Sigara hakkında az bilinen gerçekler

İnsan sağlığı açısından son derece tehlikeli olan sigarayı kullananların sayısı her geçen gün artmaya devam ediyor. Sigaranın zararlarını bilmesine rağmen bırakamayan milyonlarca insan var.
İnsan sağlığı açısından son derece tehlikeli olan sigarayı kullananların sayısı her geçen gün artmaya devam ediyor. Sigaranın zararlarını bilmesine rağmen bırakamayan milyonlarca insan var.

Günümüzde sigaralar geçmişe göre yüzlerce kat daha tehlikeli. Çünkü teknoloji geliştikçe sigara üretim biçimleri de değişiyor. İlaç, aşı ve gıdalara eklendiği gibi domuzdan bilmem hangi belâya kadar her türlü zehir ve bağımlılık yapıcı madde sigaralara ekleniyor. ‘Tütün daha iyi’ şeklinde yanlış ve yaygın bir kanaat var. Oysa tütünün sahibi de aynı firmalar. Fetva ehlinin bu şeytanlıkları bilmeden vereceği fetvalar muhtemelen eksik ve hatalı olacaktır.

Beden, akıl, mal, din ve nesil insana emanettir. Bu yüzden İslam; canın, aklın, malın, dinin ve neslin korunmasını emreder. Bunların korunabilmesi, çevrenin/kâinatın muhafazasına da bağlıdır. Yani kâinattaki ilahî zinciri bozmamak, bir başka ifadeyle fıtrata uygun davranmakla mümkün.

Özellikle çağımızda korunması emredilen tüm emanetlere insanoğlunca ihanet edildiği herkesin mâlûmu. Mesela oldukça yaygın kullanılan sarhoş edicilerin haramlığı konusunda açık nas/delil var.

Bu yüzden hiçbir zaman tartışma konusu edilmez. Peki diğer zararlılar için yok mu?

DİNİMİZ NECİS OLANLARI HARAM KILMIŞTIR

Kur’an-ı Kerim sarhoş edicilerin yanı sıra; kan, domuz, Allah adı anılmadan kesilen veya kendiliğinden ölmüş hayvanları açıkça haram kılar. Fakat nehiy bununla sınırlı değil. Kur’an-ı Kerim nâzil olduğu zaman olmayan ancak sonraları ortaya çıkacak zararlılar hakkında bir hükmün olmadığını düşünmek İslam’a iftira olur.

Din, ḫabіѕ ( خبيث ) yani necis olanları haram kıldığına göre, bunun zıddı olanları da elbette helâl kılmıştır. Burada “Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin ‘tayyib’ olanlarından yiyin. Bu hususta azgınlık etmeyin; yoksa gazabım üzerinize iner. Kimin üzerine gazabım inerse o helak olur” (Tâ-hâ s. 81) Ayetini dikkatle okumayı tavsiye ederiz.

İNSAN ZARARLI BİR İLACI BİLE İÇEMEZ

Demek ki, ḫabaіѕin zıddı tayyibattır. Bir şeyin helâl olabilmesi tayyib ( طيّب ) yani fıtrî özelliklerini korumasına bağlıdır. Ölçü bellidir. Ehli, hüküm çıkarırken bu ve benzer delillere müracaat edecektir.

Sürekli reçete edilen bir ilaç düşünün, bir gün bunun insan için zararlı olduğu ortaya çıksa ve ehlince sakınılması emredilse, bu geçmişte insanlarca kullanılıyordu diyerek sigarada olduğu üzere mazeret üretilebilir mi? Israrla ‘hayır, ben bu ilacı içeceğim’ diyebilir mi insan?

Sigara erkeklerde sperm sayısını azaltarak ve sperm kalitesini bozarak kısırlığa sebep olabilir.
Sigara erkeklerde sperm sayısını azaltarak ve sperm kalitesini bozarak kısırlığa sebep olabilir.

