Sahibinden satılık Amerika’da Trump siyonist baronların kuklası
Amerika'nın boynuna siyonizmin ipi geçeli çok oldu. Kennedy bu ipi çıkarmaya çalıştı, suikastla kim vurduya gitti. Aslında kimin öldürdüğü belliydi ama koca ülkede bunun izini sürecek kadar delikanlı biri aradan geçen 60 yıla rağmen çıkmadı, çıkamadı. Nixon ülkesinin boynuna geçen ipi çıkarmanın ne demek olduğunu gördü ama yine de şikayet etti. O şikayet onu başkanlıktan etti, iflahını kestiler, beli bir daha düzelmedi.
ABD başkanlık yarışına bir bakın hele!... Joe Biden'ın kendisi katolik ama üç çocuğu da yahudilerle evlendi. Donald Trump desen, kızı Ivanka sadece yahudi koca bulmakla kalmadı, bizzat kendisi de yahudiliğe geçti. Hint asıllı Kamala Harris'in kocası da yahudi. AIPAC'in Amerikan siyasetindeki etkisi sır olmaktan çıktı, artık herkes biliyor. Onlardan değilseniz, onlarla bir şekilde irtibat halinde değilseniz, Amerika denilen ülkede ne iş dünyasında ne sanatta ne de siyasette bir yere gelemezsiniz. Dünyayı yönettiği iddia edilen Amerika'yı kimler yönetiyormuş, buyurun görün!
O yüzden Trump'ın barışa vurgu yapan sözlerinin hiçbir ehemmiyeti yok. Çünkü o da öncekiler gibi siyonist baronların bir kuklası. Kuklanın itibarı olmaz, sadece onu oynatan bir sahibi olur.
Sahibinden satılık bir Amerika bu, günü geldiğinde işportada bile satılır.
Geçen ay ABD başkanlık seçimini kazanarak 45. dönemden sonra 47. dönemde de Beyaz Ev'de (White House çünkü White Palace değil, artık şu aşağılık kompleksini bırakalım) ikamet edecek olan Donald Trump'ın Florida'da yaptığı zafer konuşmasında en dikkat çeken cümlesi neydi, hatırlayalım.
"Savaş başlatacak dediler ama savaş başlatmayacağım, savaşları durduracağım."
Derken bir anda işler karıştı. Topal ördek konumuna düşen Biden yönetimi giderayak savaşı daha da kızıştıran bir hamle yaptı. Ukrayna’nın elinde bulunan ve daha önce kullanılmasına izin verilmeyen ABD menşeli uzun menzilli füzelerin Rusya'yı vurmasına izin verdi. Bu kararın peşinden İngiltere'den de benzer bir hamle geldi ve Ukrayna topraklarından ateşlenen ABD-İngiliz yapımı balistik füzeler ilk kez Rusya topraklarını hedef aldı. Balistik füze saldırıları Biden'ın talimatıyla Rusya'nın Kursk bölgesiyle sınırlı kalsa da ok yaydan çıkmıştı bir kere. Savaş, konvansiyonel boyuttan bir anda balistik füzeler boyutuna sıçramış oldu. Bunun bir tık ötesi, balistik füzelere nükleer başlık takmaktan ibaretti ve bu da tüm dünya için felâketin bizzat kendisiydi.
Putin'in buna cevabı gayet sert oldu. Daha füzeler Ukrayna'dan ateşlenmeden, Biden'ın balistik füzelere izin kararı medyaya düşer düşmez yeni bir nükleer doktrini onayladı. Kremlin sözcüsü Peskov, yeni doktrin kapsamında Batı tarafından tedarik edilen balistik füzelerin Rusya’ya karşı kullanılmasının nükleer bir karşılığa sebep olacağını belirtip, Putin nâmına gereken tehdidi yaptı:
"Nükleer caydırıcılık, potansiyel bir düşmanın, Rusya Federasyonu ve müttefiklerine yönelik bir saldırı durumunda misillemenin kaçınılmaz olduğunu anlamasını sağlamayı hedefliyor."
