Türkiye Irak’ta PKK’yı vuruyor, tepki Tahran’dan geliyor

İran’ın amacı, terör örgütlerinin Kürt bölgelerindeki etkisini kırarak Türk coğrafyasına doğru ilerlemelerini sağlamak. Bu sayede artan mikro milliyetçiliğin de etkisiyle Türk bölgelerinde yükselen Türk Milliyetçiliğine direkt müdahale etmeden bir antitez üretmek.
İran’ın amacı, terör örgütlerinin Kürt bölgelerindeki etkisini kırarak Türk coğrafyasına doğru ilerlemelerini sağlamak. Bu sayede artan mikro milliyetçiliğin de etkisiyle Türk bölgelerinde yükselen Türk Milliyetçiliğine direkt müdahale etmeden bir antitez üretmek.

İran’ın terörle mücadelede Irak hattına odaklanması, yasadışı örgütlere kuzeyde ve Türkiye sınırında alan açmaktadır. İşte bu noktada Süleyman Soylu’nun sözleri gündeme geliyor. İran-Türkiye sınır hattının en kuzeyindeki Makü’de 100 teröristin varlığı ve İran’ın bu duruma müdahale etmeyip seyirci kalmasını iyi analiz edelim. İran, gerçekten ateşle oynuyor.

Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde yürüttüğü terörle mücadelesi Gara olayından sonra yeni bir aşamaya girdiği söyleniyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Irak konusunda da “Bir gece ansızın gelebiliriz” cümlesi ve Gara şehitlerinden sonra Kamuoyunda yükselen terör karşıtı Ankara’nın bitirici darbeyi indirme vakti geldi tarzında yorumlanıyor. Ancak bu durumdan tedirgin olan tek örgüt PKK değil ve İran’ın Irak’ta desteklediği örgütlerde de oluşan panik havası Türkiye karşıtı agresif hareketlerin artmasına yol açtı.

İran yanlısı örgütler PKK’yı kurtarabilecekler mi?!

“Biz onların terörle mücadelelerini destekliyoruz. Bizim terörle mücadelemizi desteklemeleri, tekrar bize destek olmaları hususunda konuştuklarımızın ve karşı karşıya mutabık kaldıklarımızın gerçekleştirilmesi hususunda İranlı dostlarımıza tekrar çağrıda bulunmak istiyoruz çünkü dünya da bilsin. Hemen yakında Makü Dambat var, şu anda orada 100 civarında terörist var. Bu bizim için önemli. Biz Makü Dambat'a girsek, orada bir terörist bırakmayız, bu kadar basit. Bu sorumluluk komşumuz İran'ın ve bu sorumluluğu biliyorlar.”

 Hemen yakında Makü Dambat var, şu anda orada 100 civarında terörist var.
Hemen yakında Makü Dambat var, şu anda orada 100 civarında terörist var.

Bu sözleri İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Haziran 2020’de Türkiye-İran sınırında incelemelerde bulunduğu sırada söylemişti. Türkiye’de ilk defa bir üst düzey yetkili İran’ın terörle mücadele konusunda sorumluluklarını yerine getirmediğinden duyduğu rahatsızlığı bu denli açık bir şekilde dile getiriyordu. Ancak daha önce de İran’ın özellikle Irak özelinde PKK ile yakın ilişkide bulunmasıyla ilgili iddialar sık sık dile getiriliyordu. Örneğin Kasım 2016’da Devrim Muhafızları Ordusunun dış operasyonlarından sorumlu Kudüs Gücü Eski Komutanı Kasım Süleymani’nin Irak’ta PKK’nın liderlerinden Cemil Bayık ile görüştüğü haberi paylaşılmıştı. O tarihte Irak’ın “Bas News” Gazetesi Süleymani’nin Sincar'daki PKK güçlerinden Musul’da DAEŞ’e karşı operasyona destek vermelerini istediği bilgilerine yer vermişti. Benzer iddialar daha sonra da defalarca İran’ın Irak’ta DAEŞ ile yürüttüğü mücadele adı altında gündeme geldi.

  • Tahran sadece pratikte değil meşruiyet anlamında da PKK’ya alan açmaya çalışıyordu. PKK, Irak ve daha sonra Suriye’de varlığını büyük ölçüde DAEŞ ile mücadele ettiği kapsamında sunuyor, buradan hareketle meşruiyet arıyordu. Bu vesileyle bulunduğu ülkenin güvenliği açısından zararlı unsur olduğu halde varlığını yararlı ve hatta zaruri gösteriyordu.

