Türk düşmanı Türkçülük ile nereye kadar?

Türk düşmanı Türkçülük ile nereye kadar?
Türk düşmanı Türkçülük ile nereye kadar?

"Bizden Belgrad'ı aldıkları zaman, düşman murahhasları Niş kasabasını da istemişlerdi, Osmanlı delegesi ayağa kalkarak:

— Ne hacet, dedi, İstanbul'u da size verelim. Babalarımız için Niş, İstanbul'a o kadar yakındı. Biz eğer Vardar'ı, Trablus'u, Girit'i ve Medine'yi bırakırsak Türk milleti yaşayamaz zannediyorduk.

  • Osmanlı İmparatorluğu buralarda, ücretsiz tarla ve sokak bekçisi idi. Eğer medrese ve şuursuzluk devam etmiş olsaydı, Araplığın Anadolu yukarılarına kadar gireceğine şüphe yoktu. Bizim emperyalizm, Osmanlı emperyalizmi, şu ana kadar fikir üstünde kurulmuş bir hayal idi: Türk milleti kendi başına devlet yapamaz! Şamdan kalkan tren, Medineye üç gün üç gecede gider. Medineyi bile bırakmıyorduk. Medine’siz Türkiye? Bu emperyalizmin intiharı demekti.
  • ...
  • Medine Muhafız Taburu.
  • Medine kasabası bir kaç boz rengi olmuş hurma gövdesinden belli olur. Çocukluktan beri hazretsiz, aleyhisselâmsız, titremeksizin ve korkmaksızın ismini ağzımıza alamadığımız Peygamber'in şehrindeyiz. Eski müphem ahret hissini duymak için kendimi boş yere zorlayıp duruyorum. Bu his Medine'de büsbütün biter. Medine, Peygamber ölüsü ile tüccarlık eden bayağı ve ahlâksız simsar yuvalarından biridir. Her Medineli uzaklardan gelen saf halka, bu harap ve pis çöl köyünün taşını, toprağını, kuyu suyunu kırk defa öptüre öptüre satar.
  • ...
  • Kudüste çok kalmıştık; şimdi Lübnan dağlarına ve Beyrut'a gidiyoruz. İçim deniz için yanıyor. Hiç bir zaman mavi sudan bu kadar uzaklaşmamıştım. Kudüs, haham, papaz ve hoca karışık, kuru ve somurtkan bir şehirdir. Beyrut'un bize o kadar medholunan serbest sosyetesi ve Lübnan kızları hepimizin gözlerimizde tütüyor."
  • Falih Rıfkı Atay - Zeytindağı

"Osmanlı tarihi bir yalan âlemi olmuştur. Yalan Şark'ta ayıp değildir" aforizmasını savurup "Cemal Paşa'nın adamı" iken ikbal rüzgarı Mustafa Kemal'den yana esince yeni paşasına kapılanarak eski paşasını yerden yere vuran Falih Rıfkı'nın Zeytindağı ibretlik bir kitaptır. Zira "Babanız Cemal Paşa"yı yazması beklenirken "Babanız Atatürk"ü kaleme alan birinin gözünden bile olsa yeni rejimin tarih ve coğrafya algısını belki de en iyi ‘Zeytindağı’ anlatır.

Kitap, Türk'ün garpçılaşma - batıcılaşma istikametinde Ortadoğu coğrafyası ve Araplar ile daha doğrusu hiç eveleyip gevelemeden bizzat İslam dini ile irtibatının niçin kesilmesi gerektiğini kendi bakış açısıyla ispatlama gayesini güder.

Falıh Rıfkı, Türklerin Ortadoğu coğrafyasıyla alâkası bulunmadığına dair kırk dereden su getirmeye çabalarken mühim bir soruyu da sinsice gözden kaçırmaya çalışır. Türkler büyük bedeller ödeyerek Ortadoğu coğrafyasından çekilirken İngilizler ve Fransızlar acaba niçin burayı parsellemek için canhıraş çaba gösterir ve acaba niçin ABD ve Rusya gibi devletler büyük bir iştahla Ortadoğu denklemine sonradan dâhil olur?

Falih Rıfkı cahilin tekidir

Peki, “Osmanlı emperyalizmi” tabirini kullanıp “ücretsiz sokak bekçiliği”nden dem vuran kafası karışık propaganda zihniyetinin “Memluk veya Selçuklu emperyalizmini” tek kelimeyle olsun anmamasını neye bağlayacağız? İyi niyete mi yoksa tarih cehaletine mi? Mâlum, Türkler Ortadoğu coğrafyasına Osmanlı ile girmedi, öncesinde Memluk, Selçuklu hatta İhşidiler ve Tolunoğulları var. Osmanlı bu coğrafyaya girdiği için emperyalist oluyorsa diğerlerini es geçmek adalete sığar mı?

