Trump: Yeni bir sayfa mı? Aynı sayfadan devam mı?

Trump: Yeni bir sayfa mı? Aynı sayfadan devam mı?
Trump: Yeni bir sayfa mı? Aynı sayfadan devam mı?

Trump seçim kaybedip tekrar seçilen ikinci başkan olarak Amerikan siyasi tarihindeki yerini şimdiden aldı. Hakkında çok şey söylenebilir ama Amerikan tarihinin en sıradışı başkanlarından biri olduğu muhakkak. Sakin olmaktan fersah fersah uzak, küstah ve cüretkâr üslubu umulmadık çıkışlarıyla birleşince bir anda gerilimi yükselten birinin "savaşları bitireceğim" iddiası buna bir örnek. Evet, Gazze'de ateşkes ilan edildi ama İsrail çoktan çamura saplanmış debeleniyordu. Taş taş üstünde bırakmayıp masum sivillere karşı büyük bir katliama imza atmış, bütün dünyanın nefretini kazanmaktan başka bir şey elde edememişti. Sırada Ukrayna var ama Trump'ın işi hiç kolay değil. Uzun ince bir yolda Putin'i ikna için daha fazlasını yapması gerekiyor. Bu arada Amerika'yı tekrar muhteşem yapmanın yolunu bulmuş, para lazım olduğunda Arapların petro-dolar musluğunu keyfince açıp kapatıyor. Trump yeni döneminde yeni bir sayfa mı açacak, aynı sayfadan devam mı edecek, merakla bekleniyor.

Ronald Reagan'nın 1980 seçimlerinde
Ronald Reagan'nın 1980 seçimlerinde

Ronald Reagan'nın 1980 seçimlerinde "Let's Make America Great Again/Amerika'yı tekrar muhteşem yapalım" sloganını hatırlayan pek fazla değildir. Trump'ın 2016 seçimlerinde bu sloganı yeni versiyonuyla tedavüle sokması (Make America Great Again/Amerika'yı tekrar harika yap) ise âdeta Trump'ın kimliği ve politikalarıyla bütünleşti, Amerikan toplumunun en az yarısı için yeni umutlar vaat eden bir ikona dönüştü.

Amerika'yı muhteşem yapma vaadiyle başkanlık koltuğuna oturan Trump'ın ilk resmi seyahati için Suudi Arabistan'ı seçmesi bir tesadüf değildi. O seyahatten akıllarda üç şey kalmıştı.

- Ortadoğu liderleriyle kürenin etrafında çekilen fotoğraf

- Trump'ın Arap tarzı kılıç dansı

- Suudi Arabistan ile toplamda 450 milyar doları bulan yeni ticari anlaşmalar ki, bunların mühim bir kısmını silah satışları oluşturuyordu.

Amerika ‘Arap petro-dolarları’ sayesinde muhteşem

Trump 1.0 yeni görevine böyle başlamıştı. Trump 2.0'ın yeni görevine nasıl başlayacağı ise bir merak konusuydu. Gazze ateşkesi Trump koltuğu devralmadan bir ültimatom neticesinde zaten gerçekleşmişti. Koltuğuna oturur oturmaz ağırlıklı olarak Biden imzalı icraatlara son verdiği kararnameler de çok önceden kamuoyuna duyurulmuştu.

Başkanlık mesaisinin ilk günü olan 20 Ocak'ta bir yandan 200 kararnameye imza atarken diğer yandan basın mensuplarıyla sohbet eden Trump, ilk yabancı ülke ziyaretinin gelenek itibariyle İngiltere'ye yapıldığını ama kendisinin 2017'de ilk ziyaret için Suudi Arabistan'ı seçtiğini, çünkü onların 450 milyar dolarlık kârlı bir anlaşmaya evet dediğini söyledi. Bu sırada bir basın mensubundan gelen "Şimdi nereye gitmeyi planlıyorsunuz" sorusuna ise "Suudilerin yine 450-500 milyarlık bir satın alma talebi olursa muhtemelen yine oraya giderim" cevabını verdi.

Fazla geçmedi, Trump ilk yurtdışı telefon konuşmasını Suudi veliaht prens Bin Selman ile yaptı. Beyaz Ev resmi sitesi bu konuşmayı, "Ortadoğu'ya istikrar getirme, bölgesel güvenliği güçlendirme ve terörizmle mücadele ile karşılıklı refahı artırmaya yönelik ticârî ve diğer fırsatları görüştüler" şeklinde duyururken Suudilerin resmi haber ajansı SPA ise "Veliaht Hazretleri önümüzdeki dört yıl içinde ABD ile yatırımları ve ticârî ilişkileri 600 milyar dolara genişletme arzusunu vurgularken, ek fırsatlar ortaya çıkarsa bu miktarın yükselmesi ihtimal dâhilinde" dedi.

