Şeyh İkrime Sabri: Minberin Muhafızı

 “Mescid-i Aksâ sadece ve sadece Müslümanlarındır ve başka kimsenin bu hususta bir tasarruf hakkı yoktur”. Yine 2001 yılında (h. 1421) verdiği bir fetvada İslam âlimlerinin icmâsı gereği “Üzerine cami yapılan her toprak parçası yer altıyla, yer üstüyle, içiyle, dışıyla, göğüyle, avlusuyla, duvarlarıyla, ağaçlarıyla ve sahip olduğu her şeyiyle İslâmi vakıftır” demiştir.
“Mescid-i Aksâ sadece ve sadece Müslümanlarındır ve başka kimsenin bu hususta bir tasarruf hakkı yoktur”. Yine 2001 yılında (h. 1421) verdiği bir fetvada İslam âlimlerinin icmâsı gereği “Üzerine cami yapılan her toprak parçası yer altıyla, yer üstüyle, içiyle, dışıyla, göğüyle, avlusuyla, duvarlarıyla, ağaçlarıyla ve sahip olduğu her şeyiyle İslâmi vakıftır” demiştir.

Mescid-i Aksâ Haçlıların elinde esirken Nureddin Zengi tarafından yaptırılan ve muzaffer komutan Selâhaddin Eyyubi tarafından şu anki yerine yerleştirilen minberi hatırlayalım ve ‘Minberin Muhafızı’ ünvanının ne kadar ehemmiyet taşıdığının farkına varalım.

1967 yılındaki savaşla Kudüs tamamıyla işgal edilince tüm gözler Mescid-i Aksâ’ya çevrildi. Kudüs halkının önde gelen liderleri ile şehir halkı Mescid-i Aksâ’nın başına gelebilecek herhangi bir zarara karşı onu korumaya yöneldiler. İşgal devleti İsrail ve Yahudi yerleşimciler işgal edilmiş toprakları çeşitli yöntemlerle istila etmenin planlarını yapıyorlardı: İlk olarak bölmenin ve sonra da yıkmanın planlarını… Öfkeli Kudüslüler ile işgalciler arasında çıkan çatışmalar arttıkça arttı. Hiç bir şart altında ilk kıblelerinden vazgeçmeyecek Filistin halkı ve ümmetin her yerinden özgür Kudüs’ü görmek isteyen herkes arkalarındaydı.

  • 21 Ağustos 1969 Perşembe günü Mescid-i Aksâ’da bulunan Kıble Mescidi içerisindeki (Salahaddin Eyyubi’nin yaptırmış olduğu) minber kasıtlı olarak ateşe verildi. Yangının hedefi Kudüs’ün anahtarlarını barış içerisinde Patrik Sefronius’tan teslim alan (m.637/h.15) ikinci halife Hz. Ömer’in ilk tuğlasını koyduğu yerin üzerindeki Kıble Mescidi’ni tamamen yıkmak ve ortadan kaldırmaktı. Fakat Kudüslüler farklı şehirlerdeki Filistin halkının desteğiyle yangını hızlı bir şekilde söndürmeye çalıştılar ve kurtarabildiklerini kurtardılar.

Yangından sonraki hafta Cuma günü (29 Ağustos 1969) Müslümanlar Cuma namazını Mescid-i Aksâ’nın açık avlularında kıldı. Hutbeyi Kudüs Kadısı ve 24 Temmuz 1967 tarihinde kurulan Yüksek İslam Heyeti’nin kurucu üyesi merhum Şeyh Said Abdullah Sabri verdi. Mescid-i Aksâ’yı her türlü saldırılardan korumak amacıyla omuz omuza vererek birlik ve dirlik içerisinde olunmasını salık veren belagatli hutbe oldukça etkileyiciydi. Şeyh Said Sabri, Mescid-i Aksâ’nın diğer hatipleri gibi Cuma hutbelerini bir süre minbersiz vermeye devam etti.

Şeyh Said Sabri'nin oğlu Şeyh İkrime Sabri

19 Mart 1973 tarihinde Şeyh Said Sabri Rahmet-i Rahman’a kavuştu. 4 Mayıs 1973 tarihinde ise oğlu Şeyh İkrime Sabri, Mübarek Mescid-i Aksâ’nın hatiplerinden biri oldu. Namaza gelen Kudüs ahalisini, millî ve dînî kimliklerini korumaları amacıyla hep birlik ve beraberliğe çağırdı.

 4 Mayıs 1973 tarihinde ise oğlu Şeyh İkrime Sabri, Mübarek Mescid-i Aksâ’nın hatiplerinden biri oldu.
4 Mayıs 1973 tarihinde ise oğlu Şeyh İkrime Sabri, Mübarek Mescid-i Aksâ’nın hatiplerinden biri oldu.

İşgale karşı durarak cemaatin dikkatini güncel meselelere çekmek suretiyle bu ünvanını hak ederek taşıdı. Hatipliğinin yanı sıra Kudüs’te eğitim ve sosyal işler alanında hizmet veren çeşitli kurum ve kuruluşlardaki işlerine de devam etti. 1994 yılında Filistin Ulusal Yönetimi kendisine Filistin Fetva Dairesinde görev teklif edince 2006 yılına kadar bu vazifeyi üstlendi. Ayrıca, 1998 yılında kendisine Yüksek İslam Heyeti Başkanlığı görevi tevdi edildi.