Nükleer tehdidi yüksek sesle masaya koyan Putin, Ukrayna'nın Batı menşeli füzelerine ise beklendiği gibi misliyle karşılık geldi. Nükleer olmayan başlıkların kullanıldığı yeni sistem orta menzilli balistik Rus füzeleri, Ukrayna'nın Dnipro şehrini vurdu.
Uzmanlar(!) fena yanıldılar
Ukrayna savaşının bir anda konvansiyonel boyuttan balistik füze boyutuna sıçraması ve nükleer tehdidin gündeme gelmesiyle birlikte topal ördek ve de iflah olmaz bir bunak olan Biden'ın "savaşlara son vermek isteyen" yeni başkan Trump'ı zor durumda bırakmak için çılgın kararlar almaya başladığı yorumları duyulmaya başlandı. Uzmanlar(!) TV programlarında saatlerce bu minvalde konuşmalar yaptılar. Biden'ı yerden yere vurup, Trump'ın gelişiyle bu yanlış karardan dönüleceğine dair inançlarını tumturaklı cümlelerle ifadeye koyuldular.
Trump cihetinden beklenen cevap biraz gecikmeli olsa da geldi. Trump’ın yeni kabinesine Millî Güvenlik Danışmanı olarak atadığı, Amerikan Kongresi'nin ilk yeşil bereli üyesi Michael Waltz, Fox TV'de çıktığı "Pazar haberleri" programında Shannon Bream'ın misafiri oldu. Fakat Waltz'ın söyledikleri, TV'lerde aspirin gibi her derde deva yorumlar yapan meşhur uzmanların(!) umduğu cinsten değildi. ABD'nin yeni dönemde Millî Güvenlik Danışmanı olarak mühim kararlara imza atacak Waltz özetle şunları söyledi:
- Biden yönetimiyle aynı görüşteyiz.
- Rakiplerimiz geçiş sürecini fırsat görüp bunu bir yönetimi diğerine karşı oynama zamanı olarak görüyorlarsa yanılıyorlar.
- Bu geçiş sürecinde ABD olarak tek takımız.
- Biden’ın kararı “Kuzey Koreli askerlerin gönderilmesine” karşı verilen bir cevaptı.
- Rusya'nın bu kararına biz de Ukrayna’nın saldırılarını Rusya’nın daha derinlerine yapmasına izin vermek suretiyle karşılık verdik.
- Sadece tedarik depoları ve hava üsleri gibi yerler vuruluyor. Moskova yahut St. Petersburg hedef alınmıyor.
- Caydırıcılık ve dolayısıyla barışı nasıl yeniden tesis edebiliriz, bunu düşünüyoruz
- Başkan Trump, orada yaşanan katliamdan inanılmaz derecede endişeli.
Albaylıktan emekli eski bir millî muhafız olan Michael Waltz'ın "barışı nasıl yeniden tesis edebiliriz, bunu düşünüyoruz" sözü kimseyi aldatmasın. Karşımızda 11 Eylül tezgâhı sonrasında Afganistan ve Irak'ı işgal edip milyonlarca masumun kanını döken eski ABD savunma bakanı Donald Rumsfeld'e danışmanlık yapan biri var. Oğul Bush'un "Daha fazla nasıl Müslüman kanı dökerim" diye kafa kafaya verdiği Beyaz Ev ekibinde Waltz da yer alıyordu.
Kennedy gibi olsaydı başkan yapmazlardı
Trump'ın 45. ABD başkanı olarak seçildiği 2016 yılının Kasım ayında ABD'li stratejist F. William Engdahl ile bir mülâkat yapmıştık. Dergimiz Gerçek Hayat'ın 840. sayısında neşredilen bu mülâkatta Engdahl "Trump derin devletin kuklası" demiş ve peşinden ilave etmişti.
