Türkiye’nin ‘harbi’ düşmanı

Türkiye’nin ‘harbi’ düşmanı
Türkiye’nin ‘harbi’ düşmanı

ABD’nin yeniden seçilen eski Başkanı Trump’ın Türkiye ile ilişkileri, görev yaptığı 4 yıl boyunca çok tuhaf bir seyir izledi. Emlakçılık ve televizyon yıldızlığından ABD Başkanlığı’na hızlı bir geçiş yapan Trump, Türkiye’ye karşı bazen sert bir düşman, bazen de yumuşak bir düşman gibi davrandı. Ama 4 yıllık iktidarı boyunca Türkiye’yi bir ‘müttefik’ten ziyade, istediği gibi kontrol edebileceği ‘Orta Doğulu yapay bir devlet’ olarak gördü. Ve her zaman da ona göre muamele etti. Trump’ın Türkiye konusundaki tek zaafı ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’dı. Erdoğan’a olan hayranlığını gizlemeyen Trump, belki kendi etrafı da Erdoğan gibi ‘kuşatıldığı’ için ona sempati duyuyordu. Ama günün sonunda, etrafını kuşatanların etkisiyle Türkiye için 4 yıllık bir ‘belâ’ olmaktan ileri gidemedi.

Türkiye, Trump’ın Obama’dan daha kötü olamayacağını düşünüyordu. Ama yanıldı. Ehven-i şerrin de şerden olduğunu kısa sürede hatırladı. Trump’ın Obama’dan tek farkı, onun kadar sinsi olamamasıydı. Hamlelerini açıktan yapmayı tercih ediyordu. Bir de eğer Erdoğan’la bire bir görüşüyorsa, genel olarak onun tavsiyelerini dinliyordu. Hatta bu tavsiyeler doğrultusunda çok kritik adımlar da attı.
Türkiye, Trump’ın Obama’dan daha kötü olamayacağını düşünüyordu. Ama yanıldı. Ehven-i şerrin de şerden olduğunu kısa sürede hatırladı. Trump’ın Obama’dan tek farkı, onun kadar sinsi olamamasıydı. Hamlelerini açıktan yapmayı tercih ediyordu. Bir de eğer Erdoğan’la bire bir görüşüyorsa, genel olarak onun tavsiyelerini dinliyordu. Hatta bu tavsiyeler doğrultusunda çok kritik adımlar da attı.

Washington Post muhabirleri Carol Leoning ve Philip Rucker, 2020 yılının başında Trump’ın başkanlık dönemini anlatan bir biyografi kitabı yayınladılar. 'A Very Stable Genius' “Çok İstikrarlı Bir Dahi” adlı kitap yayımlandığında Trump hâlen başkandı ve en yakın çalışma arkadaşları kitap için çok özel bilgiler sızdırmıştı.

Bu sızıntılardan biri de Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a olan şahsi hayranlığıydı. Kitapta bu durum

“Trump, uzun süredir Erdoğan'a hayranlık duyuyor. Trump'ı özellikle Erdoğan'ın sert siyasi mizacı ve rakiplerini kolayca alt etmesi etkiliyor” sözleriyle anlatılıyordu.

Trump'ın ismi açıklanmayan yardımcılarından biri ise

"Toplumun kendisine ve diğer siyasilere nasıl yaklaştığına son derece dikkat eden Trump, Erdoğan'ın 'derin ve emredici' sesinden hoşlanıyor. Onun sesinde güçlü ve ürpertici bir şey buluyor" demişti.

Ehveni şer de şerdendir

Kendisi de ‘güçlü ve ürpertici’ olmaya çalışan Trump, Türkiye’ye karşı hep bu dili kullandı. İlk krizi de gelir gelmez çıkardı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Beyaz Saray’daki ilk görüşme, Trump yemin ettikten 4 ay sonra Mayıs 2017’de gerçekleşti. Görüşmenin ana konusu, ABD’nin Suriye’de kurmak istediği terör koridoruydu. Böyle olmasını da Trump istedi çünkü Erdoğan’la görüşmesinden sadece bir hafta önce YPG/PKK’ya doğrudan silah verilmesi için Pentagon’a talimat vermişti. (Bu talimat sonrası PKK’ya Trump döneminde on binlerce tır silah ve ekipman gönderildi.)

