Yeni dönem, yeni Türkiye

Yeni dönem, yeni Türkiye.
Yeni dönem, yeni Türkiye.

Türkiye’deki seçimler sadece ülke içinde değil yurt dışında da yakından takip edildi. Yerli ve yabancı birçok uzman, Erdoğan’ın uzun süreli iktidarının bu sefer sona ereceğini öngörürken, beklenenin aksine Türk milletinin çoğunluğu bir kez daha Erdoğan’a güvenmeyi tercih etti. Seçim süreci boyunca oldukça kendinden emin ve bir o kadar yargılayıcı ve eleştirel bir dil kullanmayı tercih eden muhalefet, seçim sonrası dağılarak halkın güvenini tamamen kaybetti. Seçimin kazanan ve kaybedenlerinden alınması gereken dersler olduğu kadar, Türkiye’nin bu yeni döneminde acilen çözümlenmesi gereken sorunlar da mevcut. Ancak 2013 Gezi olaylarından 2016 darbe girişimine kadar birçok badire atlatan ülkenin bundan sonraki günleri gayet aydınlık gözüküyor.

14 Mayıs 2023 tarihinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri Türkiye için kuşkusuz bir milat noktasıydı. Cumhuriyetin 100. yıldönümü için öngörülmüş 2023 hedeflerine ulaşıp ulaşılamaması da başa gelecek iktidar ile doğrudan bağlantılıydı. Seçim süreci boyunca kuşkusuz hepimiz çok gergindik. Washington Post gazetesi ve The Economist dergisinin de yazdığı gibi sadece Türkiye’nin değil, ülkemizin nüfuz ettiği bütün coğrafyaların kaderini belirleyecek 2023 yılının en önemli seçimlerinde bütün iç ve dış müdahalelere rağmen kazanan yine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan oldu.

Türkiye’de seçimlerin son derece demokratik ve adil koşullarda düzenlenmesi aslında hem Avrupa’ya hem de dünyaya önemli bir mesaj oldu. Her fırsatta Batı medyasında “diktatör” olmakla suçlanan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tekrar cumhurbaşkanı seçilebilmek için seçimlerin ikinci tura kalmasına saygı göstermesi, her iki turda da seçime katılım oranının Batı ülkelerindekinden çok daha yüksek olması (neredeyse yüzde 90), seçim sürecinin beklenenin aksine olaysız ve güvenli bir şekilde geçmesi, tıpkı 15 Temmuz 2016’da olduğu gibi Türkiye’den bir kez daha dünyaya bir demokrasi dersi oldu.

Bu sefer Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yenilgisinden bir hayli emin olan Batı medyası, Fransız Le Courrier International dergisinin manşetinde olduğu gibi “nasıl hepimiz bu kadar yanılabildik?” sorusunu gündeme taşıdı.

Kazanan yine Erdoğan

Seçimin en büyük kazananı tabii ki yine Cumhurbaşkanı Erdoğan. Avrupa medyasının sıkça sorduğu “başarı sırrının” cevabını vermeye gelince, bunu katıldığım Fransa devlet televizyonu France 24 yayınında da bizzat anlatma fırsatım oldu. Her ne kadar ülkece son dönemlerde zor bir sınavdan geçsek de son 21 yıllık dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan ülkeyi hem içeride hem de dışarıda bambaşka bir seviyeye taşımayı başardı.

Bu dönüşüme örnek vermek gerekirse, AK Parti iktidarının ilk dönemlerinin en büyük başarılarından biri şüphesiz ekonomiydi. AK Parti'nin iktidara geldiği 2002 yılında kişi başına düşen millî gelir 3 bin 608 dolarken, bu miktar 2013'te 12 bin 582 dolar seviyesine ulaştı. Ülkenin zenginlikleri belli bir zümrenin elinden çıkıp orta sınıfa yayıldı. Büyük şehirlerdeki grupların haricinde, Anadolu’nun dört köşesine yayılmış küçük ve orta ölçekli işletmeler ve “Anadolu kaplanları” da denilen iş insanları hem ihracatımızın lokomotifi hem de ekonomik kalkınmamızın kaldıraç kuvvetleri haline geldi. Türkiye, 2013 yılında IMF'ye olan son borcunu da ödeyerek ekonomik bağımsızlığa giden en önemli adımı atmış oldu.

Erdoğan halkla kurduğu sıkı gönül bağı, karizması ve her zaman tuttuğu sözler ile tarihe damga vurdu. Marmaray, Avrasya tüneli, İstanbul havalimanı, Yavuz Sultan Selim köprüsü gibi birçok büyük çaplı projeye imza attı.

