Brexit sürecinde İngiltere’nin lidersizlik imtihanı

Theresa May, Brexit referandumundan bir ay sonra göreve gelmişti.
Theresa May, Brexit referandumundan bir ay sonra göreve gelmişti.

İngiltere'de bir döneme damgasını vuran 'Demir Leydi' Margaret Thatcher ile kıyaslanan Theresa May, göreve geldiği 2016 yılından bu yana en kötü günlerini yaşıyor. Liderlik rolünün kaybeden May'in, Brexit için insanları ikna edememesi durumunda önünde iki seçenek olacak; erken seçim veya istifa!

İngiltere, büyük tartışmaların ve belirsizliklerin gölgesinde Brexit anlaşmasını imzalayarak Brüksel ile görüşmelere noktayı koydu.

585 sayfadan oluşan anlaşmanın AB ile imzalanmasından sonra İngiltere’de Brexit anlaşmasına dönük eleştiriler sertleşirken, anlaşmanın yeniden müzakere edilmesi noktasındaki taleplere hem AB hem de Başbakan Theresa May kapıyı kapatmış görünüyor. May, anlaşmanın İngiliz parlamentosundan geçemeyeceği endişesine karşın tasarının sunulmasının ertelendiğini açıkladı.

May, parlamenterlere Brexit oylamasının ertelendiğini açıkladı.
May, parlamenterlere Brexit oylamasının ertelendiğini açıkladı.

Brexit, Haziran 2016’da halk referandumunda yüzde 52 ile kabul edildiğinde bu sonuç, AB karşıtları ve referandumu savunanla için bir zafer olarak görüldü. Ancak geçen iki yıllın ardından Brexit tartışmaları, zafer ile kaygı arasındaki dengeyi tersine çevirdi ve sonu gelmeyen tartışmalara kapıyı araladı.

Söz konusu tartışmalar ülke içinde süreklilik arz eden ‘ayrılık mı, devam mı?’ ikilemi, AB ile gelecekteki ilişkilerin nasıl şekilleneceği ve küresel ilişkiler bağlamı olmak üzere üç farklı evrede şekillendi.

  • May’in bu süreçte pekte parlak olmayan liderliği de buna eklendiğinde Brexit anlaşması İngiltere için sancılı bir müzakereye dönüştü.

Açık sularda güven vermeyen kaptan: May

Gelinen noktada anlaşmanın bu haliyle İngiliz Parlamentosu’ndan onay alması zorlaşırken, buna karşın May bir yandan AB ülke liderlerini ‘daha fazla imtiyaz için’ Brüksel’de ikna etmeye, diğer yandan da Kuzey İrlanda’nın durumu ve diğer tartışmalı konulara yeni çözüm modelleri geliştirmeye çalışıyor.

May’in elinde tuttuğu ancak hem kendisin siyasi geleceği hem de İngiltere için daha fazla yıkıcı olacağı öngörülen diğer seçenek ise ‘AB ile anlaşma olmaksızın birlikten çekilmek.’

Geçen iki yıllık dönemin sonunda Başbakan May, hem AB ile yürütülen müzakerelerde içeriden yeterli desteği alamaması hem de Brexit sonrasına dair net bir tablo ortaya koyamaması nedeniyle ülkenin ve 10 numaranın yeni ‘Demir Leydi’si olamayacağını kanıtladı.

  • Teatcher’ın radikal ve kararlı politikalarına karşın, May 1973’te kıta Avrupası’na ‘birlik’ hayali kapsamında kanca atan ülkesini, yeniden dalgalı okyanuslara götürecek süreçte rotasına ve gemisine hâkim olan bir kaptan/lider profili çizemedi.

İki yıldır devam eden müzakere sürecinde yol arkadaşları ile de ters düşen May’in kabinesinden aralarında eski Brexit Bakanları David Davis ile Dominic Raab ve eski Dışişleri Bakanı Boris Johnson’ın da bulunduğu 10 isim istifa etti. Kendi partisinden 100’ün üzerinde milletvekili Brexit anlaşmasına karşı oy kullanacağını açıkladı.