Trump 15 Temmuz işgal girişiminden sonra koltuğa oturduğu için Türkiye ile ilişkilerde yeni bir sayfa olarak görülüyordu. Kendisinden önceki ABD Başkanı Obama, sadece dünya için değil Türkiye için de tam bir felaket olmuştu. 15 Temmuz işgal girişimi de gitmeden önce vurmaya çalıştığı son darbeydi.

Türkiye, Trump’ın Obama’dan daha kötü olamayacağını düşünüyordu. Ama yanıldı. Ehven-i şerrin de şerden olduğunu kısa sürede hatırladı. Trump’ın Obama’dan tek farkı, onun kadar sinsi olamamasıydı. Hamlelerini açıktan yapmayı tercih ediyordu. Bir de eğer Erdoğan’la bire bir görüşüyorsa, genel olarak onun tavsiyelerini dinliyordu. Hatta bu tavsiyeler doğrultusunda çok kritik adımlar da attı.

ABD’de PKK’ya operasyon

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump’la Beyaz Saray’da gerçekleştirdiği ilk görüşme, ABD ve Türkiye arasında başka bir krize de neden oldu. 16 Mayıs 2017’de Trump’la görüştükten sonra Türk Büyükelçiliği konutuna geçen Erdoğan ve ekibini, burada toplanan PKK’lılar ve onlara destek veren FETÖ’cüler bekliyordu. Karşılarında ise Türkiye’ye destek vermeye gelen ABD’li Türkler vardı. Kısa süreli gerginliğin ardından terör grupları önce Türk bayraklı kalabalığa saldırdı. Arbede, o sırada konut önünde bekleyen Erdoğan ve ekibine yaklaşınca Cumhurbaşkanlığı korumaları olaylara müdahale etti.

PKK ve FETÖ taraftarları ile sert bir çatışma yaşandı. ABD polisi bölgeye takviye kuvvet gönderdi. Sonuçta 9 kişi hastaneye kaldırıldı. PKK’lıların saldırdığı iki Türk kendilerini korudukları için tutuklandı ve 15 Cumhurbaşkanlığı koruması hakkında yakalama kararı verildi.

Bu karar, ABD polisi ya da hâkimleri tarafından alınmadı. ABD Kongresi, olay yerindeki tüm Türk korumaların yargılanması için 6 Haziran'da oybirliğiyle bir karar aldı. 14 Haziran'da iki Türk saldırılarla ilgili tutuklandı. Korumalar için de tutuklama emri çıkarıldı. 11 koruma hakkındaki suçlamalar, Mart 2018’de ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson ile Erdoğan arasındaki toplantıdan önce Trump tarafından düşürüldü. Fakat mahkeme daha sonra bu kararı reddetti.

Erdoğan’la görüştükten sonra Suriye’den çekilme kararı alan Trump, üzerinde kurulan baskıya dayanamadı ve önce Suriye’den çekilmenin “yavaş ve düzenli” olacağını açıkladı. Daha sonra da ABD Dışişleri, Türkiye ile Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge çalışmalarına başlandığını duyurdu. Fakat ne güvenli bölge kuruldu ne de ABD askeri geri çekildi. Sadece ABD başkanının birkaç gün içinde nasıl hizaya getirildiğini tüm dünya görmüş oldu.
Erdoğan’la görüştükten sonra Suriye’den çekilme kararı alan Trump, üzerinde kurulan baskıya dayanamadı ve önce Suriye’den çekilmenin “yavaş ve düzenli” olacağını açıkladı. Daha sonra da ABD Dışişleri, Türkiye ile Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge çalışmalarına başlandığını duyurdu. Fakat ne güvenli bölge kuruldu ne de ABD askeri geri çekildi. Sadece ABD başkanının birkaç gün içinde nasıl hizaya getirildiğini tüm dünya görmüş oldu.

