Türkiye, Doğu Akdeniz’deki adımlarıyla Avrupa’ya sınırlarını gösteriyor

Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki adımları Avrupa için endişeye neden oluyor.
Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki adımları Avrupa için endişeye neden oluyor.

Salgın döneminde vatanlarını ve milletlerini korumaktan aciz kaldılar. Hatırlanacağı gibi salgının başladığı ilk günlerde özellikle İspanya, Fransa ve İtalya kendi vatandaşlarını yalnız bırakmıştı. İlk defa kendi ülkelerinde vuruldular. Türkiye, Akdeniz’deki haklarını kimseye bırakmayacağını gösterince hep birlikte konuşmaya başladılar. Çünkü Türkiye onlara sınırlarını gösterdi.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Avrupa Parlamentosu Genel Kurul Toplantısındaki milletvekillerine yönelik konuşmasında eski imparatorlukların geri gelmeye başladığını söyledi. Borrell sözüne açıklık getirerek şunu ilave etti: “Bunlar Rusya, Çin ve Türkiye. Bu devletler küresel ve bölgesel yaklaşımlarla gelen eskinin büyük imparatorlukları. Bu, bizim için yeni bir ortamdır.”

Josep Borrell, Avrupa Parlamentosu Genel Kurul Toplantısındaki milletvekillerine yönelik konuşmasında eski imparatorlukların geri gelmeye başladığını söyledi
Josep Borrell, Avrupa Parlamentosu Genel Kurul Toplantısındaki milletvekillerine yönelik konuşmasında eski imparatorlukların geri gelmeye başladığını söyledi

Josep Borrell, İspanyalı sosyalist bir siyasetçi. Modern dönem ilk sömürge imparatorluklarından birini İspanya kurmuştu.

Dolayısıyla Borrell’in ne demek istediği konusunda bir zihin karmaşası içinde olduğunu söyleyemeyiz. Bu cümlelerin “biz ve öteki” ayrımına yaslandığını söylememiz gerekir. Bu cümleleri sıradanlaştırmak için bağlamından kopartamayız. Edward Said’in ‘Şarkiyatçılık’ adlı kitabından sonra bu türden konuşmaların iyi tahlil edilmesi gerekir. Batı ötekini bir daha mı tanımlamak istiyor, yoksa Borrell muğlaklık mı oluşturmak istiyor? Doğu Akdeniz meselelerinin tartışıldığı bir siyasî zeminde Rusya ve Çin tesadüfen mi, yoksa Türkiye karşıtlığını belirsizleştirmek için mi zikredildi? Konuşan kişi üst düzey bir siyasetçi olduğu için temsil değeri de düşük gösterilemez.

  • Suâlleri çoğaltmak mümkün ama olağan bir durum olmadığını söylemeliyiz. İmparatorluk; kolonyalizm, sömürgecilik ve emperyalizm mefhumlarını içerecek bir mânâya sahiptir. Bu, Batı hegemonyasında geçen yaklaşık beş yüz yıllık tarih demektir. Sömürgecilik, modern çağın meselesidir ve Batı’ya ait bir tarihtir. Bu, kirli bir geçmiş mânâsına gelmektedir ve bugünün birçok meselenin de temelini oluşturur. Üstelik çok yerinde bir ifade ile neokolonyalizm, devam etmekte olan bir dönemin adıdır ve sömürgeciliğin farklı şekillerde sürdüğü bir ilişkiler yumağını ifade eder. Buna rağmen imparatorluk mefhumlarından hareketle Osmanlı’nın döndüğünden bahsederek Türkiye’nin bugünkü çabalarını imparatorluk arayışı olarak tanımlamak elbette mâsum bir davranış değildir.

