Doğum gününde, hem gerçek hem de en absürd metinlerin yazarı Julio Cortazar

"Cortazar okumamış bir insan kader kurbanıdır" - Pablo Neruda

Arjantin ve dahi dünya edebiyatının en gerçek ve en absürd hikayelerini yazmış yazarıydı Julio Cortazar, 26 Ağustos 1914'te doğdu.
Onun yazdıkları rasyonel aklın kabul edemeyeceği kadar dolaylı fakat üzerinde biraz düşünüldüğünde mesajını en sade biçimde veren metinlerdi.

İyi bir Cortazar okuyucusu, "neden Cortazar gibi yazamıyorum?" sorusu olmadan hayatına devam edemez.

Cortazar yazma eylemine imrendirir ve böylesi bir ifade biçimini nasıl bulduğu ile ilgili hayret uyandırır.

Pablo Neruda, Cortazar ile ilgişi şu cümleleri sarf eder,
"Cortazar okumamış insan bir kader kurbanıdır. Eserlerini okumamak korkunç sonuçları olan, sinsi ve ölümcül bir hastalıktır. Hayatında hiç şeftali tatmamış bir insanın durumu gibi kişi yavaş yavaş mutsuzlaşır, fark edilir şekilde solgun görünür. Bunların hiçbirinin başıma gelmesini istemem, ve bu nedenle büyük Julio Cortazar'ın bütün üretimini ve ahlaki oyunlarını yutarcasına okuyorum"
Cortazar'ın Nermin Özdilkural çevirisi ile bir röportajından...

                                    
                                    "Sınıf arkadaşlarımın çoğunda fantastik duyusu yoktu. Her şeyi olduğu gibi kabulleniyorlardı. Bu bir bitkidir, şu bir koltuktur. Ama benim için, nesnelerin o tanımları yeterli değildi. Annem, ki hâlâ hayatta, hayal gücü kuvvetli bir kadındır; beni her zaman teşvik etti bu konuda. “Hayır, böyle olmaz; ciddi olmalısın,” demek yerine hayal gücümü kullandığım için memnundu. Fantastik dünyaya yöneldiğim zaman bana kitaplar vererek yardımcı oldu. Edgar Allan Poe'yu ilk okuduğumda henüz dokuz yaşındaydım. Kitabı gizlice alıp okudum, çünkü annem onu okumamı istemiyor, bunun için fazla küçük olduğuma inanıyordu. Haklıydı da. Kitap beni gerçekten korkutmuştu da, üç ay boyunca hasta gibi dolaşmıştım; çünkü yazılanların gerçek olduğuna yürekten inanmıştım, Fransızların deyişiyle dur comme fer.. Fantastik öğeler bana göre tamamen doğaldı. Bundan en ufak bir kuşku duymamıştım. Hayatta her şey zaten öyleydi. O tür kitapları arkadaşlarıma verdiğimde, “Yok, biz Kovboy öykülerini tercih ediyoruz,” diyorlardı. O zamanlar kovboylar epeyce tutuluyordu. Buna da anlam veremiyordum. Ben doğaüstü, fantastik dünyayı yeğliyordum."
Cortazar'ın Nermin Özdilkural çevirisi ile bir röportajından... "Sınıf arkadaşlarımın çoğunda fantastik duyusu yoktu. Her şeyi olduğu gibi kabulleniyorlardı. Bu bir bitkidir, şu bir koltuktur. Ama benim için, nesnelerin o tanımları yeterli değildi. Annem, ki hâlâ hayatta, hayal gücü kuvvetli bir kadındır; beni her zaman teşvik etti bu konuda. “Hayır, böyle olmaz; ciddi olmalısın,” demek yerine hayal gücümü kullandığım için memnundu. Fantastik dünyaya yöneldiğim zaman bana kitaplar vererek yardımcı oldu. Edgar Allan Poe'yu ilk okuduğumda henüz dokuz yaşındaydım. Kitabı gizlice alıp okudum, çünkü annem onu okumamı istemiyor, bunun için fazla küçük olduğuma inanıyordu. Haklıydı da. Kitap beni gerçekten korkutmuştu da, üç ay boyunca hasta gibi dolaşmıştım; çünkü yazılanların gerçek olduğuna yürekten inanmıştım, Fransızların deyişiyle dur comme fer.. Fantastik öğeler bana göre tamamen doğaldı. Bundan en ufak bir kuşku duymamıştım. Hayatta her şey zaten öyleydi. O tür kitapları arkadaşlarıma verdiğimde, “Yok, biz Kovboy öykülerini tercih ediyoruz,” diyorlardı. O zamanlar kovboylar epeyce tutuluyordu. Buna da anlam veremiyordum. Ben doğaüstü, fantastik dünyayı yeğliyordum."

