Brunson Günlükleri: Trump tweeti & Johnson mektubu

ABD Başkanlarının 54 yıl arayla gerçekleştirdikleri çirkin tehditleri arasındaki benzerlikler…

ABD'li Rahip Brunson için gün yüzüne çıkan 'casusluk' suçlamalarına rağmen 'serbest bırakılmalı' çağrısı yapan ABD Başkanı Donald Trump'ın Türkiye'ye yönelik küstah yaptırım tehdidi dikkati çekti. Akıllara Türkiye-ABD arasında sert rüzgarlar estiren 5 Haziran 1964 tarihinde ABD’nin 36. Başkanı Lydon B. Johnson’ın yolladığı mektup geldi. İki ayrı ABD Başkanı'nın 54 yıl arayla Türkiye'ye yolladığı çirkin mesajların arasındaki benzerlikler bir hayli fazla...

İnfografik: Tunç Çevik
İnfografik: Tunç Çevik

Diplomatik estetikten eser olmayan o mektupta Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalede bulunmaması için sert ifadeler kullanılmıştı. Öyle ki mektubu daha sonra gören dönemin ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı George Ball dahi Johnson mektubuna dair “Hayatımda bu kadar gaddar bir diplomatik mesaj görmedim” ifadesini kullanmıştı.

ABD Başkanı Trump ve ABD Başkan Yardımcısı Pence’in 2018 yılında Twitter’da yayınladıkları tehdit dili bakın 1964 yılında yayınlanan mektuptaki ifadelerle bakın nasıl örtüşüyor:

ABD Başkanı Donald Trump’ın Tweeti:

  • “Papaz Brunson uzun zamandır gözaltında tutulduğu için Türkiye’ye geniş çaplı yaptırımlar uygulayacağız. Brunson muhteşem bir Hıristiyan, aile babası ve harika bir insan. Brunson çok büyük acılar çekiyor. Bu masum inanç adamı derhal serbest bırakılmalı.”

Dönemin ABD Başkanı Johnson’ın kaleme aldığı bazı tehdit içeren o ifadeler…

  • “Tek taraflı harekete geçemezsiniz”, “Sovyetler müdahale ederse…”, “Sert tepki göreceksiniz”, “Bizim silahları kullanamazsınız”, “Kıbrıslı Türkleri toptan imha ederler”, “Güvenlik ve refahınızı düşünüyoruz”, “Menfaatinizle alakadarız”, “Geniş çapta muhasamata yol açar” ve “Her türlü kararı geri bırakın”

Mektup gönderildikten 2 yıl geçtikten sonra, Milliyet gazetesinin 4 Ocak 1966 tarihli sayısında ABD Büyükelçisi Parker Hart, “Kıbrıs’a yapmak istediniz müdahale teşebbüsüne hiçbir zaman hükümetim tarafından engel olunmamıştır. Sadece… dost ve kardeş olarak hükümetinize hükümetimiz tavsiyelerde bulunulmuştur” diyerek adeta milletin zekasıyla alay etmiştir.

  • 1964 yılı Türk dış politikası için hareketli bir yıl olacaktı… Dönemin Türkiye Başbakanı İsmet İnönü, Kıbrıslı Türklere karşı gerçekleştirilen saldırı hareketlerinin sona ermemesi, diplomatik girişimlerin sorunu çözmesi için yetersiz kalması nedeniyle ABD Büyükelçisi Raymond Hare’e, Türk Hükümeti’nin Kıbrıs’a müdahale kararını tebliğ etmiş, alınan bu karar ABD Başkanı Lyndon B. Johnson’a iletildiğinde Johnson’ın ilk tepkisi “Stop them!” (Durdurun onları!) olmuştu.

Amerika Birleşik Devletleri başkanı Lyndon B. Johnson tarafından dönemin Başbakanı İsmet İnönü’ye 5 Haziran 1964 tarihinde gönderilen mektup, Türk kamuoyunda sert tepkiye neden olacaktı.


                                    
                                    
                                    
                                    
                                    
                                    
                                    
                                    
                                    
                                    
                                    
                                    İşte Johnson mektubundaki tepki çeken o ifadeler:

  


  
"Türkiye, Garanti Antlaşmasını tam işletmeden adaya müdahale kararı almıştır. Türkiye henüz müdahale hakkını kullanamaz.