3000’Den fazla yazılı fetva

Şeyh İkrime Sabri; işgale ve işgalcilerin Kudüs’e, Mescid-i Aksâ’ya ve genel olarak Filistin halkına yönelik saldırgan tutumlarına karşı gelen hutbelerinin yanı sıra Müslüman toplumun meseleleri ve ihtilaflarını çözme amacıyla çok çeşitli konularda 3000’den fazla yazılı fetva verdi.

İsrail vatandaşlığı almayı yasakladı

Fetvalara baktığımızda ya Yahudileştirme faaliyetlerine karşı Kudüs’ü savunma hedefi güden yani vatani boyutu olan dini konuları ya da Filistin’in muhafaza etmesi gereken millî değerlerini görüyoruz. Mesela; şeriatın hükümlerine göre toprak satmanın külliyen haram olduğu, işgal güçleri tarafından tahliyesi talep edilen evlere ödenecek tazminatın alınmaması ve düşmana veya aracıya fark etmeksizin evini ve/ya toprağını satan kim olursa olsun toplumdan dışlanması gerektiğini salık veren bazı fetvaları tamamen siyasidir. Bununla beraber Şeyh İkrime Sabri, İsrail vatandaşlığı almayı yasaklayan; işgal devletiyle olan her türlü normalleşme sürecini, ‘alternatif vatan’ kavramını ve toprak takasını reddeden fetvalar da vermiştir.

Mescid-i Aksâ sadece müslümanlarındır

Şeyh İkrime Sabri’nin fetvalarından en büyük payı hiç şüphesiz Mescid-i Aksâ almaktadır. Zira “Mescid-i Aksâ sadece ve sadece Müslümanlarındır ve başka kimsenin bu hususta bir tasarruf hakkı yoktur”. Yine 2001 yılında (h. 1421) verdiği bir fetvada İslam âlimlerinin icmâsı gereği “Üzerine cami yapılan her toprak parçası yer altıyla, yer üstüyle, içiyle, dışıyla, göğüyle, avlusuyla, duvarlarıyla, ağaçlarıyla ve sahip olduğu her şeyiyle İslâmi vakıftır” demiştir. Ve aynı şekilde “Mescid-i Aksâ’nın batısındaki sur olan Burak Duvarı da İslami vakıftır ve Mescid-i Aksâ’yı çevreleyen bütün yapıların üzerinde onun hâkimiyeti vardır”. Şeyh İkrime Sabri bir diğer fetvasında ise kurtuluşunun bir gereği olarak Mescid-i Aksâ’nın asla yalnız bırakılmaması adına bütün Müslümanları Kudüs’e ziyarete çağırmıştır.

İşgal devleti, Şeyh İkrime Sabri’nin attığı her adımı ve söylediği her sözü takip etmektedir. Müftü olduğu ilk günden beri ‘Yaser Arafat’ın Müftüsü’ veya ‘Filistin Yönetiminin Müftüsü’ şeklinde yaftalamışlardır. Örneğin, Siyonist Likud Partisi lideri Netanyahu’nun 1999 yılında Şeyh İkrime Sabri’ye karşı Mescid-i Aksâ içerisinde iken başlattığı karalama kampanyası Birleşmiş Milletler koridorlarına bile ulaşmıştır.

İşgalciler onu adım adım İzliyor

İşgalcilerin savaş hukuku ile çelişen faaliyetlerini ortaya çıkardığı ve sadece Hakk’ı söylediği için İsrail onu Mescid-i Aksâ’nın ne minberinde ne de avlusunda görmeyi hiç istemedi. Bu çok normal çünkü Şeyh Dr. İkrime Sabri dînî, fikrî ve siyasî alanlarda eser üreten münevver bir din adamıdır. Bu yüzdendir ki, 1973 yılının Kasım ayında polis karakoluna götürülmesinden bugüne istihbarat birimleri attığı her adımını takip etmekte ve ona göre karar almaktadırlar.

  • İlk husus, sürekli olarak verilen ‘Mescid-i Aksâ’dan Uzaklaştırma Kararları’dır. Sözüm ona ‘kamu güvenliğini bozmak” ve “kışkırtma” bahaneleriyle Şeyh İkrime Sabri’yi Cuma hutbelerini vermekten alıkoymayı amaçlayarak Müslüman cemaat ile buluşmasını engellemeye çalışmaktadırlar. Hali hazırdaki en son uzaklaştırma kararı ise Mayıs 2020’de 4 ay süre ile verilmiştir.

İkinci olarak işgalci yönetimin uyguladığı seyahat yasaklarıdır. İddia ettikleri gibi Şeyh, İsrail’e düşmanlık besleyen herhangi bir parti veya devletle ilişki içerisinde değildir. Bu bahaneleri kaynak olarak kullandıkları soruşturma dosyalarında da doğrulanmıştır. Bu seyahat yasakları birkaç aya kadar uzayabilmektedir.