SİGARA SPERMİ ÖLDÜRÜYOR

ABD’nin California Eyaleti’ndeki Lawrence Berkley Ulusal Laboratuvarı’nda yapılan araştırma, pasif içiciliğin dahi spermlerin DNA’sına zarar verdiği, bunun sonucunda virüslü hücrelerin genetik yollarla çocuklara geçtiği, sigara içmediği halde sigara dumanına maruz kalan çocuklarda kanser riskinin daha fazla olduğunu ortaya koyuyor. (Haberturk 21.07.2011 - kisa.link/MfZd)

SİGARA FİLTRESİNDE DOMUZ KANI

Hollandalı araştırmacı Christien Meindertsma, domuzun yer aldığı yüzlerce ürünü ifşa ettiği “Pig 05049” adlı kitabında 138. sırada domuz kanının sigara filtrelerine eklendiğini anlatıyor. Yunanistan’daki bir sigara üreticisi ise bu eser neşredildikten sonra ürettiği sigara filtrelerinde domuz kanının hemoglobinini kullandığını açıklar. (31.03.2010 – dünya medyası)

 Dr. Judith Mackay, sigara filtresinde domuz kanı olduğunu iddia etti...
Dr. Judith Mackay, sigara filtresinde domuz kanı olduğunu iddia etti...

Domuzu her ürüne ekleyerek dinlerle savaşan bu haydutlar, sigaraya domuz kanı ekleyerek kanser riskini azalttıklarını iddia ediyorlar. İddianın sahibi ise Dünya Akciğer Vakfı ile Dünya Sağlık Örgütü’nün politika danışmanı olan Dr. Judith Mackay. Bu aynı zamanda sigaranın kanser yaptığının da bir nevi itirafıdır. (kisa.link/Mg7I)

Üretici ekliyoruz diyor, DSÖ yetkilisi sözde ekleme gerekçesini açıklıyor.

Buna rağmen 2012’de Sağlık Bakanlığı Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı’ndan 3 kişi bir makale yazıp, “sigara filtrelerinde domuz kanı yok(!)” diyerek sektörü aklama tiyatrosunun içinde yer alıyor.

Bu hususta pek çok kimse sigara firmalarının bilgi gizlediğini ve muhtevayı “ticari sır” yalanının ardına sığınarak gizlediklerini söylüyor.

Yazar Rachel Carson'ın Sessiz Çığlık kitabında şu ifadeler yer alıyor: Amerika’da yetişen tütünden yapılan sigaralardaki arsenik içeriği 1932 ile 1940 arasında yüzde 300’den fazla artmıştır.
Yazar Rachel Carson'ın Sessiz Çığlık kitabında şu ifadeler yer alıyor: Amerika’da yetişen tütünden yapılan sigaralardaki arsenik içeriği 1932 ile 1940 arasında yüzde 300’den fazla artmıştır.

SİGARADA NE VAR?

İnsan bedeni ve çevreye verdiği zararlar açısından sigaranın ihtiva ettiği toksik maddeleri hemen herkes biliyor. Ama buna rağmen tiryakiler mazeret üretme hususunda birbiri ile yarışıyor.

Bırakınız bugünkü kat ve kat güçlü zehirleri, bundan tam 70 yıl önce, kimya mühendisi Rachel Carson tarafından kaleme alınan ‘Sessiz Bahar’ adlı eserde şunlar yazılı:

“Arsenik toprağın gerçek kalıcı zehirlenmesinin klasik vakasını oluşturur. Amerika’da yetişen tütünden yapılan sigaralardaki arsenik içeriği 1932 ile 1940 arasında yüzde 300’den fazla artmıştır. Son çalışmalar yüzde 600’e varan artışlar belirlemiştir. (s. 58-59)”

Arsenik veya başkaca zehirler, bitki ve toprağa, üretimde kullanılan kimyasallarla geçiyor. Oradan da insana…

İnsan hayatını değil de şirketleri gözeten sistemin hükümran olduğu günümüzde zahire bakarak verilecek hükümler bizi doğruya ulaştıramaz. Fetva verirken meselenin bütün detaylarına nüfuz ettikten sonra hüküm vermek icap eder.

Sigaraları satabilmek için üzerlerine “Güzel kadınlar sigara içer” bile yazmışlar...
Sigaraları satabilmek için üzerlerine “Güzel kadınlar sigara içer” bile yazmışlar...