  


  
Türkiye tarafından Kıbrıs’a yapılacak askeri bir müdahale, kendisini Sovyetler Birliği ile bir çatışma durumuna sokabilir. Türkiye, NATO’lu müttefiklerine danışmadan, onların “rıza ve onayını” almadan böyle bir harekete giriştiğine göre, acaba NATO’nun Türkiye’yi savunma yükümlülüğü var mıdır? Türkiye bu noktayı herhalde düşünmedi. Aynı zamanda, Bay Başkan, askeri yardım sahasında Türkiye ve Birleşik Devletler arasında mevcut iki taraflı Anlaşma'ya dikkatinizi çekmek isterim. Türkiye ile aramızda mevcut Temmuz 1947 Anlaşmasının 4'üncü maddesi mucibince, askeri yardımın veriliş maksatlarından gayrı gayelerde kullanılması için Hükümetinizin, Birleşik Devletlerin muvafakatini alması icap etmektedir. Hükümetiniz, bu şartı tamamen anlamış bulunduğunu muhtelif vesilelerle Birleşik Devletlere bildirmiştir. Mevcut şartlar tahtında Türkiye'nin Kıbrıs'a yapacağı bir müdahalede Amerika tarafından temin edilmiş olan askeri malzemenin kullanılmasına Birleşik devletlerin muvafakat etmeyeceğini samimiyetimle ifade etmek isterim.Nihayet Bay Başbakan, en ciddi meseleyi, harp mı, sulh mu meselesini vazetmiş bulunuyorsunuz. Bu meseleler Türkiye ve Birleşik Devletler arasındaki iki taraflı münasebetlerin çok ötesinde giden meselelerdir. Bunlar, sadece Türkiye ve Yunanistan arasında bir harbi muhakkak olarak tevlit etmekle kalmayacak, fakat Kıbrıs'a tek taraflı bir müdahalenin doğuracağı, önceden kestirilemeyen neticeler sebebiyle, daha geniş çapta muhasemata yol açabilecektir.Sizin Türkiye Hükümeti'nin Başbakanı olarak mesuliyetiniz var, benim de Birleşik Amerika Başkanı olarak mesuliyetim mevcuttur. Bu sebeple, en dostane şekilde size şunu bildirmek isterim ki, bizimle yeniden ve en geniş ölçüde istişare etmeksizin böyle bir harekete tevessül etmeyeceğinize dair bana teminat vermediğiniz takdirde, meselenin gizli tutulması hususunda Büyükelçi Hare'e vaki talebinizi kabul etmeyecek ve NATO Konseyi ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin acilen toplantıya çağrılmasını istemek mecburiyetinde kalacağım. Ayrıntılı görüşmeler için Türkiye Başbakanı Washington’a giderse, Başkan Johnson bundan memnun olacaktır. "
İşte Johnson mektubundaki tepki çeken o ifadeler: "Türkiye, Garanti Antlaşmasını tam işletmeden adaya müdahale kararı almıştır. Türkiye henüz müdahale hakkını kullanamaz. Türkiye tarafından Kıbrıs’a yapılacak askeri bir müdahale, kendisini Sovyetler Birliği ile bir çatışma durumuna sokabilir. Türkiye, NATO’lu müttefiklerine danışmadan, onların “rıza ve onayını” almadan böyle bir harekete giriştiğine göre, acaba NATO’nun Türkiye’yi savunma yükümlülüğü var mıdır? Türkiye bu noktayı herhalde düşünmedi. Aynı zamanda, Bay Başkan, askeri yardım sahasında Türkiye ve Birleşik Devletler arasında mevcut iki taraflı Anlaşma'ya dikkatinizi çekmek isterim. Türkiye ile aramızda mevcut Temmuz 1947 Anlaşmasının 4'üncü maddesi mucibince, askeri yardımın veriliş maksatlarından gayrı gayelerde kullanılması için Hükümetinizin, Birleşik Devletlerin muvafakatini alması icap etmektedir. Hükümetiniz, bu şartı tamamen anlamış bulunduğunu muhtelif vesilelerle Birleşik Devletlere bildirmiştir. Mevcut şartlar tahtında Türkiye'nin Kıbrıs'a yapacağı bir müdahalede Amerika tarafından temin edilmiş olan askeri malzemenin kullanılmasına Birleşik devletlerin muvafakat etmeyeceğini samimiyetimle ifade etmek isterim.Nihayet Bay Başbakan, en ciddi meseleyi, harp mı, sulh mu meselesini vazetmiş bulunuyorsunuz. Bu meseleler Türkiye ve Birleşik Devletler arasındaki iki taraflı münasebetlerin çok ötesinde giden meselelerdir. Bunlar, sadece Türkiye ve Yunanistan arasında bir harbi muhakkak olarak tevlit etmekle kalmayacak, fakat Kıbrıs'a tek taraflı bir müdahalenin doğuracağı, önceden kestirilemeyen neticeler sebebiyle, daha geniş çapta muhasemata yol açabilecektir.Sizin Türkiye Hükümeti'nin Başbakanı olarak mesuliyetiniz var, benim de Birleşik Amerika Başkanı olarak mesuliyetim mevcuttur. Bu sebeple, en dostane şekilde size şunu bildirmek isterim ki, bizimle yeniden ve en geniş ölçüde istişare etmeksizin böyle bir harekete tevessül etmeyeceğinize dair bana teminat vermediğiniz takdirde, meselenin gizli tutulması hususunda Büyükelçi Hare'e vaki talebinizi kabul etmeyecek ve NATO Konseyi ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin acilen toplantıya çağrılmasını istemek mecburiyetinde kalacağım. Ayrıntılı görüşmeler için Türkiye Başbakanı Washington’a giderse, Başkan Johnson bundan memnun olacaktır. "

