Türkistan’da Rus yayılmacılığı

1900 yılları başlarında Tatar yayınevlerinde Osmanlı Türkçesi ile basılan dinî içerikli kitaplar, Türk halkları arasında birlik fikrinin yayılmasında etkili oldu. Rus devleti, Türkistan Türklerine ulaşmak için Tatarları bir araç olarak kullanmayı denediyse de durumun kendi aleyhlerine geliştiğini görmekte gecikmediler. Gerek din, gerekse milli dil ile irtibatı koparmak için çareyi alfabeyi değiştirmede buldular.
1900 yılları başlarında Tatar yayınevlerinde Osmanlı Türkçesi ile basılan dinî içerikli kitaplar, Türk halkları arasında birlik fikrinin yayılmasında etkili oldu. Rus devleti, Türkistan Türklerine ulaşmak için Tatarları bir araç olarak kullanmayı denediyse de durumun kendi aleyhlerine geliştiğini görmekte gecikmediler. Gerek din, gerekse milli dil ile irtibatı koparmak için çareyi alfabeyi değiştirmede buldular.

SSCB yönetiminde Türkistan topluluklarının etnik farklılıklarına vurgu yapılarak, Türkistan halklarının her biri için ayrı yazı dili oluşturuldu, her lehçe için dil bilgisi tasarlandı ve ‘millî hafıza oluşmasın’ diye birkaç kez alfabe değişikliğine gidildi. Aynı zamanda Rus dili, eğitim, basın, edebiyat alanlarını kapsayan bir anlaşma dili (lingua franca) olarak Türkistan coğrafyasında yaygınlaştırıldı. Cumhuriyetlerin ortaya çıkmasıyla sözde millî basın organları kuruldu, ancak bu basın organları Komünist Parti’nin yayın politikası doğrultusunda faaliyet gösterdi.

Rusya İmparatorluğu, yayılmacılık politikaları çerçevesinde 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Orta Asya hanlıkları ve kabilelerine karşı düzenlediği bir dizi askeri harekâtlar sonucunda Batı Türkistan bölgesinin büyük bir kısmı üzerinde hâkimiyet kurmuştu. Rus ordusu tarafından Orta Asya’nın ilhakı 1890’larda tamamlandı. Rus ordusu, günümüz Kırgızistan topraklarını iki aşamada kontrol altına alabildi. Kuzey bölgelerinde hâkim olan Kırgız kabileleri ile olan mücadele 1867’ye kadar sürdü. Güney bölgelerinin istilası 1880’li yıllarına kadar devam etti.

İşgal edilen Türkistan topraklarında Rus göçmenleri yerleştirme politikası 1867’den Birinci Dünya Savaşı’na kadar devam etti. 1911’e kadar Kazak-Kırgız topraklarına göç ettirilen Rus göçmenlerin sayısı 35 bini aşmıştı. Ayrıca Alman asıllı göçmenler de Rus göçmen yerleştirme politikası çerçevesinde yer aldı.
İşgal edilen Türkistan topraklarında Rus göçmenleri yerleştirme politikası 1867’den Birinci Dünya Savaşı’na kadar devam etti. 1911’e kadar Kazak-Kırgız topraklarına göç ettirilen Rus göçmenlerin sayısı 35 bini aşmıştı. Ayrıca Alman asıllı göçmenler de Rus göçmen yerleştirme politikası çerçevesinde yer aldı.

Bu bölgelerin işgali zaman aldı. Bu birkaç neden ile açıklanabilir. Türkistan’ın yarı-göçebe kabileleri kış ve yaz mevsimlerinde yaylak-kışlak yerlerini değiştirirler. İli nehrinin sol tarafında bulunan her bir kabilenin kendi aralarında seçilen bir reisi bulunur, merkezi bir hanlık yoktur. Bundan dolayı Kırgız kabileleri ile olan çatışmaları daha uzun sürdüğü söylenebilir. Bununla birlikte Kırgız kabileleri ile Kazak kabileleri arasında boylar ve kollar düzeyinde bir kaynaşma olduğunu da belirtmek gerekir.

