Doğu Türkistan mücadelesinin korkusuz lideri Osman Batur Kimdir?

Arşiv
Arşiv

Çin'in Doğu Türkistan'da yaptığı baskılara karşı direnen lider Osman Batur'un hayatını, siyasete girme sürecini, Doğu Türkistan mücadelesini ve ölümünü editörümüz Sena Özyurt ele aldı.

Göçebe bir hayat yaşadı, 10 yaşına gelmeden iyi at binmeyi ve avcılığı öğrendi. Doğu Türkistan bölgesinde önemli bir istiklal mücadelesi verdi. Halkını özgürlüğe kavuşturmak için uzun yıllar savaştı. Türklerin ikinci Kürşad'ı olduğunu söyleyenler bile var. Kahramanlıklarından dolayı halk arasında gittikçe efsaneleşti. Profil'de bu haftaki konuğumuz 20. yüzyılda Çin'e karşı en büyük mücadeleyi vermiş bir halk efsanesi: Osman Batur.

Osman Batur kimdir?

Osman Batur, resmi adıyla Osman İslamoğlu. "Batur" lakabı, ona halk tarafından verilmiş, kahraman anlamına gelen bir isim. 1899'da Doğu Türkistan’ın Altay bölgesinde, Köktogay'da doğdu. Babası İslam Bey, orta halli bir çiftçiydi. Annesinin isminin ise bizim Ayça diye lügatımıza aldığımız Kayşa Hanım olduğunu biliyoruz. Osman Batur'un eğitim hayatına dair pek bilgi bulmak mümkün değil. Yalnızca çoğu Kazak Türkü gibi camii hocasından dini dersler aldığını biliyoruz. Osman Batur'un çocukluk ve gençlik yılları hakkında da kanıtlı belgeler yok.

Göçebe bir hayat yaşamış, daha 10 yaşına gelmeden iyi at binmeyi ve avcılığı öğrenmişti. 12 yaşındayken direnişin inceliklerini oralarda meşhur olan Böke Batur adlı kahramandan öğrendiği söylentisi var. Ancak bunu doğrulayacak bir kaynak bulamamakla beraber Osman Batur'un gençlik yılları bir Türk masalı veya Dede Korkut hikâyelerinden alınmış pasajlarla elimize ulaşıyor. Ama şu kesin ki, Osman Batur, Böke Batur’un “Bir gün biz kâfirleri yine çöllerin öbür tarafına atacağız. Sayıları Taklamakan Çölü’ndeki kum taneleri kadar olsa bile” sözünü, hayatının ideali olarak seçmişti. 40 yaşına kadar çiftçilikle uğraştı.

İlk mücadelesi Moğollara karşıydı. Bir rivayete göre bir gün yengesiyle Osman beraber yürürlerken Moğol askerleri yengesini ve kendisini sudan bir sebepten tutuklamaya kalkıyor. Osman tepki vermeyip askerlerle yürümeye başlıyor ve bir anda iki Moğol askerinin de üstüne çullanıyor, ikisini de gücüyle yenerek evine geri dönüyor. Bunun ardından durumu öğrenen Moğol yetkililer bölgeye Küliy Teyci adında bir araştırmacı gönderiyor. Küliy, soruşturma için Osman Batur'la konuşmaya başlayınca Osman'ın söylediği şu sözden çok etkileniyor:

“Evet bu işi ben yaptım fakat bunu, iddia edildiği gibi şahsî bir çıkar sağlamak için değil, milletimizin zaten yüce olan şanını kendi çapımda daha da yükseltmek için yaptım. Eğer beni böyle uydurma suçlamalar ile yakalasalardı onlar için övünç kaynağı olacak ve beni aşağılayacaklardı. Ben onlara bu fırsatı vermedim. Olay budur.” Bu konuşmanın ardından Küliy Teyci, kendini görevlendiren yetkililere Osman Batur'u bulamadığını söylüyor ve bu konu burada kapanıyor.

Osman'ın elimize gelen fotoğraflarında onun uzun boyu, esmer, çatık kaşlı biri olduğunu görüyoruz. Onu anlatanlar da çok sakin ve fazla konuşmayan, vakarlı bir insan olarak bahsediyor. Osman Batur'un davasını anlamak içinse önce Doğu Türkistan'ı anlamalıyız. Kısaca size Doğu Türkistan'ı anlatacağım..

Doğu Türkistan mücadelesi

Doğu Türkistan ticaret yolunun merkezi olduğu için her zaman büyük güçlerin, özellikle de sınır ülkelerinin gözünü diktiği bir bölgeydi. Çin, 639'da Hunlarla savaşarak Doğu Türkistan'ı işgal etmiş ve ancak 715'e geldiğimizde oradan çıkarılabilmişti. Tam 11 asır sonra 1880'li yıllara geldiğimizde İngiltere ve Rusya'nın Çin'i hesap etmeden bu topraklara girmesi, Doğu Türkistan'ın tekrardan özgürlüğünü kaybetmesine ve 1100 yıl sonra tekrardan Çin idaresi altına girmesine neden oldu.

