Türkiye’yi sevmeyene oy yok!

Türkiye’yi sevmeyene oy yok!
Türkiye’yi sevmeyene oy yok!

İHA-SİHA yapıyorsun, satın almak için ülkeler sıraya giriyor, dünyanın önde gelen gazetelerinde, dergilerinde ses getiren yazılar yayınlanıyor ama onlar beğenmiyorlar. SİHA üretiminde çok iyi bir noktaya gelmişsin, en mantıklı işi yapıp SİHA gemisi imal ediyorsun, onu da beğenmiyorlar. Biz bunlara altın tepside cihan hükümdarlığının tacını ve tahtını da sunsak yine beğenmeyecekler. Çünkü onların derdi Türkiye ile... Türkiye'yi beğenmiyorlar. Evet, Türkiye'de yaşıyorlar ama Türkiye’yi bir türlü sevemiyorlar. Tıpkı bir parazit gibi sadece sömürmek, semirmek için aramızdalar. Bu ülkenin kaymaklı kadayıfını yiyip Paris’i, Londra’yı, Washington’u bağırlarına basıyorlar. Sivas’tan, Yozgat’tan, Uşak’tan, Erzurum’dan nefret ediyorlar. Bu ülkeden, bu ülkenin insanlarından iğreniyorlar. Demem o ki, seni sadece müşteri ve oy deposu olarak görüyorlar. Onlara para ve iktidar kazandırdığın sürece umursuyorlar. Ey şu aziz memleketin evlâdı! Sakın oyuna gelme! Seni ve değerlerini sevmeyene oy verme! TÜRKİYE’Yİ SEVMEYENE OY YOK!

Fadime Şahin kumpası travesti Sisi'nin işi.
Fadime Şahin kumpası travesti Sisi'nin işi.

28 Şubat’a doğru dolu dizgin gidildiği günlerdi. Daha önce pazarlarda limon satan, mübarek mushafı açıp yüzünden âyet okuyamayan Ali Kalkancı’dan tutun, garip kılıklara bürünüp boyundan büyük laflar ederek iyi saatte olsunlara gollük paslar atan Müslüm Gündüz’e değin acayip tipler tarikat lideri diye kamuoyu önünde habire cilâlanıyordu. Yeteri kadar cilâ vurulduğuna kanaat getirildiğinde bir travestinin maharetiyle tuluatın son perdesine geçildi. Tarihler 29 Aralık 1996’yı gösteriyordu. Yarı çıplak Müslüm Gündüz ile nereden peydahlandığı bilinmeyen güya tesettürlü Fadime Şahin tam bir reality show kıvamında, cümbür cemaat kameralar eşliğinde polis baskınına uğradı. Sonrasında tıpkı her akşam aynı sahnede temsili yapılan bir tiyatro oyunu gibi, en çok izlenen televizyon kanallarının ana haber bültenlerini bıkmadan, usanmadan aynı kareler süslemeye başladı. Bozuk bir plâk, aynı noktada aylarca takılıp kalmıştı sanki...

Erbakan’ın büyük Türkiye projesiyle dalga geçtiler

Türk toplumu bu müthiş tuluat ile oyalanırken ‘Türk basınının amiral gemisi’ Hürriyet de boş durmuyordu. 25 Ocak 1997’de “Yeniden Büyük Türkiye Projesi” diye toplamda 55 milyarlık bir projeler haritası yayınladı. Harita diyoruz ya, bu aslında bir karikatürdü. Dönemin başbakanı Necmettin Erbakan başında fes ile tasvir edilerek aşağılanıyor, Büyük Türkiye hamlesi için planladığı projelerle dalga geçiliyordu.

Erbakan Yeniden Büyük Türkiye Projesi karikatürü. Hürriyet 25 Ocak 1997
Erbakan Yeniden Büyük Türkiye Projesi karikatürü. Hürriyet 25 Ocak 1997

Hürriyet gazetesinin dalgasını geçtiği o projeler neydi?

