Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan İsrail'e uyarı: Bellerini doğrultamazlar

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrail'in Filistin dışında yaşayan Hamas üyelerine yönelik suikast planlarına ilişkin, "Türkiye'ye, Türklere karşı böyle bir adımı atmaya eğer cüret ederlerse bunun bedelini, bir daha bellerini doğrultamayacak surette, ödemeye mahkum olurlar" açıklamasında bulundu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Katar ziyareti dönüşü uçakta değerlendirmelerde bulundu, gazetecilerin sorularını cevapladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, açıklamalarında şunları kaydetti;

Aziz kardeşim Katar emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani’nin davetine icabetle Doha’ya gerçekleştirdiğimiz ziyareti tamamladık. 2014 yılında kurduğumuz Yüksek Stratejik Komitemizin dokuzuncu toplantısını başarıyla tamamladık. Ziyaretimizin ikinci gününde dönem başkanı Katar'ın onur konuğu olarak Körfez İşbirliği Konseyi 44. Zirvesine katılarak hitapta bulundum. Komite toplantımız çerçevesinde yaptığımız görüşmelerde ikili ilişkilerimizi tüm boyutlarıyla gözden geçirdik. Katar’la ticaret hacmimiz yüzde 14’ün üzerinde bir artışla 2 milyar doları aştı. Katar’la ticaretimizin ve yatırımlarımızın daha da artırılması konusunda mutabık kaldık. Son derece verimli geçen görüşmelerimizin ardından muhtelif alanlarda 12 yeni anlaşma imzalandı. Böylece Yüksek Stratejik Komite mekanizması kapsamında son 9 yılda imzaladığımız belgelerin sayısı 100’ü geçti.

"Konsey üyesi ülkelerle ticaretimiz 23 milyar dolara yükseldi"

Toplantımız vesilesiyle bölgemizdeki son gelişmeleri de ele alma fırsatı bulduk. İstişarelerimizin odak noktası iki aydır İsrail'in zulmüne maruz kalan Filistinli kardeşlerimizin durumuydu. Ateşkesin acilen ve kalıcı olarak tesisi, Gazze'ye insani yardımların kesintisiz akışının sağlanması, iki devletli çözüm ekseninde barışın temini için atacağımız adımları etraflıca görüştük. Kardeşim Şeyh Temim'le bu konudaki yakın iş birliğimizi ve ortak ilişkilerimizi sürdürme konusunda hemfikiriz. Bugün iştirak ettiğim Körfez İşbirliği Konseyi Zirvesi’ndeyse hem 6 üye ülkeyle hem de konseyle olan ilişkilerimizi ileriye taşıma irademizi teyit ettik. Konsey üyesi ülkelerle ticaretimiz son 20 yılda 20 milyar dolardan fazla artışla toplam 23 milyar dolara yükseldi. Ticaretimizdeki artış trendi inşallah devam eder. Filistinli kardeşlerimizin yaralarının sarılması ve 1967 sınırları temelinde bağımsız bir Filistin Devleti’nin kurulması amacıyla körfez ülkeleriyle diyaloğumuzu güçlendireceğiz. Doha’da yaptığımız tüm görüşmelerin hayırlara vesile olmasını diliyorum. Şimdi sözü sizlere veriyorum.

"Failin kimliğine göre hareket eden küresel sistemin ayarı bozulmuştur"

İsrail’e yönelik başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere tüm Batılı ülkelerin destekleri olmasaydı, şu anda bölgemizde böylesi bir tabloyla karşı karşıya olmazdık. Bu ülkelerin gerek nakdi, gerek silah, mühimmat, araç gereç gibi ayni ve parasal olarak sınırsız destekleri, ciddi manada Batı'nın şımarık çocuğu İsrail'i bu noktalara taşıdı. Bu nereye kadar böyle gider? Bu durum özellikle İsrail'le ilişkileri çok çok farklı konumda olan ülkelerin İsrail’e olumsuz bakışını çok daha tahrik edici olacaktır. Failin kimliğine göre hareket eden küresel sistemin ayarı bozulmuştur. Bu bozuk ayarla neyi nasıl düzelteceksiniz?

