Türkiye Yüzyılına girerken

Türkiye Yüzyılına girerken...
Türkiye Yüzyılına girerken...

Türkiye Yüzyılı önemli ve hayâlden öteye, gerçekleşmesi için her türlü malzemesi hazır bekleyen yemek gibidir. Kanaatimizce dört temel olmadan hayâl olarak kalma tehlikesini de her ideal gibi taşıyor. Bu ideali paylaşanların, yolun uzun, engellerle dolu olduğunu bilerek yola çıkması ve fakat Allah’ın yardımıyla en uzak gözükenin de mümkün olduğunun şuuru ile mücadeleye devam etmesi gerekmektedir. Adâlet, aile, eğitim ve iktisat temelinde Türkiye Yüzyılı mümkündür.

Türkiye Yüzyılı vurgusu önemli bir vurgudur. Üç asır sürekli gerileyen ve sonunda dar bir coğrafyaya sıkışan ülkemizin yeniden dirilişini, şahlanışını ifade eden ve en önemlisi öz güven aşılayan bir vurgudur. Orta Asya’dan yola çıkıp bir dünya medeniyeti kuran milletimize yakışan bir vurgudur. Adı Selçuklu, Osmanlı veya Türkiye Cumhuriyeti olsun, özünde bir bayrak yarışının yeni safhasını açan bir başlangıç vurgusudur. Bu duyurunun en üst seviyede Saygıdeğer Cumhurbaşkanımız tarafından tüm dünyaya ilân edilmesi bir kararlılık içinde uygulama azmini ve gücünü de barındırmaktadır.

Topyekûn inanç ve çaba

Bu asırda ortaya çıkma iddiasındaki bu yeni oluşum, kısa vadeli kısıtlı gayret ve zayıf çabalarla yerine gelecek bir hedef olmaktan uzaktır. Bir milletin topyekûn önce inancını, sonra çabasını gerektiren bir hedeftir. Bunun yanında sadece iç dinamiklerle değil dış gelişmelerle de beslenmesi gereken bir hedef mahiyetindedir. Bu gerçeklerden hareketle sürekli muhasebe ve muhakeme yapılması da başarı için ön şarttır. Sorunlar, çözümler ve tüm engelleyici ihtimaller, bu hedefe inanmış gayret ve bilgi sahipleri tarafından dile getirilmeli, yol sapmalarının tespiti, engellenmesi veya hedefe daha hızlı gitmek için öneriler yapılması ve hızla uygulanması gerekmektedir. Tarih okumak ve yazmak arasındaki fark sürekli muhasebe, muhakeme ve gayrete dayanmaktadır.

Öncelikle ‘Türkiye Yüzyılı’nın gelişme ve yayılma havzasının tespiti gerekmektedir. Her suyun bir dereye, derelerin nehirlere, nehirlerin denizlere akması gibi medeniyetler de kendi uygun havzalarını arar, bu havzalarda gelişimini sürdürür ve bu sağlam zeminlerde sürekliliğini sağlar.

Türkiye’nin ana havzası Anadolu merkez olmak üzere Batıda Balkanlar, Doğuda Türk coğrafyası, Kuzeyde Rusya, Kafkaslar ve Güneyde Ortadoğu coğrafyasını ihtiva eder. Osmanlı topraklarının da içinde bulunduğu bu coğrafya, 3 saatlik bir uçuşla erişebildiğimiz bir coğrafyadır. 500 milyona yaklaşan nüfusu içinde barındıran bu bölge, önümüzdeki 30 yıl içinde 750 milyona yaklaşan bir nüfusa erişecek ve güçlü merkez ülke Anadolu topraklarının potansiyeli de sürekli gelişecektir.

Türkiye’nin gelişme havzaları

İkinci önemli havzamız İslam coğrafyasıdır. Büyük çoğunluğu Müslüman olan ülkemiz, tarihî, siyâsî, içtimaî ve kültürel bağlarla doğuda Endonezya’dan en batıda Fas ve güneyde Nijerya’ya kadar İslam coğrafyası içinde büyük potansiyele sahiptir. İslam teşkilatına üye ülkeler kendi içlerinde farklılıklar içermekle birlikte, Türkiye tüm bu ülkelere çoğunlukla yön verici rol oynamakta, o ülke halkları tarafından ekseriyetle sevgi ve destek görmektedir. Türkiye üretimi mallar tercih edilmekte ve müteahhitlerimiz bölge projelerinde aktif rol oynamaktadır.

Bunlara ek olarak AB’deki 5.5 milyon Türkiye vatandaşı ve 40 milyon Müslüman nüfus da önemli bir ek havza niteliğindedir.

Bu iki temel havza, Türkiye yüzyılının içinde gelişeceği havzadır. Bu havzaların gelişimi sadece kendi içlerinde barındırdıkları potansiyel ile gerçekleşmesi mümkün değildir. O zaman bu havzaların suyunu yani potansiyel enerjisini harekete geçirecek esaslar nelerdir sorusuna cevap bulmak gerekmektedir. Bu yazımızda 4 temel esasa değinmekte fayda olacaktır.

Adâlet

Öncelikle taşıdığımız inanç ve bunun temeli olan Kur’an, farklılıklar içinde yaşayan insan neslini tek çatı altında toplar: Adâlet. Mülkün temeli niteliği taşıyan bu mefhum yeni Türkiye vurgusunun da dört temelinden birincisi olmak zorunda.

