Ukrayna savaşıyla sınanan AB küllerinden yeniden doğabilecek mi?

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Almanya Başbakanı Olaf Scholz.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Almanya Başbakanı Olaf Scholz.

Emmanuel Macron tekrar Fransa Cumhurbaşkanı seçilir seçilmez AB’yi yeni baştan şekillendirmek için kolları sıvadı. Ancak genç liderin karşısında çözülmesi gereken önemli meseleler ve aşılması gereken son derece ciddi krizler var. Bir kez daha AB’nin karşısındaki en büyük tehlike, kendi içinde gerçek bir birlik ve koordinasyonun sağlanamaması. Topallayarak fakat kararlı bir şekilde geleceğe yürüyen AB, Ukrayna savaşı esnasında geçmişten gerekli dersleri alırsa daha da güçlenerek karşımıza çıkabilir.

24 Nisan’da oyların yüzde 58,2’sini alarak tekrar Fransa Cumhurbaşkanı seçilen Emmanuel Macron, AB’nin geleceği konusundaki umutları yeşertti. Macron’un dişli rakibi aşırı sağcı Marine Le Pen’in Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanma ihtimali, AB çevrelerinde ciddi bir endişe uyandırıyordu. Macron’a göre Le Pen’in seçilmesi, “AB’de daha çok savaş ve milliyetçiliği” ifade ediyordu ve açıkça söylemeye cesaret edemese de Le Pen’in gerçek niyeti, Fransa’yı AB’den çıkarmaktı.

Macron’un tekrar cumhurbaşkanı seçildiği gün ilk tebrik, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel’den geldi. Fransa’nın ünlü gazetesi Le Monde, Macron’un zaferini, “Berlin’de Emmanuel Macron’un yeniden seçilmesi, onu gerçekten Avrupa Birliği’nin lideri yapıyor” başlığıyla manşetine taşıdı.

Ancak, Macron’u Avrupa Birliği’nde hayli zorlu bir gündem bekliyor ve karşısında çözülmesi gereken son derece önemli meseleler var.

Enerji krizine çare bulunamadı

Rusya ve Ukrayna savaşının en büyük kaybedenlerinden biri de savaşın tarafları kadar Rusya’ya enerji alanında son derece bağımlı AB ülkeleri oldu. 2013 euro krizi, 2015 sığınmacı krizi, 2020 koronavirüs salgını derken AB’nin karşı karşıya kaldığı en önemli krizlerden biri de Ukrayna savaşının sebep olduğu enerji krizi oldu.

1965’ten bu yana daha temiz bir enerjiye geçişte kömür yerine doğal gazı tercih eden Batı Avrupa ülkeleri, kendi topraklarındaki sınırlı gaz kaynakları nedeniyle gaz ithâlâtında, birçok konuda zıt düştüğü Rusya’ya bağımlı hâle geldi. Avrupa, tükettiği doğal gazın yaklaşık yüzde 40’ını Rusya’dan ithal ederken, savaştan sonra Ukrayna üzerinden Avrupa’ya Rus gazı sevkiyatı yarı yarıya azaldı.

Bugün AB ve Rusya arasında enerji alanında bir restleşme söz konusu. AB, Rusya’yı köşeye sıkıştırmak için “yaptırım” kartını kullanırken, Rusya da Avrupa’yı gazı kesmekle tehdit ediyor. Hatta Rusya daha şimdiden doğal gaz ithâlâtı için ödemeleri ruble olarak gerçekleştirmeyi reddeden Polonya ve Bulgaristan’a doğal gaz sevkiyatını tümüyle durdurduğunu açıkladı. Almanya, Fransa ve İtalya gibi sanayilerinde doğal gaza ihtiyaç duyan Avrupa ülkeleri ise Rusya ile orta yol bulmaya çalışıyor. Alman enerji devi Uniper, Fransız Engie ve İtalyan ENI, bir anlaşma sağlamak için Rus enerji devi Gazprom ile masaya oturdular.

AB ülkeleri Rusya’ya taviz vermek istemese de doğal gaza alternatif çözüm yolları bulma noktasında çaresizler. Bir başka deyişle, bir enerji açmazıyla karşı karşıyalar. Doğal gaz konusunda Rusya’ya alternatif iki ülke mevcut: İran ve Katar. Öte yandan İran, ABD yaptırımlarına mâruz kaldığı, Katar ise doğal gazın Irak ve Suriye gibi siyâsî istikrarsızlığın mevcut olduğu ülkeler üzerinden taşınması gerektiği için, AB için bir çözüm yolu teşkil etmiyor.

Bir diğer çıkış yolu ise AB’nin sıvı doğal gaz LNG’ye yönelmesi. Bu sefer de AB, ABD’nin LNG’ sine bağımlı hâle gelebilir. Zâten ABD, AB’nin bütün ihtiyaçlarına cevap verecek kadar LNG sevkiyatı yapamaz. Katar da, AB’yi LNG arzının Rusya’dan sağlanan enerjiye alternatif olamayacağı konusunda uyardı. Bu noktada, Türkiye’nin enerji alanındaki önemi bir kez daha ortaya çıkmış oldu. Azerbaycan gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyan TANAP boru hattı, Avrupa’nın arz güvenliğine önemli ölçüde katkıda bulunabilir.