Elbette iyi niyet filan yok, düpedüz cehalet... Filistin'in, Şam'ın, Lübnan, Mısır ve Hicaz'ın Anadolu'dan daha önce Türk toprağı olduğunu Falih Rıfkı bilmiyor çünkü. Türklere Anadolu kapısını açan Sultan Alparslan'ın Halep'ten at koşturup Malazgirt'e geldiğinden haberi yok. Hadi o bilmiyor da koca ülkede şunu kaç kişi biliyor? Anadolu kilidinin Halep'ten gelen anahtar ile açıldığını çocuklarımıza öğretiyor muyuz? Şu gerçek, okul müfredatında yer alıyor mu? Yer almıyorsa bunun bir kasd-ı mahsusu yok mu?

Sorular, sorular... İç yakan, can sıkan sorular...

  • Kemalizm ittihatçılığın bir fraksiyonu
  • Celal Bayar.
  • Falih Rıfkı'nın Enver, Talat, Cemal üçlüsüne çemkiren satırlarını bir İttihatçılık eleştirisi olarak görenler çıkabilir. Gerçekten böyle midir? Mustafa Kemal'in İzmir Suikasti meselesinde tasfiye ettiği bizzat İttihatçılık mıdır, yoksa kendi yerinde gözü olan İttihatçılları mı aradan çıkarmıştır? Hadiseye geniş perspektiften bakmak gerekiyor. Celal Bayar örneği bu konuda bize çok şeyler söylüyor.
  • • “Atatürk, seni sevmek milli bir ibadettir.”
  • • “Benim esas partim İttihat ve Terakki'dir.”
  • Bu iki söz, ölümüne yakın tarihlerde Celal Bayar'ın bizzat kendi sözleridir. Dolayısıyla Kemalizmi İttihatçılığın bir fraksiyonu olarak görmek mümkündür. Celal Bayar gibilerin nezdinde bu böyledir. Mustafa Kemal'in tensibiyle başbakanlık yapmış ve daha sonra cumhurbaşkanlığı makamına gelmiş birini ciddiye almak gerekir. Bu görüşünde yalnız olmadığı, aksi takdirde bertaraf edileceği de bir gerçektir.
Sultan II. Abdülhamid Hân’ın Yıldız Camii’ne Cuma selamlığına giderken.
Sultan II. Abdülhamid Hân’ın Yıldız Camii’ne Cuma selamlığına giderken.

1908 İhtilali kimin fikriydi?

Bir zaman sonra Yunanistan'da İçişleri Bakanlığı yapacak olan Meşrutiyet devrinin Rum mebusu Boşo o meşhur kavlinde “Osmanlı Bankası ne kadar Osmanlıysa ben de o kadar Osmanlıyım” demişti ya, bu söz siyonistlerin peşinde gezenlerin Türkçülük iddialarına tabiri caizse cuk diye oturuyor. Bu nasıl bir Türkçülüktür ki, Türk'ten ziyade Yahudi'nin menfaatine hizmet ediyor.

Bakınız, belgeli konuşuyoruz. Temmuz 1908'de Sultan Abdülhamid'e karşı yapılan ihtilâlin izlerini Haziran 1900 tarihli bir günlükten sürebiliyoruz. Buyrunuz, siyonizmin ve İsrail devletinin kurucusu olarak bilinen Theodor Herzl 4 Haziran 1900'de günlüğüne neler yazmış?

“Şimdi bir sonraki adımımızın neler olabileceğine dair kafa patlatıyorum. Türkiye'ye karşı savaşa girmek olabilir mi? Kamuoyunda yeterince güçlü değiliz, çok fazla zayıf noktamız var. Filistin'deki talihsiz yerleşimcilerin her biri Türklerin elinde birer rehinedir.

Şu anda elimizde sadece şu plan mevcut:

• Türkiye'nin sıkıntıları artacak.

• Sultan'ın şahsına karşı bir kampanya başlatılacak.

• Muhtemelen sürgündeki prensler ve Jön Türkler ile temasa geçilecek.

• Ve aynı zamanda Yahudi Sosyalist faaliyetleri yoğunlaştırıp, Avrupa hükümetleri arasında bir Yahudi göçünü kabul etmesi için Türkiye'ye baskı yapılması sağlanacak.”

İhtilal kendini ifşa ediyor

Siyonist ajandanın gerçekleştirilmesi için Türk devletine ve lideri Sultan Abdülhamid'e karşı yapılan ihtilâlin üzerinden daha 1 ay bile geçmemişken Paris'te neşredilen Le Temps gazetesinde bir röportaj yayınlanır. Gazetenin özel muhabiri, 15 Ağustos'ta Selanik'te bulunan iki İttihatçı lider Manyasizade Refik Bey ve Resneli Niyazi ile görüşür. Refik Bey'in sözleri, ihtilâlin tam mânâsıyla kendini ifşasıdır.

Manyasizade Refik Bey.
Manyasizade Refik Bey.