Türkistan’a Rus göçmenler yerleştirildi

İşgal edilen Türkistan topraklarında Rus göçmenleri yerleştirme politikası 1867’den 1. Dünya Muharebesi’ne kadar devam etti. 1911’e kadar Kazak-Kırgız topraklarına göç ettirilen Rus göçmenlerin sayısı 35 bini aşmıştı. Ayrıca Alman asıllı göçmenler de Rus göçmen yerleştirme politikası çerçevesinde yer aldı. Rus göçmenlerin en verimli topraklara yerleştirilmesi ile yerli halkın geçim kaynağı olan yüzbinlerce hayvanın telef edilmesi, yarı-göçebe ahaliyi açlığa mâruz bıraktı.

Bu keyfi uygulamalara karşı çıkan yerli halkın ayaklanmaları her defasında Rus ordusu tarafından acımasızca bastırıldı. Türkistan’a yerleştirilen Rus nüfusunun yoğunluğu kuzey bölgelerinden güney bölgelerine bakıldığında, güney topraklarının daha geç bir tarihte ilhak edilmesiyle açıklanabilir. Ruslar, aynı zamanda Türkistan’ın ahalisi olan kabileleri parçalayıp birbirine karşı kullanmaya çalıştı.

Türk’ü öz kimliğinden koparma harekâtı

19. yüzyıl aynı zamanda Rus misyoner çalışmalarının uygulamaya konulduğu bir dönem olarak tanımlanabilir. 1861 yılına ait yazılarından da görüldüğü gibi Rus İlimler Akademisi üyesi ve istihbarat görevlisi Nikolay İlminskiy, Türkistan’daki misyoner çalışmaları çerçevesinde Kırgız ve Kazak dilleri üzerine yaptığı araştırmalarına yoğunluk vermişti.

Nikolay İlminskiy, Türkistan’daki misyoner çalışmaları çerçevesinde Kırgız ve Kazak dilleri üzerine yaptığı araştırmalarına yoğunluk vermişti.
Nikolay İlminskiy, Türkistan’daki misyoner çalışmaları çerçevesinde Kırgız ve Kazak dilleri üzerine yaptığı araştırmalarına yoğunluk vermişti.

Kırgız ve Kazak dillerini öğrenmek isteyen İlminskiy, arşivlerde Kırgız lehçesinde yazılı bir metin bulamamıştı. Çünkü Kırgızlar ve Kazaklar Tatar lehçesiyle yazışmışlardı (Tatar lehçesinden kasıt Çağatayca / Osmanlıca). Bu durumdan rahatsızlık duyan İlminskiy, Türkistan’daki ortak iletişim dilini ortadan kaldırmayı amaçladı. Türk lehçelerindeki kelime ve ses farklılıklarına odaklanarak 200 kelimeden oluşan Rusça-Kırgızca sözlük oluşturdu.

Akademisi üyesi ve istihbarat görevlisi Nikolay İlminskiy, Türkistan’daki misyoner çalışmaları çerçevesinde Kırgız ve Kazak dilleri üzerine yaptığı araştırmalarına yoğunluk vermişti.
Akademisi üyesi ve istihbarat görevlisi Nikolay İlminskiy, Türkistan’daki misyoner çalışmaları çerçevesinde Kırgız ve Kazak dilleri üzerine yaptığı araştırmalarına yoğunluk vermişti.

Nikolay İlminskiy, Türkistan halkını Ruslaştırma projesi çerçevesinde tasarladığı eğitim sistemini aynı zamanda bizzat tatbik etti; kurduğu okullarda uygulama imkânı buldu. İlminskiy’e göre, ana dil ve din dersleri, Türkleri Ruslaştırma politikasının önündeki en büyük iki engeldi. Ruslaştırma politikası gereği, Kiril alfabesi esas alınarak her Türk kökenli topluluğa ayrı bir dil oluşturulmalı ve her birinin ayrı millet olduğu fikri benimsetilmeliydi.

Amaç, Türkleri kendi dillerinden, dinlerinden hatta öz kardeşlerinden ayırıp zamanla Ruslaşmalarını mümkün kılmaktı.

Din işlerini kontrol etmeye çalıştılar

Ruslar İslâm dinini bir çırpıda silemeyeceklerini anladıkları için kontrol amacıyla bir dizi faaliyete giriştiler. 1755 ve 1873-1875’te meydana gelen ayaklanmalardan sonra Hıristiyan bölgelerinin dışında cami ve ibadet evlerinin yeniden açılmasına izin vermek durumunda kaldılar.