- Atom santrali

- Büyük kentler arasında otoyol ağı

- Doğalgaz şebekesi

- Hızlı tren. İstanbul-Ankara arası 2 saat. Ankara-Konya 1 saat.

- 80 ile havaalanı.

- İstanbul Boğazı’na tüp geçit

- Gebze’den köprülü geçit

- Kurtköy serbest bölgesi ve havaalanı

- Bursa’ya çevre yolu

- Tüm diğer yollar çift yol olacak.

Memleketin tepesine tebelleş olan Sabetay Sevi’nin torunları, bir yandan Ali Kalkancı-Müslüm Gündüz-Fadime Şahin üçlüsüyle cambaza bak oyunu sergilerken, diğer yandan Türk halkının oylarıyla seçilen Başbakan Erbakan’ın itinayla planladığı Büyük Türkiye Projesi’ni karikatürize ederek değersizleştirmeye çalışıyordu.

Çöp dağları.
Çöp dağları.

Erdoğan nefreti o günlerden kalma

O günlerde karikatürize etmek suretiyle dillerine doladıkları bir başka isim ise, Başbakan Erbakan’ın partisinden seçimlere girip kazanan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Recep Tayyip Erdoğan oldu. Oysa çok değil, birkaç yıl önce susuzluktan, şehri teslim alan çöp dağlarından ve ortalığı kırıp geçiren pis kokudan mahvolan İstanbul, Erdoğan’ın belediye başkanlığına gelmesiyle kısa süre içerisinde bütün kronik sorunlarından arınmış, örnek bir şehir haline gelmişti. Sular gürül gürül çeşmelerden akıyor, ara sokaklardan bile düzenli olarak çöpler alınıyor, burun direklerini kıran o iğrenç kokuyu artık kimse hatırlamıyordu.

Şimdiki nesile masal gibi gelen bu gerçeklerin bizzat şahidi olduğumuzu ifade edelim. Doğma büyüme yarım asırlık İstanbullu olan bu satırların yazarı, Haliç Köprüsü’nden bakıldığında Yeni Cami önüne yığılan o meş’um çöp dağını aradan geçen 30 yıla rağmen hâlâ unutabilmiş değil. Uzun yıllar Eminönü-Karaköy civarında çalışmış biri olarak da o muhteşem(!) Haliç kokusunu ara sıra hatırlamaktan hiç de hoşnut sayılmaz.

İlle de Taksim

Turistlerin ziyaret ettiğine bin pişman olduğu İstanbul’u birkaç yılda çiçek gibi yapan Erdoğan, bırakın takdir edilmeyi, tıpkı hocası Erbakan gibi Sabetaycı medyanın kalemşörleri tarafından sürekli bir kulp takılmak suretiyle eleştiriliyordu. Hürriyet gazetesi 23 Ocak 1997’de “Taksim Parkı cami olacak – Olay camiye yeni yer buldular” manşetiyle çıkarken, Cumhuriyet gazetesinin mizah eki Dinozor, 31 Temmuz 1997 tarihli ilk sayısında plaja kumdan cami yapan Erdoğan figürü çizip “Taksim’e cami yapamadık. Bari buralara yapalım” sözleriyle “Küllü inain bima fihi yendah – Her kap içindekini sızdırır” atasözünü doğruluyor, içindeki nefreti adeta kusuyordu. Türkiye’yi sevmeyenlerin, Türkiye’nin sembolü, alâmet-i fârikası olan camileri sevmesi mümkün olabilir miydi?

Belediye başkanlığı esnasında Taksim Camii vesilesiyle Erdoğan’ı alay konusu yapanlar, 2002 yılında kaptırdıkları iktidarı üst üste kaybettikleri seçimler yoluyla alamayacaklarını anlayınca yine Taksim dediler. Taksim Gezi Parkı’nı işgal ederek hükümeti yıkma provası yaptılar.

