Ve israil Katar'ı da vurdu

Amerika Patriot'u kapattı.
İngiltere havada yakıt verdi.
Amerika Patriot'u kapattı. İngiltere havada yakıt verdi.

İsrail'in 9 Eylül 2025 tarihinde Katar’ın başkentine saldırısı, Amerika'ya ödenen milyarlarca dolarlık haracın bile güvenlik garantisi mânâsına gelmediğini tüm dünyaya gösterdi. Eli silahlı yahudiler ve onları pis işleri için gütmekte olan Batılılar var oldukça bölgemizde hiç kimse güvende değil.

Beyaz Saray'a haraç ödediği müddetçe güvende kalacağını düşünen Arap liderler, israil uçaklarının 9 Eylül 2025 tarihinde Katar'ın başkentini vurmasıyla yeni bir güne uyandı.

Halid Meşal ve Halil Hayye'nin içinde bulunduğu bir grup Hamas yöneticisi, Donald Trump'ın yolladığı 'barış' mektubunu müzakere için Doha'da toplanmıştı. Hamas'ın standart güvenlik prosedürlerine uygun olarak katılımcıların cep telefonları ilk toplantı adresinde bırakıldı ve Hamas liderleri binanın hemen bitişiğindeki başka bir konuta geçti. Tam bu sırada israil füzeleri, Meşal ile Hayye'nin biraz önce terk ettiği evi vurdu.

yahudi basınının kibir dolu haberlerle büründüğü kutlama havası, saatler geçtikçe yerini hayal kırıklığına bıraktı. Saldırıda Hamas liderleri değil, Hayye'nin oğlu ile Filistinli dört koruma görevlisi ve Katarlı bir polis şehit düşmüştü.

Terörist israilin elebaşısı netanyahunun "Saldırıyı biz planladık, biz uyguladık, sorumluluk tamamen bize ait" dediği dakikalarda Washington, 'operasyondan son anda haberdar edildiklerini' anlatma derdindeydi. Ancak bombardımanın, mossad ajanı jeffrey epsteinin en meşhur müşterisi olan Trump'ın bilgisi ve onayıyla gerçekleştiği ortaya çıktı.

Hamas ekibinin öldürülemediği anlaşılınca Trump telefona sarılarak Katar Emiri'ni aradı; "Bir daha olmayacak" demekle yetindi. Herkesin aklında ise aynı soru vardı: 10 binden fazla Amerikan askerine ev sahipliği yapan Katar, bombardıman için yaklaşan israil uçaklarını Patriot sistemleriyle niçin fark edememişti? Üstelik Katar ordusunun elinde, Patriot haricinde NASAMS ve 'bölge hava savunma sistemi' THAAD da vardı.

Mâlum çete bir kez daha suçüstü yakalandı

Bombardıman, ABD yapımı sistemlere dair çarpıcı gerçeği ortaya döktü. Güvenlik uzmanlarına göre, israil saldırısı sırasında Katar'daki Patriot ya uzaktan devre dışı bırakılmış yahut israil jetlerinin 'dost' olarak görülmesi sağlanmıştı.

Doha yönetimi, Amerikalıların yeni bir tacizinden ürkmüş göründüğü için konuya dair bilgi paylaşmaktan kaçındı. Ancak saldırı sonrası israil elebaşlarının ABD medyasına sunduğu detaylar, normal şartlar altında uçakların radardan kaçamayacağını ayan beyan ortaya koydu. Çünkü yahudiler bombardımanı 10 adet F-15 ve F-16 uçağıyla yapmıştı. Bu jetlerin Patriot radarıyla yüzlerce kilometre uzaktan tespit edilmesi gerekiyordu.

Akıllardaki bir başka soru ise jetlerin rotası oldu. Suudi Arabistan hava sahasını kullanmamaları halinde israil uçaklarının önünde iki seçenek vardı: Ürdün-Irak hattından Kuveyt'e yönelip oradan Basra Körfezi'ne ulaşmak... Ya da Kızıldeniz'i kat edip Bab'ül Mendeb'den çıkarak Yemen ve Umman denizlerinden Basra'ya varmak... İlk seçenekte uçakların Katar'a yaklaşması için 1800 kilometre uçması gerekiyor. İkinci rota çok daha zorlayıcı, yaklaşık 5 bin 800 kilometre!

F-15 ve F-16'ların füze ateşledikten sonra israile geri dönmesi için bu mesafelerin en az 2 katını hesaba katmak gerekiyor. Bu durumda dönüş rotası için lazım olan yakıtın bölgedeki bir tanker uçak yardımıyla sağlanması mecburiyeti ortaya çıkıyor. Ne tesadüf ki, saldırının gerçekleştiği saatlerde Katar'a ait Ubeyd Üssü'nden havalanan bir İngiliz tanker uçağı o bölgede faaliyetteydi. Uçuşun sonlarına doğru yanlışlıkla transponder cihazını aktive eden uçak, kendini dünyaya bir anda ifşa etmiş oldu.

Eldeki ipuçları, Gazze'deki soykırım için israil jetlerine düzenli olarak istihbarat sağlayıp koordinat ileten ingilizlerin, Katar'a saldırı sırasında da yahudilerin hizmetine girdiğini gösteriyor. Washington'dan üst düzey kaynaklar ise normalde sürekli irtibat hâlinde oldukları Doha üssünde 9 Eylül saldırısı öncesi telsiz kesintisi olduğunu, bunun 'operasyonu kolaylaştırmak' için tüm iletişimin kesilmesi mânâsına geldiğini açıkladı.