"Trump'ın seçilmesi, gün geçtikçe daha fazla kimsenin farkına varabileceği gibi tamamen senin deyiminle Amerikan derin devletinin bir aldatmacası, bir algı operasyonu. Gerçi ben derin devletten ziyade “Patriarklar” (sistemin ağababaları, elitleri) demeyi yeğlerim. Kim bunlar? David Rockefeller gibi sahnenin gerisinde durup düşünce kuruluşlarını, politikacıları hatta başkanları yöneten insanlar. Onlar için bir sürprizden bahsedemeyiz. Trump, bana göre aynen kampanya sloganında olduğu gibi "Amerika'yı tekrar büyük yapacak adam” olarak piyasaya sürüldü. Tek kutuplu Amerikan hegemonyasının, düşmanlarına karşı gelecekteki savaş öncesi zaman kazanma taktiği, bir hile bu. Maalesef Donald Trump bir John Kennedy değil. Öyle olsaydı Patriarkların, Amerikan derin devletinin onu Beyaz Ev'in yanına dahi yaklaştırmayacağından emin olabilirdik."
Daha barışçıl bir Amerika beklemeyin
"Amerika için Trump neyin ifadesi? Fırsat mı yoksa bir tehdit mi?" diye sorduğumuzda ise Engdahl söyle demişti:
"Açık şekilde bir tehdit. Biliyorum, Trump sonrası daha anlayışlı, daha barışçıl bir Amerika beklentisi içerisinde olan pek çok Türk okura sarsıcı gelecek belki ama böyle. Gözümüzü dört açmalıyız, yoksa farkında olmadan kendimizi tehlikeli yanlışların içinde sürüklenirken bulabiliriz. Trump'ın seçim kampanyasına bakın! Keskin bir retorik kullanarak işlerini, Çin'deki, Meksika'daki, dünyanın başka bir yerindeki insanlara, kaybetmek istemeyen orta sınıf Amerikan vatandaşının korkusuna, hayal kırıklığına seslendi. Trump, bir yem. Amerika'nın gelecekteki saldırıya hazır hale gelene dek dünyadaki isyanı sakinleştirme çabası. Gerçi bu plan da tutmayacak ama savaştan başka planları da kalmadı zaten."
Trump'ın yanında kimler var?
Engdahl'ın sekiz yıl önce söylediklerinin bugüne nasıl ışık tuttuğunu görüyorsunuz. 2016 Kasım’ında yine enfes bir tespit yapmış ve şöyle demişti:
"Net bir yorum yapmak için henüz erken olsa da yanında saf tutan Rudy Giuliani, John Bolton ve kumarhane patronu Adelson gibilerine bakıldığında başka bir karanlık ajandayı seçebilmek mümkün."
Aynı karanlık ajandayı bugün de seçebiliyoruz. Trump'ın Millî Güvenlik Danışmanı olarak yanına aldığı Michael Waltz'dan az önce bahsettik. Afganistan ve Irak işgallerinin bizzat planlayıcısı olan birinden barış ummak tam mânâsıyla ahmaklık olur. Hele atadığı bir Kudüs elçisi var ki, en azılı siyoniste taş çıkartan çılgın bir evanjelik.
İşgale tuğla taşıyan barış elçisi(!)
Trump onu şöyle anlatıyor:
“Mike her zaman mükemmel bir kamu görevlisi, vali ve inanç lideri oldu. O, israili ve israil halkını seviyor ve aynı şekilde israil halkı da onu seviyor. Mike, Ortadoğu'da barışı sağlamak için yorulmak bilmeden çalışacak”
Filistin gerçeğini zinhar kabullenmeyen, iki devletli çözüme bile karşı olan, İsrail'i adeta su yolu yaparak defalarca gitmekle kalmayıp, kendi gibi azılı evanjelist yüzlerce kişiyi de peşine takıp götüren eski Arkansas valisinin en meşhur yönü nedir, biliyor musunuz?
Yıl 2018. Yine her zamanki gibi bir israil ziyaretinde Batı Şeria Efrat’ta bulunan yasadışı bir işgal yerleşimine giderek kafasına baret takıp amelelik yapıyor, yahudi bir işgalcinin Filistin topraklarındaki kaçak evine tuğla taşıyor. Çünkü ona göre Batı Şeria tamamen israil toprağı, dolayısıyla Filistinliler çıkarılmalı ve orası derhal ilhak edilmeli.
"Savaşları bitireceğim" sözleriyle ortalığı inleten Trump'ın "Ortadoğu'daki barış elçisi" olarak takdim edip Kudüs'e gönderdiği işte böyle bir kaçık olursa barıştan tam olarak neyin kastedildiğini varın siz düşünün! Cayır cayır yanan ateşe "Ben bunu söndürürüm" deyip benzin bidonuyla müdahale etmekten ne farkı var bunun?