Cumhuriyet gazetesinin mizah eki Dinozor, 31 Temmuz 1997 tarihli ilk sayısında plaja kumdan cami yapan Erdoğan figürü çizip “Taksim’e cami yapamadık. Bari buralara yapalım” sözleriyle “Küllü inain bima fihi yendah – Her kap içindekini sızdırır” atasözünü doğruluyor, içindeki nefreti adeta kusuyordu.
Cumhuriyet gazetesinin mizah eki Dinozor, 31 Temmuz 1997 tarihli ilk sayısında plaja kumdan cami yapan Erdoğan figürü çizip “Taksim’e cami yapamadık. Bari buralara yapalım” sözleriyle “Küllü inain bima fihi yendah – Her kap içindekini sızdırır” atasözünü doğruluyor, içindeki nefreti adeta kusuyordu.

Türkiye’yi çökertmek için

Bu zalimce provanın Türkiye’ye maliyeti çok ağır oldu.

- Borsa İstanbul 100 (BIST 100) endeksi, mayıs 2013'te 93.398,33 puan ile rekor kırmışken Gezi hâdisesiyle tepetaklak oldu. Halka açık şirketlerin toplam piyasa değeri 163 milyar lira kaybetti. Sadece borsada yaşanan kayıp, dolar bazında 90 milyar doları aştı.

- Gezi hâdisesi öncesinde 1,70-1,80 bandındaki dolar 2,40'a çıkarak yaklaşık yüzde 40 değer kaybetti. Doların fırlaması neticesinde Merkez Bankası Ocak 2014'te 550 baz puanlık faiz artırımına gitti.

- Mayıs 2013'te yüzde 4,61 ile tarihi düşük seviyelerine gerileyen faiz oranı, Gezi hâdisesinin sebep olduğu kurdaki yükseliş, enflasyon beklentilerindeki bozulma ve yabancı yatırımcıların satışları ile 3 ayda yüzde 9,25 ile yaklaşık 2 katartmış oldu.

- En son 1970 yılında yüzde 8 ile görülen tek haneli enflasyon, Gezi hâdisesi öncesinde 43 yılın rekoru’nu kırmış ve yüzde 6’lara gerilemişti. Gezi’den sonraki 3 ay içinde yüzde 9’lara fırlayıp başka bir rekor kırdı. Enflasyon 3 ayda yüzde 50 arttı.

- Gezi sonrasındaki 1 aylık dönemde yabancı yatırımcılar 8 milyar dolarlık çıkış yaptı.

- AK Parti öncesi, 2002'de borçlanma faizi yüzde 63 idi. Bu rakam Mayıs 2013’te yüzde 4,61'e indi. Yani Türkiye AK Parti sayesinde faiz lobisine 13 yılda 642 milyar lira/378 milyar dolar kaptırmamış oldu. Bunun yüksek faiz ile Türkiye’nin kanını emen yabancıları ve yerli işbirlikçilerini nasıl kızdırdığı Gezi hâdisesiyle ortaya çıkmış oldu.

Gezi'de ağaç sadece bahaneydi.
Gezi'de ağaç sadece bahaneydi.

- Gezi’den sadece 2 hafta önce, 14 Mayıs 2013’te Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Türkiye uzun bir aranın ardından IMF'ye olan borcunu sıfırladı ve bu borcu kapattı" dedi. Erdoğan, Türkiye'nin artık IMF'ye borcu olan değil tam tersine IMF'ye borç vermek için müzakereler yürüten bir ülke olduğunu söylüyordu. AK Parti öncesinde borçlanmanın millî gelire oranı yüzde 74 iken Gezi öncesi bu oran yüzde 36’ya, yani yarıdan da aza inmişti.

Gezi’nin asıl sebebi işte bunlardı.

‘Ağaç’ bahaneydi

Türkiye’nin kalkınmasını hazmedemeyen mihrakların harekete geçirdiği çapulcular, kendilerinin bile inanmadığı, sığ ve sahicilikten uzak ‘ağaç’ bahanesiyle Türkiye’yi sevmediklerini bir kez daha ispatladılar. Mesele Gezi Parkı, Gezi Parkı’nın ağaçları değildi. Mesele Erdoğan liderliğinde çağ atlayan Türkiye'ye zarar vermek, diz çöktürmekti.