Hakk’ı söylediği için İsrail onu Mescid-i Aksâ’nın ne minberinde ne de avlusunda görmeyi hiç istemedi.
Hakk’ı söylediği için İsrail onu Mescid-i Aksâ’nın ne minberinde ne de avlusunda görmeyi hiç istemedi.

Üçüncü olarak ise polisin sürekli karakola soruşturmaya çağırmasıdır. Bütün bunlar işgali reddeden fetva ve hutbeler veren ve aynı zamanda işgalcilerin günlük icraatlerine karşı bütün vatandaşları direniş ve mücadeleye çağıran Şeyh İkrime Sabri’yi yıldırma ve korkutma hamleleridir.

Cesaret ve mertliğin sembolü

Cesaret ve mertliğin sembolü haline gelen İkrime Sabri’ye karşı işgalcilerin yürüttüğü bu saldırgan ve keyfi uygulamalar Kudüslülerin vicdanını yaralamaktadır.

İsrail polisinin Şeyh İkrime Sabri’nin evini basıp tutuklamasıyla ve verdiği Mescid-i Aksâ’dan uzaklaştırma cezaları ile halkın paylaştığı bu vicdani yaralar koronavirüs salgını sürecinde adetâ duygulu bir infiale dönüşmüştü
İsrail polisinin Şeyh İkrime Sabri’nin evini basıp tutuklamasıyla ve verdiği Mescid-i Aksâ’dan uzaklaştırma cezaları ile halkın paylaştığı bu vicdani yaralar koronavirüs salgını sürecinde adetâ duygulu bir infiale dönüşmüştü

İsrail polisinin Şeyh İkrime Sabri’nin evini basıp tutuklamasıyla ve verdiği Mescid-i Aksâ’dan uzaklaştırma cezaları ile halkın paylaştığı bu vicdani yaralar koronavirüs salgını sürecinde adetâ duygulu bir infiale dönüşmüştür.

İslam âlimlerinden tebrik

İşgalcilerin uygulamalarına karşı öfkenin kabardığı bu atmosfer içerisinde 64 ülkeden sayıları 800’ü geçen İslam âlimi Şeyh İkrime Sabri ile internet üzerinden buluşmak suretiyle Mescid-i Aksâ’nın İslami kimliği konusunda verdiği mücadeleden dolayı kendisini tebrik ve takdir etmişlerdir. Fikir alışverişi, görüşme ve tavsiyelerin akabinde katılımcı İslam alimlerinin tamamı Şeyh İkrime Sabri’ye ‘Minberin Muhafızı’ ünvanını vermeyi oybirliğiyle kararlaştırmıştır. Genel olarak tüm minberlerin sahip olduğu gibi, Mescid-i Aksâ’ya ait olan bu ünvanın da elbette dini, imani ve vatani bir derinliği vardır.

Şeyh İkrime Sabri’ye ‘Minberin Muhafızı’ ünvanını vermeyi oybirliğiyle kararlaştırmıştır.
Şeyh İkrime Sabri’ye ‘Minberin Muhafızı’ ünvanını vermeyi oybirliğiyle kararlaştırmıştır.

Şeyh İkrime Sabri her daim Rasulullah (s.a.v.)’in minberine bağlı olduğu gibi özelde ise Mescid-i Aksâ minberine sıkı sıkıya bağlı kalmaya devam edecektir. İslam âlimlerinin ortak kanaati sonucu verilmiş olan ‘Minberin Muhafızı’ ünvanı, bu minberi ümmetin pusulası kılmaya gayret eden ve her yanını saran düşmanlarına karşı verdiği mücadelesinde bir başına olan Şeyh’in omuzlarındaki yükü iki katına çıkartmıştır.

Allah (c.c.), Filistinlilerin ve Kudüslülerin zulme ve adaletsizliğe karşı verdiği mücadelede ümmetin göz bebeği olarak gördüğü Şeyh İkrime Sabri’ye yardımlarını esirgemesin.

Netice olarak, hepimizin bildiği gibi minberler camilerin ayrılmaz parçalarıdırlar ve zaman içerisinde İslam mîmârisinin en önemli unsurlarından biri haline gelmişlerdir. Hiç şüphesiz minberler, insanlara Allah’ın kelamını iletmede ve toplumu daha faziletli kılmada oldukça yüksek bir konumdadır. Hatibin toplumu etkileyen büyük ve önemli meselelerde attığı cesur adımlarla ümmetin pusulası olan minberin değeri artar ve manası derinleşir.

Mescid-i Aksâ Haçlıların elinde esirken Nureddin Zengi tarafından yaptırılan ve muzaffer komutan Selâhaddin Eyyubi tarafından şu anki yerine yerleştirilen minberi hatırlayalım ve ‘Minberin Muhafızı’ ünvanının ne kadar ehemmiyet taşıdığının farkına varalım. Bu büyük emanet ve ağır sorumluluk aslında bütün Kudüs ile Filistin halkının ve tabii ki tüm ümmetin omuzlarının üzerinde durmaktadır.