Rus devleti, Türkistan Türklerine ulaşmak için Tatarları bir araç olarak kullanmayı denediyse de durumun kendi aleyhlerine geliştiğini görmekte gecikmediler
Rus devleti, Türkistan Türklerine ulaşmak için Tatarları bir araç olarak kullanmayı denediyse de durumun kendi aleyhlerine geliştiğini görmekte gecikmediler

1773 yılında 2. Katerina’nın dinlere özgürlük tanımasıyla birlikte devlet tarafından camiler yaptırıldı. 1797’de Ufa şehrinde kurmuş oldukları müftülük bünyesinde yetiştirilen Tatar kökenli din adamlarını Kırgız ve Kazak bölgelerine bizzat Rus hükümeti gönderdi. Amaç Rusya’nın Müslümanlar nezdinde şirin gösterilmesi idi.

Fakat bu politika zamanla geri tepti. Çünkü Müslüman Tatarlar her dönemde iktisadî güçlerini koruyabilmiş ve devlet denetiminde boşluklar bularak kendi okullarını, camilerini ve yayınevlerini kurarak muhafaza edebilmişlerdi. Dînî ve millî şuurları yüksekti. Nitekim 1900 yılları başlarında Tatar yayınevlerinde Osmanlı Türkçesi ile basılan dinî içerikli kitaplar, Türk halkları arasında birlik fikrinin yayılmasında etkili oldu.

Rus devleti, Türkistan Türklerine ulaşmak için Tatarları bir araç olarak kullanmayı denediyse de durumun kendi aleyhlerine geliştiğini görmekte gecikmediler. Gerek din, gerekse millî dil ile irtibatı koparmak için çareyi alfabeyi değiştirmede buldular. Arap alfabesi kaldırıldı, Kiril alfabesi mecburi tutuldu. Böylece Ruslaşma politikasında kendilerince önemli bir virajı almış oldular.

Özgürlük sözde kaldı

1905’te ilan edilen Din Özgürlüğü fermanıyla Hıristiyanlaştırılan halkların eski inançlarına dönüş ve özgürce ibadet etme izni verilmiş ise de, 1917 yılına kadar bu çoğu bölgelerde mümkün olamadı. Ayrıca minareli camilerin yapımını ve açılmasını yasaklayan düzenlemeler sözde özgürlüğe rağmen 1917 yılına kadar devam etti.

Müslüman toplumu bilhassa siyaset alanında daha aktif bir tavır göstermeye itti. Türkistan’da ilk siyasi oluşum olarak ALAŞ ORDA HAREKETİ ortaya çıktı.
Müslüman toplumu bilhassa siyaset alanında daha aktif bir tavır göstermeye itti. Türkistan’da ilk siyasi oluşum olarak ALAŞ ORDA HAREKETİ ortaya çıktı.

Tamamen uygulanmasa da 1905’te gelen dini özgürlük fermanı, Müslüman toplumu bilhassa siyaset alanında daha aktif bir tavır göstermeye itti. Türkistan’da ilk siyasi oluşum olarak ALAŞ ORDA HAREKETİ ortaya çıktı. 1905’te A. Bökeyhanov ve A. Baytursınov’un liderliğinde Semey şehrinde gerçekleşen Türkistan Müslümanları Kongresi’nde Kırgız ve Kazak gençleri ile münevverler Alaş adı altında birleşti, Türkistan’da mahalli bir Türk devleti kurulmasını hedeflediler. Bunun neticesinde 1912’de Alaş Partisi kuruldu.

Alaş Orda’dan farklı olarak Büyük Türkistan Birliği fikrini savunan M. Çokay ise Rusya’da bulunan bütün Türk toplulukları tek çatı altında birleştirmeyi amaçladı. 1916’da M. Çokay bu amaçla S. Galiyev, M. Tınışbayev, A. Zeki Veli Toğan gibi ünlü isimler ile birlikte Kazan’da bir teşkilat kurdu.

1916’da ortaya çıkan Kırgız ve Kazak isyanları acımasızca bastırıldı. Bu durum, Çarlık hükümetine karşı yerli halkın her kesiminden oluşan milli bir muhalefete yol açtı.

Bağımsızlık kısa sürdü

1917’de Ekim Devrimi ile Bolşevik Hükümetinin iktidara gelmesi bir boşluk meydana getirince Rusya idaresinde esir olan halklar milli devlet kurmak için girişimlerde bulundular.