Nitekim bu ihtimal bizzat Trump'ın el yükseltmesiyle gündeme geldi. Video konferans yoluyla Davos Ekonomik Forumu'na bağlanan Trump:

"Bugün gazetelerde Suudi Arabistan'ın Amerika'ya en az 600 milyar dolar yatırım yapacağı yazıyor. Fakat harika bir adam olan Veliaht Prens'ten bu rakamı 1 trilyona çıkarmasını isteyeceğim. Bunu yapacaklarını düşünüyorum çünkü onlara çok iyi davrandık."

Herhangi bir mânî çıkmazsa görülen o ki, Trump ilk ziyaretini yine Suudi Arabistan'a yapacak ve bu kez asgari 600 milyar dolarlık bir vurgun ile Washington'a dönecek. Amerika'yı muhteşem yapma planının ilk ve en mühim ayağının Arap petro-dolarları olduğu böylece bir kez daha teyit edilmiş oluyor.

Gazze ateşkesi kimin eseri?

Trump aralık ayının başında "Gazze'deki rehineler 20 Ocak'tan önce bırakılmazsa Orta Doğu cehennemi yaşayacak" demişti. İlginç olan hâdise ise bu açıklamayı Netanyahu'nun karısı Sara ile akşam yemeği yedikten hemen sonra söylemiş olmasıydı. Sara Netanyahu, rehineler konusunda kamuoyuna sızan belge kriziyle başı dertte olan kocasını kurtarmak için Trump'ı can simidi olarak görmüş ve Florida'nın yolunu tutmuştu.

Trump ve Sara Netanyahu.
Trump ve Sara Netanyahu.

Gerçi Biden, Mayıs ayında Gazze'de bir ateşkes için taslak metin oluşturup taraflara sunmuştu ama kimsenin bunu tınmadığı ortadaydı. Biden topal ördek olacaktı, seçime dair yapılan anketler bunu gösteriyordu. Netanyahu ile aşırı dinci yahudilerden oluşan kabinesinin zaten bir ateşkes için pek de gönüllü olduğu söylenemezdi. Fakat Trump kararlıydı, seçim kampanyasını savaşları bitirme vurgusuyla yapmıştı.

Trump'ın Ortadoğu'ya ilişkin bakışı gayet net. İlk döneminden de bildiğimiz üzere İbrahim anlaşmaları zemininde bölgedeki Arap rejimlerini İsrail ile normalleşme çizgisine iterek İsrail'in istekleri doğrultusunda şekillenecek bir Ortadoğu istiyor. Ve bunun Arapların da destek ve katılımıyla güya barışçıl yoldan temin edilmesini hedefliyor. Bu minvalde ilk hedefi de Suudileri normalleşme masasına oturtmak. 20 Ocak günü koltuğuna oturduğunda bu minvalde yöneltilen soruya "Belki hemen değil ancak bu normalleşme illâki olacak" cevabını verdiğini biliyoruz.

Gazze ateşkesi bu mânâda Trump'ın kafasındaki Ortadoğu için ilk adım sayılabilir. Biden ateşkes metnine işaretle kendine pay çıkarmaya çalışsa da 15 Ocak tarihli bu ateşkesin Trump'ın eseri olduğu aşikâr. Nitekim ateşkesin hemen ardından yaptığı açıklama da bunu teyit eder nitelikte:

"Bu destansı ateşkes anlaşması, yalnızca Kasım ayında kazandığımız tarihi zaferin bir sonucu olarak gerçekleşebilirdi. Daha Beyaz Ev'e gelmeden bu kadar çok şey başardık. Beyaz Ev'e geri döndüğümde olabilecek harika şeyleri bir hayal edin."

Netanyahu o... çocuğu

Ateşkesin Netanyahu kabinesinde çatlağa sebep olduğu ve son dakikaya kadar engellenmeye çalışıldığı ise cümlenin mâlumu. Nasıl bir süreçten geçildiğini hatırlatma babında Trump'ın 7 Ocak tarihli meşhur paylaşımı örnek verilebilir.

Sosyal medya hesabından Columbia Üniversitesi ekonomi profesörü Jeffrey Sachs'ın bir röportajını paylaşan Trump, ateşkesin bir an önce gerçeklemesi için süreci baltalayan Netanyahu'ya açık bir gözdağı vermişti. Çünkü kendisi de bir yahudi olan Sachs, o konuşmada Netanyahu hakkında çok ağır ifadeler kullanarak şöyle diyordu:

"Bu savaş nereden çıktı, biliyor musunuz? Savaş aslında Netanyahu'nun eseri. Çünkü o, 1995'ten itibaren Hamas ve Hizbullah'tan kurtulmanın tek yolu olarak bunları destekleyen rejimlerin devrilmesi gerektiğini düşünüyor. Bunlar Irak, Suriye ve İran rejimleri. Ve bu takıntılı herif hâlâ bizi İran ile savaşa sokma peşinde. Bunu söylediğim için üzgünüm ancak Netanyahu derin ve karanlık bir o... çocuğu."

