Türkiye’nin geleceği yok mu?

Türkiye’nin geleceği yok mu?
Türkiye’nin geleceği yok mu?

İğdiş edilmiş Avrupa Birliği’nde evli kadın başına ortalama çocuk sayısı 1,54 iken Türkiye’de bu rakamın 1,09’a düşmesi nasıl bir çıkmaza sürüklendiğimizi de izah etmiyorsa sormak isteriz ki bizim aklımızı başımıza ne getirecek? Sözü uzatmaya gerek yok. Hasılı ivedi tedbir gerekiyor. 20 yıla yakındır bu hususta yazıyoruz. Haberler ve dosyalar hazırlıyoruz ama bir arpa boyu yol almak şöyle dursun neredeyse tam tersi yapılıyor. Birileri devleti uyandırmalı artık. Zîra bu gidiş hayra değil.

Türkiye mühim bir kavşağa geldi. Bu kavşaktan bir üst seviyeye geçebilmesi için hızla çöken nüfus meselesi, aile yapısındaki çözülmeler, istidadı olan olmayan herkesin zorunlu eğitime tabi tutulması, çıraklık ve kalfalık süreçlerini gerektiren meslekî tercihler ve kaliteli meslek erbabı yetiştirme, köyden şehre göçün durdurulması ve yüksek enflasyona sebebiyet veren para politikalarından vazgeçilmesi gibi pek mühim hususlar var.

Zikrolunan bahislerin hepsini bir yazıya elbette sığdırmak mümkün değil. Hepsinden ziyade yeni açıklanan veriler ışığında nüfus meselesini irdelemeye çalışacağız.

Kaynak: TÜİK
Kaynak: TÜİK

Elbette çok daha gerilere gidilebilir ama 2016’dan buyana TÜİK verileri bize nüfus meselesinde Türkiye’nin durumunun pek iç açıcı olmadığı, dahası krizin katlanarak büyümeye devam ettiğini gösteriyor.

Tabloda yer alan yıl sonu nüfus rakamları sadece vatandaşları değil, aynı zamanda sığınmacı statüsünde olmayan ve ‘Türkiye'de ikamet eden nüfus’u gösteriyor. Bu rakamlara yurtdışında ikamet eden Türk vatandaşları da dahil değil.

Sene başı nüfusuna doğumları ekleyip ölümleri düştüğünüzde gerçek rakamları bulamıyorsunuz. Çünkü Türk vatandaşları başka ülkelere taşınmış veya Türkiye’de ikametten vazgeçmiş kimseler veya yeni ikamet izni alanlar neticeyi etkilediği için farklı bir rakam ortaya çıkabiliyor.

Evli kadın başına düşen çocuk sayısı çakıldı

Bizi doğru neticeye götürecek olan veri evli kadın başına düşen çocuk sayısı ile evlenme-boşanma rakamlarıdır.

Görülüyor ki altı yıl evvel kadın başına 2,10 çocuk düşerken bugün bu rakam 1,09’a gerilemiş. Türkiye’nin 2023’de sadece 92 bin kişilik bir artışa gerilemesi ve bunun yanı sıra 6-7 yıl önce kadın başına 2,1 olan çocuk sayısının 1,09’a yani aşağı yukarı yarıya düşmüş olması felaketin eşiğinde olduğumuzu gösteriyor.

Nüfus verileri açıklanırken neden ölüm verileri açıklanmaz ve bu birkaç ay sonrasına bırakılır. TÜİK’in bu muammaya bir cevap üretmesi gerektiğini de bu vesileyle zikretmiş olalım.

3 yıl önceki Türkiye.
3 yıl önceki Türkiye.
Bugünkü Türkiye.
Bugünkü Türkiye.

Allah-ü Teâlâ’ya itimatsızlık

Kimileri yüksek nüfus ve çok çocuğa karşı. Kimileri dediğimize bakmayın bu kimileri aslında azımsanmayacak kadar çok. Üstelik sadece varlıklı ve seküler çevreler değil, aynı zamanda kendini ‘dindar’ olarak tanımlayanlarda da durum aşağı yukarı aynı.

‘Çok çocuğa nasıl bakarız’ korkusu aslında hem îmânî bir zafiyetin hem de Allah-ü Teâlâ’ya itimatsızlığın göstergesi. Binasına ‘Mülk Allah’ındır’ diye yazıp sonra o dahil dünyanın tümüne sahip olma ihtirası da bundan farklı bir durum değil.

Allah-ü Teâlâ yarattığı her canlının rızkına kefil olduğunu beyan buyururken kullarının bu kefalete hâşâ itimatsızlık göstermesinin izahı olamaz. Oysa her doğan kendi rızkı ile doğar. Üç kişiye yeten dört kişiye, dörde yeten beşe de yeter. Ancak bunun için amasız fakatsız bir teslimiyet gerekiyor. Rızkın sadece çalışmadan kaynaklanmadığı, miktar tayininin Cenâb-ı Hakk’a ait olduğuna tam olarak iman etmeden bu meseleyi aşmak güç.

