Soframızdan çalınan tatları geri almanın bir ihtimali daha var...

Tarımın şimdi ve gelecekte karşılaşacağı sorunları, arkasında yeterli ve ihtiyatlı desteği hissedebilen heveskâr ve kalifiyeli küçük çiftçilerle aşmak bir hayal değil, gerçekleştirilmesi gereken bir hedeftir. O hedefe ulaşmak için işe, birilerinin ısrarla “zayıflık” diye değerlendirdiği arazilerimizin “küçük” olmasının tabii ve sağlıklı ürünler yetiştirmek için bir dezavantaj değil aksine gelişmiş birçok ülkede artık geri getirilmesi zor bir avantaj olduğunu anlamakla başlanabilir.
Tarımın şimdi ve gelecekte karşılaşacağı sorunları, arkasında yeterli ve ihtiyatlı desteği hissedebilen heveskâr ve kalifiyeli küçük çiftçilerle aşmak bir hayal değil, gerçekleştirilmesi gereken bir hedeftir. O hedefe ulaşmak için işe, birilerinin ısrarla “zayıflık” diye değerlendirdiği arazilerimizin “küçük” olmasının tabii ve sağlıklı ürünler yetiştirmek için bir dezavantaj değil aksine gelişmiş birçok ülkede artık geri getirilmesi zor bir avantaj olduğunu anlamakla başlanabilir.

Küçük ölçekli çiftçilik, teferruatlı bir plan, ciddi bir malî destek ve samimi bir çaba ile koronavirüs sonrası artan ve küresel bir meseleye dönüşen işsizlik problemine dahi çözüm getirebilecek etkili bir üretim şeklidir. Bugün şehirlerin nefes alınamayacak ölçülerde nüfusla şişmiş olması da kırsaldaki küçük ölçekli çiftliklerin etkinliğine bağlı olarak tersine çevrilebilir.

Endüstriyel tarımın tek ürünlü uçsuz bucaksız fakat kısır üretimi ortadayken küçük ölçekli ziraatın çok ürünlü çeşitliliği ve renkliliği enteresan bir şekilde “emek yoğun” denilerek çarçabuk ötelendi. Öyle ya, dünya nüfusunun artış hızını geride bırakacak oranda devasa üretime imkân veren ve “bolluk” vadeden “mucize teknoloji” dururken küçük çapta ziraat ile oyalanmak, boşa enerji kaybetmekti.

Hele de çevrim içi teknolojinin ve dijitalleşmenin her alanda insanı sarıp sarmaladığı hatta içine girip onu “transhuman” formuna dönüştürdüğü bugünkü “sanal mutluluk” çağında. Beden emeği günümüzde bütünüyle ilkelliğin göstergesi sayılıyor.

Endüstriyel tarımın tek ürünlü uçsuz bucaksız fakat kısır üretimi ortadayken küçük ölçekli ziraatın çok ürünlü çeşitliliği ve renkliliği enteresan bir şekilde “emek yoğun” denilerek çarçabuk ötelendi.
Endüstriyel tarımın tek ürünlü uçsuz bucaksız fakat kısır üretimi ortadayken küçük ölçekli ziraatın çok ürünlü çeşitliliği ve renkliliği enteresan bir şekilde “emek yoğun” denilerek çarçabuk ötelendi.

Hâlbuki söylenildiğinin aksine, ciddi bir üretim ve dağıtım tertibatı kurulması durumunda küçük ölçekli ziraat sadece ekonomik, sosyal ve çevresel değil ruhî açıdan da hem daha fıtrî ve tabiî, hem de daha sağlıklı ve sürdürülebilir bir gıda tedarikini garanti edebilecek bir güce sahip. Zîra altında insanın binlerce yıllık kendini doyurma tecrübesi var.

İnsan-tabiat veya ziraat-ekoloji dengesi kurulabilir

Dünya bir kez daha gördü ki; kadim ziraat bilgilerini bilen, günün helal teknolojisini kabullenen, geleneksel tohum ve tabiî bitki ve hayvan beslemeye dayanan küçük ölçekli ziraatlarla sahici bir insan-tabiat veya ziraat-ekoloji dengesi kurulabilir.

GDO’lu, hormonlu, sentetik ve kimyevi yapay gıdaların hızla sofralarımızı doldurduğu bir zamanda mahsul temizliğini, niteliğini ve verimliliğini kendine dert edinenler gözü tok, küçük ölçekli ziraî girişimler olabilir. Hele de plandemi kasvetinin üzerimize abandığı şu zamanlarda küçük çaplı yetiştirmeler yeniden insanın ilgisine mazhar olmuşken.

Hiç şüphe yok ki, tatbikatlardaki her samimi istek, çaba ve kararlılık ziraatın bu tabii şeklini kısa zamanda tekrar tatsız, tuzsuz olana karşı insanın sağlığını ve neslini koruyana dönüştürecektir. Bugün bu üretim tercihinin yapılmasını gerektiren şartlarda dönüşümü sağlayabilecek kaynak potansiyeli hâlen mevcut çünkü.

Küçük ölçekli ziraat endüstriyelden daha ekonomik

Toprağa, suya, ekipmana, krediye ve pazara; hızlı, yeterli seviyede ulaşabilme imkânı sağlandığında küçük ölçekli ziraatın alan ve enerji verimliliği açısından endüstriyel tarımdan daha ekonomik olacağını söylemek yanlış olmaz. Teferruatlı ve kapsayıcı bir planlama ile üretim-tüketim ilişkisi esas alınarak yapılan ziraatta ürünlerin taşıma yolculuğunun kısalması masrafların düşmesinden, gıda kayıplarının azalmasına kadar farklı yararları da beraberinde getirecektir. Tarım Bakanlığı personelinin dairelerden çıkıp “uygulamalı faaliyet” içinde olmaları ise aktif bir teftiş mekanizmasının kurulmasına imkân vereceği için hem ürün verim ve kalitesinin artmasını hem de geri dönüşümün daha yüksek olmasını sağlayacaktır.