- Herkes için adâlet…

- Hızla yerine gelen adâlet…

- İstisnalardan uzak ve el üstünde tutulan…

- Lobilerden uzak tutulan bir adâlet…

- Kendi kızını dahi gerekirse cezalandırmak kararlılığındaki bir Peygamber (s.a.v.)’in ümmetine yakışan bir adâlet…

- İdeal olarak başlayan ama kararlılıkla uygulanarak ve sürekli gelişip etkinliği arttırılan ve sonunda tüm insanlığa örnek olacak bir adâlet…

- Ülkemizin tarihinde, medeniyetimizin temelinde ve insanlarımızın hâlâ vicdanlarında olan adâlet…

- Her Cuma hutbesinde Allah’ın emri olarak okunan adâlet…

- Tüm insanlığın aradığı adâlet…

Aile

İkinci temel, toplumun temeli olan ailenin muhafazası, gelişimi ve güçlenmesi için yapılacak çalışmalardır. Önümüzdeki yıllar, aileyi bozacak birçok akımın etkisine maruz kalacaktır. Aile kurumunu ve cinsel kimliği bozmaya yönelik akımlar insanlığın vicdanını sızlatmaktadır. Aileyi sağlıklı bir sıcak yuvaya dönüştürecek, o ailelerin meyvesi olan çocukların sıhhatli bir şekilde gelişimini temin edecek sosyal ve korunaklı yapıya ihtiyaç vardır.

Erkek ve kadın kimliklerini dışlayarak, aile oluşumunu rekabetçi iki insan yapısında gören, güvensizlik temelinde oluşturulan ve maalesef çöken Avrupa aile sistemine uyum adı altında yapılan düzenlemeler, çocukların aileye ve karşı cinse olan güvensizliğini arttırmaktadır. Türkiye Yüzyılı ancak güçlü, kişilikli, özgüvenli erkek ve kadınların birbirine güven ve sevgisiyle beslenen ailelerde yetişen çocuklarla gelişecek ve büyüyecektir.

Eğitim

Üçüncüsü, temel eğitim sistemidir. Türkiye’nin oturtamadığı en temel meselelerden biri eğitimdir. Beş çocuğumun yetiştiği 30 yıl içinde ortaya çıkan değişiklikler ve sorunlar bugün bile “yarın ne olacak” sorusunu akla getiriyor. Ne sistem ne de araçları yönünde çok müspet bir değişim göremediğimiz eğitim sistemi, sık değişimlerle yazboz tahtasına dönmüş durumda.

Türkiye Yüzyılı, her bireyi öncelikle kabiliyetleri noktasında tasnif edebilen, yönlendirebilen ve sistem içinde gerekli araçları vererek her ferdin kendini ve toplumunu tanımasını sağlarken, analitik düşünme kabiliyeti kazandırmayı hedeflemesi lazımdır.

- Düşünen insan,

- Geliştiren insan,

- Ahlâklı insan üçlüsüne sahip şahıslar ve bunların birliktelik ruhu, Türkiye Yüzyılının en önemli beslenme kaynağı olacaktır.

İktisâdî güç

Türkiye yüzyılının dördüncü ve son önemli temeli, iktisâdî güç olacaktır. Merkez Anadolu olmak üzere yukarıdaki iki temel havza üzerinde entegre olmuş iktisâdî sistem, dünya GSMH’nın %25 büyüklüğüne erişmeden Türkiye yüzyılından bahis edilemeyecektir.

- Teknolojik gelişimlerle beslenen istikrarlı bir ekonomik yapı,

- Adâletli bir gelir dağılımı,

- İnsânî finans diyeceğimiz girişimcileri yatırımcılarla buluşturan âdil bir finans sistemi ve teşebbüs hürriyeti. Bunları garanti altına alan, fikrî, sınâî ve şahsî tüm mülkiyet hakları.

Yapay zekânın hayatımızın içine girdiği bu zaman diliminde yapay zekâyı kimin geliştirdiği, yönlendirdiği, kontrol ettiği çok önem kazanmakta ve dijital çağdan kuantum çağına girerken bu teknolojileri kimlerin geliştireceği, Türkiye’yi dünya enerji devi haline getirecek toryum mineralinin maden olmaktan çıkıp enerji üretmeye başlaması ve bu soruların cevaplarını bulan ve uygulayanlar açısından bu yüzyılın kimin yüzyılı olacağının da en önemli belirleyicisi olacaktır.

Bütün bunları uzun uzun açıklamak kısıtlı yazımızda imkânsız ama bize göre Türkiye Yüzyılı önemli ve hayâlden öteye, gerçekleşmesi için her türlü malzemesi hazır bekleyen yemek gibidir. Kanaatimizce bu dört temel olmadan hayâl olarak kalma tehlikesini de her ideal gibi taşıyor. Bu ideali paylaşanların, yolun uzun, engellerle dolu olduğunu bilerek yola çıkması ve fakat Allah’ın yardımıyla en uzak gözükenin de mümkün olduğunun bilinci ile mücadeleye devam etmesi gerekmektedir.

Adâlet, aile, eğitim ve iktisat temelinde Türkiye Yüzyılı mümkündür.

Vesselam…