Zevahirî suikastı üstüne analizler

Eymen Zevahirî.
Eymen Zevahirî.

31Temmuz Pazar günü, Kâbil saatiyle 06.00’da başkentin merkezî ve lüks semtlerinden Şirpur’da art arda iki patlama gerçekleşti. Herkesin ilk aklına gelen, DEAŞ’ın Horasan kolunun yeni bir terör eylemi gerçekleştirdiğiydi. Ne var ki, patlamaların kaynağı bölgede daireler çizen bir insansız hava aracıydı ve olay mahalline giden gazeteciler olağanüstü bir tertibatla karşılaşmışlardı. Kordon altına alınan tripleks konuta giden yollar ağır silahlarla donatılmış, Taliban tarafından kapatılmıştı ve yaklaşmaya çalışan herkes sert biçimde uzaklaştırılmaktaydı.

Hedefin kim olduğu öğrenildiğinde kimse bu haber için hazırlıklı değildi. El-Kaide’nin lideri Eymen Zevahirî’nin başkentte, istihbarat teşkilatına 2 km mesafede ikâmet ediyor olabileceğini çok az kimse tahmin edebilirdi. Konut, Taliban’ın Hakkanîler koluna, hatta doğrudan İçişleri Bakanı Siracuddin Hakkanî’ye aitti ve rivayete göre patlamadan hemen sonra olay yerine gelen ekipler, Zevahirî’nin hanımını, kızını ve çocuklarını alıp başka bir yere nakletmişlerdi.

ABD Başkanı Biden saldırıyı gururla üstlenirken, pazartesi akşamı Dışişleri Bakanı Antony Blinken de Taliban’ı, Kaide liderine “sığınak sunmakla”, “Doha Anlaşmasını ihlâl etmekle” suçluyordu. Biden’in Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan da salı günü “El Zevahiri’nin Kabil’de olduğunu bilen, Taliban’a bağlı Hakkani Ağı’nın üst düzey üyelerinin olduğuna inanıyoruz” diyerek nokta atışı yapıyordu. “Bu durumu bilmeyen başka Taliban üyeleri de olabilir” diyerek de hareket içindeki ihtilâfa işaret ediyor, ihtilâfı kışkırtıyordu.

Operasyon, CIA’in imzasını taşıyordu. Ağustos 2021’de gerçekleşen ve 10 sivilin ölümüne yol açan, tepeden tırnağa skandal saldırıdan sonraki ilk ataktı bu. Kent içindeki mekânlarda “tâli hasar” denen sivil kayıpların önüne geçmek ve operasyonun başarısının gölgelenmesine mahal vermemek için titiz bir çalışma yürütüldüğü anlaşılıyordu. Evin planından yollanacak füzenin tahrip gücüne dek her şeyin ince elenip sık dokunduğu aşikâr. Daha az tahrip gücüne rağmen sadece hedef şahsı ortadan kaldırmaya dönük, Ninja denen bıçaklı füzelerin tercihi de tesadüf olmasa gerek.

Zevahirî suikastı, ABD’nin “terörle mücadele” altyapısının hâlâ ne kadar sağlam ve müttefik istihbarat servisleriyle işbirliğinin ne denli güçlü olduğunu ortaya koydu. Elde kesin bilgi olsa bile böylesi bir saldırıyı zorlaştıran şartlara rağmen gerçekleşmiş olması, Sezar’ın hakkı Sezar’a, operasyonel bir başarıdır. Amerikan ordusunun eski bir bölge komutanı “Afganistan’da bir zamanlar sahip olduğumuz operasyon kapasitesinin yaklaşık yüzde 1’i veya yüzde 2’si ile çalıştıklarını” söylüyorken, suikastın ifade ettiği anlam daha bir belirginleşiyor. İstihbarat kapasitesinin yüzde 1’iyle en önemli hedeflerine erişebilmeleri az bir şey değil.

El-Kaide’nin kurucu lideri Üsame Bin Ladin, 2011’de Pakistan’ın en büyük askerî akademisine birkaç dakikalık yürüyüş mesafesinde bir villada vurulmuştu. Hücumun arka planında, Pakistan istihbaratından bilgi alınıp alınmadığı belirsizliğini günümüzde dahi büyük oranda koruyor. Şu var ki, Pakistan istihbaratının en az 40 yıldır içli dışlı olduğu Hakkanîlerin Zevahirî’yle ilişkisini bilmiyor olması düşünülemez. Muhtemelen Kâbil’de olduğunu da bildiği ve bu bilgiyi ABD’den sakladığı öngörülüyor. ABD’nin de saldırı öncesi Pakistan’la istihbarat paylaşımına gitmediği bilhassa vurgulanarak, Pakistan’a da bir ceza kesiliyor.

