Dünyanın en zenginleri neden kaçış sığınakları inşa ediyor?

Jeff Bezos, Mark Zuckerber, Elon Musk, Peter Thiel gibi teknolojinin ve dolayısıyla ekonominin başındaki isimlerin muhtelif yerlerde inşa ettirdikleri kıyamet sığınaklarının perde arkasındaki gerçeklerini editörümüz Ebubekir Yılmaztürk anlattı.
Amerika’nın popüler bilim dergilerinden The Wired, geçen hafta dünyanın en zengin altıncı insanı olan Facebook kurucusu ve Meta CEO’su Mark Zuckerberg’in Hawai’de 5 bin metrekarelik bir yeraltı sığınağı inşa ettiğini ortaya çıkardı. Bu yeraltı sığınağı, içinde onlarca binanın ve birbirine asma köprüyle bağlı kendi kendine yetebilecek su ve tarım sistemi olan 270 milyon dolarlık bir “kaçış şehrinin” sadece bir bölümü.

Mark Zuckerberg, 2023’ü geride bırakıp 2024’e girdiğimiz bugünlerde yeni yılı sığınak ve kaçış planı yaparak karşılayan tek milyarder değil. Amazon’un kurucusu Jeff Bezos, yıllardır yaşadığı Seattle’i terk edip zenginlerin malikanelerinin bulunduğu “zengin sığınağı” adası Indian Creek’e taşınıyor, PayPal kurucusu Peter Thiel Yeni Zelanda’da yeraltı malikanesi inşa etmeye ve hepimizin bildiği gibi bu adam da komple dünyadan gitmeye çalışıyor uzun bir süredir. Onlar böyle yapınca da iddiaların ardı arkası kesilmiyor. İnsanlığın bilmediği yeni bir felaketi bildikleri için mi saklanmaya çalışıyorlar?
Sığınaklar nasıl inşa ediliyor?
Aslına bakarsanız tehlikeler karşısında sığınak inşa etme fikri çok ilkel bir düşünce. Sadece insanlığın değil, yaratılmış bütün varlıkların refleksleri; bir tehlike karşısında kendini yerin altına gizlemeye eğilimli. Mesela kuşlar. Günümüzden 66 milyon yıl önce bir asteroidin bugünkü Meksika kıyılarına çarpmasının, dinozorlar dahil olmak üzere canlılar dünyasının dörtte üçünün yok olmasına neden olduğu biliniyordu. Hayatta kalan canlı türlerinden biri olan kuşların asteroidden önce yer altına saklandıkları ya da yumurtalarını gömdükleri iddia edilir.

Kronolojik olarak günümüze daha çok yaklaşacak ve insan neslinden örnekler verecek olursak Soğuk Savaş döneminin sığınaklarından bahsetmek gerekir. Mesela İsviçre’deki Sonnenberg Tüneli.. 1963 tarihli bir yasayla vatandaşlarını nükleer serpintilerden korumayı amaçlayan İsviçre federal hükümeti, o tarihlerde 32 milyon dolarlık bir bütçe ayırarak karayollarına bağlı bir tüneli sığınak haline getirmişti. Tüneller arasında bir mağara gibi görünen bu barınakta; komuta merkezi, hastane, radyo istasyonu, hapishane hücreleri ve havalandırma sistemleri bulunuyodu. Hiçbir zaman kullanmaya ihtiyaç duymasalar da günümüzde turistik ziyaretler için mekan aynı şekilde korunuyor. Gitmeyi düşünürseniz, Soğuk Savaş barınakları hakkında fikir verebilecek bir gezi olabilir.

Bir diğer örnek Bunker-42. Rusya’da bulunan bu sığınak 600 kişiyi 30 gün boyunca dış dünyaya ihtiyaç duymayacak şekilde koruyabiliyordu. Yerin 65 metre altına inşa edilen sığınakta özellikle yiyecek ve su stoğuna önem verilmişti. 2000 yılına kadar gizli tutulan bu sığınak, 2017 yılında halka açıldı. Yine Soğuk Savaş güzergahında devam edecek olursak Letonya’da bulunan Liigatne Sovyet Sığınağı’ndan bahsetmemek olmaz.
Zamanında Letonya’nın seçkin komünistleri için inşa edilen bu sığınakta birkaç ay boyunca hayatta kalmaya yetecek kadar stok bulunuyordu. Bu sığınak da günümüzde müzeye çevrilmiş durumda. Bütün bu sığınak örnekleri çoğaltılabilir çünkü 1945’teki Trinity nükleer testi savaşla alakası olmayan ülkeleri bile sığınak gibi önlemler almaya itmişti.
Sığınaklar hakkında ne biliyoruz?
Geçtiğimiz günlerde ABD’nin önde gelen dergilerinden Wired, Mark Zuckerberg’in Kauai adasındaki 200 milyon doların üzerinde değeri olan yeni ikametgahına ilişkin detaylı bir araştırma yayınladı. Hikayeleştirilmiş uzun bir anlatımı olduğu için araştırmayı sizin için özetlemeye çalıştım. İşte karşınızda modern zamanların en büyük kaçış şehri!