BM elçisi siyonistin önde gideni
Trump'ın sözlerini boş verin, yanına aldığı isimlere bakın. Çünkü ABD nâmına icraati, Trump bu isimlerle birlikte yapacak. Millî Güvenlik Danışmanı Afganistan ve Irak katliamcısı, Kudüs elçisi işgale tuğla taşıyacak kadar gözü dönmüş bir deli, BM elçisi ise Polonyalı yahudi bir ailenin kızı olarak siyonistin önde gideni. Cüneyt Özdemir'in dediği gibi "israil bizzat kendisi BM'ye bir elçi atasa bu kadar israil taraftarı olamaz."
Hele bir de savunma bakanı atamış ki, mahşerin dördüncü atlısı adeta.
Fox TV'de sunuculuk yapan Hegseth'i, 17 Mart'ta işgalci terörist netanyahu ile yaptığı röportajdan tanıyoruz. Bu röportajı "israilin desteğimize ihtiyacı var" sözleriyle paylaşan Hegseth'in yegâne marifeti de bu zaten. Azılı bir evanjelist olarak Filistin topraklarını yahudilerin hakkı gören bir savunma bakanı, Ortadoğu'ya hangi barışı getirecek acaba?
Savunma bakanı Müslüman kanı içen biri
Amerikan ordusuyla alâkası 2021 yılında dini ve siyasi görüşleri nedeniyle kesilen ve bunu The War on Warriors / Savaşçılara Karşı Savaş isimli kitabında "Hislerimiz karşılıklıydı, ordu beni istemiyordu, ben de orduyu" diyerek ifade eden birinin savunma bakanı olarak atanması şayet azılı bir siyonist olmasaydı hiç de fena olmazdı aslında. Çünkü ordudaki generallerin birçoğu eski bir yüzbaşıdan emir almayı pek içlerine sindirecek gibi görünmüyor. Mazlumların bir numaralı düşmanı olan Amerikan ordusunda her türlü çatlak bizim lehimizedir ne de olsa.
Hegseth'in ordu kariyeri, 2003 yılında Princeton Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra piyade yüzbaşı rütbesiyle Millî muhafız olarak başlamış. Trump'ın yeni savunma bakanı; Afganistan, Irak ve Guantanamo'da Müslüman kanı içmeye doyamayan biri.
Sahibinden satılık bir Amerika
Amerika'nın boynuna siyonizmin ipi geçeli çok oldu. Kennedy bu ipi çıkarmaya çalıştı, suikastla kim vurduya gitti. Aslında kimin öldürdüğü belliydi ama koca ülkede bunun izini sürecek kadar delikanlı biri aradan geçen 60 yıla rağmen çıkmadı, çıkamadı. Nixon ülkesinin boynuna geçen ipi çıkarmanın ne demek olduğunu gördü ama yine de şikayet etti. O şikayet onu başkanlıktan etti, iflahını kestiler, beli bir daha düzelmedi.
ABD başkanlık yarışına bir bakın hele!... Joe Biden'ın kendisi katolik ama üç çocuğu da yahudilerle evlendi. Donald Trump desen, kızı Ivanka sadece yahudi koca bulmakla kalmadı, bizzat kendisi de yahudiliğe geçti. Hint asıllı Kamala Harris'in kocası da yahudi. AIPAC'in Amerikan siyasetindeki etkisi sır olmaktan çıktı, artık herkes biliyor. Onlardan değilseniz, onlarla bir şekilde irtibat halinde değilseniz, Amerika denilen ülkede ne iş dünyasında ne sanatta ne de siyasette bir yere gelemezsiniz. Dünyayı yönettiği iddia edilen Amerika'yı kimler yönetiyormuş, buyurun görün!
O yüzden Trump'ın barışa vurgu yapan sözlerinin hiçbir ehemmiyeti yok. Çünkü o da öncekiler gibi siyonist baronların bir kuklası. Kuklanın itibarı olmaz, sadece onu oynatan bir sahibi olur.
Sahibinden satılık bir Amerika bu, günü geldiğinde işportada bile satılır.