

Suç duyurunda herhangi bir delil, belge, bilgi sundular mı?

Sunamadılar, sadece söylentiden ibaret her şey. SADAT bunu yapıyor mu araştırılsın, SADAT şunu yapıyor mu araştırılsın, böyle suç duyurusu. Neyi araştıracaklar? İlk önce sen belgeni bilgini koyarsın, ondan sonra bunun araştırılmasını talep edersin.

Bir gazetecinin asla duymak istemeyeceği şey

Mustafa Balbay'ın Cumhuriyet gazetesinde Kılıçdaroğlu ile bir röportajı vardı. Kılıçdaroğlu kapımıza gelip, geri döndükten 10-12 gün sonra yaptı o röportajı. Kılıçdaroğlu'nun makam odasındalar, öyle anlaşılıyor. Konu SADAT'a gelince, “SADAT ile ilgili elinizde bilgi-belge var mı” diye soruyor Balbay. Kılıçdaroğlu her zaman kalabalık olan masasını işaret ederek "Evet, arkadaşlar bir dosya getirdiler" diyor. Yani çıkarıp bir dosya göstermiyor. Balbay “Peki, içinde ne vardı” diyor. “Henüz açmadım” diyor Kılıçdaroğlu. Buraya gelmiş, bizimle ilgili bir sürü iddialarda bulunmuş, sonra mitinglere çıkıp konuşmuş, sosyal medyada paylaşmış ve üzerinden 10-12 gün geçmiş “Daha açıp bakmadım” diyor. Balbay "Bir gazetecinin duymak isteyeceği en son şeyi söyledi. Beraber bakalım mı diyesim geldi” diyor. Yani böyle bir şey olamaz.

Wagner alt tabakada SADAT en üst tabakada

Dolayısıyla SADAT bu tabakalandırmada paramiliter tabakadan en uzak olan, en üst tabakada yer alıp diğer tabakalara hiç girmeyen, çatışma bölgelerine ne lojistik ne asker ne de mühimmat sağlamayan; en üst tabakada silahlı kuvvetlerin, emniyet güçlerinin reorganizasyonu ve modernizasyonu ile ilgilenen bir şirket.

Wagner ise paramiliter bir yapı. Yani en alt tabakada kalıyor Wagner gibi yapılar. Tamamen paramiliter hizmet sunuyorlar. Wagner, Afrika'da gidiyor çeşitli yerlerin güvenliğini üstleniyor. Hatta hükümeti bir süre sonra baskı altına alıp, Rusya ile beraber çalışmalarını sağlayacak çalışmalar yürütüyor. Suriye'de çeşitli çatışma bölgelerinde bulunuyor. SADAT kesinlikle böyle bir çalışma yürütmüş değil. Blackwater ile kıyaslıyorlar, bazen Wagner ile kıyaslıyorlar, bizimki onlardan çok farklı. Ellerinde bir şey olsaydı çıkartırlardı ve mutlaka derlerdi: “SADAT şurada, şu ülkede şunu yaptı” ama diyemiyorlar. Bunu tespit edemeyecekleri kadar profesyonel çalıştığımızı mı iddia ediyorlar acaba? Yani ‘SADAT her şeyi yapıyor ama mesela Wagner gibi, Blackwater gibi yakalanmıyor, açık vermiyor’ öyle mi? SADAT'ın herhangi bir yerde yaptığı yasadışı bir şeyi belgeleyip ortaya koyamıyorlar. Çünkü yok öyle bir şey.

İnsanları istihdam ederken nelere dikkat ediyorsunuz?

Bir proje aldığımızda çok sayıda personel istihdamı yerine uzman kişileri istihdam ediyoruz. İdeolojiden ziyade uzmanlığa bakıyoruz. Ama “Bir FETÖ'cüyü, PKK'yı destekleyen birini istihdam eder misiniz” derseniz istihdam etmeyiz tabii ki. Burada Türkiye Cumhuriyeti kanunları ve uluslararası mevzuat önemlidir bizim için.

Wagner gibi şirketlerle rekabiz

Rus Wagner ile ABD menşeli Blackwater hep kirli işler ile anılıyor. Buna rağmen bu şirketlerle ilgili ne yıpratıcı haberlere pek rastlanmıyor. Belirttiğinize göre sicili temiz olmasına rağmen SADAT’ın hedef seçilmesi neden, İslam Dünyasının birliğini savunduğu için mi?