Aynı mihraklar, 1990’lı yıllarda İstanbul’un çağ atlamasını umursamamış, belediye başkanı Erdoğan’a diş bileyerek onu karalamak, hatta hapse göndermek için bir yerlerini yırtmıştı. 2000’li yıllarda bu kez Türkiye'nin çağ atlamasını umursamıyor, başbakan ve sonra cumhurbaşkanı olarak ülkesi için gecesini gündüzüne katan Erdoğan’a çelme takmak için ellerinden geleni esirgemiyorlardı.

Gezi'nin maliyeti.
Gezi'nin maliyeti.
Kemal Kılıçdaroğlu Gezi'de Erdoğan'ı ve devlet görevlilerini yargı ile tehdit etti.
Kemal Kılıçdaroğlu Gezi'de Erdoğan'ı ve devlet görevlilerini yargı ile tehdit etti.

Kılıçdaroğlu yargı ile tehdit etti

Ana Muhalefet Partisi CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 16 Haziran 2013’te Gezi çapulcularına destek veren bir mesaj yayınlamış, Başbakan Erdoğan’ı ve devlet görevlilerini yargı önüne çıkarmakla tehdit ediyordu.

“Sağduyunun zerresini barındırmayan, bu milleti kendi çıkarı için ateşe atmaktan, ülkeyi yakmaktan çekinmeyen bir Başbakan’ın, kanunsuz emirlerine uymak suç işlemek demektir. Tayyip Erdoğan’ın suç ortağı olmak demektir. Bu kanunsuzluklara ortak olanlar gün gelir mutlaka yargı önüne çıkarılırlar, mutlaka hesap verirler.”

Yatırımlar dursun istediler

Gezi çapulcuları Taksim Platformu adıyla bir oluşum kurmuşlar, Başbakan Erdoğan ile pazarlık ediyorlardı. Peki, gerçekte ne istiyorlardı?

- 3. Köprü yapılmayacak

- 3. Havaalanı yapılmayacak.

- Kanal İstanbul yapılmayacak.

Gerekçeleri neydi peki?

Ekolojik değerlerimizin talanına dur demeliymişiz.

Dünya Nükleer Birliği'ne göre, halihazırda 56 faal reaktöre sahip olan ve elektriğinin yaklaşık yüzde 70'ini nükleer enerjiden sağlayan Fransa, bunların gözünde çağdaş medeniyetin beşiği oluyor. Fırsatını bulunca ilk kaçamak yaptıkları yer olan Paris’in etrafı nükleer santraller ile dolu ama bunların umurunda değil. Nükleer santrallerin arasında gezinip Fransa’da şarap turu yapmaktan zinhar gocunmuyorlar. Ülkelerine ihanet ederken yüzleri de kızarmıyor bunların!..

Fransa'da nükleer santraller.
Fransa'da nükleer santraller.
AKM inşaatı 1960 darbesiyle 3 yıl durmuştu.
AKM inşaatı 1960 darbesiyle 3 yıl durmuştu.
Yeni AKM.
Yeni AKM.

Yüzsüzlük damarlarında var

Taksim Platformu olarak 1946 yılında temeli atılıp 1969 yılında inşaatı ancak biten, fakat bir yıl sonra çıkan yangında mahvolup sekiz yılda zar zor onarılan, yıllar içinde bakımsızlıktan işlevini yitiren Atatürk Kültür Merkezi (AKM)’nin AK Parti hükümetince daha güzel bir şekilde yeniden inşasına bile karşı çıktılar. O çok muhabbet besledikleri 27 Mayıs darbecileri AKM inşaatını tam 3 yıl durdurmuş, tek bir çivi bile çakmamıştı oysa. Yıllardır inşaatını engellemelerine rağmen AK Parti iktidarı tarafından 29 Ekim 2021 tarihinde muhteşem bir şekilde açılışı yapılan yeni AKM binasının safâsını en ön koltuklarda yine bunlar sürer, iyi mi? Ve yine yüzleri kızarmaz, yine teşekkür etmezler.