Özellikle İsrail Başbakanı Netanyahu şu anda iflas ile baş başa kalmış bir durumdadır. Her an iflas bayrağını çekebilir. Sadece Netanyahu’nun değil, beraberlikteki kadronun da zulümlerine göz yuman bir Batı var. Neyse ki 7 Ekim’den bugüne Batının İsrail’e bakışı ciddi manada değişmiştir. İnanıyorum ki çok fazla da sürmeyecek, kısa bir zaman içerisinde özellikle Gazze'ye yönelik İsrail'in bu zalimce tavırları, kendisini iflas ile karşı karşıya getirecektir. Gazze saldırıları öncesi İsrail’de Netanyahu hakkında biliyorsunuz bir yargılama söz konusuydu. İşgal kuvvetleri ile iş birliği halindeki İsrail yargısı onunla ilgili menfi bir karar vermekten şu anda imtina ediyor. Öyle ya da böyle bu kararı vermenin arifesinde olduklarına inanıyorum.

"Yükselen sesler, Filistin’deki zulüm bitene ve suçlulardan hesap sorulana dek dinmeyecek"

Bizler de diğer yandan Netanyahu ve suç ortaklarının uluslararası zeminde yargılanması için dünyanın değişik yerlerinden 3 bin civarında avukatla, Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne başvurduk. Gazze’deki savaş suçlarını mahkemenin gündemine taşıdık ve bunun takipçisi olacağız. Sadece bizden değil, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne dünyanın değişik yerlerinden de İsrail aleyhine ciddi manada başvuru yapan ülkeler bulunuyor. Bu ülkelerin bu dik duruşunun yanında da Filistinlilerle dayanışma içerisinde olan insanların sayısı her geçen gün artıyor. Londra'nın caddelerinde, New York'ta Beyaz Saray'ın önünde, Paris'te, Belçika'da, Hollanda'da dünyanın birçok yerinde yükselen bu sesler, Filistin’deki zulüm bitene ve suçlulardan hesap sorulana dek dinmeyecek. Gazze’deki tarifsiz zulüm karşısında tüm vicdan sahipleri gibi bizim de ciğerimiz yanıyor. İnsanlıktan nasibini almamış İsrail yönetimi, Gazze’de 16-17 bin Filistinliyi öldürecek, bunlara yemek, su ilaç ulaşmasını engelleyecek, yaralıların hastanelere taşınmasının önüne geçecek ve vicdan sahibi insanlar bunun karşısında durmayacak öyle mi? Böylesi bir tavır vicdansızlık ve insafsızlık olur ki, buna asla biz eyvallah edemeyiz.

"İsrail’in acımasız saldırılarıyla yerle yeksan olmuş bir Gazze var"

Şunu rahatlıkla söyleyebilirim, Katar'ın bütün bu sürece bakış açısı bizimle örtüşüyor. Bundan sonraki süreçte de Katar ile gerek şahsım, gerek Dışişleri Bakanlığımız, gerekse ilgili kurumlarımız irtibat halinde olacak. Barışa ulaşmasını hedeflediğimiz bu süreci birlikte işletecek, adımları yine birlikte atacağız. Çünkü bundan sonraki aşama “Kendi başına bırakalım, yürüsün” diyeceğimiz bir süreç değil. Ortada İsrail’in acımasız saldırılarıyla yerle yeksan olmuş bir Gazze var. Ateşkesin sağlanması ve akabinde yaralıların Gazze’den tahliyesi öncelikli konular. Gazze’deki sivil halkın içerisinde kanser hastaları da bulunuyor. Biliyorsunuz bir kısmını ülkemize tedavilerini yapmak üzere getirdik. Bir de Gazze'nin yeniden inşası ve imarı konusu var. Bu konuda da gerekeni yine hep birlikte, inşallah gücümüz neye yetiyorsa yapacağız. Yeniden inşa ve imara başlayacağız. Katar bu konuda Türkiye'yle aynı istikamette yürümeye kararlı.

"Denedik olmadı” deme lüksümüz yok"

Biz garantörlüğe de, bu konferansa ev sahipliği yapmaya da hazırız. Yeter ki barışı gerçekten istesinler. Biz sürekli barış diyoruz, hukuk, adalet diyoruz. Bunları öylesine söylemiyor, dünyanın büyük bir felakete sürüklenmemesi için bu kavramların ayakta kalmasına ihtiyaç olduğunu bilerek ifade ediyoruz. Gözleri olup zulmü görmeyenlere, kulakları olup gerçeği işitmeyenlere, dilleri olup hakikati söylemeyenlere “görün, duyun, gerçeği artık söyleyin” diyoruz. İnsanlık onurunun kurtuluş reçetesini sunuyoruz aslında. Biz yılmayacağız, usanmayacağız, yorulmadan hakkı ve hakikati anlatacağız. “Denedik olmadı” deme lüksümüz yok. Barış için çabalamaya devam edeceğiz. Yeni yol haritalarımızı oluşturduk. Hem Gazze’deki zulmü, hem Filistin’in yıllardır yaşadığı dramı, hem de kalıcı barış için çözümlerimizi ifade edeceğiz.