Kongresi’nde Kırgız ve Kazak gençleri ile münevverler Alaş adı altında birleşti, Türkistan’da mahalli bir Türk devleti kurulmasını hedeflediler. Bunun neticesinde 1912’de Alaş Partisi kuruldu.
Kongresi’nde Kırgız ve Kazak gençleri ile münevverler Alaş adı altında birleşti, Türkistan’da mahalli bir Türk devleti kurulmasını hedeflediler. Bunun neticesinde 1912’de Alaş Partisi kuruldu.

• 26-28 Kasım 1917’de Hokand şehrinde Türkistan Müslümanları 4. Olağanüstü Kurultayı düzenlediler.

• M. Çokay başkanlığında Türkistan Muhtar Hükümeti kuruldu.

• Ancak 22 Şubat 1918’de Bolşevik Ordusu Türkistan Hükümeti’ni silah zoruyla devirdi. M. Çokay Türkistan’ı terk etmek zorunda kalsa da mücadelesine gittiği coğrafyada devam etti.

• 5-13 Aralık 1917’de Orenburg şehrinde 2. Kazak Kurultayı gerçekleştirildi. Kurultayda A. Bökeyhanov başkanlığında Alaş Orda Kazak Hükümeti kuruldu.

• 29 Ağustos-3 Eylül 1918’de Samara şehrinde toplanan Kazak ve Başkurt hükümetlerinin ortak kararıyla Orenburg şehrinde ‘Kazak-Başkurt askeri bölgesi’nin kurulması kararlaştırıldı. Fakat Bolşevikler, Nisan 1918’de Rusya Federal Sosyalist Cumhuriyeti (RSFSC)’ne bağlı, T.Rıskulov başkanlığında Türkistan Özerk Sovyet Cumhuriyeti’nin kurulduğu ilan ettiler.

• Ocak 1920’de Taşkent şehrinde düzenlenen Türkistan Komünist Partisi 5. bölge konferansında T. Rıskulov’un teklifiyle devletin adı Türkî Cumhuriyet, partinin adı ise Türkî Komunist Partisi olarak değiştirildi. Böylece parti Rus Komünist Partisi’nden, kurulan cumhuriyet ise RSFSC’den bağımsız olacaktı. Ancak Bolşevik hükümeti buna karşı çıktı, bu girişimi önledi.

Sovyet dönemi’nde Türkistan paramparça edildi

  • 1924’te Türkistan bölgesi cumhuriyetler ve özerk cumhuriyetler şeklinde bölündü:
  • • Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti,
  • • Türkmenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti,
  • • Kırgızistan Özerk Cumhuriyeti ve
  • • Kara-Kırgız Özerk Cumhuriyeti.
  • • Tacikistan özerk cumhuriyet statüsünde Özbekistan SSC’ne bağlandı.

Alihan Bökeyhan'ın Hareketin kurulduğu sıralardaki hali ile hapisteki son hali
Alihan Bökeyhan'ın Hareketin kurulduğu sıralardaki hali ile hapisteki son hali

• 1936’da kabul edilen SSCB Anayasası ile Kırgızistan Özerk Cumhuriyeti’nin adı Kazakistan SSC olarak, Kara-Kırgız Özerk Cumhuriyeti ise Kırgızistan SSC olarak değiştirildi.

• Daha önce Özbekistan’a bağlı olan Tacikistan, bu yeni düzenlemeyle Tacikistan SSC olarak cumhuriyet statüsü kazandı.

• Karakalpakistan özerk cumhuriyeti daha önce Rusya’ya bağlı iken, 1936’da Özbekistan SSC’ne bağlandı.

• SSCB yönetiminde Türkistan topluluklarının etnik farklılıklarına vurgu yapılarak, Türkistan halklarının her biri için ayrı yazı dili oluşturuldu, her lehçe için dil bilgisi tasarlandı ve millî hafıza oluşmasın diye birkaç kez alfabe değişikliğine gidildi.

• Aynı zamanda Rus dili, eğitim, basın, edebiyat alanlarını kapsayan bir anlaşma dili (lingua franca) olarak Türkistan coğrafyasında yaygınlaştırıldı.

• Cumhuriyetlerin ortaya çıkmasıyla sözde millî basın organları kuruldu, ancak bu basın organları Komünist Parti’nin yayın politikası doğrultusunda faaliyet gösterdi.