Marmaray’da boğulma tehlikesi mi?

Marmaray’da boğulma tehlikesi mi?
Marmaray’da boğulma tehlikesi mi?

Marmaray inşaatında da aynı yüzsüzlüğü görmedik mi? ‘Tayyipçi arkadaşla Gezi yıldönümü’nün yazarı Tuna Kiremitçi bile sonunda isyan etmiş, “Muhalefet Marmaray'a atıp tutunca değil, daha iyisini önerince iktidar olacak. Acı ama gerçek” demek zorunda kalmamış mıydı?

Neler demediler ki? Ana muhalefet partisi CHP, twitter hesabından “Marmaray’la ilgili bu gerçekleri biliyor musunuz” diye soruyor, “tüp tünelin içini su basmasından ve boğulma tehlikesinden’ bahsedecek kadar kafayı sıyırmış bir vaziyet arz ediyordu. İşin komiği neydi biliyor musunuz? Daha birkaç ay önce AK Parti’nin ülke için planladığı dev projelere çemkirip Gezi Parkı’nda hükümeti devirme provası yapanlar, sosyal medyada tıpkı CHP gibi Marmaray için akla mantığa sığmayan iftiralar atanlar, açılır açılmaz herkesten önce soluğu Marmaray’da alıyordu. Peki, yüzleri kızarıyor muydu?

Nereden yurt dışına çıkıyor bunlar?

- İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu,

- Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhcu,

- TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi Başkanı Tayfun Kahraman,

- KESK Genel Sekreteri İsmail Hakkı Tombul,

- DİSK Genel Başkan Yardımcısı Celal Ovat,

- TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Süleyman Solmaz.

Bunlar kim mi? İstanbul Havaalanı ve Yavuz Sultan Selim Köprüsü yapılmasın diye hükümetle pazarlığa oturan Taksim Platformu üyeleri. Yurt dışına çıkarken bunlar nereden uçağa biniyor acaba, hiç merak etmiyor musunuz?

İstanbul Havalimanı.
İstanbul Havalimanı.

Bugün Avrupa’nın en yoğun havalimanı olan İstanbul Havalimanı, 19 Nisan 2023’te kendi rekorunu kırdı. Bir günde 1460 uçuş yapılırken, dış hatlarda 148 bin 958, iç hatlarda ise 59 bin 108 olmak üzere toplamda 208 bin 66 yolcu dünyanın ve ülkenin dört bir yanına seyahat etti.

Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nden ise sadece geçen yıl, 2022 yılında toplam 34,7 milyon araç istifade etti. Gezi Parkı’nda “İstemezük” sloganlarıyla ortalığı inletip, otobüsleri, işyerlerini, cadde ve sokakları ateşe verenler, bugün İstanbul Havalimanı ile Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü tepe tepe kullanıyorlar. Yine soruyoruz, yüzleri hiç kızarmıyor mu?

Sahi, liderleri de böyle değil mi bunların? Kılıçdaroğlu 2001 yılında Sabiha Gökçen Havaalanı için ne diyordu, hatırladınız mı?

“Sabiha Gökçen Havaalanı. Uçak iniyor mu? Hayır. Kaç milyon dolara mal oldu? Peki, uçağın inmediği yere havaalanı yapan başka bir ülke gördünüz mü siz? Bu ne demek biliyor musunuz arkadaşlar? Tuz Gölü’ne alabalık tesisi yapmaya benzer.”

Doğalgaz Putin kıyağı mı?