SİGARA REKLAMI

Batılı sigara üreticileri dünyanın pek çok yerinde kadınları sigaraya alıştıramazlar. Bunu çözmek için çâreler ararlar. ‘Amerika’da Propaganda’ kitabında Edward Beynes, “Kadınlara yönelik, ‘sigara özgürlük meşalemizdir’ diye kampanyalar yürütüldüğünü yazıyor.

İnsanların şuur altına nasıl saldırıldığının bir başka örneği ise Tayland’da yaşanır. Ülkenin her yerine “Güzel kadınlar sigara içer” yazan, sigara içen manken resimleri asarlar. Beraberinde sigara içmeleri için manken kızlar bulurlar. Bu mankenlerin görevi, sokaklarda sürekli sigara içerek dolaşmaktır.

Böylece kadınları güzel gözükme zaafından yakalayıp tuzağa düşürürler. Mesela sokaklara boş sigara paketleri attırılır.

Gençlere bedava sigaralar dağıtılır. Yani ülkelerin ve halkların durumuna göre farklı usuller denenerek insanlığı tuzağa çekerler.
Bir dönem "sigara içmeyenler adamdan sayılmaz" algısı oluşturmuşlar, özellikle askerlikte....
Bir dönem "sigara içmeyenler adamdan sayılmaz" algısı oluşturmuşlar, özellikle askerlikte....

SİGARA İÇMEYEN ASKER Mİ OLUR?

Cumhuriyet devrinde Türk ordusunda askere sigara dağıtılıp, zorla içilmesi sağlanır. İçmeyen adamdan sayılmaz.

1934 yılında “Askeri Hastaneler ile Hastane Gibi Kullanılacak Revirlerde Hastaların Beslenme ve Bakımları Hakkında Kanun” çıkarılır. (resmigazete.gov.tr/arsiv/2888.pdf) Sadece sivil doktorlar değil, aynı zamanda bu kanun gereği “Sigara içen hastalara tabibin yazdığı sayıda sigara verilir” hükmünce asker hastalara da sigara reçete edilir.

İlaç gibi ücretsiz verilir. Üstelik bu kanun 2007 yılına kadar yürürlükte kalır.

Dahası sigara lobilerinin isteğiyle olsa gerek, TBMM’den 6332 sayılı bir kanun çıkarılır. Sadece bir maddelik olan bu kanunda “Kara, Deniz, Hava, Harita, Jandarma ve Gümrük Muhafaza Teşkilatındaki er, onbaşı ve kıta çavuşlarının günlük tayın istihkaklarına sigara kâğıdı ile birlikte 10 gram tütün veya 10 adet sigara istihkakı ilâve edilmiştir. Bu istihkak aynen verilir ve mübadele edilemez. Bu kanun 1 Mayıs 1954 tarihinden itibaren mer’idir.” (resmigazete.gov.tr/arsiv/8660.pdf)

Bu sayede sigara bağımlısı yapılan Türk askeri ve milletinin sadece sıhhati bozulmaz. Askerden döndüğünde sigaraya devam edecek olan Türk gencinin/askerinin üreme ve savaşma gücü de azaltılmak istenir.

Bu uygulama 12 Eylül darbecileri tarafından 1981’de kaldırılırsa da askerin sigara içmesi engellenmez. Aksine ‘asker sigarası’ vs. ile ekonomik sigara temini devam eder.

Milleti zehirlemek ve bağımlı yapmak adına çeşit çeşit sigara çıkarmışlar...
Milleti zehirlemek ve bağımlı yapmak adına çeşit çeşit sigara çıkarmışlar...

TÜRKİYE’NİN SİGARA TÜRLERİ

Sigaranın yaygınlaştırılması o kadar pervasızca sürer ki, Asker Sigarası, Silahlı Kuvvetler Sigarası, Polis Sigarası, TBMM Sigarası, CHP, AP, MDP sigarası gibi sigaralar çıkarılır. Her kurumun adına sigara çıkarmakla kalmayan devlet, küçücük çocuklara kötü örnek olsunlar giye öğretmenlerin de sigara içmesini teşvik eder ve ‘Öğretmenler Günü Sigarası’ adıyla bir sigara çıkarır.