Suriye’den çekilme talimatı

Türkiye ve ABD, 2018 yılının sonunda Menbiç’te ortak devriyelere başlamıştı. 16 Aralık’ta Trump ve Erdoğan bu konuyu da konuşmak üzere bir telefon görüşmesi yaptı. Görüşmede Erdoğan, Trump’tan YPG’ye desteği kesmesinin yanında askerlerini de Suriye’den çekmesini tavsiye etti. Suriye’de kalmak konusunda her zaman gönülsüz olan Trump, 2 gün sonra ABD askerinin Suriye’den çekileceğini açıkladı.

Ve ABD’de ‘müesses nizam’ ayağa kalktı. Trump’ın Suriye’den çekilme planı, ABD ‘devletini’ rahatsız etti. O kadar ki Savunma Bakanı Jim Mattis, Trump’a istifasını verdi. Aynı şekilde ABD’nin DEAŞ'la Mücadele Özel Temsilcisi olarak çalışan ama asıl işi YPG/PKK’yı koordine etmek olan Brett McGurk de görevi bıraktığını açıkladı.

Trump, üzerinde kurulan baskıya dayanamadı ve önce Suriye’den çekilmenin "yavaş ve düzenli" olacağını açıkladı. Daha sonra da ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından Türkiye ile Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge çalışmalarına başlandığı duyuruldu. Fakat ne güvenli bölge kuruldu ne de ABD askeri geri çekildi. Sadece ABD başkanının birkaç gün içinde nasıl hizaya getirildiğini tüm dünya görmüş oldu.

İade edilen mektup

Bu olay Trump’ın ‘kurulu düzen’ tarafından ilk hizaya getirilişi değildi. Son da olmadı. 9 Ekim 2019’da başlayan Barış Pınarı harekâtı, ABD ve Türkiye arasındaki en büyük diplomatik krizlerden birine de sahne oldu.

Türkiye’nin, YPG/PKK’ya karşı bir operasyon yapacağı Ekim 2019’da artık bir sır değildi. Barış Pınarı Harekâtı başlamadan önce Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Trump 6 Ekim 2019'da bir telefon görüşmesi yaptı. Trump, bu görüşmenin ardından harekât alanında bulunan ABD askerleriyle birlikte Suriye’deki askerlerini de çekeceğini açıkladı.

Ve bir yıl önceki krizle benzer şeyler yaşandı. Trump üzerinde büyük bir baskı kuruldu. ABD’de Yahudilerin yönettiği medya ve yine Yahudi kontrolündeki kongre, Trump’ı Barış Pınarı Harekâtı'na yeşil ışık yakmak ve YPG’yi satmakla suçladı.

Hatta bir yıl önceki çekilme krizinde istiva eden Brett McGurk, Trump’ın Erdoğan’la görüştükten sonra böyle bir karar almasını çok sert sözlerle eleştirerek "Donald Trump bir Başkomutan değil. Hiçbir bilgi veya düşünce olmadan dürtüsel kararlar alıyor. Askeri personeli hiçbir destek olmadan tehlikeye atıyor. Blöf yapıyor ve ardından rakipleri blöfünü gördüğünde veya zor bir telefon görüşmesiyle karşı karşıya kaldığında müttefiklerimizi savunmasız bırakıyor” dedi.

Sonuçta ok yaydan çıkmıştı ve 9 Ekim 2019’da Barış Pınarı Harekâtı başladı. Bir hafta sonra da Beyaz Saray, Trump'ın diplomatik dil ve devlet nezaketiyle uyuşmayan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hitaben yazdığı mektubu basına sızdırdı. Erdoğan ise mektubu dikkate almadı ve Barış Pınarı Harekâtı’nın başladığı gün gönderilen mektubu, Washington ziyaretinde Trump’a iade etti.