Türkiye'deki muhalefetin en büyük sorunu, halkın ve gerçeklerin içinde değil, tamamen sanal bir dünyada yaşıyor olması. Karadeniz’de 710 milyar metreküplük doğalgaz keşfetmişsin, karada 8 bin, denizde 2 binden fazla personel bu doğalgazı şebekeye vermek için çalışıyor. 2 bin 200 metre derinlikte Deniz Tabanı Üretim Tesisi ile bir de Kara Tesisi var. Bu iki tesisi, deniz tabanı kordonu, bağlantı ve boru hatları birbirine bağlıyor. Deniz Tabanı Üretim Tesisi, 22 bin kilometrekare alana yayılan 10 kuyudan çıkarılan doğal gazı bir araya toplayıp karaya sevk ediyor. Üstelik bunu uzaktan kumanda yöntemiyle insansız olarak icra ediyor. Ve CHP’nin yancısı Meral Akşener, bütün bu gerçekleri görmezden gelip “İnşallah Putin'den yapılan bir kıyak değildir” diyor.

O kadar çalışma, o kadar mühendis, o kadar arama gemisi hep boşuna bunlara göre. Aralarında enerji işinden anlayan biri yok mu acaba? Şayet yok ise vaziyet vahim. Koca ülkenin enerji politikası şu cehaletin eline mi kalacak? Şayet var ise vaziyet yine vahim. Memleketin hayrına yapılan dev bir projeyi “Putin’in kıyağı” olarak yaftalayan bir zihniyet ile nereye varacağız?

Acaba diyorum... Hükümet 1 yıl boyunca mutfak ve banyo için kullanılan doğalgazı ücretsiz yaptı, 1 ay da meskenlerde ısınma dahil tüm doğalgaz kullanımından ücret almayacak ya... Halka verilen şu müjde bunların aklını mı aldı? Böyle bir hezeyanın başka bir izahı var mı?

Bir de Fatih Portakal gibi ömrü hezeyanla geçenler var sahi. Onu da buradan izleyebilirsiniz.

‘Mavi Vatan’ ne olacak?

AK Parti iktidarının en önemli dış politika hamlelerinden biri, Mavi Vatan konseptine sahip çıkarak ülkemizin Doğu Akdeniz’deki haklarına sahip çıkması oldu. 27 Kasım 2019’da Libya Millî Mutabakat Hükümeti ile imzalanan deniz yetki alanları anlaşması ile hem denizcilik hem de enerji alanlarında menfaatlerimizden vazgeçmeyeceğimizi bütün dünyaya ilan ettik. Akdeniz’in en uzun kıyısına sahip ülkelerden biri olarak bizi denklemin içinden çıkarmak isteyenlere böylece Osmanlı tokadı indirmiş olduk. Bu tokadın sesi Yunanistan başta olmak üzere Türkiye düşmanı cenahlarda büyük tedirginliğe sebep oldu.

Daha büyük tedirginlik ise CHP saflarından duyuldu. CHP Genel Başkan Yardımcısı emekli büyükelçi Ünal Çeviköz, “'Mavi Vatan diye bu 200 mile kadar uzanan alanı da kendi egemenlik alanınız olarak görürseniz, o zaman saldırgan ve yayılmacı bir algı yaratırsınız” dedi. Böylece Mavi Vatan konseptini ABD Başkanı Biden’a şikayet eden Yunanistan Başbakanı Miçotakis ile aynı safta durduklarını net bir şekilde ifade etti.

CHP'li Ünal Çeviköz Türkiye Karabağ'a cihatçıları gönderiyor demişti.
CHP'li Ünal Çeviköz Türkiye Karabağ'a cihatçıları gönderiyor demişti.

Ermenistan bile böyle iftira atmadı

CHP’nin millî menfaatlerimize ters duruşu ‘Mavi Vatan’ ile sınırlı kalmadı. CHP’li Ünal Çeviköz, düşman devlet Ermenistan’ın bile tenezzül etmediği bir iftirayı atarak Türkiye'nin Karabağ savaşına cihatçı grupları gönderdiğini söyledi. Allah muhafaza, bunlara oy verirseniz kimin safında yer alacaklarını sanıyorsunuz?

