Zeytin ağacı bu memleketin geleceği

Bizden evvel bu topraklarda yaşamış eski kavimlerin insanları ile dedelerimiz hâlisane niyetlerle zeytin ağaçları dikmişlerdi bu topraklara.
Bizden evvel bu topraklarda yaşamış eski kavimlerin insanları ile dedelerimiz hâlisane niyetlerle zeytin ağaçları dikmişlerdi bu topraklara.

Nüfusu 47 milyon, toprak büyüklüğü 505.992 km2 olan İspanya’da 300 milyondan fazla zeytin ağacı var. 83 milyon nüfus, 783.562 km2 toprağa sahip Türkiye’de ise zeytin ağacı sayısı sadece 182 milyon.

Türkiye’nin zeytine elverişli alanı İspanya’dan kat be kat fazla. İklimi daha da uygun. Buna rağmen Türkiye’deki zeytin ağacı İspanya ile mukayese edilemeyecek kadar az.

Verimlilikte tek belirleyici şey ağaç sayısı da değil. Ağacın yaşı ve türü. İspanya’daki ağaçların çoğu 200-300 yaşından fazla. Bizdekilerin yarısı ise -tabiri caizse- daha bebeklik ve çocukluk yaşındalar.

Bir diğer sıkıntımız ise biz bodur ağaç dikiyoruz. Zeytinde bodur ağacın hem boyu kısa, hem de ömrü. Dolayısıyla da verimi düşük. Oysa reklam edilirken bu gerçeklerin tam tersi söyleniyor. Çünkü bu işten para kazananların hakikatle ve gelecekle bir bağları yok. Varsa yoksa o anlık kazanç.

Bir de bodur ağacın boyu kısa olduğu için toplaması onlara göre daha kolay. Mars’a gitmek için yollar arayanlar, kadim ağaçların zeytinini toplayacak alet mi icat edemiyorlar? Elbette değil, dert farklı.

Öte yandan kadim ağaçların, yani ‘delice’ veya ‘yaban’ diye küçümsenen ağaçların meyvelerinin ve yağının kalitesi bodur olanlarla bir değil. İlaç firmaları neden delice/yaban ağaçların yaprak, yağ ve meyvelerinin peşinde koşuyor sizce? Çünkü onlardaki etken madde miktarı daha fazla.

Diğer taraftan zamane insanı tabii olanla savaşmakla kalmıyor, ‘sadaka’ diye de bir inancı yok. Eskiden insanlar her tür ağacı ‘insandan kurt-kuşa her türlü canlı yesin, öldüğümde amel defterim açık kalsın ve ömrüm olursa ben de istifade edeyim’ diye dikerdi. Zamane insanı hemen büyüsün, meyveye dursun, alelacele kazanayım derdinde.

Bu ölümsüz ağacın şifa deposu olan; meyvesi, yaprağı, çekirdeği ve yağı yerine, Amerikalı düşmanlarımızın margarinini yedirdiler millete.
Bu ölümsüz ağacın şifa deposu olan; meyvesi, yaprağı, çekirdeği ve yağı yerine, Amerikalı düşmanlarımızın margarinini yedirdiler millete.

Bizden evvel bu topraklarda yaşamış eski kavimlerin insanları ile dedelerimiz hâlisane niyetlerle zeytin ağaçları dikmişlerdi bu topraklara. Ama onları, Amerika’nın Marshall Planı çerçevesinde tabiata, tarihe, memlekete ve insanlığa karşı ihanet ederek kesip odun yapıp, kömüre çevirdiler.

Bu ölümsüz ağacın şifa deposu olan; meyvesi, yaprağı, çekirdeği ve yağı yerine, Amerikalı düşmanlarımızın margarinini yedirdiler millete. ‘Kanser yapar, kalp düşmanıdır’ diye büyük yalanlarla milleti, zeytinyağı ve tereyağından uzaklaştırıp, sıhhat ve geleceğini çaldılar.

Bir Yunan 12.8, bir İspanyol, 11.3 kg, bir İtalyan 10.5 kg zeytinyağı yerken, bir Türk sadece 1,4 kg yiyebiliyor. Türkiye, zeytinyağını ucuz fiyata yabancıya satarken, en kötü ve sıhhatsiz yağ türlerini pahalı fiyata satın alıyor, sıhhat ve geleceğini de âdeta Batılılara hibe ediyor.

Bu milletin topraklarının üçte biri kadarı boş yatıyor. Milyonlarca insanı işsiz. Bir asgarî ücretlinin yıllık geliri ise sadece 28 bin lira. Yıllık üç milyardan fazla doktor müracaatı var. Peki, eksik ve yanlış olan ne? Kararı siz verin!

Yaprağından dalına, meyvesinden suyuna, yağından çekirdeğine her şeyi ama her şeyi şifa olan bir zeytin ağacı bu memlekette hâlâ tanınmıyor, hâlâ kesilip yerine binalar dikiliyor, hâlâ kıymeti bilinmiyor.

Sayfalarımızda göreceğiniz veriler, bırakınız İspanya ve İtalya’yı, küçücük Yunanistan ve Tunus’tan bile ibret almadığımızı gösteriyor. Hele ki, ‘bilim adamı’ cakası satan çevrelerin bu mübarek ağaca karşı ilgisizliği yok mu, insanın inanası gelmiyor.

  • Söğüt yaprağından dünyanın servetini kazanan ilaç firmaları bile ders almak için yeterli gelmiyor. Tüm bitkileri ‘ot-çöp’ diye küçümseyenlerin korona sürecinde bunlara nasıl da sarıldıklarını hep birlikte görüyoruz. Kimi de kibri yüzünden ölüme giderken bile buna tenezzül etmiyor.

Devlet ve siyasetin yapması gereken şey belli. Ayrıca tarım bürokrasisi, akademik çevreler ve diğer mesul kimselere yönelik bakışımızın; Türk ziraatı, eğitim sistemi ve tabiata yaklaşımımızın baştan sona gözden geçirilmesi gerekiyor.

Zîra önümüzde başka çıkış yolu ve kaybedecek zaman yok!

Vesselam!