Özetle, AB için enerji krizini çözmek, önceliklerden birini oluşturuyor. AB, Rus petrol ve gazına bağımlılığını sona erdirmek için enerji alanında 300 milyar avroluk“REPowerEU” planını hazırladığını açıkladı. Söz konusu planla amaçlanan, yeni doğal gaz tedarikçileri bularak, Rusya’dan ithal edilen doğal gaz miktarını 1 yıl içinde 3’te 2 oranında azaltmak ve yenilenebilir yatırımları hızlandırmak.

Avrupa Birleşik Devletleri’ne doğru

Macron, AB’nin karşı karşıya kaldığı sorunlara çâre bulmak için çözümler ararken, 9 Mayıs’ta Avrupa Parlamentosu’nda düzenlenen “Avrupa’nın Geleceği Konferansı” kapanış töreninde çok ses getiren bir konuşma yaptı. Konuşmasında, AB’nin önemli mesele ve krizler karşısında hızlı hareket edip koordine olamadığının altını çizerek, AB’nin geleceği konusunda tekliflerde bulundu.

Macron birinci olarak, AB ülkelerinin egemenliğini ilgilendiren alanlarda, bugüne kadar uygulanan “oy birliği” ile değil, “nitelikli çoğunlukla” karar verilmesini önerdi. Bu yöntemle, önemli bir karar alınırken 27 üye ülkenin tamamının bu kararı desteklemesini beklemek yerine, mevcut üyelerin yüzde 55’inin, bir başka deyişle 27 üyeden 17’sinin oyunu almak yeterli olacak. Bu da tabii ki, AB’nin daha hızlı hareket etmesini sağlayacak.

Genç liderin diğer önerisi ise hâlâ AB çevrelerinde tartışılıyor. Macron’a göre, Avrupa kıtası AB’den ibaret değil ve AB çevresindeki ülkeleri dışlamadan ve onlarla bağlar koparılmadan yeni bir “AB modeli” düşünmeli. Aslında “çok vitesli Avrupa” veya “AB Konfederasyonu” fikri yeni bir fikir değil.

Macron bu eski projeyi yeniden gündeme getirerek, AB dışında bir “Avrupa Siyasi Topluluğu” kurmak, hatta böylece “Avrupa Birleşik Devletleri” gibi federatif bir yapıyı hayata geçirmek istediğini ifade etti. Fransa Cumhurbaşkanı’na göre, “AB, Avrupa’yı düzenleyen tek kurum olamaz” ve Ukrayna gibi ülkeleri, AB üyeliğine ulaştıracak süreç on yıllar alabilir.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz ise ülkesinin Ukrayna’dan önce, Karadağ, Sırbistan, Arnavutluk, Makedonya, Bosna-Hersek ve Kosova gibi uzun zamandır AB’ye tam üye olmak için çalışan Batı Balkan ülkelerini AB’de görmek istediğini açıkladı.

Uzlaşı sağlanamıyor

Her ne kadar Macron, AB’yi yeniden canlandırmak için çabalasa da AB üyelerinin tamamı reform önerilerine sıcak bakmıyor. Bulgaristan, Hırvatistan, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Letonya, Litvanya, Malta, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Romanya, Slovenya ve İsveç ortak bir metin yayımlayarak, Macron’un AB anlaşmalarının değiştirilmesi önerisini “üzerinde düşünülmemiş ve erken açıklanmış” bir öneri olarak değerlendirdiler.

AB ülkeleri, Ukrayna savaşı konusunda da ortak bir tavır sergilemekte güçlük çekiyor. Özellikle Almanya’nın savaş karşısındaki “temkinli” tutumu ve Olaf Scholz’un Ukrayna’ya ağır silahlar gönderilmesine yanaşmaması tepkilere yol açtı. Ancak, Almanya daha sonra Rusya’ya ağır ekonomik yaptırımlar için düğmeye basarak hava sahasını kapattı.

Üzerinde uzlaşma sağlanamayan bir diğer mesele ise AB Komisyonu’nun petrol ambargosu teklifi. Ambargo teklifini veto etmeyeceklerini, teklifi “gönderenlere” iâde edeceklerini açıklayan Macaristan Başbakanı Orban’a göre “Rusya’ya petrol ambargosu, Macaristan ekonomisine atılan atom bombasına eş değer.”

Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliği

Gündeme damga vuran son bir konu ise, Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine başvurması ve Ankara’nın bu iki İskandinav ülkesinin üyeliğine “Türkiye’nin terörle mücadelesine destek vermemesi” nedeniyle karşı çıkması. Türkiye’nin bütün haklı kaygılarına rağmen, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Borrell, AB savunma bakanlarının iki ülkenin üyeliğine mümkün olan en yüksek desteği vereceğini açıkladı. Ancak birçok AB vatandaşına göre söz konusu üyelik, Rusya’yı daha fazla provoke etmekten başka bir anlam ifade etmiyor ve kendi güvenliklerini de tehdit ediyor.

Sonuç olarak, AB kendi içindeki sorunları ve karşılaştığı krizleri aşmak için daha çok çabalamak zorunda. AB’yi yeni baştan şekillendirme fikri, uzun vadede AB’nin ayakta kalması için iyi bir fikir olabilir. Öte yandan bunun gerçekleştirilebilmesi için bütün üye ülkelerin reform projesine destek vermesi gerekir. Önümüzdeki bütün veriler, kış mevsiminin AB ülkeleri için gıda ve enerji alanlarında ve ekonomik anlamda zor geçeceğini gösteriyor. Yaz mevsimi boyunca alınacak tedbir ve atılacak adımlar; AB’nin Rusya ve diğer rakip ülkeler karşısında ayakta kalıp kalamayacağını da belirleyecek.