DAEŞ’den canı yanmışların sempatisini kazanmak ile birlikte batıya müthiş şişirilmiş iyimser görüntü veriyor, dolayısıyla kabul görülüp yüceltiliyordu. İran’a bağlı milisler batı desteğini kazanmak konusunda PKK kadar şanslı olmasalar da yerel halk içerisinde ciddi bir nüfuz alanı elde etmeyi başarmışlardı. Uzun zaman önceden geniş İran nüfuzu sayesinde kök salan bu örgütler, Tahran lehine bir nevi “derin devlet” işlevi görüyordu.

Uzun zaman önceden geniş İran nüfuzu sayesinde kök salan bu örgütler, Tahran lehine bir nevi “derin devlet” işlevi görüyordu.
Uzun zaman önceden geniş İran nüfuzu sayesinde kök salan bu örgütler, Tahran lehine bir nevi “derin devlet” işlevi görüyordu.

İran’a bağlı silahlı örgütlerin Pençe Kartal-2 Harekatına PKK ile aynı ağızdan tavır almaları bu bağlamda daha da anlaşılır duruyor. Özellikle geçdiğimiz günlerde Gara’da yaşanan olaydan sonra Türkiye’nin Sincar’daki terör varlığına bitirici operasyon başlatması olasılığı konuşulmaya başladıktan sonra İran’a bağlı grupların PKK ile kenetlenmesi gözle görülür bir hale gelmiş durumda.

İran’a bağlılığıyla bilinen Irak Nuceba İslami Direnişi, Türk hükümetini böyle bir eylemde bulunmadan önce hesaplarını yeniden gözden geçirmeye çağırdı. El Nuceba hareketi, yayınladığı bildiride Türkiye’yi doğrudan hedef alarak ayrıca "Hükümet sessiz kalırsa, Irak halkı ve direniş gücü işgalcilerle yüzleşip onları geri püskürtebilecekleri konusunda net bir pozisyon alacaktır" dedi. Bu tehditler sadece sözde de kalmadı ve harekete geçildi.

Irak’ın kuzeyindeki TSK üssünü hedef aldıklarını iddia eden İran yanlısı Haşdi Şabi iltisaklı Ashab-ı Kehf grubu, Türkiye'ye yönelik tehdit içeren bildiri yayınladı. Daha sonra Erbil’e yapılan roket saldırısında da İran yanlısı gruplar adeta saldırıyı açık bir şekilde üstenerek Türkiye’yi hedef aldılar. İran’ın Dışişleri Bakanlığı 16 Şubattaki saldırıyı yumuşak bir dille kınamış gözükse de İran’a bağlı silahlı gruplar daha sonra 18 Şubat'ta Türkiye'nin Bağdat elçilik binası önünde gösteri çağrısı yaptılar. Ayrıca Haşdi Şabi ve ona bağlı örgütlerin ciddi bir hareketlilik içine girip Sincar’a doğru harekete geçmesi de İran’ın PKK varlığını koruma noktasında ne kadar ciddi olduğunu gösteriyor.

İran’ın terörle mücadelesindeki püf nokta

Artık İran’ın PKK ile sık ilişkide olduğu ve özellikle de Irak’ta ciddi bir işbirliği içinde olduğu konusundan şüphe duyulmuyor. Geçtiğimiz yıllarda Türkiye’nin Kuzey Irak’ta operasyonlarının şiddeti arttıkça bu bağ daha da sık konuşuluyordu. Şöyle ki, basit bir Google aramasıyla bile bu konuda onlarca Farsça Türkiye karşıtı haber, analiz ve içerikle karşılaşmanız mümkündür. Öte yandan İran PKK ile işbirliğini kesin bir dille inkâr etmekle birlikte Tahran’a özel mağduriyet duygusundan yararlanma taktiğine sarılarak “asıl kendisinin bir terör mağduru” olduğunu ileri sürüyor. İran’ın terör konusunda fazlasıyla başı dertte. Özellikle batı sınırlarında on yıllardan beri aktif olan “Kürt Silahlı grupları” var.