‘Gazze muhteşem bir yer’

Trump'ın başkanlık koltuğuna oturduğu gün 200 kararnameyi imzalarken bir yandan da basın mensuplarıyla sohbet ettiğini belirtmiştik. Bu sohbetin bir yerinde ateşkese dair sorulan soruya "Ateşkesin sürüp sürmeyeceğinden emin değilim. Bu bizim savaşımız değil, onların savaşı. Ayrıca Hamas'ın epey zayıfladığını düşünüyorum" cevabını veren Trump'ın Gazze'ye dair söyledikleri ise dikkate değer:

Gazze’nin fotoğrafına baktım. Çok büyük bir yıkım alanı gördüm. Aslında oranın gerçekten farklı bir şekilde yeniden inşası gerekiyor. Gazze enteresan bir yer. Deniz kenarında muhteşem bir konumu ve harika bir havası var. Orada çok güzel şeyler yapılabilir. Gazze ile gerçekten güzel şeyler yapılabilir.

“Gazze’nin fotoğrafına baktım. Çok büyük bir yıkım alanı gördüm. Aslında oranın gerçekten farklı bir şekilde yeniden inşası gerekiyor. Gazze enteresan bir yer. Deniz kenarında muhteşem bir konumu ve harika bir havası var. Orada çok güzel şeyler yapılabilir. Gazze ile gerçekten güzel şeyler yapılabilir.”
“Gazze’nin fotoğrafına baktım. Çok büyük bir yıkım alanı gördüm. Aslında oranın gerçekten farklı bir şekilde yeniden inşası gerekiyor. Gazze enteresan bir yer. Deniz kenarında muhteşem bir konumu ve harika bir havası var. Orada çok güzel şeyler yapılabilir. Gazze ile gerçekten güzel şeyler yapılabilir.”

Emlak sektöründen gelen bir yatırımcı olarak Trump'ın sözlerini ne derece hayra yormak gerekir, bu da ayrı bir mesele. Gazze muhteşem bir yer şüphesiz, ciddi yatırımlar ile bir yeryüzü cennetine kolayca dönüşebilir. Fakat bu noktada sorulması gereken soru şu:

Gazze'nin yeryüzü cennetine dönüşümü Gazzeliler ile beraber mi gerçekleşecek, yoksa Trump'ın aklında o toprakları ABD-İsrail ortak menfaatlerine kurban etmek gibi bir plan mı var?

Yaşanan şunca hâdiseden sonra Trump Gazze'yi hâlâ bir kurban olarak görmeye devam ediyorsa, Biden iktidarını tıpkı bir leş gibi çukura gömen direniş, Trump iktidarını da o çukurun hemen yanına gömme noktasında tereddüt etmeyecektir.

LGBT, DSÖ ve Paris İklim Anlaşması çöp sepetine

"'Darısı tüm dünyanın ve bilhassa ülkemizin başına" diyeceğimiz kararlara geldi sıra. Pek öngörülemez biri olarak kimi zaman çılgınca kararlar alıp herkesi şaşırtan açıklamalar yapsa da günde iki kez doğru vakti gösteren bozuk saat gibi Trump'ın da arada bir doğru yaptığı işler var. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Paris İklim Anlaşması'ndan çekilmeye dair kararnameye imza atmasıyla, ABD ordusunda yer alan “trans birey” tanımını kaldırması bu minvalden doğru işlere örnek sayılabilir.

DSÖ'nün dünya insanlarının sağlığından ziyade dünyayı bir şekilde ellerine geçirmiş egemen mihraklara hizmet ettiğini, yaşanılan COVID süreciyle hepimiz idrak etmiş durumdayız. Buna dair en son itiraflardan birinin META şirketinin CEO'su Mark Zuckerberg'den geliyor oluşu ise hayli manidar.

2024 yılının Ağustos ayında ne demişti Zuckerberg?

"2021'de bizzat Beyaz Ev dâhil Biden Yönetimi'nden üst düzey yetkililer, mizah ve hiciv dâhil olmak üzere belirli COVID-19 içeriklerini sansürlemeleri için ekibimize aylarca baskı yaptılar. Hükümet baskısının yanlış olduğuna inanıyorum ve bu konuda daha açık sözlü olmadığımız için üzgünüm."