May’in bu süreçteki en büyük başarısı hiç kuşkusuz içeriden ve AB’den gelen tüm eleştirilere karşın Brexit’e sıkı sıkı sarılması oldu.

Nitekim dün akşam parlamentonun yeni referandum talebine ‘İkinci bir referandum istiyorsanız, ilk referandumun sonuçlarına bakmalısınız’ diyerek Brexit’e olan inancını yenilemiş oldu.

Bu konudaki tutumunun arka planını ise 24 Kasım’da İngiliz halkına hitaben kaleme aldığı mektubunda dile getiren May, “İşe başladığım ilk gün açık bir misyonumun olduğunu biliyordum, referandum sonucunu onurlandırmak ve AB ile iyi bir Brexit anlaşması müzakere ederek ülkemiz için daha parlak bir geleceği güvenceye almak” ifadelerini kullandı.

Ancak AB ile yapılan anlaşmanın parlamentodan onay almaması halinde May’in ayaklarının altındaki halı, elindeki anlaşma metni ile birlikte kayabilir ve bu durum iki yıldır dalgalarla boğuşan İngiltere için başarısızlıkla sonuçlanmış bir misyona çakılan son çivi anlamına gelir. Bu durumda May’in önünde kalan iki seçenek ise ya istifa etmek ya da erken seçime gitmek olacak.

Ekonomi merkezli söylem ve uluslararası boyutu

Referandum sürecinden bu yana Brexit’in İngiltere’nin çıkarlarına olduğunu savunan May’in en önemli dayanak noktası tarım, balıkçılık, ulusal paranın güçlendirilmesi, iş güvenliği ve vergi politikaları dâhil olmak üzere ekonomi ağırlıklı.

Brexit anlaşmasının gerekliliğini 40 maddede açıklayan May’e göre anlaşma, ekonomi, hukuk, ulusal çıkarlar ve mülteci sorunu gibi temel meselelerde daha bağımsız hareket etmeyi sağlayacak. Buna karşın AB’den ayrılmanın İngiltere için ağır bir maliyetinin olacağı öngörülmektedir.

  • Nitekim The Statistics Portal’ın verilerine göre 2016 referandumu sonrası ülkenin yıllık büyüme rakamları önceki yıllara göre aşağı yönlü seyir izlemektedir. İngiliz şirketlerinin Brexit sürecinden etkilenme riski de göz önüne alındığında, İngiltere’nin Brexit için ekonomik nedenselliği öne çıkarması yeterli bir gerekçe sunamamaktadır.

Öte taraftan İngiltere’nin birlikten olası ayrılığının AB ve küresel ilişkilerini nasıl etkileyeceği de belirsizliğini korumaktadır. AB ile imzalanan anlaşmanın 26 sayfalık bölümü, İngiltere-AB ilişkilerini ele almaktadır. Anlaşma metni özellikle ticaret, savunma ve güvenlik konularına odaklanmaktadır.

İngiltere’nin NATO üyesi olması ve Avrupa güç dengesi içerisinde üstlendiği rol dikkate alındığında güvenlik konularındaki işbirliğinin korunması büyük önem arz etmektedir.

Metin tarafların uzun dönemli ilişkilerinin nasıl şekilleneceği konusunu ise anlaşmanın fiili olarak yürürlüğe gireceği Mart 2019 sonrasına bırakmaktadır.

Bu sürecin 2020’nin sonunda tamamlanacağı öngörüldüğünden, Merkel’in siyaset sahnesinden çekilme kararı bağlamında Alman siyasetinde yaşanacak değişimin, Macron Fransa’sının izleyeceği politikaların ve AB’nin geriye kalanında yaşanabilecek kırılganlıkların bu süreci etkileme potansiyeli bulunmaktadır.