Meclis'teki koltuk dağılımına baktığımızda, Cumhuriyet tarihinin en milliyetçi ve muhafazakâr Meclisi'nin kurulduğunu söyleyebiliriz. MHP, İYİ Parti, BBP ve Sinan Oğan seçmenlerinin de oyları hesaba katıldığında, beklenenin aksine, milliyetçi oyları bu seçimlerin belirleyicisi oldu. Bunda Millet İttifakı'nın HDP ile gizli ortaklığı, milliyetçilerin terörle mücadeleye verdiği önem ve göçmen meselesine hassasiyeti etkili oldu. Muhafazakâr oylarına gelince, bu seçime damga vuran AK Parti kadar, Hüda-Par ve Yeniden Refah partileri de oldu. Fatih Erbakan'ın milletvekili seçilmesiyle Erbakan ismi bir kez daha Meclis'e girdi.

Koltuğu bırakmamakta kararlı

Seçimin kazananları kadar kaybedenlerinin de olduğu aşikâr. Birbirleriyle hiçbir gönül ve fikir bağı olmamasına rağmen sırf “Erdoğan gitsin” amacıyla birleşen, taban tabana zıt ideolojik görüşlere sahip muhalefet partileri seçim boyunca yaşadıkları iç münakaşalardan sonra seçim sonrası tabiri caizse tam bir yaprak dökümünün yaşandığı Millet İttifakı çatısı altında bir arada kalmayı başaramadı.

Seçimin en büyük kaybedeni ve kaybettireni ise Kemal Kılıçdaroğlu. Birçok anket şirketinin “birinci turda yüzde 60’larla kazanır” diye algı yaptığı Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanamadığı gibi yüzde 1 bile oy alamayan ittifak partilerine 38 milletvekili kontenjanı sağlayarak, kendi partisi CHP’ye kendi mevcudundan 13 sandalye kaybettirdi.

Bütün bu başarısızlığına ve 12 yenilgiye rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın uzun süreli iktidarını eleştirmek için “uzun süre koltukta oturanın bir pisliği vardır, o yüzden o koltuktan kalkamıyordur, altına yapmış demektir” ifadelerini kullanan Kemal Kılıçdaroğlu, genel başkanlıktan istifa etmiyor. Bugün muhalefet cephesinde taht oyunları devam ederken, partilerden her gün yeni bir ismin ayrıldığını duyuyoruz.

Kılıçdaroğlu’nu destekleyen ve bu seçime imaj tazelemek için Yeşil Sol Parti adıyla giren HDP de hezimete uğradı. HDP’nin 2018 yılında %11,7 olan oy oranı bu seçimlerde %8,8’e geriledi. HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, 1. tur seçim sonuçları sonrası İngiltere merkezli Middle East Eye'a yazdığı mektupta, partisinin kendi cumhurbaşkanı adayını çıkarmak yerine CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu desteklemesinin “yanlış seçim” olduğunu ifade etti.

