Tıklaya tıklaya buhar olur!

Tıklaya tıklaya buhar olur!
Tıklaya tıklaya buhar olur!

Amerika’nın Virginia eyaletinde veri merkezlerinin enerji talebi nedeniyle elektrik faturaları ciddi zamlarla karşı karşıya. 2024’ten 2025’e kadar bazı eyaletlerde elektrik fiyatları yüzde 6.5 artarken, Connecticut’ta yüzde 18.4, Maine’de ise yüzde 36.3 zam görüldü. Türkiye’de de enerji fiyatlarındaki artışlar veri merkezlerinin talebiyle dolaylı olarak bağlantılı.

GPT-3 ile yapılan kısa bir sohbet ya da 100 kelimelik bir e-posta taslağı yaklaşık 500 mililitre su tüketiyor.
GPT-3 ile yapılan kısa bir sohbet ya da 100 kelimelik bir e-posta taslağı yaklaşık 500 mililitre su tüketiyor.

Sabah erkenden bilgisayarınızı açtınız, yapay zekâya “Hızlı bir iş e-postası taslağı hazırla” dediniz; bir bardak su buharlaştı. Öğleden sonra “Bu akşam ne yemek yapsam?” diye sordunuz; yarım litre su daha gitti. Akşam, çocuğunuzun ödevi için “Fotosentez nasıl çalışır?” sorgusunu çalıştırdınız; bir litre su daha kayboldu! Bunlar gibi ufak tefek sorgular derken gün sonunda farkında olmadan bir kova dolusu suyu tüketmiş oldunuz.

Peki, bu su nereye gitti? Cevap, yapay zekânın devasa veri merkezlerinde yatıyor. Hayatınızı kolaylaştırdığı söylenen bu teknoloji, sessizce su kaynaklarımızı kurutuyor, elektrik faturalarımızı kabartıyor ve çevreyi zorluyor. Kullansanız da kullanmasanız da yapay zekânın bedelini hepimiz ödüyoruz.

Faturalarımızdaki görünmez yük

Yapay zekâ sistemleri devasa veri merkezlerinde faaliyet gösteriyor. Bu merkezler, binlerce sunucu ve soğutma sistemiyle adeta bir enerji canavarı. Amerika Birleşik Devletleri’nde 2023 yılında veri merkezleri, ülkenin toplam elektrik tüketiminin yüzde 4’ünü oluşturuyordu. Uluslararası Enerji Ajansına göre, 2028’e gelindiğinde bu oran yüzde 12’ye ulaşabilir. Bu, Japonya’nın 125 milyon insan için kullandığı enerjiye eşit bir tüketim demek. Türkiye’de de durum farklı değil. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının Ulusal Enerji Planına göre, 2025’te Türkiye’nin toplam elektrik tüketimi 380,2 terawatt-saate ulaşacak. Temmuz 2025’te elektrik üretimi 34,8 milyon megawatt-saat oldu ve bu talebin bir kısmı veri merkezlerinin artan ihtiyacından kaynaklanıyor.

Peki, bu talebin maliyeti kime yansıyor?

Elektrik şebekelerinin bu yükü karşılamak için yenilenmesi gerekiyor ve bu yenileme masrafları, doğrudan tüketicilerin faturalarına ekleniyor. Amerika’nın Virginia eyaletinde veri merkezlerinin enerji talebi nedeniyle elektrik faturaları ciddi zamlarla karşı karşıya. 2024’ten 2025’e kadar bazı eyaletlerde elektrik fiyatları yüzde 6.5 artarken, Connecticut’ta yüzde 18.4, Maine’de ise yüzde 36,3 zam görüldü.

-	Ekonomistlerin “Jevons Paradoksu” dediği bir durum var: Bir teknoloji daha verimli hale geldiğinde kullanımı artar ve toplam tüketim azalacağına çoğalır. Yapay zekâ da bu paradokstan kaçamıyor. Kullanım o kadar hızlı artıyor ki, verimlilik kazanımları toplam tüketimi gölgede bırakıyor
- Ekonomistlerin “Jevons Paradoksu” dediği bir durum var: Bir teknoloji daha verimli hale geldiğinde kullanımı artar ve toplam tüketim azalacağına çoğalır. Yapay zekâ da bu paradokstan kaçamıyor. Kullanım o kadar hızlı artıyor ki, verimlilik kazanımları toplam tüketimi gölgede bırakıyor

Türkiye’de de enerji fiyatlarındaki artışlar, veri merkezlerinin talebiyle dolaylı olarak bağlantılı. 2025’in ilk yarısında ABD’de enerji şirketleri 29 milyar dolarlık zam talebinde bulundu; bu, bir önceki yıla göre yüzde 142’lik bir artış. Türkiye’de bu ölçekte bir veri olmasa da artan enerji talebinin faturalara yansıdığı bir gerçek.

