Şehid Sedat Yenigün ve iki güzellikten biri

İki büyük ve ebedî güzellikten biri olan şehadetin, şehidin cemiyetine yönelik tarafı da sürûr vericidir. Zira şehâdet bir diriliş hamlesi, ilâhî nizamı tebliğde kat’edilen merhalenin belgesidir. Can vererek sunulan mesajı, artık hangi küfür ve zulüm otoritesi cemiyetin gündeminden düşürebilir?
İki büyük ve ebedî güzellikten biri olan şehadetin, şehidin cemiyetine yönelik tarafı da sürûr vericidir. Zira şehâdet bir diriliş hamlesi, ilâhî nizamı tebliğde kat’edilen merhalenin belgesidir. Can vererek sunulan mesajı, artık hangi küfür ve zulüm otoritesi cemiyetin gündeminden düşürebilir?

Gerçekten Allah’a ve âhiret hayatına iman eden biz mü’minler için şehâdet, iki ebedî güzellikten biridir. Âh keşke bu gerçeği ruhlarımızın derinliklerinde hissedebilseydik, ne olurdu? Şehadet öyle bir çift yönlü güzelliktir ki, onu bir tarafı şehide dönük, diğer tarafı da şehidin cemiyetine yöneliktir

Sedat Yenigün'ün cenaze namazından sonra Ali Rıza Demircan Hoca şu konuşmayı yapmıştı:

Ali Rıza Demircan
Ali Rıza Demircan

“Aziz Mü’minler!

Kalblerimiz mahzun, gözlerimiz yaşlıdır. Fakat Allah'ın kaderine râzıyız. Böyle emrolunmuşuz. Zira güzel Mevlâmız (c.c.) ettiğini güzel eylediğini, güzeli alıcı gönül kulaklarına şöyle açıklıyor:

  • "(Musibete dûçar olan mü’min) De ki: Allah bizim için ne yazmış (takdir etmiş) ise, bize ancak o ulaşır. Bizim sahibimiz O'dur. Mü'minler Allah'a güvensinler. De ki; (Gazilik ve şehidlik olmak üzere) bize iki güzellikten birini gözetlemiyor musunuz? (Bunlardan başka ne olabilir ki, biz bunların ikisini de arzularız.) Ama biz Allah'ın size ya kendi tarafından veya bizim ellerimizle bir azab ulaştırmasını gözetliyoruz. Haydi, gözetin, Biz de sizinle beraber gözetenleriz." (Tevbe 51)
Gerçekten Allah’a ve âhiret hayatına iman eden biz mü’minler için şehâdet, iki ebedî güzellikten biridir.

Âh keşke bu gerçeği ruhlarımızın derinliklerinde hissedebilseydik, ne olurdu? Şehadet öyle bir çift yönlü güzelliktir ki, onu bir tarafı şehide dönük, diğer tarafı da şehidin cemiyetine yöneliktir

● Şehâdetin şehide dönük tarafı imrendiricidir. Zira İlâhî rahmete ermek, ebedî cennetlere vâris olmak için, çile, korku, fakirlik ve meşakkat engellerini şehadetle aşmış, kulluk imtihanını ak alınla vermiş bahtiyardır.

  • "Yoksa siz, sizden önce geçenlerin durumu başınıza gelmeden Cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle yoksulluk ve meşakketler dokunmuştu, öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber(leri) ve onunla birlikte imân edenler -Allah’ın yardımı ne zaman- diye feryad ediyordu, iyi bilin ki, Allah'ın yardımı (kendisine iltica edenlere) yakındır." (Bakara 214)

Şehid, cennete gireceklerini sananlardan değil, bizzat girenlerden olduğuna ve dostlarının da kendi yolunu takip etmelerini arzuladığına göre elbette ki o, kulluk imtihanını vermiş gıpta edilmeye lâyık, mahbub ve mükarreb kişilerdendir.

