Trump yeniden seçildi: Biz bu oyunu daha önce görmüştük
H.R. 9495 olarak bilinen bir yasa eli kulağında bekliyor. Bu yasayla kampüslerde ve sokaklarda Filistin için ayağa kalkan Müslüman örgütler doğrudan hedef tahtası haline geliyor. Yasa belki de siz bu makaleyi okurken onaylanmış olacak. Bu yasa, Müslüman teşkilatlar ile mescitlerin vergi muafiyetli kâr amacı gütmeyen kuruluş statüsünü, herhangi bir yasal süreç işletmeksizin sadece "terörist destekçisi örgüt" yaftası vurmak suretiyle iptal ediyor. Trump, kampüs protestocularını da sınır dışı etmekle tehdit etti. Oysa bu gençlerin çoğu Amerika'dan başka bir ülkeyi bilmez bile.
Trump'ın yeniden başkan seçildiği günün ertesi Şikago şehir merkezinde sokaklar ürkütücü derecede sessizdi. Genelde bu sokaklar takılar, taze meyveler, çikolatalar ve çeşitli işporta malları satan Latin göçmenlerle dolu olur. Bu insanlar sadece geçimlerini temin etmekle kalmıyor, aynı zamanda şehrin sosyal dokusunun hatırı sayılır bir parçasını da oluşturuyor. Fakat o Kasım sabahı hiçbiri sokakta yoktu, kimse tezgâh açmamıştı.
Trump'ın göçmenlere ilişkin söyledikleri belli ki onları korkutmuş, sindirmişti. Ülkeye yasal yollardan giriş yapmayan göçmenlerin topluca sınır dışı edileceğini söylemiş, böylece göçmen bürosu yetkilileri tarafından yakalanma tehdidi işportacıları evlerine âdeta hapsetmişti.
Trump'ın bir yıl içinde milyonlarca insanı gözaltına alarak sınır dışı etmek için ABD ordusunu kullanma vaadi, Amerikan göç politikasında rahatsız edici bir gerilime işaret ediyor. Bu, eşi benzeri görülmemiş bir durum. Ülkeye bir şekilde giriş yapıp burada kendine hayat kurmaya çalışan göçmenler açısından toplu bir ayaklanmayı çağrıştırdığı gibi beyaz olmayan tüm insan gruplarının kendilerini tehdit altında hissetmelerini de tetiklemiş oluyor. Bu tehdit aileleri, kadınları ve çocukları da kapsıyor.
Dört milyon insan etkilenecek
Sınır dışı etmek sadece kişileri Amerikan sokaklarından silip atmıyor, Amerikan toplumunun dokusunu da parçalıyor. Sınır dışı edilen evraksız her bir kişinin, eşleri, çocukları ve geniş aile üyeleriyle birlikte bu karardan sadece bir kişi değil en az dört kişi etkilenmiş olacak. Bir milyon sınır dışı, en az dört milyon insanın hayatını tam mânâsıyla bir kaosa sürükleyecek.
Trump'ın politikası, ırkçı yaklaşımların ve önyargıların derinleşmesine dayanıyor. Bilhassa Latin ve Siyahî göçmenler olmak üzere beyaz olmayanlar hedefte. Bu ayrımcılık burada bitmeyecek. Zira Müslümanlar ayrımcı uygulamaların nereye vardığına fazlasıyla âşina. Neden derseniz, 11 Eylül'den sonra en az 700 bin Müslüman FBI tarafından sorgulandı. Ve bu durum bugüne dek devam eden bir güvensizlik ve korku dönemini başlattı. Biz bunu daha evvel gördük: Önce insanlara korku salmakla başlayan bu süreç, zamanla medenî hakların milim milim budanmasına doğru ilerliyor.
Seçimlerde Trump'ın hasta olup olmadığı, ne tür belirtiler gösterdiği yahut bir tedavi alıp almadığına ilişkin Amerikan halkı farklı görüşler sergiledi. Fakat şimdi apaçık bir gerçek var: Trump yeniden seçildi ve bu Amerika için dönülmez bir yola işaret ediyor.
Bu noktada Amerikan vatandaşları olarak kendimize şu soruyu sormalıyız:
Nasıl bir millet olmak istiyoruz?
En savunmasız durumda olanlara sırtını dönen bir millet mi, yoksa her bir insanın şerefini korumak için ayağa kalkan bir millet mi?