Çin ve ABD, yapay zekâ yarışında lider konumda, ancak enerji altyapılarındaki yaklaşımları farklı. ABD’de veri merkezlerinin enerji talebi, zaten kırılgan olan şebekeleri zorluyor. Örneğin, Elon Musk’ın xAI şirketi, Memphis’teki veri merkezine taşınabilir metan gazı jeneratörleri kurdu, ancak bu çözüm çevresel sorunları da beraberinde getirdi. Çin ise enerji sorununu büyük ölçüde çözmüş görünüyor. Çin 2024’te küresel yenilenebilir enerji yatırımlarının yüzde 65’ini tek başına gerçekleştirdi ve güneş-rüzgâr kapasitesini 1.400 gigawatt’a çıkararak ABD’yi (350 gigawatt) geride bıraktı. Ayrıca kömür santrallerini yedek olarak kullanarak enerji açığını kapatıyor. Bu esneklik, Çin’in yapay zekâ veri merkezlerini kesintisiz çalıştırmasını sağlıyor, ancak kömür bağımlılığı karbon emisyonlarını artırıyor.

Her sorguda bir şişe su buhar oluyor!

Çin’de veri merkezlerinin su tüketimi de ciddi bir sorun. 2030’a kadar Çin’deki veri merkezlerinin su kullanımı 3 milyar metreküpe ulaşabilir; bu, Singapur’un yıllık su tüketimine eşit. Ancak Çin, yenilenebilir enerjiye yaptığı yatırımlarla bu sorunu hafifletmeye çalışıyor. Örneğin, güneş ve rüzgâr enerjisi su tüketimini azaltıyor. ABD ise enerji şebekelerinin yetersizliği nedeniyle bu konuda geride kalıyor.
Çin’de veri merkezlerinin su tüketimi de ciddi bir sorun. 2030’a kadar Çin’deki veri merkezlerinin su kullanımı 3 milyar metreküpe ulaşabilir; bu, Singapur’un yıllık su tüketimine eşit. Ancak Çin, yenilenebilir enerjiye yaptığı yatırımlarla bu sorunu hafifletmeye çalışıyor. Örneğin, güneş ve rüzgâr enerjisi su tüketimini azaltıyor. ABD ise enerji şebekelerinin yetersizliği nedeniyle bu konuda geride kalıyor.

Yapay zekânın enerji tüketimi kadar çarpıcı bir diğer yönü de su kullanımı. Veri merkezleri, işlemcilerin ürettiği muazzam ısıyı soğutmak için genellikle temiz, içilebilir suyu buharlaştıran soğutma sistemleri kullanıyor. Örneğin, ChatGPT’nin GPT-3 modelini eğitmek için 700 bin litre su kullanıldı; bu, yüzlerce ailenin bir yıllık su ihtiyacı demek. Daha çarpıcı bir örnek: GPT-3 ile yapılan kısa bir sohbet ya da 100 kelimelik bir e-posta taslağı yaklaşık 500 mililitre su tüketiyor. Yani her “Merhaba, nasılsın?” sorusu bir şişe suyu buharlaştırıyor. GPT-4o, bir yanıt için 3.5 mililitre su kullanırken, Google’ın Gemini modeli 0.26 mililitreyle daha verimli. Ancak bu küçük rakamlar milyarlarca sorguyla birleştiğinde devasa bir tüketim ortaya çıkıyor. OpenAI, sistemlerinin günde 2.5 milyar sorgu aldığını belirtiyor. Bu, GPT-5 için günlük 97.5 milyon litre, GPT-4o için 8.8 milyon litre su anlamına geliyor. Gemini bile günde 650 bin litre su tüketiyor.

Bu su tüketimi iki şekilde gerçekleşiyor. Birincisi, veri merkezlerinde sunucuları soğutmak için kullanılan su. Bu merkezler, işlemcilerin ürettiği ısıyı dağıtmak için genellikle buharlaştırmalı soğutma kuleleri kullanıyor; bu süreçte su, yerel nehirlerden veya göllerden çekiliyor ve buharlaşarak kayboluyor. İkincisi, veri merkezlerine güç sağlayan elektrik santrallerinin su kullanımı. Kömür, doğalgaz ve nükleer santraller elektrik üretirken büyük miktarda su tüketiyor. Rüzgâr ve güneş enerjisi daha az su kullanıyor, ancak Türkiye’de elektrik üretiminin 2024’te yüzde 25.2’si kömür ve doğalgazdan geldiği için bu tüketim önemli. Ayrıca yapay zekâ sistemlerinin üretiminde, örneğin bir mikroçip için 8.300 litre ultra saf su kullanılıyor.

