Siyo-nazizmin asıl hedefi Siyon’da dünyayı köleleştirecekleri Mesih krallığı

Siyo-nazizmin asıl hedefi Siyon’da dünyayı köleleştirecekleri Mesih krallığı
Siyo-nazizmin asıl hedefi Siyon’da dünyayı köleleştirecekleri Mesih krallığı

Evanjelizm, Mesih’i getirerek dünya hâkimiyeti kuracaklarına iman eden, “Deccal’le savaşacağız” diyerek durmaksızın hazırlanan kehanetler yumağı… Veya ölümcül hedeflerine kilitlenmiş bölme, parçalama ve yutma mekanizması. Evanjelik siyonizmin sinyalleri 16. yüzyılda İngiltere’de Protestanlığın kolu Puritanizm’le verildi. Sonra İngiliz hâkimiyetindeki Amerika’ya yayıldı.

Asıl hedefleri, yahudilerin Siyon’da toplanması, dünyayı köleleştirecekleri Mesih’in Krallığı’nın kurulmasıdır. Önlerinde Kudüs’e ve dünyanın büyük bölümüne hâkim olan İslam ve Osmanlı… Parçalanması, yıkılması gereken baş düşmanları, büyük Deccal. Evanjelik siyonist vaazların birinci gündemi iman ettikleri kehanetler, mânevî haçlı seferleri.

Amerikan evanjelistlerin babası Jonathan Edwards, sözde birinci “uyanış hareketi”ni başlattı. Deccal olarak sunduğu Osmanlı’daki azınlıklardan krallıklar çıkarma, Osmanlıyı içten parçalama hülyası yeni siyonist haçlıların en büyük ilhamı oldu...

Jonathan Edwards’tan ilhamla 1810’da kurulan meşhur evanjelik misyoner kuruluşu Amerikan Board, İslam’a ve Osmanlıya karşı silahsız, amansız bir haçlı seferi başlattı… Kollarını eğitim, sağlık ve yetimler üzerinden attı.

İçeride beyni yıkanıp düşman edilecek nesiller, ülkeleri ayakta tutan halkları ırk, din ve mezhep temelli ayrıştıracak; zaaflardan yıkıma, hâkimiyete varılacaktı. Osmanlı’nın toplum dokusu zaafa uğradıkça, Siyon dağına Yahudileri toplamanın ve diğer kehanetlerin yolu açılacaktı.

1892’ye gelindiğinde Amerikan Board’ın Mısır dâhil Osmanlı coğrafyasında kurduğu okul sayısı “892”, 1901’de “1100”dür. Bu okullardan Robert Koleji, “Bulgarlarla Ermenileri”, Beyrut’taki kolej “Arap Hıristiyan ve Müslümanları” kadrajına almıştır.

Robert Koleji’ni kuran Amerikalı misyoner Hamlin “Fatih, İstanbul'u Hristiyanlardan almak için bu tepeyi seçmiş, fetih hareketine buradan başlamış. Biz de fethe aynı yerden başlıyoruz.” diyerek çıktığı yolda “Robert Kolej’i olmasaydı Bulgaristan olmazdı” noktasına varılmış, ilk Bulgar başbakan buradan çıkmıştır. Ermeni isyanlarının tohumları burada atılmıştır.

Öbür taraftan Şerif Hüseyin’in oğlu ve Osmanlıya isyanda Lawrence’ın emir erlerinden Prens Faysal 1919’da Beyrut kolejinin ilk müdürlerini Suriye’nin babaları olarak tanıtmış “bu kolej olmasaydı özgürlük asla kazanılamazdı. Araplar her şeylerini bu adamlara borçludur” demiştir. Ve Şerif Hüseyin’in diğer oğulları gibi kral yapılmıştır.

  • Bir mefhum bin mânâ: kalpleri kör eden kibir ve tedavisi tekbir
  • Kibir, manevî hastalıklarımızın en büyüklerinden… Sadece yürekleri değil, görme, duyma ve hissetme duygularımızı da ölüme taşıyan kemirici hastalık.
  • Kibir kendini beğenme, büyütme, yükseltme, kendini kaybetme, gözümüzün hiçbir şeyi görmemesi ve zulüm zincirlerinin damarıdır. Bu damarın kollarına Arapçada birçok isim verilmiştir. “Ucub, fahir”, “kendini beğenme”yi ifade ederken, kibrin; kanunları, hüküm ve kararları karartmasına “bağy, ceberûtluk ve cebbâr” denmiştir.
  • Kibirli yürüme “ihtâle, hatare, tabahtara, temeddede, hezze...” kelimeleriyle ifade edilirken, kibirli konuşmaya “sersere, teşadduk, tekaara” denir.
  • Zenginliğe, makama, ilme veya hayra ulaştığında kendini kaybetme, gözü kararıp hiçbir şeyi görmeme kibrine âyetlerde “eşir, batar, merah, ferah” denmiştir. Hatta sadece karnı doyduğunda bu kibre düşenler için “batın” kelimesi kullanılır.
  • “Tekebbür, istikbâr, taazzum, tereffu’, tefevvuk, teallâ, tetâvul” gibi kelimelerle farklı yönlerden ifade edilen bu hastalıkla mücadele İslam’ın birinci hedeflerindendir. Kibrin panzehiri aynı kökten gelen “tekbîr”dir ve bu “Cenâb-ı Allah her şeyden büyüktür” şuurudur.
  • “Kibir” kendimizi büyüttükçe, yukarılara çıkardıkça kendi dışımızdakileri küçültmek, önemsizleştirmek ve bunu sözlerle, fiillerle göstermektir. “Tekbir” ise Allah’ın büyüklüğünü, kendi küçüklüğümüzü, acziyetimizi her yerde, her şeyde; namaz, kurban, hac ve ezan gibi tüm ibadetlerde ilan ve idrak etmektir. Namazı çepeçevre saran “Allahu ekber”, o şuuru kazanmamız içindir.
  • “Küfür” kibrin yansımalarındandır, nimeti ve onu vereni görmememizdir. Nimeti, onu vereni dilimizde, yüreğimizde taşımak Fâtiha’daki hamd ve şükürdür. “Boyun eğme, tezellül” cevherlerinden yükselen “İslam, ibâdet ve taabbud” işte tüm bu mânâların hayata geçirilmesidir.