Cumhuriyetin 60. Yılı sigarası, 27 Mayıs darbesi, PTT, Danıştay’ın Kuruluş Yıldönümü, Malatya Kaysı Festivali, İzmir’in Kurtuluşu, Türk Hava Kurumu, Kıbrıs, Türk Hava Yolları, Sümerbank, 1881-1981 sigarası diye uzayıp giden sigaralar çıkarılarak devlet ve millet bağımlı hâle getirilip sigara tröstlerine peşkeş çekilir.

Neredeyse Tayyip Erdoğan’ın meseleye el atmasına kadar devlet, hiçbir ikaza kulak asmaksızın âdeta dünya sigara şirketlerinin bir pazarlamacısı gibi çalışır.

Batıda insanlar sigara firmalarına tazminat davaları açıp büyük tazminatlar kazanırken, ülkemizde bu hususta hiçbir çaba yok. Olmaz, çünkü milleti bağımlı ve hasta kılan bizatihi devletin kendisi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yapmış olduğu gezilerde bir çok vatandaşımıza sigarayı bıraktırdı...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yapmış olduğu gezilerde bir çok vatandaşımıza sigarayı bıraktırdı...

‘DEVLET NEDEN YASAKLAMAZ?’

Sıkça, ‘zararlıysa devlet neden yasaklamaz, engellemez’ şeklinde safça cümlelerin kurulduğuna şahid oluruz. Oysa aynı devlet, zararlı ne varsa onu yapan ve yayan kurum. Piyango rezaleti, alkol üretimi, bin bir tür zararlı maddenin devlet teşvik veya korumasıyla yapıldığını bilmeyen yok. Bu yüzden bu tür suâllerin bir mânâsı da yok. Devleti siyasetçiler idare edermiş gibi gözükse de, çoğu kez bürokratlar ve akademisyenler idare eder. Onları ise kirli işlerin lobileri!

Bu yüzden devletler endüstri ile toplum arasında kaldığında, hep güçlü ve varlıklı olan endüstriden yana tavır alırlar. Günümüzdeki elektronik sigarada da benzer şeyler yaşıyoruz. Sigara neyse elektronik sigara da öyledir. Sigara firmaları bu işten zarar gördüğü için elektronik sigaraya savaş açıyor, hurra herkes lobinin peşine takılıyor. Oysa mesele paranın iki yüzünden ibaret!

Dr. Hafız Cemal Lokmanhekim eşi Sabiha Lokmanhekim aynı karede...
Dr. Hafız Cemal Lokmanhekim eşi Sabiha Lokmanhekim aynı karede...

DR HAFIZ CEMAL’DEN İKAZLAR

Ardından büyük bir bilgi külliyatı bırakan merhum Dr. Hafız Cemal Lokmanhekim, hakikaten eşine az rastlanır bir kimsedir. İşte onun makalelerinden sigara ile ilgili bazı cümleler:

- Ciğerimizi yıprattığı kadar, kesemizi de yıpratan tütünün kısırlığa sebep olduğu katî olarak tespit edilmiştir. Hastam R.’nin çocuğu olmuyordu. Menisini tetkik ettim. Neredeyse hiç canlılık yoktu. Sigarayı bırakmasını teklif ettim, kabul etti. Bir ay sonra tekrar tetkik ettiğimde canlılık meydana gelmişti. Dört ay sonra eşi gebeydi. (1954)

- Her yanandan çıkan dumanın içinde her türlü zehir vardır. Dumana maruz kalanlar zehirlenirler. Hele tütün dumanı dehşetli bir zehirdir. Sigara dumanı göz nurunu azaltır. Dil ve diş etlerine zarar verir. Diş minelerini ve dilin tat duyusunu bozar. Tütün ve dumanı bademcik, burun, akciğer, ses telleri ve nefes borusunun baş düşmanıdır. (1942)

Tütünde bulunan katmerli zehir, nefes borusundaki bu organları tahrip ediyor, uyuşturuyor, felç ediyor...- Tütüne ecza karıştırdılar. Yumuşak tutmak ve dumanın tırmalayıcı tesirini gidermek için dietilen glylcol maddesini eklediler. Sonra bunu tiryakilere içirdiler. Gırtlağı berbat ediyorlar. Büyük nefes borusunun içinde ciğerlere gitmek isteyen tozları, mikropları, yabancı maddeleri tutan kirpik gibi gayet ince ve küçük kabarcıklar vardır. İşte düşüncesiz insanların boş yere sarf ettikleri paralarla içtikleri sigaralardan çıkan katmerli zehir, nefes borusundaki bu organları tahrip ediyor, uyuşturuyor, felç ediyor. Her türlü mikrobun akciğere geçişinin yolu açılıyor. Sonra da kana karışıyorlar. (1942)