Çin’de veri merkezlerinin su tüketimi de ciddi bir sorun. 2030’a kadar Çin’deki veri merkezlerinin su kullanımı 3 milyar metreküpe ulaşabilir; bu, Singapur’un yıllık su tüketimine eşit. Ancak Çin, yenilenebilir enerjiye yaptığı yatırımlarla bu sorunu hafifletmeye çalışıyor. Örneğin, güneş ve rüzgâr enerjisi su tüketimini azaltıyor. ABD ise enerji şebekelerinin yetersizliği nedeniyle bu konuda geride kalıyor.

Verimlilik artıyor ama yeterli mi?

Teknoloji devleri, yapay zekânın daha verimli hale geldiğini söylüyor. Google, enerji verimliliğini yüzde 97 artırdığını, bir sorgunun su tüketimini 0,26 mililitreye düşürdüğünü iddia ediyor. Ancak bu, sorunu çözmüyor. Ekonomistlerin “Jevons Paradoksu” dediği bir durum var: Bir teknoloji daha verimli hale geldiğinde, kullanımı artar ve toplam tüketim azalacağına çoğalır. Yapay zekâ da bu paradokstan kaçamıyor. Kullanım o kadar hızlı artıyor ki, verimlilik kazanımları toplam tüketimi gölgede bırakıyor. Google’ın 2022’deki su tüketimi bir önceki yıla göre yüzde 20, Microsoft’un ise yüzde 34 arttı. 2030’a gelindiğinde veri merkezlerinin küresel enerji tüketimi 945 terawatt-saate ulaşabilir; bu, Japonya’nın tüm elektrik tüketimine eşit!

  • Şeffaflık krizi: Neden su ayak izi gizleniyor?
  • Yapay zekânın çevreye yönelik etkileri tartışılırken, karbon ayak izi sıkça konuşuluyor. Şirketler, model kartlarında enerji kullanımı ve karbon emisyonlarını detaylı bir şekilde raporluyor. Peki, su ayak izi nerede?
  • Ne veri merkezlerinin soğutma için kullandığı su ne de elektrik üretiminde harcanan su hakkında yeterli bilgi paylaşılıyor. Mesela, bir mikroçip üretimi için 8.300 litre ultra saf su gerekiyor, ancak bu rakamlar nadiren paylaşılıyor. Bu, bir gıda paketinin üstünde kalori bilgisi olmaması gibi bir şey. Su ayak izini hesaplamak zor değil: Sunucu enerjisi, soğutma sistemlerinin su verimliliği ve elektrik üretiminin su yoğunluğu çarpıldığında ortaya çıkıyor. Ancak büyük yapay zekâ şirketleri bu verileri açıklamaktan kaçınıyor. Karbon ayak izi raporlamaları, çevresel sorumluluğu izlemek ve kamuoyunu bilgilendirmek için kullanılıyor, ancak su ayak izi konusunda aynı şeffaflık gösterilmiyor. Bu, özellikle su kıtlığı çeken bölgelerde yaşayan insanlar için adaletsiz bir durum. Büyük teknoloji şirketleri, yapay zekânın çevre maliyetlerini örtbas ederek, bu teknolojinin “temiz” olduğu algısını oluşturuyor. Oysa gerçek şu: Her sorguda buharlaşan su, hepimizin ortak kaynağı.
  • Yapay zekânın görünmeyen bedeli
  • Yapay zekâ, insanlığın sınırlarını zorlayan bir teknoloji. Ancak her büyük yenilik gibi bu devrimin de bir bedeli var. Türkiye’de çiftçiler tarlalarını sulamak için su bulamazken, veri merkezleri her saniye milyonlarca litre suyu buharlaştırıyor. Elektrik faturalarımız yükselirken, enerji şebekeleri bu yükü taşımakta zorlanıyor. Çin, yenilenebilir enerjiyle bu yükü hafifletirken, ABD altyapı sorunlarıyla mücadele ediyor. Peki, biz nerede duruyoruz? Yapay zekânın nimetlerinden faydalanırken, çevresel ve toplumsal maliyetlerini görmezden gelemeyiz. Şirketlerin şeffaflık taahhüdünde bulunması, hükümetlerin yenilenebilir enerjiye yatırım yapması ve bireylerin bilinçli kullanım alışkanlıkları geliştirmesi gerekiyor. Aksi takdirde her sorguda buharlaşan su damlaları sadece kaynaklarımızı değil, ortak geleceğimizi de eritecek. Atalarımız zamanında 'damlaya damlaya göl olur' demişler, bu günleri görseler herhalde 'tıklaya tıklaya buhar olur' derlerdi.