Trump'ın zaferi Filistin için ne ifade ediyor?
Trump bu seçimle birlikte Kongre'nin tüm kontrolünü de eline geçirdi. Ve bu en karanlık planlarını uygulaması için elverişli bir zemin mânâsına geliyor.
israilin güçlü bir destekçisi olan Mike Huckabee'yi sözde başkent Kudüs (Tel Aviv’e) büyükelçisi olarak atayan Trump, böylece Batı Şeria'nın ilhakını da savunmuş oluyor. Bu da o saçma "Yahudi demokrasisi" nâmına Filistin devleti umudunu sonsuza dek gömen bir başkan olarak hatırlanması demek. Daha önce israilin Golan Tepeleri'ni işgalini tanıyan ve Kudüs'ü israilin tek başkenti olarak ilan eden birinden başka bir hareket beklemek mümkün olmazdı zaten.
Kaldı ki Trump, İbrahim anlaşmalarının mimarı olarak daha önce Batı Şeria'nın yasadışı yahudi işgalciler tarafından yutulan yüzde 30'unu Necev Çölü'nden küçük bir parça karşılığında israile vaat etmişti. Bu da silahsızlandırmaya tâbi tutulsa da Batı Şeria'nın kalan yüzde 70'inde bir Filistin devleti umudunu en azından canlı tutuyordu. Şimdi bu ihtimalin de yok oluşu gündemde.
Zaten İbrahim anlaşmaları kime, ne kazandırdı? Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Sudan ve Fas tarafından israilin tanınması sağlandı, o kadar. Buna mukabil Filistinlilere sunulan hiçbir şey yok.
Müslüman Amerikalılar teyakkuzda
İsrail'in Filistin'de uyguladığı soykırım, çok sayıda Müslüman ve Arap'ın yaşadığı Michigan'daki birçok genç seçmene zarar verdi. Biden-Harris yönetimi İsrail'e neden silah gönderdiğini asla yeterince açıklayamadı.
Michigan'da Müslümanlarla bir araya gelen Trump, zafer konuşmasında Araplara ve Müslümanlara teşekkür etti. Bu da aslında, Arap asıllı bir Amerikalıyla evli olan kızı Tiffaney Trump'ın kayınpederi yüzünden oldu.
Aslen bir Türk olan Dr. Mehmet Öz'ün Trump tarafından sağlık bakanlığı bünyesinde 1.7 trilyon dolar değerindeki Medicare ve Medicaid programlarını denetleme makamına getirilmesini de buna ekleyebiliriz.
Ne var ki Müslümanlar Trump'ın bu hareketlerini samimi bulmuyor. Göçmenleri hedef alan hükümet politikasının Müslümanları da kapsayacak bir ayrımcılığı da beraberinde getireceğini pekâlâ biliyorlar. Bu da göçmen olan Müslümanların birçoğunu daha şimdiden endişeye düşürüyor.
H.R. 9495 olarak bilinen bir yasa eli kulağında bekliyor. Bu yasayla kampüslerde ve sokaklarda Filistin için ayağa kalkan Müslüman teşkilatlar doğrudan hedef tahtası haline geliyor. Yasa belki de siz bu makaleyi okurken onaylanmış olacak.
Bu yasa, Müslüman teşkilatlar ile mescitlerin vergi muafiyetli kâr amacı gütmeyen kuruluş statüsünü, herhangi bir yasal süreç işletmeksizin sadece "terörist destekçisi örgüt" yaftası vurmak suretiyle iptal ediyor.
Trump, kampüs protestocularını da sınır dışı etmekle tehdit etti. Oysa bu gençlerin çoğu Amerika'dan başka bir ülkeyi bilmez bile. Bu yasanın, Müslüman teşkilatlar üzerinde evraksız göçmenlerin sınır dışı edilmesi kadar travmatik bir etki oluşturacağı görülüyor.
Netice itibariyle bir seçim daha geride kaldı. Fakat ne Trump ne de Harris, Amerikan siyasetini siyonist lobiden kurtarmayı hedeflemedi. Her ikisi de Filistin için herhangi bir umut vaat etmedi. Trump yeniden seçildi. Ve biz Amerikalı Müslümanlar olarak bu oyunu daha önce görmüştük.