- Sigara içmek kalbe, kafaya, beyne, akciğere, göğse büyük yük almak demektir. Beyin sektesi, felç, zayıflık, kansızlık… Sigara ve ihtiva ettiği maddeler insanda ne fena haller husule getirirler bir bilseniz. Sigara içenlerin akciğerinde, kalplerinde, kanlarında her zaman bir yangın vardır. Ansızın şiddetlenir ve bir yerinizi yakıp kavurur. (1954)

Sigaranın, vücudun her bölgesine zararı olduğu kanıtlanmış bir gerçektir...
Sigaranın, vücudun her bölgesine zararı olduğu kanıtlanmış bir gerçektir...

- ‘Sigara hiçbir şey yapmaz’ diyenlere derim ki, tabiî ömürden en az 10 sene daha eksik yaşatır. Sigara nabzı dakikada 28 defa çoğaltır.

- Amerikan Kanser Cemiyeti de sigaranın kansere sebep olduğunu nihayet kabul etmiştir. (1955)

Bunca gerçeğe rağmen hâlâ sigara içmeye devam edecek olanlara diyoruz ki, hadi şahsi emanetinizi korumamakta ısrarcısınız, peki havayı kirleterek, israf ederek, SGK’yı dolayısıyla milletin parasını heba ederek oluşturduğunuz insanlarla nasıl helalleşeceksiniz? Mesela fakir, bu hususta hakkını helal etme taraftarı değil.

Sigaranın içinde yer alan tehlikeli maddeler...
Sigaranın içinde yer alan tehlikeli maddeler...

BAĞIMLILIK MADDELERİ

Günümüzde sigaralar geçmişe göre yüzlerce kat daha tehlikeli. Çünkü teknoloji geliştikçe sigara üretim biçimleri de değişiyor. İlaç, aşı ve gıdalara eklendiği gibi domuzdan bilmem hangi belâya kadar her türlü zehir ve bağımlılık yapıcı madde sigaralara ekleniyor. ‘Tütün daha iyi’ şeklinde yanlış ve yaygın bir kanaat var. Oysa tütünün sahibi de aynı firmalar. Fetva ehlinin bu şeytanlıkları bilmeden vereceği fetvalar muhtemelen eksik ve hatalı olacaktır.

Sigara malum olduğu üzere ana maddesi tütün olan, işlenmiş bir ürün.

Modern zamanlarda kağıda sarılmazdan evvel tütün lülelerinin çubuk benzeri aletlerle içilmesi esası mevcuttu. Çubuk ve tütün kelimelerini yanyana getirdiğimizde çoğumuzun aklına ‘barış çubuğu’nun geliyor oluşu elbette tesadüf değil. Beyaz adam Yeni Dünya’ya adım atmazdan çok ama çok zaman önce Amerika kıtasının yerli toplulukları – ki biz Kızılderililer diyoruz – çubuğa tütün doldurup içiyor, yaptıkları anlaşmaları hep birlikte çubuk tüttürmek suretiyle kutluyorlardı.

Derken Kristof Kolomb öncülüğünde Beyaz Adam kıtaya ayak bastı. Herşeyi yağmalayan Beyaz Adam’ın elinden tütün de yakasını kurtaramadı. Çok zaman geçmeden Yeni Dünya’ya mahsus bu bitki, tıpkı akrabası olan domates, biber, patlıcan gibi dünyanın dört bir yanında ekilmeye başlandı.

Ülkemizde "‘Tütün daha iyi" şeklinde yanlış ve yaygın bir kanaat var...
Ülkemizde "‘Tütün daha iyi" şeklinde yanlış ve yaygın bir kanaat var...

