Türkiye’nin Çin ile imtihanı

Türkiye’nin Çin ile imtihanı
Türkiye’nin Çin ile imtihanı

Devlet destekleri ve stratejik yatırımlarla küresel pazarı domine eden Çin, yeni ekonomik düzene bambaşka bir şekil veriyor. Teknoloji ve ticarette güç dengeleri değişirken başta Amerika olmak bütün ülkeler yeni düzendeki stratejilerini belirlemeye çalışıyor. Bu çerçeveden Türkiye ile Çin arasındaki ticari ilişkilerindeki dengesizliğe biraz daha dikkatli bakalım.

Ucuz Çin mallarıyla 90’lı yıllarda tanışmaya başladık. 2000’li yıllara geldiğimizde, üretiminde yüksek teknoloji gerekmeyen bir çok ürünü elimize aldığımızda arkasında “Made in China” yazdığına şahit olduk. Yıllar böyle geçerken, Çin malı algımız da değişmeye başladı. Çünkü artık basit plastik ürünlerin yanında Çin’de üretilmiş cep telefonlarını kullanmaya başlamıştık bile.

Cep telefonu üretiminde Çin uzun yıllardır lider konumda. Hem Xiaomi, Huawei, Honor, Oppo gibi yerel Çin markaları hem de başta Apple olmak üzere diğer markalara yapılan üretimle bu liderlik kalıcı hâle geldi.

Kaynak: focus-ecenomics.com
Kaynak: focus-ecenomics.com
En son, Deepseek ile Amerikan hegemonyasına yapay zekâ alanında ciddi bir meydan okuma gerçekleştirildi. Yapay zekâ Amerika’nın bariz egemenlik alanıydı. Hatta OpenAI ChatGPT, Google Gemini, Meta Llama, Anthropic Claude gibi birçok firmanın yapay zekâ modelleriyle hâlâ sektörde hakim durumda. Fakat önce Deepseek ve ardından gelen Qwen, Manus AI gibi modeller, hem oldukça etkili hem de çok düşük işlem maliyetleriyle yapay zekâdaki Amerikan egemenliğine karşı “yıkıcı” hamlelerde bulunmaya başladı.
En son, Deepseek ile Amerikan hegemonyasına yapay zekâ alanında ciddi bir meydan okuma gerçekleştirildi. Yapay zekâ Amerika’nın bariz egemenlik alanıydı. Hatta OpenAI ChatGPT, Google Gemini, Meta Llama, Anthropic Claude gibi birçok firmanın yapay zekâ modelleriyle hâlâ sektörde hakim durumda. Fakat önce Deepseek ve ardından gelen Qwen, Manus AI gibi modeller, hem oldukça etkili hem de çok düşük işlem maliyetleriyle yapay zekâdaki Amerikan egemenliğine karşı “yıkıcı” hamlelerde bulunmaya başladı.

Elektrikli araç alanında yapılan yoğun devlet destekli çalışmaların meyvesi de BYD gibi bir markanın küresel liderlik yolculuğunda avantaj sağlamasına imkan sağladı. 30 yıl önce şarj edilebilir batarya üretmek için kurulan bir şirket, asırlık otomobil devlerinin kâbusu oldu.

Yakın zamana kadar adını bile duymadığımız Temu artık günlük sohbetlerin konusu. Birçok ilginç ve renkli ürün, çok düşük fiyatlara dünyanın her yerinden satın alınabiliyor. Ürün kalitesi, şirket faaliyetlerinin finansmanı, Çin devletiyle ilişkisi ve hatta sahiplik durumuyla ilgili birçok soru işareti olmasına rağmen Batılı rakiplerinin aleyhine olacak şekilde büyümesine hızla devam ediyor. Oturduğunuz yerden siparişinizi veriyorsunuz ve gümrük işlemleriyle uğraşmadan birkaç hafta içerisinde doğrudan Çin’den aldığınız ürün kapınıza gelmiş oluyor.

