Tropikal hayranlığı ve mizaç

 Kişi, Allah’ın yarattığı meşru / mübah olan şeylerden ölçülere riayet şartı ile yiyebilir.
Kişi, Allah’ın yarattığı meşru / mübah olan şeylerden ölçülere riayet şartı ile yiyebilir.

“Her vücuda alışık olduğu şeyleri veriniz” tavsiyesi hatta emri, mizaç ilmi ve sıhhatin de temelini oluşturur. Nasıl ki, Karadenizliye Akdenizlinin gıdası uygun değilse tropikal iklim gıdaları da Anadolu insanına uygun değildir. Kişi, Allah’ın yarattığı meşru / mübah olan şeylerden ölçülere riayet şartı ile yiyebilir. Lâkin insanlara modernitenin dayattığı gibi alışık olmadığı, kendi coğrafyasında yetişmeyen şeyleri yedirmek doğru değildir.

Son zamanlarda Türkiye'de tropikal meyvelere yönelik bir yönelim ve heves var. Tropikal meyveler Youtube videolarında abartıla abartıla anlatılıyor. Öyle şeyler söylüyorlar ki sanırsınız bu ürünler her iklimde yetişir, her derde deva. Bunu yapan sadece Youtube videosu çekenler mi? Elbette hayır. Çünkü medya da bunları foto galeri veya başka usullerle ballandırıp anlatıyor. Pazarlara gittiğiniz veya manavlara uğradığınızda da bu ürünlerin bolca arzı endam etmeye başladığını görüyorsunuz ve çoğu ithal.

Peki, işin aslı anlatıldığı gibi mi?

Bu pazarlamanın arkasında gelir ve hit tuzağı var. Ayrıca mizacın bozulması oyunu da. Bu işi haberleştiren ve anlatanlar belki bunun farkında değiller ve bu maksatla yapmıyorlardır. Lâkin amaçları ne olursa olsun neticede bozulan bir alışkanlık ve beslenme. Ayrıca bir de maliyet unsuru söz konusu.

Youtube videosu çeken kişiler ne kadar çok kişi izlenirse ve paylaşırsa o denli fazla gelir elde edecekler. Bu yüzden her şeyi abartıyorlar. Bildikleri, bilmedikleri, oradan buradan duydukları ne varsa anlatıyorlar. Medyanın ise ahvalini söylemeye gerek yok. Bu işler, ana haber bültenlerinde birkaç dakikalık şovlardan sabah programlarının saatler süren yayınlarına kadar uzuyor. Gazete ve sitelerin her gün emeklileri zengin eden yalan haberleri gibi bu da hit veya reyting tuzağı.

İbn-i Haldun’a kulak verelim

Öncelikle, Cenâb-ı Hakk her ürünü farklı coğrafyalar için yaratmış. Yazımızın konusu olan tropikal meyveler de adı üstünde tropikal bölgelerde yetişen ve buralarda yaşan insanlara ait bir gıda. İbn-i Haldun’a göre dünya 4 kısım, 7 iklimdir. Bu yedi iklim bölgesinin de kendi içinde bölümleri vardır. Bu yedi iklimden biri Akdeniz, diğeri de Karadeniz iklimidir. Tropikal iklimde bol yağış var ise de sıcaklık ortalaması 30oC’dır. Bugüne dek ölçülmüş en düşük sıcaklık 18 derecedir.

İnsanların seciyesini yani yaratılış, tabiat, tıynet, karakter ve huyunu; yaşadıkları coğrafya, iklim, yiyip içtikleri, kavim kültürü, dînî inanç ve aile belirler. Hepsinin etki düzeyleri farklıdır. Aynı durum, kişinin sıhhat ve üremesi için de geçerlidir. Konumuz, iklim ve yiyecekler olduğu için diğerleri bahis dışı kalacak. İklim ile yiyecekler iç içe şeylerdir. Soğuk iklimde yetişen gıda o iklimde yaşayanlar için uygunken, sıcak iklimde yaşayanlar için de o yerin ikliminin gıdası şifadır.

Günümüz dünyasında insan da, gıdalar da, eşyalar gibi sık ve hızlı seyahat ediyor. Osmanlı’da bölgeler arası gıda sevkiyatı bile izne bağlıydı. İktisat tarihçileri bunu sadece bölgeler arası denge ve fiyat istikrarına bağlasa da işin en mühim yönlerinden biri de mizaçların muhafazasıydı. Çünkü Osmanlı sıradan bir devlet değildi ve hesap kitap edilmesi gereken ne varsa ehliyle istişare ederek kararlaştıran bir medeniyetti.

‘Her vücuda alışık olduğu şeyleri veriniz’

Hz. Hüseyin (r.a.), “Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz...’ ayetidir” (Â’raf 31) buyurur.
Hz. Hüseyin (r.a.), “Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz...’ ayetidir” (Â’raf 31) buyurur.

Bugün Karadenizlilerin vazgeçilmezi karalahanalarını Akdenizlilere yedirmek güçtür. Çünkü alışık oldukları şey değildir.