TÜTÜNÜ İLK ANLATAN KİTAP AMERIGO VESPUCCI’YE AİT

Amerika kıtasını Hindistan zanneden Beyaz Adam yerli topluluğu da oralı yapıvermişti. Nitekim İngilizce’de bugün de Kızılderili adama ‘Indian – Hintli’ deniyor. Peki bugün niçin Yeni Dünya Amerika olarak anılıyor? Çünkü rivayete göre buranın Hindistan olmadığını, yeni topraklar olduğunu keşfeden ilk kişi Amerigo Vespucci adını taşıyor. Vespucci aynı zamanda tütün hakkında malumat veren ilk kitabın da sahibi. Kitap 1499 yılında kaleme alınmış.

Vespucci yerlilerden ne gördüyse aynen kaydetmiş ve tütünün yerliler tarafından tedavi amaçlı kullanıldığına dair bir şeyler söylemiş.

Nitekim 1571 yılında ‘Yeni Dünyadaki Tedavi Edici Bitkilerin Tarihi’ adıyla yazılan bir kitap var. Amerika kıtasında bulunmuş İspanyolların raporlarına dayanılarak kaleme alınan kitapta tütüne dair ayrı bir bahis açılmış. Üstelik kitabın yazarı, İspanya Kraliyet doktoru Monardes bizzat kendi bahçesinde tütün yetiştirmiş. Hem kendisi kullanmış, hem de hastalarına tedavi amaçlı bir kür olarak uygulamış.

Monardes kitabında tütünün diş ağrısı dahil yirmiden fazla hastalığa çare olduğunu söylüyor. İşin kötüsü, bu kitap 19. yüzyıla değin Avrupa’dan Amerika kıtasına giden herkesin adeta başucu kitabı.
 Fransa’nın Lizbon elçisi Jean Nicot, ülkesi Fransa'ya tütün tohumu yolluyor ve rapor hazırlıyor, kendisine itafen "Nicotine" denmiştir...
Fransa’nın Lizbon elçisi Jean Nicot, ülkesi Fransa'ya tütün tohumu yolluyor ve rapor hazırlıyor, kendisine itafen "Nicotine" denmiştir...

NİKOTİN ADI NEREDEN GELİYOR?

Zamanla tütünün şöhreti İspanya sınırlarını aşmaya başlıyor. Nitekim 1559 yılında Fransa’nın Lizbon elçisi Jean Nicot, tütün hakkında malumat veren bir rapor hazırlıyor ve yanına bir miktar tütün tohumu ekleyip ülkesi Fransa’ya gönderiyor. Rapor ülkede tesirini hemen gösteriyor, kraliçenin annesi Catherina de Medici bizzat işe koyularak tütün ekimine yöneliyor.

Kısa zamanda Fransa’yı kasıp kavuran tütün üzerine kitaplar kaleme alınıyor. Bu kitaplarda bitkinin adı üzerine tavsiyeler de birbirini izliyor. ‘Tütün Tedavisi’ni yazan Jacques Gohory, her derde deva bu bitkinin kraliçenin hamarat annesine izafeten ‘Medicee’ olarak anılmasını teklif ediyor. Fransız bitki bilimci Liebault ise ülkeye tütünü ilk tanıtan kişi olması hasebiyle bu şerefin Jean Nicot’ya ait olması gerektiğini savunuyor.

Evet, neticede tütün kelimesi kullanılmaya devam edilse de içeriğindeki en önemli kimyasal maddeye Fransız elçi Nicot’ya atfen ‘nikotin’ deniliyor.

Tütün mamüllerinin bütün vücuda zararları saymakla bitmez, en önemlilerinden birisi solunum yetmezliği....
Tütün mamüllerinin bütün vücuda zararları saymakla bitmez, en önemlilerinden birisi solunum yetmezliği....