Türkiye’nin düşünce hayatını biçimlendiren çevreler ısrarla sömürgecilik, emperyalizm ve kolonyalizm kavramlarını görünmez kılmışlardır. Çoğu zaman alaycı bir gülümsemeyle geçiştirilen bu mefhumların özellikle liberal çevreler tarafından değerden düşürülmesi oldukça önemlidir. Bunun yanında ifade ettiğimiz kavramların ideolojik maksatlarla kullanılması da Batı’nın emperyalist geçmişini görünmez kılmakta etkili oldu. Çünkü bu kavramları izah eden ideolojik çerçeveler de Avrupa merkezci bir yaklaşım olmak bakımından emperyalistti. Ötekinin tarihini kabul etmediler ve kolonyalizmi medenileştirme ya da tarih alanına çıkarma amacına hizmet ettiği için ileri bir adım olarak tanımladılar. Bu davranış da o kirli tarihin bir parçasıdır.

vrupa uluslarını da kapsamına alan bu soyut imparatorluk, insanoğlunun geleceğini tehdit etmektedir.
vrupa uluslarını da kapsamına alan bu soyut imparatorluk, insanoğlunun geleceğini tehdit etmektedir.
Türkiye’nin imparatorluk özleminden bahsedilmesini gerçeğin muğlaklaştırılması olarak tanımladık. Türkiye’nin emperyalist hedefler güttüğünü dile getirerek Avrupa milletlerini de etkileyecek olan yeni vatansız imparatorluk arayışını görünmez kılıyorlar. Borrell’in kasıtlı olup olmadığını bilemeyiz fakat Avrupa uluslarını da kapsamına alan bu soyut imparatorluk, insanoğlunun geleceğini tehdit etmektedir. Ülkeleri, milletleri ve devletleri yeniden biçimlendirecek olan vatansız imparatorluk, ortaya çıkmasına zemin hazırlayan Batı Avrupa’yı da tehdit etmektedir. Ülkeler, milletler ve devletler bu yeni imparatorluk adına kendisiyle savaşacaktır. Türkiye’nin yaşadığı 15 Temmuz tecrübesini basite almamaları gerekir.

Amerika’nın gölgesinde inşa edilen yeni imparatorluğun vatanının olmaması hem kolonyalist dönemden hem de emperyalist dönemden farklı bir duruma işaret etmektedir. Devletlerin kurumlarını içeriden ele geçirerek ve yerel sivil ağlar üzerinde hâkimiyet kurarak yükselen bu yeni imparatorluğun devletleri yönetilebilir bir hâle getirmek istediği açıktır.

Türkiye’nin yaşadığı tecrübe bütün dünya için öğretici olabilir. Kanadalı tarihçi Quinn Slobodian’ın da vurguladığı gibi mahalli düzeyde anayasa mahkemeleri ve küresel ticareti düzenleyen örgütler yeni imparatorluğun en önemli dayanaklarıdır. Bugün salgın ile birlikte sağlık teşkilatlarının da yeni imparatorluk açısından önemli olduğu anlaşıldı. Bütün bu kurumları ele geçirmek ya da yönlendirmek açısından yerel sivil ağlar vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Eğer Türkiye 15 Temmuz’da galip gelmeseydi mahalli ile küresel arasındaki uyum açığa çıkmayacaktı. Yerel ve küresel olanla yerli ve millî olan arasındaki zıtlık yâhut çatışma durumu, vatansız imparatorluk kavramının anlaşılması açısından önemlidir.

Salgın döneminde vatanlarını ve milletlerini korumaktan aciz kaldılar. Hatırlanacağı gibi salgının başladığı ilk günlerde özellikle İspanya, Fransa ve İtalya kendi vatandaşlarını yalnız bırakmıştı. İlk defa kendi ülkelerinde vuruldular. Türkiye, Akdeniz’deki haklarını kimseye bırakmayacağını gösterince hep birlikte konuşmaya başladılar. Çünkü Türkiye onlara sınırlarını gösterdi. “Dünya beşten büyüktür” mesajı çok açıktı. Yeni imparatorluk düzenine boğun eğmeyeceğini gösteren Türkiye, bağımsızlaşma yolunda çok büyük mesafe aldı. Bu sebeple yerel ve küresel arasındaki iş birliği Türkiye’de açığa çıktı. Türkiye’nin Akdeniz’deki başarısı da bu zaferle mümkün olmuştur. Bunun adı imparatorluk özlemi değildir.

Borrell, yanlış yere bakıyor. İçlerinden çıkardıkları vatansız imparatorluğun hedefinde kendilerinin de olduğunu görmeleri gerekiyor.