Gelinen noktada Amerikan, İngiliz, yahudi organizasyonuyla icra edilmiş güç gösterisi, Hamas liderlerinin başka bir eve geçmeleri sayesinde fiyaskoyla sonuçlandı.

Araplar hâlâ paramparça: Pakistan rahat bir nefes aldırdı

Bombardıman sonrası 'geçmiş olsun' için Katar'a gelen ilk lider, Birleşik Arap Emirlikleri Emiri bin Zayed oldu. Şimdiye dek 150 binden fazla insanın katledildiği, on binlerce kadının tecavüze uğradığı, 10 milyonu aşkın kişinin de yerinden edildiği Sudan iç savaşının devam etmesi hedefiyle Kolombiya'dan paralı asker, Rusya'dan hava savunma sistemi ve Çin'den kamikaze İHA'lar getirtmekle meşgul olduğundan ötürü kafası gayet dalgın görünen bin Zayed, yahudi saldırısını kınamakla yetindi.

Katar Emiri el-Sani'ye taziye ileten Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ise daha akıllıca davrandı. Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif'i Riyad'a davet ederek savunma-güvenlik anlaşmasına imza koydu. Batılı ülkelerce "İslâm NATO'sunun ilk adımı" olarak tanımlanan anlaşma, taraf ülkelerden birine saldırı durumunda saldırgana topyekûn cevap verilmesini hükme bağlıyor. NATO'nun meşhur 5. maddesi ile benzerliği, atom bombasına sahip tek İslâm ülkesi olan Pakistan'ı bir anda mukaddes toprakların koruyucusu haline getirdi.

İslamabad'da kabine üyeleri, lazım olması halinde nükleer yeteneklerini Suudi Arabistan için tahsis edebileceklerini söylerken, benzer anlaşmaların Katar ve BAE ile de hayata geçebileceği söyleniyor.

Nükleer silah sahibi Müslüman bir ülkenin koruması altına girme fikri, "Arap NATO'su" girişiminin fiyaskoyla sonuçlanmasını takiben Riyad'a ilaç gibi geldi. Arap ülkelerinin israile karşı birlik olmak için yaptıkları toplantı, Mısır ile Suud arasındaki 'liderlik' anlaşmazlığı sebebiyle sonuçsuz kalırken Riyad yönetimi, hava sahasını korumak için hâlâ israil uçaklarını gör(e)meyen Patriot'lara güveniyor.

Bu sırada Hindistan basını, "israilin Türkiye'ye saldırması hâlinde NATO'nun yahudilere karşı hiçbir eylemde bulunmayacağı" yönünde ilgi çeken bir analiz yayınlayıp herkesin bildiği sırrı açık ederken, akıllarda ise ASELSAN Genel Müdürü Ahmet Akyol'un cümleleri dolaştı:

"Bir gün yapayalnız kaldığımızda dimdik ayakta duracak şekilde adımlar atmaya devam ediyoruz."

  • yahudi itirafı: Çöküyoruz
  • israil merkezli Walla ve Amerikan el-Monitor gazetelerinde yazan yahudi gazeteci ben caspit, son makalesinde netanyahu ve siyo-nazi çetesinin durumunu çarpıcı ifadelerle özetledi. Kayda geçirmekte fayda var:
  • "Başarılı israil markası gözlerimizin önünde çöküyor. Katliamdan sadece 2 yıl sonra israil başbakanının New York'a dolambaçlı yollardan uçmak zorunda kalacağına, ABD'de dışlanmış muamelesi göreceğine, Suriyeli baş “terörist”in ise bir rock yıldızı gibi ilgi çekeceğine kim inanırdı?
  • Ahmed Şara, BM koridorlarında Papa gibi dolaşıp hayranlarından gelen özçekim talebini karşılamaya çalışırken, 'özgür' dünyanın büyük kısmı tarafından dışlanan başbakanımız savaş suçu ve soykırımla suçlanıyor.
  • Filistin meselesini küçümsemekle övünen adamın, tarihin Filistinli Herzl'i olacağını kim tahmin edebilirdi? Eğer Vahşi Batı'da olsaydık, netanyahunun siyah-beyaz bir posteri, her meyhanenin giriş kapısına 'Aranıyor! Ölü ya da Diri' başlığıyla asılırdı.
  • netanyahu BM'ye gelmeden önce 142 ülke, Filistin devletinin kurulması lehine oy kullandı, sadece 10 ülke buna karşı çıktı. İsrail neredeyse her yerde boykot ediliyor, adı savaş suçları, çocuk cinayetleri, soykırım ve benzeri şeylerle eş anlamlı hâle geldi.
  • yahudi (sözde) devleti artık dünyanın büyük bir kısmının gözünde neredeyse Nazi benzeri statüye sahip. Şu anda yeryüzünde yaşayan insanların çoğu, Nazilerin gerçek mirasçılarının biz olduğumuza ikna olmuş durumda.
  • İsrail kan kaybetmeye ve çökmeye, tüm ülke yeni çukurlarda çürümeye devam ediyor. Tarihin aynasında netanyahu, Filistinli benjamin ze'ev herzl olacak. Başımıza gelen en büyük felâketin yaşandığı gün olan “7 Ekim Filistin Bağımsızlık Günü” olarak kutlanacak."