"İsrail, yerleşimci diye pazarladıkları teröristleri o evlerden çıkartmalı"

(İsrail'in Gazze'de 40 km uzunluğunda tampon bölge oluşturma planı iddiası) Her şeyden önce bu planın tartışılmasını bile ben tüm Filistinli kardeşlerime saygısızlık olarak görürüm. Bu, bizim açımızdan tartışılacak, düşünülecek ve üzerinde konuşulacak bir plan değil. İsrail’in 1947’de uygulanmaya başlayan Filistin topraklarını işgal planı, yıllar içerisinde ne yazık ki küçülte küçülte Filistin'i ve Gazze'yi bu duruma getirdi. Şimdi ise İsrail, Filistin’de kalan bir avuç toprağı tamamen alarak, buraları da işgal etme niyetinde. Buna olumlu bakmak, olumlu yaklaşmak asla mümkün değil. Çünkü bu topraklar Filistinlilerindir. Gazze’de ne olacağına, orayı kimin yöneteceğine Filistin halkı karar verir. Onların kararının üzerinde bir karar verici tanımıyoruz. İsrail’in yapacağı en iyi şey; 1967 sınırlarında bağımsız ve coğrafi bütünlüğü olan Filistin Devleti’nin kurulmasını kabul etmek ve işgal altında tuttuğu Filistin topraklarını mülkün sahibine iade etmektir. İsrail, dünyaya yerleşimci diye pazarladıkları teröristleri o evlerden, o arazilerden çıkartmalı ve Filistinlilerle barış içinde bir geleceği nasıl inşa edebileceklerini düşünmelidir. Bu sürecin galibi de ben inanıyorum ki Filistinliler olacaktır.

"Hamas her şeyden önce bir direniş örgütüdür"

İki de bir bunlar yatıyor, kalkıyor Hamas aşağıya, Hamas yukarı diyor. Hamas her şeyden önce bir direniş örgütüdür. Hamas, Filistin’de yapılan seçimlerden zaferle çıkmış bir siyasi harekettir. 21 sene önce Amerika Birleşik Devletleri’nde bir grupla yaptığım toplantıda bu soruyu sordular. Ben orada da söyledim. Hamas, 1947’de toprakları ellerinden alınmış bir siyasi harekettir. Bu siyasi hareket neticede Filistin'de seçim kazanmış bir partidir. Hamas bugün de kendi topraklarını korumanın gayreti içerisindedir. İsrail Gazze’yi yıllarca açık hava hapishanesine çevirmiş su, yiyecek, giyecek, elektrik kısıtlamalarına tabi tutarak kendince terbiye etmeye kalkmıştır. Gazze’deki Filistinliler bu kadar süre içerisinde yılmadı, İsrail amacına ulaşamadı ve inanıyorum şimdi de başaramayacak.

"Türkiye’nin istihbarat alanında aldığı mesafeyi dünyada bilmeyen yoktur"

(Filistin dışında yaşayan Hamas üyelerine yönelik İsrail'in suikast planları) Her şeyden önce bu haberi yapanlar demek ki Türkiye'yi tanımıyorlar. Türkleri tanımıyorlar. Bizi tanımıyorlar. Böyle bir yanlışa tevessül etmeleri halinde şunu bilmeleri gerekir ki bunun bedelini, bunun faturasını çok ama çok ağır öderler. Şu anda Gazze'yi havadan, denizden, karadan kuşatmak suretiyle bu adımları atanlar, bir hafta içinde netice alacaklarını zannediyorlardı. Ne oldu, alabildiler mi? Almadılar. Türkiye'ye, Türklere karşı böyle bir adımı atmaya eğer cüret ederlerse bunun bedelini, bir daha bellerini doğrultamayacak surette, ödemeye mahkum olurlar. Böyle bir işe kalkışanlar bunun sonuçlarının son derece ciddi olabileceğini unutmamalıdır. Türkiye’nin hem istihbarat hem güvenlik alanında aldığı mesafeyi dünyada bilmeyen yoktur. Ayrıca biz dün kurulmuş bir devlet değiliz. Bunu da kimsenin aklından çıkartmaması gerekir.

