Sırbistan kaynıyor: Üniversite gençliği iktidarı değiştirebilecek mi?

Cumhurbaşkanı Vuçiç, geçtiğimiz ay Belgrad’da düzenlediği askeri geçit töreninde muhaliflere dimdik ayakta olduğu mesajını verdi. Muhalifler ise protestoların birinci yıldönümünde bütün ülkeyi ayağa kaldıracaklarını ve iktidarın ayakta kalmasının mümkün olmayacağı iddiasıyla o güne, yani 1 Kasım’a bileniyor. Bekleyip göreceğiz.
1 Kasım 2024 günü Voyvodina bölgesindeki Novi Sad şehrinde masum 16 yolcunun ölümü ile sonuçlanan tren istasyon çatısı çöktü. Bu hâdisede mâsum 16 kişinin ölümüne sebep olanların cezalandırılması, kamudaki yolsuzlukların ortaya çıkarılması talebi ile başlayan protesto gösteri ve mitingleri hızını kaybetmeden devam etti. Üniversitelerde hatta liselerin büyük kısmında öğretim faaliyetleri yürümedi. Zaman zaman bazı ana arterler trafiğe kapatıldı. İktidar karşıtı büyük gösteriler ülke çapında yayılarak ülkenin tek gündem maddesi olma konumunu sürdürmeye devam ediyor.
Gerek ülke içinde gerek uluslararası kamuoyunda cevabı aranan soru, bu “halk hareketi”nin ne zaman ve nasıl sonuçlanacağı üzerinde yoğunlaşmış bulunuyor. 25 yıl kadar önce 5 Ekim 2000 yılında benzer halk hareketi ile Slobodan Miloşeviç liderliğindeki Eski Yugoslavya (Sırbistan-Karadağ) rejimi devrilmişti. Devrik lider Miloşeviç bir yıl sonra Lahey’deki savaş suçları cezaevine gönderilmişti.

12 yıldan beri iktidarını sürdüren Cumhurbaşkanı Aleksander Vuçiç benzer bir akıbeti yaşar mı sorusunun cevabı aranıyor.
Yargı ve Hükümetin soruşturmalar konusunu çok ağırdan alması daha doğru bir ifade ile göstermelik istifa ve birkaç gözaltı dışında hiç bir şey yapılmaması, protestoları tırmandırdı. Üniversiteleri çalışamaz hâle getiren öğrenci, akademisyen ve sanatçıların oluşturduğu kitlelere, iktidardan memnun olmayan çiftçi, esnaf, işsiz ve benzeri iktidar muhalif gurupların katıldığı gözlenmektedir. Yaz ayları boyunca gösterilere katılım azalmış olsa da devam etti.
Mitinglerde taşınan pankartlar ve konuşmalardan anlaşıldığı kadarı ile Cumhurbaşkanı Vuçiç ve hükümet, Novi Sad tren istasyonunda yaşanan felaketle ilgili, devlet kurumlarını ve yargıyı çalıştırmamak ve yolsuzluk yapanları korumakla suçlanıyor.
Vuçiç ve partisi SNS 2012’den beri iktidarda
2023 yılının Aralık ayında yapılan erken seçimlerden sonra iktidar partisi SNS’in başkanlığını bırakan Vuçiç, partinin başına getirdiği Miloş Vuçeviç’i aynı zamanda hükümeti kurma görevi ile başbakanlığa getirmişti. Henüz bir yılını doldurmayan bu hükümet, Novi Sad merkezli bu protestolar sebebiyle istifa etmek zorunda kaldı. Vuçiç, yeni hükümeti muhaliflere kurban etti.
Hükümetin istifası ile durmayan gösteriler sonrasında Vuçiç aylar sonra düzenlediği bir mitingle ilk defa göstericilere cevap verdi. Üniversiteler ve liselerde eğitimi engelleyen göstericileri “turuncu devrim” peşinde olmakla suçlayıp, istifa etmeyeceğini söyledi. Muhalifleri demokrasiye bağlı olmaya çağıran Vuçiç, iktidarın sokak gösterileri ile değiştirilmesine izin vermeyeceğini ifade etti.
Birinci yıldönümüne yaklaşan hükümet karşıtı protestolar dünya medyasının da gündemini geçte olsa işgal etmeye başladı. Moskova’da yayınlanan bir raporda Putin, AB’yi Sırbistan’da darbe hazırlamakla suçladı. ABD ve AB’nin Rusya’ya yaptırımlarına karşı çıkan Vuçiç, Batı dünyasının talepleri ile Moskova arasında sıkışmış bulunuyor. 2013 yılından beri AB ile tam üyelik müzakereleri yürüten Sırbistan, Rusya ile ilişkileri koparmaya zorlanmaktadır.