Trump, üzerindeki baskılar nedeniyle o kadar hızlı ve sert şekilde çark etti ki 14 Ekim 2019’da ABD hükümetinin, iki Türk bakanlığı ve 3 Türk bakana yaptırım uyguladığını açıkladı. Harekâtın sona ermesiyle Trump, 23 Ekim 2019’da söz konusu yaptırımların kaldırılması talimatını verdi ama iki ülke arasındaki tarihin en büyük diplomatik krizlerinden birinin de mimarı oldu.

Dönemin Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla ise 27 Mart 2017’de New York'ta bu soruşturma kapsamında gözaltına alındı. Soruşturma, FETÖ’nün ABD’deki kökleri ve Türkiye arasında bir savaşa dönüştü.
Dönemin Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla ise 27 Mart 2017’de New York'ta bu soruşturma kapsamında gözaltına alındı. Soruşturma, FETÖ’nün ABD’deki kökleri ve Türkiye arasında bir savaşa dönüştü.

Halkbank davası

ABD, kamu bankası olan Halkbank’a karşı “İran’a uygulanan yaptırımların delinmesinde aracılık ettiği” suçlamasıyla soruşturma başlattı. Dönemin Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla ise 27 Mart 2017’de New York'ta bu soruşturma kapsamında gözaltına alındı. Soruşturma, FETÖ’nün ABD’deki kökleri ve Türkiye arasında bir savaşa dönüştü.

Trump bu savaşta da net olarak Türkiye’nin karşısında yer almadı. Hatta Amerikan basınına göre Trump, Nisan ayında Erdoğan'la yaptığı bir görüşmede, Hazine Bakanı ve Adalet Bakanı’nın Halkbank meselesiyle ilgileneceğini söyledi.

Elbette bu sözler ‘müesses nizam’ın hoşuna gitmedi. ABD Kongresi, Trump ve avukatı Giuliani'nin, Halkbank soruşturmasına müdahale edip etmediklerinin incelenmesi kararı aldı. ABD Senatosu da boş durmadı ve Hazine Bakanı Mnuchin'e bir mektup göndererek, Trump yönetiminin Halkbank soruşturmasına müdahale edip etmediğini sordu.

Trump, ABD ve Türkiye arasındaki bu güç savaşında komutan değildi, hatta rakipleri onu koltuktan indirmek için Halkbank davasını malzeme yapmaya bile çalıştılar. Ama sonuçta bu kriz de Trump’ın birinci başkanlığının gergin mirası listesinde yerini aldı.

Hakan Atilla.
Hakan Atilla.

Rahip Brunson savaşı

Üstelik bu yaptırımlar, Trump’ın Türk hükümeti bakanlarına ilk yaptırımları değildi. 15 Temmuz girişiminde parmağı olduğu, millî güvenliği tehdit eden faaliyetlerde bulunduğu belirlenen FETÖ ve PKK bağlantılı ABD’li rahip Andrew Craig Brunson, bilinen adıyla ‘rahip Brunson’, Trump koltuğa oturmadan önce tutuklanmıştı. Bu rahip de Trump ve yakın çevresi gibi Evanjelikti. Bu yüzden de Trump, yemin edip koltuğa oturduktan sonra onu hapisten çıkarıp, ABD’ye geri getirmek için bütün gücünü kullanmaya karar verdi.

3 kez tahliye talebi reddedilen rahip Brunson’un tutukluluk hâli nihayet 25 Temmuz 2018’de ev hapsine çevrildi. Rahibin serbest bırakılmamasına kızan Trump, Türkiye’ye yönelik yaptırım tehdidinde bulundu. Bir gün sonra da ABD yönetimi, İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanı’nı yaptırım listesine aldı.

Rahip Brunson.
Rahip Brunson.

Hızını alamayan Trump, 11 Ağustos’ta da Türkiye’den alınan çelik ve alüminyumda gümrük vergisinin 2 katına çıkarıldığını duyurdu. Bu, Türkiye’ye ekonomik olarak savaş açmaktı ve dolar kuru da bunu görerek 4,7 liradan 6,9 liraya kadar çıkmıştı.