Çin, 1876’da Doğu Türkistan'ı işgal etti ve 8 sene süren kanlı savaş sonucunda Çin, 1884'te özerk bir eyalet olarak Doğu Türkistan'ı idaresi altına aldı. Özerk dediğime bakmayın, Uygurların kendilerini yönetme ve temsil etme hakları hala yok. Doğu Türkistan’daki bütün önemli siyasi, ekonomik ve yönetim pozisyonlarının %90’ı Çinlilerin elinde.

Doğu Türkistan için bu kadar uğraşmalarının sebebi buranın çok stratejik bir konumda olmasıydı. Doğu Türkistan'ın 3 tarafı dağlarla çevrili, yalnızca Çin'e bakan tarafı dümdüz. Çin'in topraklarının 6'da 1'ini, sınırlarınınsa 4'te 1'ini oluşturuyor. 18884'te Çinli General Zuo Zong Tang "Çin'in güçlenmesi Kuzeybatı olmazdan olamaz." Demişti.

Kuzeybatı, yani Doğu Türkistan. Çin hala bu düşüncede ve yaptığı zulme, soykırıma bu mentalitede devam ediyor. Yabancılardan topraklarını temizlemek isteyen Uygurlar, Çinlilere karşı çok fazla ayaklandılar: Bunlardan ikisi başarıya ulaştı. İlk önce 1933’de daha sonra 1944’te Doğu Türkistan Cumhuriyeti devletini kurdular ancak bu bağımsız cumhuriyetler, Sovyet askeri müdahaleleriyle devrildi.

Osman Batur'un neredeyse yeni işgal edilmiş bir bölgede doğması sizin için bir şey ifade ediyor mu? Henüz sinmemiş bir halk var. Çin'in tüm baskıları şiddetle devam ediyor o tarihte. Halk da sokakta protestolar düzenliyor.

Osman Batur Çin'e karşı ne yaptı?

1934'te Çin, Osman Batur’un memleketi Köktogay’da camiilere saldırmış ve Kur’an-ı Kerim’leri yakmıştı. Bu olay kısa sürede barış yoluyla çözüldü ancak büyük bir isyana zemin hazırladı. Tabii, Çin sistematik olarak işgal, saldırı ve baskılarına devam ederken aileleri ellerinde bulunan silahları hükumete teslim etmeye zorluyordu.

Geldik 1940'lara. Asıl hikaye burada başlıyor. 12 Şubat 1940. Altay’ın Sarıtogay şehrinde Akit Hacı Camii’nde büyük bir saygısızlık yaşandı. Çinli askerler, halkın elindeki silahları teslim etmesi için duyuru yapmaya camiye girdi. Çinli askerler camiye botlarıyla girmişti ve pervasız hareketlerde bulunuyorlardı. Doğu Türkistan'daki gruplar baskı ve zulümden yılmış bir bir şekilde teker teker silahlarını Çin'e teslim edip Çin hükumetiyle barış anlaşması imzalarken silahını asla teslim etmeyen biri vardı: Tabii ki, Osman Batur.

Çinli yetkililer Osman'ın babası İslâm Bey’den silahların toplanıp teslim edilmesini istedi, ancak Osman, ailesinin tüm telkinlerine, yakarışlarına rağmen silahını teslim etmemişti. Bu sorunların barış yoluyla çözülemeyeceğini biliyordu. O zaman tarihe geçen şu sözünü söylemişti: “Bugün silahını veren yarın canını verir. Benim Çinlilere verecek silahım yok. İstiyorlarsa gelip kendileri alsın. Korkanlar silahlarını teslim edebilirler.”

Bu tepkisinden sonra Osman'ın dağlardaki maceraları başladı. Oğlu Şerdiman ve arkadaşı Süleyman’ı yanına alarak dağa çıktı. Osman Batur’un dağa çıkması Çinlilerin vereceği karşılıktan korkan halk tarafından ilk başlarda tepkiye yol açmıştı. Halk, arkalarında durmamıştı. Zaman içinde Osman'ın davasının ne kadar haklı bir dava, hatta bir görev olduğu fark edildi. Neyse ki, silahlarıyla beraber çok az kişiyle dağa çıkan Osman Batur'un yanına kısa zaman içinde yüzlerce destekçi katılmıştı.

Osman Batur liderliğindeki direnişler

Osman Batur'un diğer çocukları da 1941’den itibaren babalarının istiklal mücadelesine katılmışlardı. Doğu Türkistan bölgesinin başkenti olan Urimçi idaresi de bundan bir yıl öncesinde Altay’da Ruslara maden arama izni vermişti. Aynı idare o dönemlerde baskının şiddetini artırmış, rastgele evlere baskın düzenliyor, suçsuz insanları tutukluyor ve Çin askeri varlığını iyice artırıyordu. Osman da, hem Sovyetleri, hem de Çinlileri bölgeden temizlemek için peşine takılan genç-yaşlı büyük bir nüfusla çalışmalara başlamıştı.