En son, Deepseek ile Amerikan hegemonyasına yapay zekâ alanında ciddi bir meydan okuma gerçekleştirildi. Yapay zekâ Amerika’nın bariz egemenlik alanıydı. Hatta OpenAI ChatGPT, Google Gemini, Meta Llama, Anthropic Claude gibi birçok firmanın yapay zekâ modelleriyle hâlâ sektörde hakim durumda. Fakat önce Deepseek ve ardından gelen Qwen, Manus AI gibi modeller, hem oldukça etkili hem de çok düşük işlem maliyetleriyle yapay zekâdaki Amerikan egemenliğine karşı “yıkıcı” hamlelerde bulunmaya başladı.

Bütün bunları Çin ekonomisinin ve endüstrisinin propagandası için anlatmıyoruz. Asıl derdimiz yukarıda “yıkıcı” olarak tanımladığımız adımların “bize” etkisine odaklanmak ama öncesinde küresel rekabetin hatta kavganın da diyebiliriz, boyutlarına kısaca değinmemiz gerekecek. Hayatımızın her yerinde bulunan Batılı ve özellikle Amerikan markalarının yerine BYD, Xiaomi, TikTok, Temu, DeepSeek gibi Çinli markaların alması dünyadaki güç dengelerinin değişimi açısından bize çok şey anlatıyor.

Dünyanın Çin sorunu

Yakın zamanda ABD Başkan Yardımcısı JD Vance’in yaptığı bir konuşma, küreselleşmeden Batılı “gelişmiş” ülkelerin ne beklediğini ama nasıl bir sürpriz sonuçla karşılaştıklarını çok net ortaya koyuyor:

“Küreselleşme, zengin ülkelerin tasarıma odaklanabileceğini, daha fakir ülkelerin ise üretimi üstleneceğini varsaydı. Ancak üretim yapan ülkeler aynı zamanda tasarım yapmayı da öğrendi ve aradaki fark kapandı. Netice olarak, tedarik zincirinin alt basamaklarında daha iyi hâle geldiler. Ayrıca, biz yukarıda sıkışırken onlar da üst seviyeye yetişmeye başladı. İkinci yanılgı ise ucuz iş gücüne olan aşırı bağımlılıktı; bu durum inovasyonu baltaladı. Birçok Amerikalının bağımlısı olduğu bir uyuşturucuya dönüştü.”

Elektrikli araç alanında yapılan yoğun devlet destekli çalışmaların meyvesi de BYD gibi bir markanın küresel liderlik yolculuğunda avantaj sağlamasına imkan sağladı. 30 yıl önce şarj edilebilir batarya üretmek için kurulan bir şirket, asırlık otomobil devlerinin kâbusu oldu.
Elektrikli araç alanında yapılan yoğun devlet destekli çalışmaların meyvesi de BYD gibi bir markanın küresel liderlik yolculuğunda avantaj sağlamasına imkan sağladı. 30 yıl önce şarj edilebilir batarya üretmek için kurulan bir şirket, asırlık otomobil devlerinin kâbusu oldu.

İşte ABD Başkanı Trump’ın adaylık sürecinden itibaren gümrük tarifelerini sürekli gündemde tutmasının ve göreve gelir gelmez peş peşe artış kararları açıklamasının arkasındaki temel motivasyon bu itirafla ortaya çıkıyor. Zengin ülkelerin vazgeçtiği düşük katma değerli malları üretmesi gereken Çin, Güney Kore, Vietnam gibi ülkeler artık yüksek teknolojili ürünler üretip, bu ülkelerin pazar paylarını kaparak ciddi rakipler hâline geldi.

Çin 2024 yılında yaklaşık 1 trilyon dolar dış ticaret fazlası verdi. Uzun yıllar boyunca devam eden bu ticaret fazlaları, işte sonunda küresel ekonomik hâkimiyet yarışında kendi markaları ve teknolojisiyle var olmasına imkân sağladı. Büyük ekonomiler arasındaki bu rekabet bizim gibi göreceli olarak daha düşük ekonomilerde da oldukça “yıkıcı” neticelere sebep oluyor. Bu devasa dış ticaret fazlaları bizim için büyük dış ticaret açığı anlamına geliyor.