  • Neden çocuk sahibi olunamıyor?
  • Öte yandan
  • - Şehirleşmenin getirdiği güçlükler,
  • - Düzensiz büyükşehirlerin insan beden ve ruhuna yüklediği arazlar,
  • - Yenilip içilen işlenmiş gıdaların sperm ve yumurta üretimini ve kalitesini bozması,
  • - Tarımda kullanılan pestisit ve ağır metaller,
  • - Dar ve sentetik kıyafetler,
  • - Şampuan, sabun, mutfaklar ve evlerin diğer birimlerindeki sözde temizlik maddelerinin toksik etkisi,
  • - Kozmetik ürünleri ve parfümler
  • - Dar ve sentetik kıyafetler,
  • - Aşı ve ilaçlar,
  • - Gıda katkı maddeleri,
  • - Madden ve mânen kirlenmiş sular,
  • - Kadınların iş hayatının bir parçasına dönüştürülmesi,
  • - Feministleşme eğiliminin bir salgına dönüşmesi,
  • - Apartman hayatı,
  • - Eğitim hayatının çok uzun olması ve evliliğin bu sebeple geciktirilmesi,
  • - Evlilik dışı gayrimeşru şehevî tatminin çoğalması ve çocuk yapmaktan imtinanın yaygınlaşması,
  • - Eğitim ve maddî gerekçeler ileri sürülerek evlilik yaşının ötelenmesi,
  • - Gençlerin üzümün sapı armudun çöpü derken evlenememesi,
  • - Çeşitli şekillerde gizlice mâruz bırakılan sentetik hormonlar sebebiyle kadınların erkeksileşmesi ve erkeklerin de kadınsılaşması,
  • - Sentetik eşyaların etkisi gibi pek çok âmil, artık arzu edilse bile genlerin çocuk sahibi olmasını engelliyor.
  • Bu aslında paranın değerinin düşmesi, yüksek enflasyon gibi büyük sıkıntılardan daha da büyük bir dert. Bir ülkeyi maddî, mânevî, siyâsî ve askerî açıdan güçlü kılacak en büyük şey genç nüfustur. Çalışmayan yaşlı nüfus mutsuz ve memnuniyetsizdir, ne yapsanız mutlu kılamazsınız.
  • Memleketin çöp seviyesinin bile altındaki gıda meselesi çözülmeden, toksik madde cehenneminden kurtulmadan, gençler doğru bilgilendirilip şuurlandırılmadan mesele kolaylıkla çözülemez.
  • Yüz bin lira para, bedelsiz arazi
  • Sadece deprem bölgesine yönelik evlilik teşviki yeterli değil. Maddi destek de doğru değil. Geriye dönük olarak çalışmayan evli tüm kadınlar sigorta kapsamına alınmalı. Doğan her çocuk için en az 20 bin, çocuk sayısı arttıkça 40, 60 ve 100 bin TL destek verilmeli.
  • Salonlarda lüks düğün yapan veya israf düzeyde harcama yapanlar bu kapsamda tutulmamak şartı ile 25 yaş altında evlenen gençlere zengin fakir ayırımı yapmaksızın sadece mutfak, beyaz eşya, yatak odası, mobilya ve halı gibi temel ev ihtiyaçlarında geçerli ve nakit para olmayan ödeme kartları verilmeli.
  • Ayrıca gençlere hiçbir zaman satamayacakları, içine 10 yıl içinde, projesiz, vergisiz müstakil ev yapabilecek 300-500 metrelik araziler hibe edilmeli. Devletin elindeki toprak, yüz milyonlarca aileye yetecek kadar bol. Buralara yapılacak evler her türlü harçtan muaf olmalı. Komşuluk hukukunun gelişeceği yeni mahalle veya şehir modellerine dönüştürülmeli. Bu, ülkenin mesken melesini de çözer.
  • Aile düzeni olmayan, gayri meşru ilişkilerin yaygınlaştığı, nüfusu dinamik tutacak yeterli sayıda doğumu gerçekleşmeyen hiçbir ülkenin asla geleceği olmayacak. Türkiye’miz asla bu gelecek fukarası memleketlerden biri olmamalı ve buna devlet asla izin vermemeli.

Radikal tedbir şart

Rahmetli Kadir Mısıroğlu, ‘ne kadar süt o kadar kaymak’ diye özetlerdi münevver ve kaliteli insan sayısını. Evli kadın başına 3 çocuğun altına düşmüş her ülke yakın gelecekte nüfus ve dolayısıyla siyâsî ve iktisâdî kriz yaşayacak demektir. Yaşlı nüfus her açıdan yüktür.

Türkiye’nin son verileri bunun bir millî güvenlik meselesi halini aldığını açıkça ortaya koyuyor. Bu gidiş durdurulmaz ve radikal tedbirler alınmazsa 2030’a geldiğimizde dünyanın en sıkıntılı ülkelerinden biri hâline geleceğiz. Mesleklerin ölmesi, sanatkarın kalmaması, okullardaki talebelerin sayısının yarıya düşmesi, istihdam edecek insan kalmamasının bırakınız gerçeğini, hayali bile ürkütücü. Ama Türkiye’yi önümüzdeki on yılda bekleyen gerçek bu.

AB’nin üçte birine geriledik

İğdiş edilmiş Avrupa Birliği’nde evli kadın başına ortalama çocuk sayısı 1,54 iken Türkiye’de bu rakamın 1,09’a düşmesi nasıl bir çıkmaza sürüklendiğimizi de izah etmiyorsa sormak isteriz ki bizim aklımızı başımıza ne getirecek?

Sözü uzatmaya gerek yok. Hasılı ivedi tedbir gerekiyor. 20 yıla yakındır bu hususta yazıyoruz. Haberler ve dosyalar hazırlıyoruz ama bir arpa boyu yol almak şöyle dursun neredeyse tam tersi yapılıyor. Birileri devleti uyandırmalı artık. Zîra bu gidiş hayra değil.