25 yıl sonra tarih tekerrür eder mi?
25 yıl önce 5 Ekim 2000 de muhalif kitlelerin meydanlara dökülmesi sonunda Belgrad’da 13 yıllık Miloşeviç rejimi sona ermişti. Günümüzdeki protestoları düzenleyenler, Vuçiç’i benzer akıbetle tehdit ediyorlar. Aslında günümüz şartlarını 25 yıl öncesine benzetmek mümkün değil.
1999 yılında Kosova’da yaptıkları sebebiyle NATO hava harekâtına mâruz kalan o zamanın devleti Yugoslavya (Sırbistan+Karadağ ), asker ve polisini Kosova’dan çekmek zorunda kalarak ciddi bir mağlubiyet yaşamıştı. Bu mağlubiyet, Miloşeviç’in ülkede sahip olduğu seçmen desteğini kaybetmesine yol açmıştı.
Günümüzde batı ile savaşan bir Sırbistan olmadığını belirtmek isteriz. Aksine 2013 yılında AB aday statüsü kazanmış bir Sırbistan var. Brüksel ile yürüyen bu sürecin yanında Vuçiç, panslavist bağlar sebebiyle Moskova ile ilişkileri de sıcak tutmaya çalışıyor. Çin ile sağlanan işbirliği ülkeye ciddi yatırımlar çekmiş bulunuyor. Türkiye ile de başta ticaret olmak üzere her alanda ilişkiler artmış durumda.
Saydığımız ilişkiler ağının çok az bir kısmına sahip olan Miloşeviç rejimi, BM ambargoları sebebiyle yalnızlık içinde idi. Ve devrilmesi mukadder bir konuma düşmüştü.
Balkanların en köklü devletlerinden biri olan Sırbistan’da ne kadar protesto yaparsanız yapın Sırp Bilim ve Sanat Akademisi (SANU) ve Sırp Ortodoks Kilisesinin yeşil ışık yakmadığı hiçbir hareket başarıya ulaşamaz. Mayıs ayında Moskova’da 2. Dünya savaşının bitişinin 80. Yıldönümünde Rus Ortodoks Kilisesi ile Sırp Ortodoks Kilisesinin güçlü bir birlik mesajı verdiğine şahit olduk.
Uluslararası konjonktür, protestocuların başarıya ulaşmasını zorlaştıran bir manzara arz ediyor. İktidar muhaliflerinin işini zorlaştıran çok önemli diğer bir husus da meydanlarda süren protesto gösterilerinde siyasi muhaliflerin yer almaması. Aldığımız bilgilere göre büyük çoğunluğu siyaset dışı kişilerden oluşan protestocular, muhalefet partilerine de güvenmiyor ve onlarla birlikte resim vermek istemiyorlar. Mevcut hükümeti istifa ettirmeleri durumunda nasıl bir yönetimin ülkeyi idare edeceği, cevabı olmayan bir soru olarak ortada duruyor.
Doğacak siyasi krizin bölgeye etkileri ne olur?

Sırbistan’da yaşanan müsbet veya menfi her gelişmenin bölgeyi derinden etkileme potansiyeli var. Sırbistan 2013 yılından beri AB ile tam üyelik müzakereleri yürütüyor. Ancak BREXİT’ten bu zamana bu müzakerelerde her hangi bir ilerleme sağlanamadığı gibi, 2022’den yani Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik askeri operasyonundan bu yana da Batı dünyası ile ilişkileri kötüleşiyor. Sırbistan Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü savunurken aynı zamanda Moskova ile sıcak ilişkiler kurmaktan geri durmuyor. Birbiri ile çelişen bu politikaları Sırbistan’ın ısrarla sürdürmeye çalıştığı görülüyor. Aslında Vuçiç hem Ukrayna hem de Rusya ile dost kalarak iki ülke arasında arabuluculuk rolü oynamak için çok uğraştı. Ancak Türkiye varken hem Ukrayna hem de Rusya, Vuçiç’in arabuluculuk taleplerini dikkate değer bulmadı.
Sırbistan’ın tüm şehirlerinde, sokak ve meydanlarda süren iktidar karşıtı gösteriler toplumda ciddi bir kutuplaşmaya sebep oldu. AB ile bütünleşme yanlıları iktidara karşı protestolara tam destek verirken, Rusya ve doğu dünyası ile yakınlaşma taraftarlarıysa iktidarın yanında bir tavır içinde görünüyor.
İktidar değişirse neler değişir?
Yugoslavya’nın dağılma sürecinde Miloşeviç yönetimindeki Sırbistan-Karadağ ortak devletinin uyguladığı politikalar, Belgrad’da bir buçuk asırdan beri yürütülen devlet politikaları. Zaten Miloşeviç liderliğindeki Sırbistan Sosyalist Partisi (SPS), otokratik tek parti rejiminin yegâne partisi olan Yugoslavya Komünistler Birliği’nin (SKJ) tek varisiydi.
Miloşeviç sonrası gelen devlet başkanı Vojislav Koştunica ile birlikte iktidara gelen hükümet, Miloşeviç’in kadrolarında köklü bir değişiklik yapmadı, yapamadı. Başbakan olarak hükümeti kuran Zoran Cinçiç, 28 Haziran 2001 günü Miloşeviç’i Lahey’deki savaş suçları mahkemesine teslim edince, Sırbistan’da iktidarı elinde tutan radikal milliyetçi güçler (derin devlet), onu 12 Mart 2003 günü hükümet binasının kapısı önünde kurşunlayarak infaz etti. Bu cinayetle topluma verilmek istenen mesaj, Miloşeviç rejiminin uyguladığı devlet politikalarından sapmak isteyenleri nasıl bir akıbetin beklediğini göstermekti.
Miloşeviç iktidardan gitmiş olsa da onun politikaları ve kadroları olduğu gibi icraatlarına devam etti. Vuçiç için de aynı şey söylenebilir. İktidara gelen ve gidenlerden bağımsız olarak, Belgrad’da devlet poltikaları aynen uygulanmaya devam ediyor. Bu politikaların seçimle değişmesi söz konusu değil. Söz konusu politikaları değiştirmeye tek yetkili kurum SANU yani Sırbistan Bilim ve Sanat Akademisi.
Cumhurbaşkanı Vuçiç, geçen hafta Belgrad’da düzenlediği askeri geçit töreninde muhaliflere dimdik ayakta olduğu mesajını verdi. Muhalifler ise protestoların birinci yıldönümünde bütün ülkeyi ayağa kaldıracaklarını ve iktidarın ayakta kalmasının mümkün olmayacağı iddiasıyla o güne, yani 1 Kasım’a bileniyor. Bekleyip göreceğiz.