Çin’le dış ticaret açığı neden büyüyor?

Dünyanın Çin’le derdini fazla uzatmadan kendi meselemize dönelim. Çin’le Türkiye’nin ticari ilişkisi oldukça dikkate değer.

Çin, Kuşak ve Yol Projesi’nde Türkiye’yi önemli ticari ortakları arasında görüyor. BRICS’e üye olması için davet ediyor.

Birçok Çinli firma Türkiye’de faaliyetlerini sürdürüyor, yeni yatırım kararları alıyor. Otomotiv şirketi BYD, Manisa’da yıllık 150 bin araç kapasiteli bir fabrika kurmak için 1 milyar dolar yatırım yapacak. Yine Chery ile de benzer bir yatırım yapılacak.

Bunun yanında Çin, yıllık 44 milyar 931 dolarla Türkiye’nin 2024 yılında en fazla ithalat yaptığı ülke oldu. Karşılık olarak ise Türkiye, Çin’e sadece 3 milyar 390 milyon dolarlık ürün ihraç edebildi. Türkiye, 2024 yılındaki 82 milyar dolarlık dış ticaret açığının yarısını Çin’e karşı verdi.

İyi niyetli düşünerek Çin’e mal satamamamızı, ürünlerimizin fiyat ve kalite açısından rekabetçi olmamasına bağlayalım. Fakat turizm gibi Türkiye’nin çok avantajlı olduğu sektörde bile daha kötü bir tabloyla karşılaşmamız iyi niyet çabasını yok ediyor.

Kaynak: TÜİK, Bin ABD $
Kaynak: TÜİK, Bin ABD $

Türkiye 2024 yılında 62 milyondan fazla yabancı ziyaretçiyi ağırlayarak dünya sıralamasında dördüncü oldu. 2012 yılında ABD’yi geçerek o günden bu yana dünyanın en fazla turist gönderen ülkesi olan Çin’den ise sadece 404 bin kişi Türkiye’yi ziyaret etti.

Yaklaşık 200 milyon turist gönderen Çin devletinin, Türkiye’ye bu kadar az turist yollaması bize bir şeyler anlatıyor. Dış ticaret açığıyla birlikte bu konuyu biraz daha dikkatli incelemeli ve daha fazla gündemde tutmalıyız.

Çin, yıllık 44 milyar 931 dolarla Türkiye’nin 2024 yılında en fazla ithalat yaptığı ülke oldu. Karşılık olarak ise Türkiye, Çin’e sadece 3 milyar 390 milyon dolarlık ürün ihraç edebildi. Türkiye, 2024 yılındaki 82 milyar dolarlık dış ticaret açığının yarısını Çin’e karşı verdi.
Çin, yıllık 44 milyar 931 dolarla Türkiye’nin 2024 yılında en fazla ithalat yaptığı ülke oldu. Karşılık olarak ise Türkiye, Çin’e sadece 3 milyar 390 milyon dolarlık ürün ihraç edebildi. Türkiye, 2024 yılındaki 82 milyar dolarlık dış ticaret açığının yarısını Çin’e karşı verdi.

Sadece bir tarafın kazandığı bir ticaret modeli sürdürülebilir değil. Afrika ülkelerine karşı “borç tuzağı diplomasisi” uygulayan Çin’in, hem büyük hem küçük bütün ülkelere karşı ticareti bir mücadele sahası olarak gördüğünü unutmamalıyız. Devlet destekleri, tarife dışı engeller gibi birçok enstrümanla kendi firmalarına avantaj sağlayacak hamleleri stratejik bir bakışla sürekli olarak uyguluyorlar.

Biz de diğer ülkelerden binbir emekle kazandıklarımızı, Çinli şirketlere bu kadar kolay teslim etmemeliyiz. Benzer sorunlarla karşılaşan ABD, Trump eliyle bir takım çözümler arıyor. Başarılı olup olamayacaklarını zaman gösterecek. Biz de sorunu doğru teşhis edip daha akıllı çözümler bulmalıyız.