ZARARLARI ÇOK ÖNCEDEN FARKEDİLDİ

Tütünün her derde deva olduğunu düşünenler çoğunlukta olsa bile erken zamanlarda tütünün zararlarını farkedenler de olmuş. Tütünün aleyhine bilinen ilk eser “Tütün içene bir uyarı” adını taşıyor. Tarih ise 1602. Küçük bir broşür niteliği taşıyan eserin yazarı Philirates. Yazarın öne sürdüğü tezlerin günümüz tıbbına uygunluğu ise dikkat çekiyor. Philirates’e göre tütün kanı güçsüzleştirdiği gibi aynı zamanda doğurganlığı da etkiliyor ve erkeklerde spermlerin gücünü azaltıyor. İki yıl sonra İngiliz Kralı Birinci James tarafından yayınlanan başka bir kitapta da tütünün keyif verici bir madde olmaktan öteye geçmediği, hiçbir hastalığa deva olmadığı ifade ediliyor.

Tütün Avrupa ülkelerinde hızla yayılırken bir yandan da peşpeşe yasaklama kararlarına maruz kalıyor. 1604 yılında İsveç’te başlayan tütün yasağı sırayla Danimarka, Rusya, Napoli, Sicilya ve Almanya’nın Köln şehirlerine ulaşıyor.

Yasaklama gerekçesi sanıldığı gibi sağlık kaynaklı değil. Tütün bilindiği gibi ateşle yakılıyor ve bu da pek çok yerde yangınlara neden oluyor.

 Tütünün Osmanlı İmparatorluğu'ndaki durumu Fehmi Yılmaz'ın doktora teziyle aydınlatılmıştır.
Tütünün Osmanlı İmparatorluğu'ndaki durumu Fehmi Yılmaz'ın doktora teziyle aydınlatılmıştır.

OSMANLI’YI KISA ZAMANDA ESİR ALDI

Yeni Dünya’dan İspanya’ya, oradan bütün Avrupa’ya hızla yayılan tütünün Osmanlı’ya gelişi de aynı yıllara tesadüf ediyor. Tarih üzerinde yapılan tartışmaları bir kenara bırakıp doğrudan devrin yazarlarına kulak verelim. Tütünün Osmanlı’ya gelişi hakkında Hezarfen Hüseyin Efendi Telhisul Beyan adlı eserinde bakın ne diyor?

“1007 [1598] tarihine kadar İstanbul’da ve Rumeli’nde bulunmamakta idi. 1007 [1598] yılı başında İngilizler tarafından getirildi ve bazı hastalıklara şifa verir diye satıldı. Ehl-i keyfden bazı yârân keyfe müsaadesi vardır diye müptela oldular. Giderek ibtilası bütün dünyaya sirayet etti.”

Tütün İstanbul'a 1598 yılı başlarında İngilizler tarafından gelmiştir...
Tütün İstanbul'a 1598 yılı başlarında İngilizler tarafından gelmiştir...


Peçevi’nin Tarih’inde ise şunlar yazılı:

“İnsanlar arasında o kadar rağbet gördü ki, ayak takımından bazı insanların tütünü çok içmelerinden hâsıl olan duman sebebiyle kahvehanelerde insanların birbirini görmesi güçleşirdi. Sokaklarda ve pazarlarda insanların ellerinden lüle düşmez olup birbirinin yüzüne gözüne puf puf ederek sokakları ve mahalleleri kokuttular ve tütün üzerine birtakım manzumeler yazarak münasebetsiz bir halde okuttular. Bu yüzden birçok münakaşalar oldu. Bunun kötü kokusu hemen her içenin sakalını, bıyığını, sarığını ve hatta içten giydiği elbisesini ve evinin içini kokuttuğu gibi, halı keçe gibi evlere serilenleri de yer yer yaktığı, külü ve kömürü ile her tarafı kirlettiği, uyuduktan sonra dimağa çıkan kötü kokusu ve bunlar kâfi değilmiş gibi daima kullanmanın neticesi olarak çalışmaktan ve elleri iş görmekten geri kaldılar”

Bilinenin aksine ilk tütün yasağını 1609 yılında birinci Ahmet getirmiştir...
Bilinenin aksine ilk tütün yasağını 1609 yılında birinci Ahmet getirmiştir...

YASAKLAR BİR NETİCEYE VARMADI

Yangınlara sebep olduğu için Avrupa ülkelerinde zaman zaman yasaklanan tütün Osmanlı’da da yasaklara takıldı. İlki Sultan Birinci Ahmed tarafından 1609 yılında getirilen yasağın gerekçesi “İlmiyye sınıfının ilminden, hatipler ve imamların vazifelerinden, esnaf ve zanaat ehlinin işlerinden geri kalması; gece gündüz kahvehanelerde ve sokaklarda bu tütün içilmesi nedeniyle halkın hastanlanması ve ölümlerin artması” oldu.