"Netanyahu’nun her an hesaba çekilmesini isteyen bir İsrailli grup var"

Her şeyden önce Netanyahu öyle veya böyle bugün olmazsa yarın kesinlikle yargılanacaktır. Hatta şu anda kendi içlerinde bunun kavgası gürültüsü başlamış durumda. Dünyanın değişik yerlerinde meydanlar nasıl ayağa kalktıysa, şu anda İsrail'in meydanları da ayaktadır ve bölünmüşlerdir. Netanyahu’nun her an hesaba çekilmesini isteyen bir İsrailli grup var. Netanyahu yaptıklarının cezasını ödemekten kaçamayacaktır. Er ya da geç yargılanacak ve işlediği savaş suçlarının bedelini de ödeyecektir. Şayet uluslararası hukuk hakkıyla işletilir ve bu savaş suçlarının cezası verilirse, bu karar hem Filistin bölgesinde hem dünyanın diğer coğrafyalarındaki tüm zalimlere ibret olur. Fakat bunun peşini bırakır, oradaki başvuruyu takip etmezsek bu da yeni soykırımlara kapı aralar. Bu sebeple bu işi sıkı tutacak ve Gazze soykırımının faillerinin yargılanmasını sağlamak için elimizden geleni yapacağız.

İsrail’i yöneten mevcut koalisyon sağlıklı değil. Bu koalisyon çöktü çöküyor. Bunları çok diri zannetmeyin, bunlar gidici. Netanyahu’nun gidici olduğunu bundan 50-60 gün önce söyledik. Gitmelerinin alametleri belirmeye başladı bile. İsrail’e “Artık sizi beslemekten bıktık” diyenler, ortaya çıkmaya başladı. İlk günlerde destek açıklamaları yapan Fransa'ya bakın. Şimdi aynı Fransa var mı? Fransa Cumhurbaşkanı Macron şimdi çok farklı açıklamalar yapıyor. Aynı şekilde yine Batıdaki diğer birçok ülke, ilk zamanlardaki açıklamalarını artık yapmıyor. Bütün mesele buradaki sabrın neticesidir. Hani bizim çok önemli bir ilkemiz var ya; “Men sabera zafera. Sabreden kimse, zafere ulaşacaktır.” Şu anda, Hamas, Filistin, işte bu sabır mekanizmasını çalıştırıyor. İnanıyorum ki, zafer inşallah onların olacaktır. Bedeli ağır olacak ama zafere ulaşacaklar.

"Ciddi bir söylem değişikliği olmaya başladığını gördük"

(Birleşmiş Milletler'deki ateşkes tasarısı) Benim kanaatim çekimser oy kullanan ülkelerin tutumlarında değişiklik olacağı istikametinde. Malum İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi ortak zirvesi sonrası İsrail’in zulmünü ve çözüm yollarını ülkelere anlatan bir yedili grup oluştu. Bu yedili grubun içerisinde Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan da bulunuyor. Değişik ülkeleri dolaşıyorlar. Riyad Zirvesinde alınan karar sonrası yoğun bir tempoda çalışmaya başladılar. İslam İşbirliği Teşkilatı'nda ilk defa böyle bir eylem grubu oluşturuldu. Değerli olan bu grubun Filistin konusunda tek ses olması. İlk önce Rusya ve Çin’e gidildi. Daha sonra Fransa, İngiltere’de görüşmeler yapıldı. Akdeniz ülkeleriyle bir araya gelindi. Her görüşmede Filistin ile ilgili bizim geliştirdiğimiz söylemler ve politikalar karşı tarafa iletildi. Bu politikalar anlatıldıkça ciddi bir söylem değişikliği olmaya başladığını gördük.

"İsrail, Avrupa’yı kaybetmeye başladığının farkında"

İslam dünyası tek ses olup çözümü konuşmaya başladı. Şimdi “Gazze’ye ne olacak?” sorusundan öteye geçildi ve “İki devletli çözüm nasıl olacak, yardımlar nasıl organize edilecek?” gibi konular konuşuluyor. Sürecin başında İsrail’e hak verip yanında konumlanan ancak gerçekleri gördükçe uzaklaşan ülkeler yok değil. BM’de çekimser kalan ülkelerin de İsrail’in bu hukuksuz saldırılarına aslında karşı olduklarını ama başta çeşitli gerekçelerle seslerinin yükselmediğini görüyoruz. Bazılarının halklarının baskısı sonucu sesleri yeni yeni çıkmaya başladı ki bu umut vericidir. Bir de İspanya gibi cesurca çıkış yapanlar var. Bu ilkeli duruşun Avrupa’da yayılması halinde İsrail’in katliamını sürdüremeyeceğini düşünüyorum. İsrail, Avrupa’yı kaybetmeye başladığının farkında. Toplumların vicdanı bu kaybı hızlandıracak ve neticede Filistin ve insanlık değerleri kazanacaktır.