Mayıs 1941de Osman'ın emriyle Altay’da görevli bir çok Rus kurşuna dizilmişti. Olaylar ikinci dünya savaşı sırasında gelişmekte olduğu için de bu istiklal mücadelesi iyice ivme kazanmıştı. Çinliler ve Sovyetler'in odağının Mihver kuvvetleriyle mücadelede olması bu büyük isyanı bastırmakta yetersiz kalmalarına neden olmuştu. Bu dönemde Osman Batur siyaseti de aktif kullanmıştı. Doğu Türkistan'ı yönetmekle görevli olan Çinli yetkili Şın Şı-sey, 1934-1942 yılları arasında burayı resmen bir Sovyet uydusu olarak kullanıyor, Sovyet tarzı bir yönetim uyguluyordu.

Şın Şı-sey'in Sovyetlerden yüz çevirip merkezi Çin’e yanaşması tabii ki Moskova'yı rahatsız etmişti. Böylelikle Sovyetler, Moğolistan Devlet Başkanı Çoybolsan üzerinden Osman Batur ve destekçilerine destek sağlamaya başladı. Bu destekle Osman Batur ve destekçileri Mart 1942’den Nisan 1943’e kadar hükümet askerlerine baskınlar yaptı, Çin'e büyük zararlar verdi.

Bu baskınların üzerine Osman'ın eşi, üç oğlu ve beş kızı hapse atıldı, erkek kardeşi Delilhansa katledildi. Osman durmadı, bu desteklerin de yardımıyla birçok zafer elde etti. En büyük destekleriyse özgürlüğe susamış olmalarıydı. Altay, Çinlilerden kurtulmuştu. Osman, Hür Altay teşkilât divanının 22 Temmuz 1943'te Bulgun’da yaptığı bir törenle hem Batur unvanına değer görüldü, hem de “Han” rütbesi aldı. Bundan birkaç ay sonra ise "Başkomutan" unvanını alacaktı.

1944’te savaş Altay’ın diğer bölgelerine de yayılmıştı. İli şehrinde de Alihan Töre liderliğinde ayaklanma başladı, ayaklanma sonucunda Doğu Türkistan Cumhuriyeti kuruldu ve Alihan Töre cumhurbaşkanı ilan edildi. Kurulan devleti ilk tanıyan kişi ise tabii Osman Batur.. Ardından Alihan Töre, Osman'ı Altay Valiliğine atıyor.

Bu atama sonucu Osman çok büyük bir acıyla karşılaşıyor. Atamanın bedeli olarak Çinli yetkililer, Osman Batur’un 18 yaşındaki kızıyla 14 yaşındaki oğlunu annelerinin gözü önünde hunharca katlediyor. Bununla bitmiyor. 11 yaşındaki oğlu ve 9 yaşındaki kızı da 20 metre derinliğindeki bir kuyuya atıyor. Bunun sonucunda anneleri Mamey nehre atlayarak intihar ediyor ama kurtarılıyor.

Osman Batur'u pes ettirmek imkansızdı. Yoğun çatışmalarla geçen sürecin ardından 1945'te Altay halkının savaşı kazandığı ilan edildi. Doğu Türkistan Millî Ordusu Manas’a geldi, Çin askerleri ateşkes talebinde bulundu.

14 Eylül’de başlayan müzakereler, “11 Bitim Anlaşması" ile Ocak 1946da sonuçlandı. Ancak Osman Batur için her şey burada bitmedi. Alihan Töre'nin ortadan kaybolması, İli'nin Sovyet etkisine girmeye başlaması gibi durumlar, onun İli Hükumetine güvenini sarsmıştı. Bu güvensizliği, bütün rütbelerin ondan alınmasına sebep oldu. Ülkede Sovyet tesirinin artması üzerine merkezî hükümet, Mayıs 1947de Urumçi hükümeti başkanlığına Mesut Sabri Baykozi’yi getirdi.

Baykozi, Osman Batur’u Urumçi’ye davet etti ve tekrar Altay valiliğine atadı. Ancak uzun sürmedi. Ertesi yıl Komünist Çin, Doğu Türkistan'ı işgal etti. Osman Batur tekrardan görevden alındı ve 6 ay boyunca, yakalanması için üzerine salınan birliklerle savaştı. 26 Eylül 1949’da genel vali Burhan Şehidî ve kumandan Tao ülkenin savaşsız bir şekilde Komünist Çin’e teslim edildiğini ilân etti.

Komünist birlikleri Osman Batur’un yakalanması için 8. Kızılalay’ı görevlendirdi. 1950'nin 17-18 Şubat gecesi, Osman Batur, esir düştü. Bir ay içinde Urumçi'ye götürüldü. Ağır işkenceler gördü ve hakkında idam kararı verildi. İdam kararı uygulanmadan önceyse Osman, göğsüne asılan “işte baturunuz Osman” levhası ile teşhir edilerek Urumçi sokaklarında dolaştırıldı. Ardından 29 Nisan’da idam edildi.

Doğu Türkistan'da hala unutulmayan bir şahsiyet olan Osman Batur, Türk'ün istiklal mücadelesi deyince akla gelen isimlerden olmalı.

Bugünün gazete manşetleri için tıklayın >