  • Yeni dönemin öncelikleri belli
  • Kazanan ve kaybedenleri belirledikten sonra seçim sonrası Türkiye’yi hangi önceliklerin beklediğinden de bahsetmek gerekiyor. Öncelikle seçim sonuçlarından da anlaşılacağı üzere seçmenler terörle mücadelenin devam etmesi ve göçmen meselesine bir çare bulunması gerektiğine inanıyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçimlerin 1. turu sonrası 1 milyona yakın mültecinin topraklarına dönmesi için Suriye'de konut yapımıyla ilgili projeler hazırladıklarını belirtti. Yunanistan açıklarında en az 81 kişinin hayatını kaybettiği ve yüzlerce kişinin de hâlâ kayıp olduğu tekne faciasından da anlaşılacağı üzere göçmen meselesi artık sadece Türkiye'yi değil, bütün Avrupa'yı da yakından ilgilendiren bir konu.
  • Tabii ki ülkenin karşı karşıya kaldığı en büyük problem, vatandaşların hayat standardını büyük ölçüde etkileyen yüksek enflasyon. Buna Türk Lirası’nın uzun süredir döviz karşısında maruz kaldığı değer kaybı da eklenince yaşam birçok vatandaş için oldukça zor hâle geldi. Her ne kadar sonbaharda yüzde 85’lere varan enflasyon oranı yüzde 40’lara gerilese de enflasyonla mücadelede henüz istenilen seviyeye varılmış değil.
  • Aynı zamanda plandeminin, enerji krizine sebep olan Ukrayna savaşının ve özellikle 50 bin kişinin hayatını kaybettiği depremlerin etkileri ülkenin büyüme oranına da yansıyacaktır. Yeni Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de göreve gelir gelmez piyasalara güven mesajı vermeye başladı. Yol gösterici ilkelerinin şeffaflık, tutarlılık, hesap verebilirlik ve öngörülebilirlik olacağının altını çizerek “rasyonel bir zemine dönme dışında seçenek kalmamıştır” ifadelerini kullandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan uzun süre faiz oranlarını arttırmamak için direnmişti, yeni ekonomik politikada en azından bir süre bu tutum tersine dönebilir.
  • Ülkenin bir diğer önceliği de tabii ki deprem bölgelerinin yeniden inşası. Erdoğan, amacın deprem bölgesinde 650 bin yeni konut ve köy evi yaparak şehirlerimizi normale döndürmek olduğunu söylemişti. Bu yönde çalışmalar hızlı bir şekilde başladı. Hatta depremden en çok etkilenen illerden biri olan Hatay'da 2 ay gibi kısa bir sürede inşa edilen 300 yataklı Defne Devlet Hastanesi çok konuşuldu.
  • Son olarak Türkiye’nin dünyanın en büyük 10 ekonomisi içinde yer alma hedefini gerçekleştirebilmesi için uluslararası sahnedeki etkinliğini de sürdürebilmesi gerekiyor. Erdoğan’ın kuşkusuz en büyük başarılarından biri de Türkiye’ye dünyada kazandırdığı önem. Ülkemiz bugün Balkanlar’dan Afrika’ya, Orta Doğu’dan Orta Asya’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada stratejik bir konuma sahip. Son yıllarda Karabağ, Libya, Ukrayna gibi bütün dünyayı ilgilendiren meselelerde de Türkiye öne çıkan aktörlerden biri haline geldi. Dünyanın karşısında çaresiz kaldığı Ukrayna savaşında başarılı arabuluculuğu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünya tarafından takdir edilmesini bile sağladı.
  • Bugün işinin ehli, devlet işlerinde deneyimli yeni kabine ile Türkiye Yüzyılı’nı inşa etmek için çıkılan yolda büyük hedeflere ulaşmak için kat edilecek yolun uzun ve meşakkatli olduğu aşikâr. Ancak karşılaşılacak bütün zorluklarda şu ana kadar olduğu gibi bundan sonra da Türk milleti, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a güvenmeyi ve arkasında durmayı tercih edecektir.

Fransa’da mülteci meselesi derinleşiyor

Fransa’da mülteci meselesi derinleşiyor.
Fransa’da mülteci meselesi derinleşiyor.

Türkiye’de seçim telaşı henüz yeni bitmişken Fransa’da da son haftalarda oldukça üzücü gelişmeler yaşandı. Annecy Gölü yakınlarındaki bir parkta dördü çocuk altı kişi, Suriyeli mülteci olduğu belirlenen saldırgan tarafından bıçaklı saldırıya uğradı. Saldırıya uğrayanların çocuklar olması nedeniyle ülke haftalarca olayın etkisinden çıkamadı. Akli dengesinin yerinde olmadığı düşünülen saldırgan, psikiyatri hastanesine yatırıldı. Ülke henüz bu saldırının etkisinden kurtulamamışken Bordeaux şehrinde de Afrika asıllı bir saldırgan, bir binanın önünde bekleyen yaşlı kadın ve torununa saldırdı. Sabıka kaydının kabarık olduğu belirlenen saldırgan, yaşlı kadını gasp ederek çocuğu kaçırmaya çalıştı, ancak başarılı olamadı. Ülkede art arda yaşanan bu göçmen saldırılarından sonra ırkçılık ve göçmen karşıtlığının yükselişe geçeceği düşünülüyor.

Ülkenin dış siyasetini inceleyecek olursak çok ses getiren gelişmelerden biri, Fransız güvenlik ve savunma sanayi dergilerinden DSI’nin, Türkiye’nin Afrika’da yükseldiğini ve Fransa’nın Afrika’yı kaybettiğini yazması oldu. Ülkedeki bir diğer önemli gelişme de Macron’un, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve Twitter’ın sahibi Elon Musk ile görüşmesiydi.

Son olarak Fransa, Türkiye ve Macaristan’a “İsveç’in NATO üyeliğini onaylayın” çağrısında bulundu. Daha önce Macron’un, NATO ülkelerinin Türkiye’nin Suriye’de düzenlediği askeri operasyonlara tepkisizliğini de eleştirmek için “NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiğini” ifade ettiğini de hatırlatalım.