SADAT hiçbir zaman hiçbir ülkede ihale takip eden bir şirket olmadı. Tamamen özgün bir çalışıyoruz. Bizim çözüm üretmeye çalıştığımız ülkelerde; Amerika'nın, Rusya'nın, İngiltere'nin, Çin'in, Fransa'nın da özel askerî şirketleri çözümler üretmeye çalışıyorlar. Dolayısıyla onların ayaklarına basıyoruz oralarda. Birbirimizin ayağına basıyoruz yani. Eğer ben o ülkede bir proje alır da bunu başarı ile ifa edersem diğer ülkelerin oralarda faaliyet göstermesi mümkün değil.

Bir rekabet var yani?

Evet, ciddi bir rekabet var. Bir kere biz o ülkeyi sömürmeyi hedeflemiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de ilişki kurduğu ülkelere sömürme amaçlı yaklaşmaz. Ama Batı'nın Afrika'da, Ortadoğu'da nasıl bir sömürge düzeni kurduğunu herkes görüyor. Bu ülkelerin hepsi bunun farkında, neler döndüğünü hepsi çok iyi biliyor. Dolayısıyla SADAT geldiğinde bizim onlara davranış şeklimizi görüyorlar. Çünkü diğerleri öyle davranmıyor. Bizim onlara değer verdiğimizi, onlara değer kattığımızı ve bizden aldıkları hizmet sonucunda belli bir seviyeye eriştiklerini gördükleri zaman diğer ülkelerle çalışmak istemiyorlar. Problem oradan doğuyor. Bu bu yüzden uluslararası alanda böyle bir tepki görüyoruz. İkincisi de Türkiye'ye dönersek, tabi bizim kurucu kadromuz 28 Şubat döneminde çeşitli yollarla silahlı kuvvetlerden çıkartılmış insanlar. “Türkiye'yi İran'a mı benzeteceksiniz, Türkiye'yi Suudi Arabistan'a mı benzeteceksiniz” diye sürekli bir vehim oluşturulan 28 Şubat döneminin üzerinden neredeyse 30 yıl geçti. Geçen 30 yıla baktığımızda Türkiye, İran yahut Suudi Arabistan mı oldu? Elbette olmadı. Çünkü Türkiye Türkiye'dir. Türkiye herkesin imrenerek baktığı bir ülke şu anda. Herkes Türkiye'ye rağbet ediyor. Bugün sokağa çıkın, otuz yıl önce hiç yabancı göremezdiniz ama bugün dünyanın her tarafından pek çok insan geliyor Türkiye'ye. Neden geliyorlar? Çünkü kendilerini burada güvende hissediyorlar, kendilerini rahat hissediyorlar, kendileri burada insan yerine konuluyor. Bunu gördükleri için geliyorlar.

Talimatı ABD’den alıyorlar

SADAT’ın seçimlere müdahele edeceğini söyleyen kimseler, bu ülkede siyasete hatta seçimlere müdahale eden kişiler, öyle mi?

Biden, ABD başkanlık seçimleri döneminde ne diyordu? “Türkiye'deki hükümetten memnun değilim, ABD ile beraber çalışmıyor bu hükümet. Ben bu hükümeti değiştireceğim” diyordu. Nasıl yapacak bunu? Bunu da söylüyor: “Muhalefete destek vererek yapacağım ben bunu, hükümeti değiştireceğim” diyor. Şimdi bu bağlamda Kılıçdaroğlu'na kim “Sen git de SADAT'ı hedefe koy” diyor? Kılıçdaroğlu’nun elinde gerçekten SADAT'ın sandık-seçim güvenliğini tehlikeye atacağına dair bir bilgi, belge olsa bunu yargıya taşırdı zâten. Taşıyabildi mi, taşıyamadı? Suç duyurusunda bulunuyorum, araştırsınlar diyor. Ya tamam da neye göre araştırsınlar. Ortada hiçbir şey yok, çünkü biz bir siyaset kurumu değiliz. Biz bir savunma sanayii şirketiyiz, özel bir askerî şirketiz. Paramiliter yapımız da yok. Varsa bununla ilgili bir bilgi, bir belge lütfen koysunlar. Kimden çekiniyorlar bunu belgelendirme konusunda?

Seçim güvenliği kimin umurunda?

SADAT ile ilgili 2018 yerel seçimleri öncesinde de Meral Akşener aynı şeyi iddia etti. Çıktı, SADAT şöyle yapacak, şuralarda kampları varmış dedi. Savcılık soruşturma başlatmış bununla ilgili. İncelemişler, Meral Akşener'i ifadeye davet etmişler. Biz de tazminat davası açtık Akşener'e. Akşener ifadeye davet edildiği zaman bilgi belge sorulmuş kendisine; o da elinde böyle bir şeyin olmadığını, kendisine bu bilgileri veren kişinin kim olduğunu da söyleyemeyeceğini belirtmiş.