İngiltere Başbakanı Theresa May, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Almanya Başbakanı Angela Merkel
İngiltere Başbakanı Theresa May, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Almanya Başbakanı Angela Merkel

Buna karşın, İngiltere bir yandan Brexit sonrası için AB ile iyi ilişkilerini sürdürme niyetini deklare ederken, diğer taraftan da uluslararası sistemin yükselen aktörleri ile de ilişkilerini geliştirmeye dönük bir politika izlemektedir. Bu bağlamda Çin ile yeni ticari anlaşmalar yapma girişimi, Türkiye ile Serbest Ticaret Anlaşmasının gündeme gelmesi, Hindistan ile 1 milyar sterlinin üzerinde yeni bir anlaşma imzalaması bu politikanın birer örneği olarak gösterilmektedir. Bunun yanı sıra İngiltere, Katar ve Kuveyt gibi ülkelerle yeni askeri anlaşmalar imzalayarak Körfez bölgesi olmak üzere Ortadoğu’daki varlığını artırmaya çalışmaktadır.

Bu durum İngiltere’nin Brexit sonrasında uluslararası alanda daha etkin rol üstlenme çabasına girişeceği şeklinde değerlendirilebilir.

AB’nin son dönemde karşı karşıya kaldığı krizler de göz önüne alındığında, İngiltere’nin Brexit tercihinin arkasında yatan nedenlerden birinin de bu krizlerden daha az etkilenme isteği olduğu öngörülebilir.

Brexit, kaygılar ve muhalefet

İngiltere’nin Brexit ile bağlantılı ve bundan bağımsız bir takım sorunları da bulunmaktadır.

İlk olarak Brexit referandumu, içeride katı Brexitçiler, yumuşak Brexitçiler ve Brexit karşıtları olmak üzere üç farklı fraksiyona sahip grubun siyasetini öne çıkardı.

Buna bir de ülkedeki aşırı sağcı söylem eklendiğinde içeride siyasetin kırılganlaştığı iddia edilebilir.

May’in partisinden önemli bir grubunda içinde yer aldığı çoğu siyasetçi katı bir anlaşmaya karşı çıkmakta ve Brexit anlaşmasının ulusal çıkarlara aykırı olduğunu savunmaktadır.

 İşçi partisi ve muhalefetin lideri Jeremy Corbyn
İşçi partisi ve muhalefetin lideri Jeremy Corbyn

Yine Cornby Brexit’ anlaşmasının İngiltere için yanlış olacağını vurguluyor. Nitekim İngiliz halkı da Brexit sonrası süreçte AB üyeliği nedeniyle elde ettikleri birçok hakkı kaybetme endişesi taşımaktadır.

  • İngiltere’de görüştüğümüz İngilizlerin çoğunun Schengen gibi bazı hakları kaybetme korkusu yaşaması dikkat çekicidir. Referandum sürecinde ‘Evet’ oyunu verenlerin çoğunluğunun kırsal ve kuzey bölgelerde yaşayan insanların olması Londra, Manchester, Oxford, Cambridge gibi kentlerdeki insanların AB üyeliğinden yana oy kullanması bu sürecin önemli bir örneğidir.

Diğer taraftan Brexit karşıtları anlaşma ile Kuzey İrlanda’nın İngiltere ile ilişkilerini kırılganlaştıracağını ve nihai olarak Kuzey İrlanda’nın İngiltere’den kopabileceğini iddia etmektedir.

Buna ek olarak İngiltere’de Brexit bağlamında yaşanabilecek olası bir krizin çözümüne liderlik edecek bir alternatifin yokluğu da ülkenin gelecekteki siyasetini etkileme potansiyeline sahiptir.

Cornbey’in böyle bir süreçte ne denli güçlü bir lider olabileceği ise belirsizdir.

Bugünün gazete manşetleri için tıklayın >