                                    
                                    Kim gidip dolaşıp geri dönerse, gözlerini de açık tuttuysa, kafesinin biçimini, açısını, kaçışı kolaylaştıran geçitleri daha iyi bilecektir.
Julio Cortazar - Andres Favanın Güncesi
Kim gidip dolaşıp geri dönerse, gözlerini de açık tuttuysa, kafesinin biçimini, açısını, kaçışı kolaylaştıran geçitleri daha iyi bilecektir. Julio Cortazar - Andres Favanın Güncesi

                                    
                                    Yaşam ki devinimle ritim kazanır, ama katı bir hayal zamanı ortadan kesip dilimlere bölerek devinimi yok eder, o uçucu, elle tutulmaz, en gerekli, en öz zaman kıymığını seçmezsek eğer.
Julio Cortazar - Cinayeti Gördüm
Yaşam ki devinimle ritim kazanır, ama katı bir hayal zamanı ortadan kesip dilimlere bölerek devinimi yok eder, o uçucu, elle tutulmaz, en gerekli, en öz zaman kıymığını seçmezsek eğer. Julio Cortazar - Cinayeti Gördüm

                                    
                                    Aşk törendir, bir çeşit varoluş törenidir, varoluşunu size veren, verici, varlıkların birbirine kendisini sunduğu tören. İşte bu nedenledir ki bunları ta başından düşünmesi gerektiği geliyordu şimdi aklına; insan kendisine sahip olamadan bir başkasına sahip olamazdı ve gerçekte de varlığına sahip olan kim vardı sözün gerçek anlamında? 
Sahi kim kendini yanlış yoldan çevirebilmişti ki, kim yalnızca kendisiyle arkadaşlık etmeyi bile istemeyecek kadar salt yalnızlıktan kaçıp kurtulabilir ve sinemalara atılmaktan, genelevlere dost ve arkadaş evlerine gitmekten, kendini bir mesleğe vermekten ya da öbür insanlar arasında kendini daha az yalnız hissetmek amacıyla evliliklerden alıkoyabilir? Böylelikle, iki karşıt açıdan bakıldığında, yalnızlığın en üst noktası yine de insanı dosdoğru insan çokluğunun tam ortasına atıyor ve arkadaşlık düşlerine, aynalarla ve kim kendini yankılanan seslerle dolu salonlardaki yapayalnız insana götürüyordu. Böylelikle evet, onun gibileri, yani kendilerini oldukları gibi kabul etmiş olanlar (ya da çok yakından tanıyınca yadsıyanlar) aykırılıkların en belalısının karşısında buluyorlardı kendilerini, belki de sınırı aşma gücünü kendilerinde bulamayarak düşüncede bambaşka biri olabilmenin kıyıcığında kalakalmak gibi. Çevreyle hassas ilişkiler ve olağanüstü uyumlar sonunda "bambaşka biri oluş" tek bir yoldan gerçekleşebilirdi, o da uzatılan ele, dışarıdan bir başka elin, bir başkasının elinin uzanarak karşılık vermesiyle ancak.
Julio Cortazar - Seksek
Aşk törendir, bir çeşit varoluş törenidir, varoluşunu size veren, verici, varlıkların birbirine kendisini sunduğu tören. İşte bu nedenledir ki bunları ta başından düşünmesi gerektiği geliyordu şimdi aklına; insan kendisine sahip olamadan bir başkasına sahip olamazdı ve gerçekte de varlığına sahip olan kim vardı sözün gerçek anlamında? Sahi kim kendini yanlış yoldan çevirebilmişti ki, kim yalnızca kendisiyle arkadaşlık etmeyi bile istemeyecek kadar salt yalnızlıktan kaçıp kurtulabilir ve sinemalara atılmaktan, genelevlere dost ve arkadaş evlerine gitmekten, kendini bir mesleğe vermekten ya da öbür insanlar arasında kendini daha az yalnız hissetmek amacıyla evliliklerden alıkoyabilir? Böylelikle, iki karşıt açıdan bakıldığında, yalnızlığın en üst noktası yine de insanı dosdoğru insan çokluğunun tam ortasına atıyor ve arkadaşlık düşlerine, aynalarla ve kim kendini yankılanan seslerle dolu salonlardaki yapayalnız insana götürüyordu. Böylelikle evet, onun gibileri, yani kendilerini oldukları gibi kabul etmiş olanlar (ya da çok yakından tanıyınca yadsıyanlar) aykırılıkların en belalısının karşısında buluyorlardı kendilerini, belki de sınırı aşma gücünü kendilerinde bulamayarak düşüncede bambaşka biri olabilmenin kıyıcığında kalakalmak gibi. Çevreyle hassas ilişkiler ve olağanüstü uyumlar sonunda "bambaşka biri oluş" tek bir yoldan gerçekleşebilirdi, o da uzatılan ele, dışarıdan bir başka elin, bir başkasının elinin uzanarak karşılık vermesiyle ancak. Julio Cortazar - Seksek
Bugünün gazete manşetleri için tıklayın >