Hıristiyan bir tabip, Hüseyin b. Ali’ye (r.anhüma) “Kur’an-ı Kerim’de tıpla ilgili bir şey yoktur” deyince, Efendimiz (s.a.v.)’in göz nuru torunu Hz. Hüseyin (r.a.), “Allah-ü Teâlâ Kur’an-ı Kerim de tıp ilmini yarım ayette özetler” diye cevap verir.

Bu cevap üzerine meraklanan Hıristiyan tabip bu kez “O hangi ayettir?” diye sorar.

Hz. Hüseyin (r.a.), “Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz...’ ayetidir” (Â’raf 31) buyurur.

Bunun üzerine tabip, “Peki, Peygamberiniz tıpla ilgili bir şey söylemiş midir” diye sorar. Hz. Hüseyin (r.a.) bu kez de “Peygamber ‘Mide hastalıkların evidir. Perhiz ise tedavi ve ilaçların başıdır. Her vücuda alışık olduğu şeyleri veriniz’ buyurmuştur” dediğinde, Hıristiyan tabip şu çarpıcı cümleyi sarfeder: “Sizin Kitabınız ve Peygamberiniz tıp konusunda Calinus/Galen’e hiçbir şey bırakmamıştır” der (İmam Kurtubî, Esmâü’l-Hüsna Şerhi).

“Her vücuda alışık olduğu şeyleri veriniz” tavsiyesi hatta emri, mizaç ilmi ve sıhhatin de temelini oluşturur. Nasıl ki, Karadenizliye Akdenizlinin gıdası uygun değilse tropikal iklim gıdaları da Anadolu insanına uygun değildir. Kişi, Allah’ın yarattığı meşru / mübah olan şeylerden ölçülere riayet şartı ile yiyebilir. Lâkin insanlara modernitenin dayattığı gibi alışık olmadığı, kendi coğrafyasında yetişmeyen şeyleri yedirmek doğru değildir. Lezzetli olabilir ve zaman zaman tadılabilir ama düzenli olarak bunların yedirilmesi isabetli değildir.

Her açıdan yanlış

Evet, bunlar şartlar zorlanırsa, sera gibi özel mekânlar meydana getirilip, iklimin düzenli ve kalıcı olması sağlanabilirse her bölgede her şey yetişebilir. Ama bu gıdaların yetiştiği iklimin ürünü veya insanın gıdası olabilir mânâsına gelmez. Gelmez çünkü bu zorlama bir durumdur. Tıpkı laboratuvarda bitkilerin genetik yapısına hibrit veya GDO adıyla müdahale edilmesi gibi bir durumdur. Besleyiciliği tartışmalı olacağı gibi mizaç ve sıhhate menfi mânâda etkisi çok fazla olacaktır.

Bir diğer husus ise bu ürünlere alıştırılan insanların ithal edilen bu gıdalara bağımlı kılınması, ülke ziraatının değil rakip ve hatta düşman ülke çiftçi ve ekonomisinin gelişimine sebebiyet verir. Bununla da kalmaz kendi yetiştirebileceği ve daha fazla verim alabileceği ürünlerden uzaklaşılmasına neden olur. “Her bünyeye alışık olduğu şeyleri veriniz” Hadis-i Şerif’indeki emrin aksine toprağın da yapısının bozulmasına neden olur. Çünkü bu ürünleri elde etmek için daha fazla kimyevî gübre ve zehir verilmesi gerekir. Ayrıca bir ürün, kendi anavatanında yetiştirilmesi kadar kolay ve ekonomik olarak elde edilemez.

Yenilik ve değişim adına videolarda abartılan şeylere yönelmek doğru değildir. Modernitenin her şeyimizi bozduğu, abur-cuburlaştırdığı bir vasatta ürün çeşitliliğimizi bozmaya da gerek yok. Bu topraklar dünyanın en zengin bitki çeşitliliğine sahiptir. Resmi bilgilere göre 12 binden fazla bitki çeşitliliğine sahibiz. Bunların bir de alt türlerini düşündüğünüzde bırakın 85 milyonu, 85 milyar insanın üretim yapmasına yetecek zenginliğimiz var. Mühim olan sadece üretmek ve de farklı olanı yetiştirmek değil, doğru olanı üretmektir. Ürettiğimiz şeyin derdimize derman olmasıdır. Türkiye toprak, iklim ve bitki zengini bir ülke. Yeter ki doğru usullerde, doğru tarım yapalım. Yeter ki Tarım Bakanlığı bilim adı altında dayatmalar yapmasın. Yeter ki çiftçi yanlışa yönlendirilmesin. Yeter ki kadim bilgiler ve geleneğin doğru kısımlarının üstü örtülmesin. Yeter ki herkesi okutarak insan topraktan utandırılmasın. ‘Yeter ki’lerle başlayan cümleleri çoğaltabiliriz elbette. Ancak en mühimi olan ise niyetin hâlis olması.