                                    
                                    
                                    
                                    
                                    
                                    
                                    
                                    
                                    
                                    
                                    
                                    
                                    
                                    Johnson’un mektubu Türkiye’de büyük bir öfke uyandırmış; mektubu Türk yetkililer, ABD’nin, Türkiye’yi belli bir davranışta bulunmaya zorlayan ve böylelikle, Türkiye’nin egemenliğine açık müdahalesini oluşturan bir ültimatom olarak değerlendirmişti.

  
İsmet İnönü’nün mektuba ilk tepkisi “ Dünya yeniden kurulur Türkiye yerini alır” şeklinde bir rest olsa da İnönü Kıbrıs’a müdahale fikrinden vazgeçmek zorunda kaldı.
Johnson’un mektubu Türkiye’de büyük bir öfke uyandırmış; mektubu Türk yetkililer, ABD’nin, Türkiye’yi belli bir davranışta bulunmaya zorlayan ve böylelikle, Türkiye’nin egemenliğine açık müdahalesini oluşturan bir ültimatom olarak değerlendirmişti. İsmet İnönü’nün mektuba ilk tepkisi “ Dünya yeniden kurulur Türkiye yerini alır” şeklinde bir rest olsa da İnönü Kıbrıs’a müdahale fikrinden vazgeçmek zorunda kaldı.

                                    
                                    
                                    
                                    
                                    
                                    
                                    
                                    
                                    
                                    
                                    
                                    
                                    
                                    İnönü, Başkan Johnson’un mektubundaki teklifi ve daveti kabul ederek, 21 Haziran’da Washington’a gitti. Her ne kadar İnönü’nün ABD ziyareti sonrası iki ülke arasındaki tansiyon düştüğü basına yansısa da iki ülke ilişkilerinin tarihine “Johnson Mektubu” diye geçen kriz sonrası Türkiye, önceki dönemlere kıyasla NATO’ya daha az bağımlı politikalar sergilemeye başladı.
İnönü, Başkan Johnson’un mektubundaki teklifi ve daveti kabul ederek, 21 Haziran’da Washington’a gitti. Her ne kadar İnönü’nün ABD ziyareti sonrası iki ülke arasındaki tansiyon düştüğü basına yansısa da iki ülke ilişkilerinin tarihine “Johnson Mektubu” diye geçen kriz sonrası Türkiye, önceki dönemlere kıyasla NATO’ya daha az bağımlı politikalar sergilemeye başladı.
Bugünün gazete manşetleri için tıklayın >