Rabbimiz Âl-i İmran 168 ve 169. âyetlerinde bu hakikati açıklamıyor mu?

"Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanmayın. Bilakis onlar Rableri katında diridirler. Allah’ın kendilerine verdiği (şehidlik mertebesi) ile hepsi de sevinçli olarak (Cennet nimetleriyle) rızıklanırlar. Arkalarından henüz kendilerine katılamayan (şehid din kardeşleri) hakkında da: -Onlara hiç bir korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir- diye müjde vermek isterler."

● İki büyük ve ebedî güzellikten biri olan şehadetin, şehidin cemiyetine yönelik tarafı da sürûr vericidir. Zira şehâdet bir diriliş hamlesi, ilâhî nizamı tebliğde kat’edilen merhalenin belgesidir. Can vererek sunulan mesajı, artık hangi küfür ve zulüm otoritesi cemiyetin gündeminden düşürebilir?

Şehâdet olduran, birleştiren, kaynaştıran, yönlendiren tebliğdir.

Mü’minler!

İftirakı ile garibliğimizi artıran bu İslâm garibinin hatırasını kalbimize gömerek, hüznümüzü kader potasında eritmeye çalışırken, ona kıyan mütecâvizleri unutacak değiliz.

Mücadelemiz, küfrün ve zulmün kaynağını kurutmak için olacaktır.

Benim imânı ve ihlasına yakînen şâhid olduğum şehidimizi, nasıl bilirisiniz?

Kabir suallerinden muaf ve bütün günahlardan ma'fu kılan şehâdetin düşüremediği kul haklarınızı helâl eder misiniz?

  • Sedat Yenigün
  • 1950’de Erzincan’da doğdu. Ailesiyle birlikte İstanbul’a göç etti. Karagümrük Ahmet Rasim Ortaokulu ve Vefa Lisesi’nde okudu. Vefa Lisesi yıllarında Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) ile tanıştı ve Merkez Orta Öğrenim Komitesi'nde, kültür faaliyetlerine katıldı. 21 Eylül 1969 Eylül tarihinde şehid edilen Mustafa Bilgi'den sonra, Orta Öğretim Komitesi Müdürü oldu.
  • Vefa Lisesi'ni bitirdikten sonra İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü'ne girdi ve 1974 yılında mezun oldu. Üniversite yıllarında, MTTB'de Basın Yayın Müdürlüğü yaptı. Daha sonra da MTTB Genel Yönetim Kurulu Üyesi oldu. Bu yıllarda açıkoturum, konferans ve seminerler organize etti. MTTB Bülteni ve Milli Gençlik dergisinin yeniden yayına başlamasında emeği geçti.
  • Üniversiteyi bitirdikten bir yıl sonra 1975 yılında Darüşşafaka Lisesi'nde öğretmenliğe başladı. Daha sonra Zeytinburnu İhsan Mermerci Lisesi'ne Edebiyat öğretmeni tayin edildi.
  • Öğrenciliği ve öğretmenliği döneminde Mehmet Mengüç Yenigün müstear adıyla, MTTB'nin yayın organları Milli Gençlik ve Çatı Dergisi'nde; Milli Gazete, Hareket, Düşünce, Sur, Sebil, Tevhid ve Hicret'te yazdı.
  • 1978 Yılında kurulan İlim ve Kültür Ocağı (İKO) kurucuları arasında yer aldı ve derneğin fikri yönlendiricisi İslami Hareket Dergisi'nin kuruluşunda görev alıp yazılar yazdı. Şehid olmadan önceki son yazısı "Gel ey zulüm, zulmün ta kendisi" oldu.
  • 5 Temmuz 1980 tarihinde, ikamet ettiği Fatih Hıka-i Şerif muhitinde berberde traş olurken, iki kişinin kurşunlarıyla şehid oldu. Zeytinburnu Kabristanına defnolundu. Rabbim razı olsun!