Bunların en popüleri PKK’nın İran uzantısı PJAK örgütüdür. Ancak PJAK gibi terör örgütlerinin faaliyet alanı ve türü Türkiye’yi de yakından ilgilendiren konudur. İran’ın Irak sınırı bölgelerinde uzun yıllardan beri çeşitli silahlı örgütler bulunuyor. Bunların çoğu Kuzey Irak Kürt Bölgesi sınırları içerisinde konuşlanmış olsalar da çalışma alanları haliyle hep İran’ın Kürt bölgeleridir. Ancak 2000’lı yılların başından ve özellikle PJAK’ın kurulmasıyla birlikte bu örgütlerin yönü kuzey bölgelerine ve Türkiye sınır hattına doğru ilerlemeye başladı.

Türkiye ile sınır komşusu olan Batı Azerbaycan Vilayetine sarkmaya çalıştılar.
Türkiye ile sınır komşusu olan Batı Azerbaycan Vilayetine sarkmaya çalıştılar.

Daha önce hep batıdan içe doğru ve Kürt nüfusunun yoğun olduğu İran’ın Kermanşah ve Kürdistan vilayetlerine girmeye çalışan örgütler, bu kez kuzeye doğru ilerleyerek Türkiye ile sınır komşusu olan Batı Azerbaycan Vilayetine sarkmaya çalıştılar. Örgütlerin her ne kadar sol ve enternasyonalist bir görüntüsü olsa da ortada bir Kürt Milliyetçiliği bulunduğu aşikârdır. “Büyük Kürdistan” hayaline kapılan bu örgütler vasıtasıyla İran, Irak, Türkiye ve son yıllarda Suriye’de bir “Pan Kürdizm” çalışması olduğunu da biliyoruz. İran, isminden de belli olduğu gibi ezici ekseriyeti Türk olan Batı Azerbaycan vilayetinde Kürtler lehine ciddi bir demografik temizleme siyaseti de yürütüyor. Tahran bir taşla üç-beş kuşu birden avlama peşinde.

  • İran’ın amacı, terör örgütlerinin Kürt bölgelerindeki etkisini kırarak Türk coğrafyasına doğru ilerlemelerini sağlamak. Bu sayede artan mikro milliyetçiliğin de etkisiyle Türk bölgelerinde yükselen Türk Milliyetçiliğine direkt müdahale etmeden bir antitez üretmek.

Bölgenin demografik yapısının değişimi ta İran-Irak savaşı yıllarında başladı. Saddam’ın vahşetinden kaçan Kürt nüfus planlı bir şekilde Batı Azerbaycan vilayetinde özellikle Hana (Piranşehr) ilçelerine yerleştirildi. Bu operasyonun neticesinde bugün bölge demografisinin Türk’ten Kürde dönüştüğünü görmek mümkün. İran bu politikayı Kürt halkının felaketi pahasına yaptı. Nitekim son yılların verileri ele alındığı zaman Irak sınırı hattında toplanan Kürt şehirlerine merkezden gelen yatırım miktarının ülke ortalamasının en düşük seviyesinde olduğu görülebilir. Bu bölgede yoksulluk ve işsizlik yoğun durumdadır.

  • Son yıllarda bu yönde birçok propaganda adımları da atıldı. Örneğin Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimine bağlı tüm televizyon kanalları ve diğer yayın organları, ısrarla Batı Azerbaycan vilayetindeki şehirleri Kürt bölgesi olarak gösteriyorlar. Ayrıca benzer şekilde bölgenin demografik yapısını Kürt olarak gösteren hatalı ve yanlış haritalar Türkiye’de de alıcı buluyor. Gerek basın, gerekse en saygın araştırma merkezleri bu yanlışa ısrarla arka çıkıyor.

Tüm bunları İran’ın terörle mücadele alanına eklediğimiz zaman mesele daha da aydınlaşıyor. Nitekim İran’ın Terörle Mücadele adı altında yürüttüğü operasyonlara bakılacak olursa büyük ekseriyeti Irak sınırında gerçekleşmiştir. Oysa son yıllarda terör faaliyetleri kuzeye ve Türkiye sınırına doğru adeta yığılmış vaziyettedir. Asıl buralara operasyon yapılması gerekmektedir.

İran’ın terörle mücadelede Irak hattına odaklanması, yasadışı örgütlere kuzeyde ve Türkiye sınırında alan açmaktadır. İşte bu noktada Süleyman Soylu’nun sözleri gündeme geliyor. İran-Türkiye sınır hattının en kuzeyindeki Makü’de 100 teröristin varlığı ve İran’ın bu duruma müdahale etmeyip seyirci kalmasını iyi analiz edelim. İran, gerçekten ateşle oynuyor.