İHA-SİHA-KIZILELMA... Kimin başına belâ?

Amerikan demokrasisi ‘bipartizanship/tarafsızlık’ diye bir siyaset terimine sahip. Yani Amerikan muhalefeti, iktidar ile pek çok mevzuda ters düşebilir fakat Amerikan menfaatleri gündeme gelince iktidar ile kenetlenmesi beklenir. Çünkü mevzu bahis vatan ise gerisi teferruattır. Maalesef bizde böyle bir teâmül yok, bir türlü olamadı. Bunun belki de en bariz örneğine İHA-SİHA meselesinde şahit oluyoruz. Çok uzun, dallı budaklı anlatmaya gerek yok. Bayraktar ailesinin yıllardır bu uğurda ne zorluklar yaşadığını hatta Mehmet Mert Bayraktar’ı şehit verdiğini çoğumuz biliyoruz. Ortada bir başarı hikayesi var ama altında çokça sabır, çokça emek, yaşanan çokça acı ve keder var.

Türkiye'nin en büyük sorunu budur işte: Muhalefetin millî ve yerli olmayışı. Yoksa Ukrayna’da adına şarkılar yazılan, bugüne dek 28 ülkeyle ihracat anlaşması yapılan SİHA’lar için “Uçak uçak diyorlar, uzmanına sordum maket bunlar” sözünü başka bir ülkede söyletirler mi adama? Ya ciddiye alıp millî menfaatlere düşmanlıktan apar topar mahkemeye çıkarırlar yahut hiç ciddiye almayıp doğrudan tımarhaneye kapatırlar. Öyle değil mi Can Ataklı?

Yıllarca iktidar partisinde bakanlık yapmış, dolayısıyla meseleyi en iyi bilenlerden biri olduğu farz edilen Babacan’ın sözleriyse tam bir fecaat örneği. “Devletin hemen hemen bütün imkanları, bütün o yardımlar, devletin bütçesinden doğrudan aktarılan kaynaklar, Baykar'a veriliyor. Bu proje 'kutsal, dokunulmaz' hale getirildi. Kusura bakmayın, dokunacağız tabiki” derken tecâhül-i ârif sanatını icra derdinde midir, anlayan var mı? “Devletten tek kuruş almadık” cevabını alınca sesi içine kaçan biri, isterse şürekâsıyla gelsin, cirmi kadar yer yakar.

AKINCI.
AKINCI.

SİHA gemisini de beğenmediler

İHA-SİHA yapıyorsun, satın almak için ülkeler sıraya giriyor, dünyanın önde gelen gazetelerinde, dergilerinde ses getiren yazılar yayınlanıyor ama onlar beğenmiyorlar. SİHA üretiminde çok iyi bir noktaya gelmişsin, en mantıklı işi yapıp SİHA gemisi imal ediyorsun, onu da beğenmiyorlar. Biz bunlara altın tepside cihan hükümdarlığının tacını ve tahtını da sunsak yine beğenmeyecekler. Çünkü onların derdi Türkiye ile... Türkiye'yi beğenmiyorlar. Evet, Türkiye'de yaşıyorlar ama Türkiye’yi bir türlü sevemiyorlar. Tıpkı bir parazit gibi sadece sömürmek, semirmek için aramızdalar. Bu ülkenin kaymaklı kadayıfını yiyip Paris’i, Londra’yı, Washington’u bağırlarına basıyorlar. Sivas’tan, Yozgat’tan, Uşak’tan, Erzurum’dan nefret ediyorlar. Bu ülkeden, bu ülkenin insanlarından iğreniyorlar. Demem o ki, seni sadece müşteri ve oy deposu olarak görüyorlar. Onlara para ve iktidar kazandırdığın sürece umursuyorlar.

Ey şu aziz memleketin evlâdı!

Sakın oyuna gelme!

Seni ve değerlerini sevmeyene oy verme!

TÜRKİYE’Yİ SEVMEYENE OY YOK!