  • Hastalık ve zararlı kontrolünün düzenli yapılması da küçük toprak çiftçiliğinin üretim aşamalarında daha düşük girdi kullanılmasına imkân vereceği için ürünün, çevrenin ve tabii kaynakların menfi etkilenmesini engelleyecektir.

Endüstriyel tarımı savunanların iddia ettiği gibi küçük çiftçilerin bilgi hususunda muhafazakâr olduğu, değişime direndiği de pek doğru değildir. Şartlar sağlandığında Anadolu’nun kadim geleneğinde pekâlâ değişen şartlara uyum sağlama yeteneğinin olduğu bilinir. Küçük ölçekli çiftçiliğin emek yoğun olması ise yansıtıldığı ölçüde bir dezavantaj olarak değerlendirilemez. Aksine ekonomik dönüşüm memnun edici oldukça, bu, hem sağlıklı kalmanın yoludur hem de kırsal alanlarda daha fazla insanın geçimine imkân verebilir.

‘Kâğıt biriktirme’ ve ‘git-gel’ merakı

Ülkemizin coğrafi şartlarına uygun olan küçük ölçekli ziraatın ilk ön şartı, meslekî ve mâlî ihtiyaçların, bürokrasinin “kâğıt biriktirme” ve “git-gel” merakından uzak, hızlı ve yeterli düzeyde karşılanmasıdır. Ardından sulama, yol, sağlık, eğitim ve tarımsal yayım araçlarını kapsayan altyapının yerinde hazır edilmesidir. Üretilen ürünler için asgari ölçülerde pazar ve gelir teminatının sağlanması da bir o kadar hayati rol oynayacaktır.

Ülkemizin coğrafi şartlarına uygun olan küçük ölçekli ziraatın ilk ön şartı, meslekî ve mâlî ihtiyaçların, bürokrasinin “kâğıt biriktirme” ve “git-gel” merakından uzak, hızlı ve yeterli düzeyde karşılanmasıdır.
Ülkemizin coğrafi şartlarına uygun olan küçük ölçekli ziraatın ilk ön şartı, meslekî ve mâlî ihtiyaçların, bürokrasinin “kâğıt biriktirme” ve “git-gel” merakından uzak, hızlı ve yeterli düzeyde karşılanmasıdır.

Bugün var olan küçük ölçekli çiftçilerin başarısızlığı çoğunlukla kontrolsüz olmalarından, mesleki bilgi akışı eksikliğinden ve üretim yaptıkları yerlerde depolama ve nakliye tesisleri gibi alt yapı mahrumiyetleri yaşamalarından kaynaklanmaktadır. Ürettiklerini lâyıkıyla değerlendirebilecekleri mahallî pazarlara erişim eksikliği bütün uğraşlarını boşa çıkarabilmektedir. Mahsulün özellikle iklime dayalı sebeplerle istenilen kalite ve verimlilikte olmadığı durumlarda temel yatırım şartlarının sağlanması da riskleri daha yönetilebilir kılacaktır.

‘Ya büyü ya öl’ çaresizliği

Küçük ve orta ölçekli çiftçiliğin yaygın olduğu ülkelerde endüstriyel tarım ile üretim mottosuna dönüşen “ya büyü ya öl” çaresizliği sağlıklı bir üretici ve üretim şeklini ortadan kaldırmıştır. Zaman içinde endüstriyel tarım veya ona benzer üretim isteği özellikle daha az sanayileşmiş bölgelerde kırsal kalkınmaya yapılan kamu yatırımlarının ciddi şekilde ihmal edilmesine sebep olmuştur. Genellikle ulusal ve uluslararası teşkilatların finansman desteğine havale edilmiş ve çoğunlukla kadına dönük hususlara yoğunlaşan küçük ölçekli ziraat projeleri ise epeydir “koruyarak kalkındırma” değil “değiştirerek kendine benzetme” maksatlı çalışmalara dönüşmüştür.

Oysa küçük ölçekli çiftçilik, teferruatlı bir plan, ciddi bir malî destek ve samimi bir çaba ile koronavirüs sonrası artan ve küresel bir meseleye dönüşen işsizlik problemine dahi çözüm getirebilecek etkili bir üretim şeklidir. Bugün şehirlerin nefes alınamayacak ölçülerde nüfusla şişmiş olması da kırsaldaki küçük ölçekli çiftliklerin etkinliğine bağlı olarak tersine çevrilebilir.

Bölünmüş arazi avantajdır

Tarımın şimdi ve gelecekte karşılaşacağı sorunları, arkasında yeterli ve ihtiyatlı desteği hissedebilen heveskâr ve kalifiyeli küçük çiftçilerle aşmak bir hayal değil, gerçekleştirilmesi gereken bir hedeftir.

O hedefe ulaşmak için işe, birilerinin ısrarla “zayıflık” diye değerlendirdiği arazilerimizin “küçük” olmasının tabii ve sağlıklı ürünler yetiştirmek için bir dezavantaj değil aksine gelişmiş birçok ülkede artık geri getirilmesi zor bir avantaj olduğunu anlamakla başlanabilir.