"Zulmün karşısında duran 121 ülke zaten çok önemliydi"

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Sayın Antonio Guterres başından itibaren tüm taraflarla çok yakın temas halinde. Gerek bizim kendisiyle yaptığımız görüşmelerde, gerek kendisinin bölgeyle ilişkilerinde, hiçbir zaman İsrail yanlısı bir görüş ortaya koymadı. Genel Sekreter Guterres, burada gerçekten samimi bir havada, özellikle bu zulmün karşısında durdu. Zaman zaman arkadaşlarımızın kendisiyle görüşmeleri oldu. Yaptığımız tüm görüşmelerde Guterres’in İsrail zulmü karşısında hem duruşumuzu takdir etmesi hem de bu duruşun devamı istikametinde kanaat ortaya koyması bizler için bir umut ışığıdır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda Filistin’in yanında zulmün karşısında duran 121ülke zaten çok önemliydi. Bunun yanında 40 kadar çekimser oy kullanan ülke var. Biz şimdi bu çekimserler üzerinde durmayı hedefliyoruz. Batı'nın Amerika'nın yanında yer alan ülke sayısı sadece 14. Bu Filistin’in haklılığının ne kadar ileri derecede kabul gördüğünün en açık, en güzel ifadesidir.

"Dünya barışını korumak Birleşmiş Milletler’in temel görevidir"

Durum böyle olduğuna göre bizim diplomatik hamlelerimizi devam ettirmemiz önemlidir. Bu 40 ülkenin İsrail zulmüne karşı Filistin’in yanında yer almasını sağlayabilir miyiz? Bunun gayreti içerisinde olmamız lazım. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nden öte Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun tavrı beni çok çok umutlandırıyor. Öbür tarafta da bizim Rusya'yla olan görüşmelerimiz devam ediyor ve bugüne kadar da herhangi bir sıkıntı yaşamadık, yaşamıyoruz. Bundan sonra da yaşayacağımıza ihtimal vermiyorum. Birleşmiş Milletler kurumsal olarak sistemini işletemez halde ve eli kolu bağlı yaşananları seyretmektedir. Maalesef “Dünya beşten büyüktür” çıkışımıza gerekçe olan bu buhranın acı sonuçlarını bir kez daha yaşıyoruz. Dünya barışını korumak Birleşmiş Milletler’in temel görevidir. Güvenlik Konseyi’nin çarpık yapısı nedeniyle bu görevi yapamaz haldedir. Allah korusun kapsam olarak daha büyük bir çatışmalı süreçte BM’nin sonu Milletler Cemiyeti gibi olur. Bu sebeple, zararın neresinden dönersek kardır anlayışıyla hareket etmeli ve BM sisteminde revizyonu konuşmalıyız. Vakit çok geç olmadan bunu yapmak zorundayız. Yoksa BM sistemi çıkacak büyük bir yangını söndüremeyecek ve dünya yeni bir kaybediş sürecine girecektir.

"Eurofighter konusunda İngiltere'nin bakışı olumlu"

F-16 meselesinde biz muhataplarımıza dedik ki “Amerika Birleşik Devletleri’nin kongresi varsa bizim de kongremiz yani Meclisimiz var.” Parlamentomuzdan nihai karar çıkmadıktan sonra söyleyecek herhangi bir şey yok. “Ben Cumhurbaşkanı olarak bunu parlamentoya sevk ettim ve bana teşekkür ettiniz. Görevimi yaptım ama sizlerden de bir şey bekliyorum. Sizler de eş zamanlı olarak bu konuda kongrenizden bunu geçirin, beraberce eş zamanlı olarak bu adımları atalım.” diyorum. Bir diğer konu da Eurofighter Typhonn meselesi… Kaldı ki Eurofighter konusunda da aslında İngiltere'nin bakışı olumlu. Maalesef Almanya'da bir sıkıntı söz konusu. Fakat pürüzleri gidermek için İngiltere'nin olumlu yaklaşımı oldu. Almanlarla konuyu görüşeceklerini söylüyorlar. Bu noktada başka alternatiflerimiz de yok değil.

Bugünün gazete manşetleri için tıklayın >