“Harekete geçmekte o kadar kararlıydık ki, ayın 21'inde, 22'sinde ve 23'ünde Selanik'ten, Manastır'dan, Üsküp'ten ve Serez'den Sadrazam'ı, meşrutiyetin derhal kabul edilmemesi halinde başkente yürüyeceğimiz konusunda uyaran telgraflar çekildi. Meşrutiyet, imparatorluk iradesi tarafından 24 Temmuz sabahında kabul edildi. Kabul edilmeseydi tehdidimizi yerine getirirdik. Hazırdık, harekât planımızı kararlaştırmıştık diyerek kısaca süreci anlatan Refik Bey'e masonluğun burada oynadığı rol hakkında bir soru sordum. Bana şu cevabı verdi:

Masonluğun, özellikle İtalyan Masonluğunun mânevî desteğini aldığımız doğrudur. Selanik'te birkaç loca bulunuyor. Makedonya Risorta, İtalya Büyük Doğusu'na bağlı Emek ve Işık, Fransa Büyük Doğusu'ndan Veritas, İspanya Büyük Doğusu'ndan Perseveranza ve Yunanistan Büyük Doğusu'ndan Philippos, ki bu sonuncusu tamamen milliyetçi bir hedefe sahip. Gerçeği söylemek gerekirse bu localardan ilk ikisi bizim için gerçekten faydalı oldu. Bizim için birer sığınak oldular. Biz orada masonlar olarak birbirimizle tanıştık. Çünkü pek çoğumuz masonluğun bir parçasıyız.”

Resneli Niyazi.
Resneli Niyazi.

Theodor Herzl'in izinden gidenler

Senaryosu 1900 yılında Theodor Herzl tarafından yazılan ihtilâl oyunu, 8 yıl sonra siyonist İttihatçıların marifetiyle sahneye konulmuş oldu. İhtilâlin kendini ifşasını okuduk. Şimdi de dışarıdan bir gözle bakalım neler olup bittiğine. İngiltere'nin İstanbul büyükelçisi Sir Gerard Lowther’ın çok gizli koduyla Sir Charles Hardinge’ye gönderdiği 29 Mayıs 1910 tarihli mektubu okuyalım o vakit.

“Selânik’teki hareketin başlıca ilham kaynağının Yahudilik olduğu görülüyor. Jön Türklerin özgürlük-eşitlik-kardeşlik mottosu, İtalyan masonluğundan alınmadır. Her ikisinin de renkleri aynıdır. Temmuz 1908 devriminden az zaman sonra İttihatçı komite İstanbul’a yerleştiğinde çoğu liderinin mason olduğu anlaşıldı. Balkan komitesini ele geçirme başarısı dâhil Emmanuel Karasso önemli bir rol oynamaya başladı. Yerli yahut yabancı olsun her cins Yahudi’nin, yeni idarenin ateşli destekçisi olduğu dikkatleri çekti. İş o noktaya vardı ki, Bir Türk’ün dediği gibi her Yahudi, gizli komitenin potansiyel casusu olarak görüldü. Ve halk, hareketin Türk’ten çok Yahudi ihtilâli olduğunu söylemeye başladı.”

Jön Türkler tarafından Taksim'de düzenlenen bir miting, 1908.
Jön Türkler tarafından Taksim'de düzenlenen bir miting, 1908.

Neymiş? Kendine Jöntürk demekle Türk ve Türkçü olunmuyormuş. Tam aksine Theodor Herzl'in izinden giden, Türk ve İslam düşmanı siyonist bir zihniyetin devşirmesi olunuyormuş.

  • Filistin bizimdir!...
  • “Filistin benim davam değil” diyerek sosyal medyada akım başlatan Türk düşmanı Türkçülüğün bu topraklar ile bir alâkası yoktur. Kökünü Londra'nın, Washington'un, Tel Aviv'in karanlık mahfillerinde aramak gerekir.
  • Kudüs'ün Türklerce ilk fethi 878 yılında Tolunoğulları eliyle gerçekleşmiştir. Sonra yine Türk olan İhşidiler hâkim olmuştur. Daha sonra bir asır süren Şii Fatimi hakimiyetini Selçuklular kırmış, Kudüs'ün tamamen Şiileşmesini engellemiştir. Selçuklu'nun zayıflamasıyla Fatimiler sadece 1 yıllığına tekrar hükümran olmuş, peşinden ise 88 yıllık Haçlı işgali gelmiştir. Sultan Alparslan'ın komutanlarından Aksungur'un torunu Nureddin Zengi, ömrünü Kudüs'ün Haçlılardan geri alınmasına adamış, onun ölümüyle bu adağını komutanı Selahaddin Eyyubi gerçekleştirmiştir. Memluk ve 1917 yılına kadar devam eden Osmanlı hâkimiyetini de eklediğimizde dile kolay, tam 1000 yıllık bir Türk hâkimiyeti söz konusudur.
  • Selanik Mason Locası üyelerini tasvir eden nadir kartpostal, 1880 civarı.
  • Türk'ün tarihinden bu şanlı 1000 yılı,
  • • Alparslan'ı,
  • • Melikşah'ı,
  • • Nureddin Zengi'yi,
  • • Selahaddin Eyyubi'yi,
  • • Yavuz Sultan Selim'i,
  • • İngilizlere karşı vatan toprağı Filistin'i savunup, Birinci Dünya Savaşı'nda şehit düşen on binleri silmeye kalkışan ahmakların Türk'ün toprağında yeri yoktur. Peşinden yürüdükleri Theodor Herzl'in Viyana’sına defolup gidebilirler.