En sıkı yasak ise 1633 yılından itibaren Dördüncü Murad eliyle uygulandı.

Zira o yıl meşhur Cibali yangını çıkmış ve surları aşan alevler 20 bin hanenin viran olmasına sebep olmuştu. Yangını tütün içen bir denizcinin çıkardığı söyleniyordu. Tütün yasağı tütün içilen mekanın yani kahvehanelerin de kapatılmasını gerektirdi.

Dördüncü Murad’ın 1640 yılında ölümüyle giderek tavsamaya başlayan yasak, 1649 yılında Bahai Efendi’nin şeyhülislam oluşuyla birlikte neredeyse ortadan kalktı. Makama gelir gelmez tütünün mübah olduğuna dair fetva çıkaran Bahai Efendi’nin tütün içtiği gerekçisiyle Dördüncü Murad tarafından Halep Kadılığı makamından azledildiğini bir kenara not etmekte fayda var. Bu arada yasağın kalktığına dair bir padişah fermanı yayınlanmadığını da zikredelim.

Tütün yasağını en sıkı uygulayan padişah dördüncü Murad...
Tütün yasağını en sıkı uygulayan padişah dördüncü Murad...

OSMANLI DA TARTIŞMIŞ. HELAL Mİ HARAM MI?

Osmanlı döneminde tütün konusundaki tartışmaları en iyi özetleyen eserlerden biri Katip Çelebi’ye ait Mizanul Hak olarak bilinir. Müellif eserinde tütün meselesini yedi başlık halinde bir araya getirmiş;

- Yasaklar mevzusunu

- Tütünün akıl nezdinde güzel mi, çirkin mi olduğunu

- Tütünün yararı, zararı ve israf bahsini

- Bid’at oluşunu

- Mekruh olup olmadığını

- Haram olup olmadığını

- Son olarak da mübah olup olmadığını incelemiş ve sonra konuyu şu şekilde bağlamıştır:

“Tek bir şey hem mübah, hem mekruh ve hem haram olur mu, bu bir çelişki değil midir, denilirse başka başka cihetler bakımından olur. Çelişkinin sabit olmasının şartları vardır, mantık kitaplarında yazılıdır. Meselâ baklava yemek helâl iken, doyduktan sonra yemek haram olur, zira zararlıdır. Bundan sonra Müslümanların başında bulunanlar için doğru budur ki. Osmanlı İmparatorluğu ülkelerinde her yerde tütün yaprağı için ağır mukataalar ihdas edip, eminler koysunlar ve okka başına yarımşar kuruş vergi bağlamaya tahammülü vardır. Ve her şehirde belli yerde satılıp sokaklarda satılması yasaklansın, yılda bin yük akça elde edilir.”

Bir tavsiye:

Sigaranın bilhassa Osmanlı dönemindeki serencamına dair Fehmi Yılmaz’ın Osmanlı İmparatorluğu’nda Tütün: Sosyal, Siyasî ve Ekonomik Tahlili (1600-1833) isimli doktora çalışmasına müracaat ediniz.

YENİ DÜNYA'DAN YAYILAN VEBA

Yeni Dünya’dan İspanya’ya, oradan bütün Avrupa’ya hızla yayılan tütünün Osmanlı’ya gelişi de aynı yıllara tesadüf eder. Tarih üzerinde yapılan tartışmaları bir kenara bırakıp doğrudan devrin yazarlarına kulak verelim. Tütünün Osmanlı’ya gelişi hakkında Hezarfen Hüseyin Efendi Telhisul Beyan adlı eserinde bakın ne diyor? “1007 [1598] tarihine kadar İstanbul’da ve Rumeli’nde bulunmamakta idi. 1007 [1598] yılı başında İngilizler tarafından getirildi ve bazı hastalıklara şifa verir diye satıldı. Ehl-i keyfden bazı yârân keyfe müsaadesi vardır diye müptela oldular. Giderek ibtilası bütün dünyaya sirayet etti.”

ADEM BİLAL