Şu var ki, Bin Ladin suikastında bile Pakistan’a rağmen hareket edildiği şüphelidir. En azından Pakistan istihbaratı içinden bir sızma yaşandığı kuvvetle muhtemeldir. Bu vak’ada da Hakkanîlerden Pakistan istihbaratı ISI’ya bilgi naklinin yaşandığını, bunun da devşirmeler veya işbirliği sayesinde CIA’ye kadar ulaştığını düşünmek akla daha yatkındır. Çünkü operasyonun dayanağının teknik takip değil beşerî istihbarat olduğu aşikârdır ve CIA’in Hakkanîlerden doğrudan bilgi alması muhale yakındır. Dolayısıyla Pakistan bağlantısı olmaksızın CIA’in bu dakik hamlesini izah pek de mümkün gözükmemektedir.

Tali̇ban’in elinin iyice zayıflaması

Ezcümle CIA’in Zevahirî’nin yerini tespit eder etmez harekete geçtiğini düşünmek safdillik olur. İhtimal ki uzunca bir süredir hatta belki yıllardır takip altındaydı ve doğru zamanlamanın şimdi olduğuna karar verildi. Gerçekten de füzelerin Taliban içindeki Hakkanîler ile Kandahar ekolü arasındaki çatlağın tam üstüne indirilmesi, operasyonu salt El-Kaide’ye yönelik bir eylem olmanın ötesine taşıyor. Zevahirî’nin yerinin, Hakkanîlerin rakibi Molla Ömer’in oğlu Savunma Bakanı Molla Yakup tarafından Amerikalılara bildirildiği şayiası tam da buna denk düşüyor.

Amerikan kaynaklarında geçen “birden çok istihbarat akışı”ndan kast edilen kaynaklar arasında, Taliban’ın bir kanadına da atıf olabileceği düşünülüyor. Bu hâliyle El- Kaide liderinin Kâbil’de kendine yer bulabilmesi Amerikalılar açısından bardağın boş tarafı olurken, onun yerini bildirecek Taliban içinden kaynaklarının olması bardağın dolu tarafı olarak yorumlanıyor.

Taliban’ın uluslararası camiadaki konumunu, anlaşmalara sadakati noktasındaki samimiyetini tartışmaya açması ise operasyonu üst düzey bir stratejik seviyeye taşıyor. Bu, zâten kırılgan bir uluslararası meşruiyete dayanan Taliban’ın elinin iyice zayıflaması mânâsına geliyor. Bunun zincirleme sonuçlarının dış yardımdan yatırıma kadar her alanda kendisini gösterecek olması herkesçe biliniyor. Bu da hareket içindeki ihtilâfı en üst raddeye yükseltiyor. Öyle ki son 30 yılda pek çok badireden geçen hareketin içeride yaşadığı en büyük krizin bu olduğu söyleniyor. ABD saldırısına karşı cevap verip vermemek, muzaffer imajı koruyup korumama yönündeki tartışma da krizi iyice giriftleştiriyor.

Deaş güçlenecek

El-Kaide’nin intikam kapasitesi ise her zamankinden daha düşük. Bin Ladin suikastı sonrasında hareket tehdit naraları atsa da hiçbir intikam girişiminde bulunamadı. Şimdi düşük şiddette bir “yalnız kurt” eylemine bile çok fazla ihtimal vermiyor analistler. Bir şemsiye örgüt olarak El-Kaide; Ortadoğu’da, Güney Asya’da, Afrika’da çok sayıda yerel örgütü kapsıyor ve hepsi kendi yerel düşmanlarıyla ziyadesiyle meşguller. Küresel cihat teorisi El-Kaide’nin hâlihazırda sürdürebildiği bir strateji olarak durmuyor. Zevahirî’ye halef olarak seçilecek yeni liderin profiline bakarak hareketin yeni potansiyelini konuşmak içinse beklemek gerekecek. Kesin olan bir şey varsa DEAŞ güçlenecek. Hülyalarını gerçekleştirecek oranda değil ama bir parça daha güçlenecek. Taliban’ı Doha Anlaşması öncesinden itibaren ABD işbirlikçisi olarak suçlayan örgüt, El-Kaide’yi de Bin Ladin’in yolundan sapmakla suçluyordu. Şimdi eline bir koz daha geçmiş oldu. “Palyaço öldü!”, “Köpek öldü!” mesajlarıyla moral kazanmış görünen militanlar, Hakkanî grubunun önde gelen âlimlerinden Rahimullah Hakkanî’yi medresede ders verdiği esnada canlı bomba saldırısıyla öldürmeyi başardılar. Belli ki kendilerinden daha fazla söz ettirecekler.