Müslüman Türk gitti, Rusça konuşan Komünistler geldi

  • • Stalin’in yönetime geçmesiyle 1930’larda camiler kapatıldı, birçoğu köy kulüplerine ve kültür evlerine çevrildi.
  • • Türkistan entelektüelleri çalışma kamplarına gönderildi, birçoğu zor şartlarda hayatını kaybetti.
  • • Kruşçev döneminde ‘Rusça konuşarak Komünizm’in kurulması’ yönünde çalışıldı.
  • • Brejnev döneminde ise ‘milletlerin yakınlaşması’ adı altında bir üst kimlik olarak ortak Sovyet kimliğini oluşturma politikası benimsendi.

1980’li yıllarda görülen ekonomik kriz döneminde SSCB hükümeti, yeni politikalara yönelmenin kaçınılmaz olduğunu görüyordu. Brejnev’den sonra peş peşe değişen Komünist başkanlardan sonra dış dünya ile iletişimi kurmak ve devleti ekonomik krizden çıkarma görevi 1985’te Gorbaçov’a verildi. Komünist Partisi’nin yeni programında SSCB topluluklarının millî dillerini geliştirmesinden bahsedilmiş ise de Rus dilinin öncelikli olması gerektiği özenle vurgulanıyordu. SSCB’nin son yıllarında Türkistan, Kafkasya ve Baltık coğrafyalarında milliyetçi akımlar yükselişe geçti.

Her cumhuriyet kendi kimliğinin peşine düştü

1991’de SSCB’nin dağılmasıyla Türkistan’da cumhuriyetler kuruldu, millî devlet inşa etme yolunda bağımsız milli kimlik oluşturma çabaları içerisine girildi.

  • • Her cumhuriyet tarihi olayları kendi devlet ideolojisi çerçevesinde yorumlamaya çalıştı.
  • • Bağımsızlığın ilk yıllarında Manas Kırgızların, Oğuz Han Türkmenlerin, Abılay Han Kazakların, Timurlenk ise Özbeklerin millî kahramanları olarak devlet ideolojisinin birer parçası hâline geldi.

Ekim Devrimi
Ekim Devrimi

2000’li yıllara kadar olan sürede Türkistan coğrafyasındaki bağımsız devletlerin neredeyse tek öncelikli alanı ekonomi oldu. Ayrıca dış dünya ile ilişkilerin kurulması da önem kazandı. Türkistan’daki bağımsız cumhuriyetleri ilk tanıyan devletlerden biri Türkiye oldu. Nitekim 1990’lardan beri kültürel, ekonomik, enerji alanlarında karşılıklı işbirliği süregeldi.

Eski bağlar yeniden onarılmalı

Günümüz gerçeklerinde her biri millî birer devlet olarak kurulan Türki cumhuriyetlerin siyasi birliğinden bahsetmek şu an itibariyle kolay değil. Fakat ekonomik ve kültürel bağların güçlendirilmesi için kamu diplomasisi araçlarının daha etkin kullanılması gerekiyor. Stratejik ortaklıkların ve enerji alanında işbirliğinin geliştirilmesi, eğitim ve kültür alanlarında ortak projelerin yapılması, eski bağların yeniden onarılması önem kazanıyor.

Alaş Orda dönemi (1917-1928) Kazak aydınları
Alaş Orda dönemi (1917-1928) Kazak aydınları

Günümüzde Kırgızistan-Türkiye ilişkileri ekonomik, kültürel, eğitim alanlarında yoğunluk gösteriyor. Son zamanlarda Türki cumhuriyetlerin devlet başkanları, söylemlerinde Türkiye ile kültür bağlarının güçlendirilmesi yönünde işbirliği yapılması gerektiğini sık sık dile getiriyorlar.

Kazakistan eski devlet başkanı Nazarbayev, bir konuşmasında Avrasya Ekonomik Entegrasyonun’a Türkiye’nin de davet edilmesi gerektiğinden söz etmişti. Uzun süre komşularından soyutlanan Özbekistan, Mirziyoyev devlet başkanlığında kardeş ülkelerle ilişkilerin geliştirilmesi yönünde adımlar atmaya başladı. Kırgızistan, sürekli değişen iç siyasi dengelerine rağmen Türkiye ile yakın ilişkileri sürdürmeye çalışıyor. Türkmenistan ise henüz yoğun ilişkilerin kurulmasına pek taraftar görünmüyor.