Trump döneminin en sert krizlerinden birine dönüşen rahip Brunson, 12 Ekim 2018’de serbest bırakıldı. ABD’ye döner dönmez Brunson’u Beyaz Sarayda ağırlayan Trump, Türk bakanlara yönelik yaptırımları da kaldırdı.

Metin Topuz için vize silahını kullandı

Metin Topuz.
Metin Topuz.

Rahip Brunson nedeniyle yaşanan krizin bir benzeri de ABD'nin İstanbul Başkonsolosluğu’nda çalışan Metin Topuz’un tutuklanmasında yaşandı. Eylül 2017'de teröre destek suçlamasıyla tutuklanan Topuz için Trump yine kılıçları çekti. Türkiye’ye vize kısıtlaması getirdi ve göçmen olmayanların ABD vizesine başvurularını askıya aldı. Türkiye de buna karşılık Amerikan vatandaşlarına vizeyi kısıtladı. 3 ay kadar süren kriz, diplomatik görüşmelerin ardından 2018 Ocak’ında çözüldü ve vize kısıtlamaları kaldırıldı. Metin Topuz 2020 yılında 8 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı. Kasım 2023'te ise tahliye edildi.

S-400 konusunda da fikri değişti

Türkiye’nin ‘müttefiklerinden’ alamadığı hava savunma sistemini Rusya’nın S-400’leri ile kurmak istemesi, Trump döneminin en uzun soluklu kriziydi. ABD ve Türkiye arasında hâlen bir kriz olmaya devam eden olay aslında Trump’ın selefi Obama döneminde başlamıştı. Trump ise yönetime geldiğinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın S-400 konusundaki açıklamalarını haklı bulduğunu belirterek bu krizden Obama yönetimini sorumlu tutmuştu.

Fakat başlardaki bu düşüncesi çok hızlı ‘değiştirildi’. ABD Kongresi 2 Ağustos 2017'de İran, Kuzey Kore, Suriye ve Rusya’ya karşı CAATSA yasasını yürürlüğe koymuştu. Trump bu yasayı ‘kusurlu’ bulduğunu belirtmiş ama yine de imzalamıştı. Kongre, “Amerika'nın Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası” adlı bu yasanın Türkiye'ye karşı uygulanmasını da talep etti. Karar kabul edildi.

ABD ve Türkiye arasında hâlen bir kriz olmaya devam eden S-400’ler olayı aslında Trump’ın selefi Obama döneminde başlamıştı. Trump ise yönetime geldiğinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın S-400 konusundaki açıklamalarını haklı bulduğunu belirterek, bu krizden Obama yönetimini sorumlu tutmuştu.
ABD ve Türkiye arasında hâlen bir kriz olmaya devam eden S-400’ler olayı aslında Trump’ın selefi Obama döneminde başlamıştı. Trump ise yönetime geldiğinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın S-400 konusundaki açıklamalarını haklı bulduğunu belirterek, bu krizden Obama yönetimini sorumlu tutmuştu.

Pentagon, 17 Temmuz 2019’da yine Kongrenin baskısıyla Türkiye’nin F-35 savaş uçağı programı ortaklığını askıya aldığını açıkladı.

Yine ABD Kongresi, 2020 ve 2021 savunma bütçesine ilişkin yasalara bu yaptırımların uygulanması şartını da ekledi.

Her yönden Türkiye’ye saldıran kongreye belki de gönüllü olarak boyun eğen Trump, 14 Aralık’ta Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB) ve Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir ile üç üst düzey yetkiliye CAATSA yaptırımlarını uyguladı.

Böylece Trump, Türkiye’ye karşı olumlu yaklaşımına rağmen birinci 4 yıllık görev sürecinde, ikisi rahip Brunson davası, ikisi S-400 krizi, biri de YPG/PKK operasyonları olmak üzere “Türkiye’ye 5 kez yaptırım uygulayan ABD Başkanı" olarak tarihe geçti. Son hamlesi olan CAATSA yaptırımları ise halen yürürlükte.