Çılgın kararlar ve açıklamalar

Dedik ya, Trump bu. İllâki ipe sapa gelmez bir şeyler söyleyecek ve tüm dünyanın dikkatini bir anda olmadık mevzulara odaklayacak. Onun tarzı böyle, dolayısıyla bundan kaçış mümkün görünmüyor. Peki, Trump'ın yeni dönemde dile getirdiği çılgın kararlar ile açıklamaların kaçta kaçının gerçekleşmesi ihtimal dâhilinde ve bu ihtimal dünya açısından nelere mâl olacak? İşte bunu bize zaman gösterecek. Neydi bu çılgınlıklar bir kez daha hatırlayalım.

- Kanada'yı ABD eyaleti yapmak.

- Danimarka toprağı Grönland'ı parayla satın almak.

- Panama Kanalı'nı tekrar ele geçirmek.

- Meksika Körfezi’nin adını Amerika Körfezi olarak değiştirmek.

Bu çılgınlıklara aslında şu yeni gümrük tarifeleri de eklenebilir. Trump'ın "Meksika ve Kanada için yüzde 25, BRICS ülkelerine yüzde 100’lük gümrük tarifesi uygulayacağız" açıklaması belki bir sıcak savaşa yol açmayacak. Fakat uluslararası ilişkiler sahasında gerilimi tırmandırması kaçınılmaz görünüyor. Başkalarını hiçe sayan Amerika merkezli bencil Trump yaklaşımına bariz bir örnek daha.

Trump'ın en kötü kararlarından birisini de yeri gelmişken ifşa edelim. Batı Şeria’da yasadışı olarak yerleşim yerleri kurup Filistinlilere zulmeden sivil görünümlü Yahudi işgalcilere yaptırım öngören kararnameyi iptal etti. Zaten gerçek mânâda bir yaptırım yapılır mıydı, bugüne değin böyle bir yaptırım kararı icraya konuldu mu, bunlar ayrıca sorulması gereken sorular. Fakat yine de işgalcilere moral bahşeden bu karar Trump'ın elinden çıkmış oldu. Not alınması gereken husus işte bu.

Ukrayna meselesi görüldüğü üzere bir hayli karışık. Zaten o yüzden Trump özel temsilcisi Kellogg'a tarafları barış masasına oturtmak için 100 gün süre vermek zorunda kaldı. Peki, 100 gün bunun için yeterli olacak mı? Dahası, Trump'ın özel elçisi bu işi başarabilecek mi?
Ukrayna meselesi görüldüğü üzere bir hayli karışık. Zaten o yüzden Trump özel temsilcisi Kellogg'a tarafları barış masasına oturtmak için 100 gün süre vermek zorunda kaldı. Peki, 100 gün bunun için yeterli olacak mı? Dahası, Trump'ın özel elçisi bu işi başarabilecek mi?

Ukrayna barışı için 100 gün yetecek mi?

Oval Ofis'te Ukrayna meselesine dair "Putin’le yakında görüşeceğiz. Anlaşma yapmayarak Rusya'yı mahvediyor. Bence Rusya'nın başı büyük belaya girecek" açıklamasını yapan Trump'ın Netanyahu'ya yaptığı sıkı markajı Putin'e yapıp yapmayacağı, dahası bu markajda Netanyahu'ya karşı elde ettiği başarıyı Putin'e karşı gösterip gösteremeyeceği ayrı bir merak konusu.

"Bence Rusya'nın başı büyük belaya girecek" sözünü bu bağlamda bir tehdit olarak görebilir miyiz? Eğer gerçekten bir tehdit ise ve bu tehdidin müşahhas neticeleri görünür hale gelirse Putin'in buna cevabı ne şekilde olacak?

Ukrayna meselesi görüldüğü üzere bir hayli karışık. Zaten o yüzden Trump özel temsilcisi Kellogg'a tarafları barış masasına oturtmak için 100 gün süre vermek zorunda kaldı. Peki, 100 gün bunun için yeterli olacak mı? Dahası, Trump'ın özel elçisi bu işi başarabilecek mi?

Niye derseniz, Trump 27 Kasım 2024’te Ukrayna özel elçisi olarak 80 yaşındaki emekli general Keith Kellogg‘u atadığında herkesin ağzı bir karış açık kaldı. Zira Kellogg'un diplomasi gibi gayet ince bir sanata dair bilgisi ve tecrübesi yokken böyle bir sorumluluğu üstlenmesi kafaları bir hayli karıştırdı. Zaten Rusya'dan gelen sinyaller de Kremlin yönetiminin Kellogg'un rolünü pek de ciddiye almadığına işaret ediyor.

Trump şayet Ukrayna meselesinde ilerlemek istiyorsa bizzat sahaya inmesi ve Putin ile masaya oturması en mantıklı tercih gibi duruyor. Kellogg'un askeri yetenekleri belki tartışmaya açık olmayacak kadar iyidir, fakat bir müzakereci olarak kalibresi Putin'i tatmin etmekten bir hayli uzak görünüyor.