75 bin nüfuslu Kauai adası Zuckerberg’ün 2014 yılında ilgisini çekmişti ve sürpriz bir kararla 170 milyon dolar harcayarak adadan 283 dönüm arazi satın almıştı. Zuckerberg şimdi ailesi ve arkadaşları için bu adada son teknoloji bir şehir kurmanın büyük adımlarını atıyor. Bahsettiğim bu kocaman arazinin üzerine 12 konut inşa ediliyor. Bu binalarda 30 yatak odası ve 30 banyo olacak. Bu konutların; içinde konferans odaları, ofisler ve büyük yemekhanelerin olduğu iki ana bina etrafına inşa edilmesi planlanıyor.
Bütün bu yapılara ek olarak arazideki büyük ağaçların üstüne 11 adet yuvarlak ağaç evi inşa ediliyor. Ağaç evler birbirine asma köprülerle bağlanıyor, böylece bu evlerde yaşayanların Yüzüklerin Efendisi’ndeki orman elfleri gibi bir “ağaç köyde” yaşaması öngörülüyor. Arazinin bir diğer ucunda ise içinde spor salonu, havuzlar, tenis kortları olan bir spor/hobi binası olacak. Aslında şimdiye kadar saydıklarımız dünyanın en zengin insanlarından birisinin olağan fantezileri gibi geliyor kulağa.
Meta CEO’su Mark Zuckerberg’ü gündeme getiren kısım; yerin üstüne inşa ettikleri değil, altına kurduğu devasa Kıyamet Sığınağı. Soğuk Savaş döneminin nükleer sığınaklarından farklı olarak burada stok ihtiyacı duyulmuyor. Çünkü gelişmiş teknolojinin başında oturan bu adam, sığınakta kendi suyunu arıtabilecek, kendi bitkilerini yetiştirebilecek ve havayı sürekli temiz tutacak bir ekosistemi yerin altındaki devasa alana kuruyor. Aslına bakarsanız Zuckerberg’ün sığınağı hakkındaki bilgiler çok kısıtlı.

Nöbet tutan bekçiler sosyal medyada bir selfie paylaştığında dahi işten atılıyor. Araziyi sadece uzun bir duvar değil, her noktaya konulan güvenlik kameraları da koruyor. Aslına bakarsanız yaptıkları üzerine konuştuğumuz bu Wired Dergisinin raporu 2 kaynaktan besleniyor: Amerikalı Medya Teorisyeni Douglas Rushkoff ve Kauai Adası sakinleri. Teorisyene en son geleceğiz çünkü sadece Zuckerberg’ü değil; Jeff Bezos, Elon Musk, PayPal kurucusu Peter Thiel, Donald Trump’ın kızı Ivanka Trump gibi birçok ünlü isme işaret ediyor Douglas Rushkoff.
Sığınak inşa ettiği Kauai Adası’nın yerlileri Zuckerberg hakkında çok da iyi konuşmuyorlar çünkü, Beyaz Adam yine gittiği yerin düzenini bozmuş. Zuckerberg araziyi satın alır almaz 75 bin kişinin yaşadığı Kauai adasında farklı sıkıntılar yaşadı. İlk çatışmayı 283 dönüm arazisinin etrafına inşa ettiği büyük bir taş duvarla okyanus manzarasını kapadığı komşularıyla yaşadı. İkinci çatışmada ise doğrudan Hawai geleneklerini karşısına aldı.

Beyaz tüccarların özel mülkiyet rejimini dayatmasıyla birlikte her ne kadar Hawai kendine has mülkiyet gelenekleri geride bıraksa da hala adada “kuleana toprakları” denilen özel bir toprak rejimi uygulanıyor. Hawaililer miras yoluyla çok rahat bir şekilde atalarının özel mülklerinde pay sahibi olabiliyor, resmi bir bildirime gerek kalmadan hak sahipliği nesilden nesile aktarılıyor, bu arazilere ulaşmak, bu arazilerden faydalanmak için komşu arazilerde geçiş hakkına sahip olabiliyor.
Zuckerberg de en büyük pay sahiplerinin haklarını satın alarak elde ettiği 283 dönümde, mülkiyet ve geçiş hakkına sahip küçük payları satın almak için tespit ve satış davaları açtı, önce pay sahiplerini tespit edip ardından mahkeme kararıyla payları zorla satın almaya çalıştı. Hawaililerden gelen “sömürgecilik” tepkileri üzerine özür dileyerek davaları geri çekse de sonrasında yerel firmalarla ve iş insanlarıyla anlaşarak aracılar vesilesiyle bu payları teker teker toplamaya başladı.

Tepkileri dindirmek için eşiyle birlikte Kauai yerlilerine yüklü miktarda bağışlarda bulunan Zuckerberg, adadaki sicilini halen temizlemiş değil. Sırf bu gerginliklerden ötürü Zuckerberg’ün sır gibi sakladığı sığınak projesi hakkında ne görürlerse The Guardian, Wired, Bussines İnsider gibi kaynaklara ücreti mukabilinde konuşuyorlar.
Gelelim bizim teorisyene. Douglas Rushkoff. Medya teorisyeninin iddiasına göre Zuckerberg bu çılgın projesinde tek başına değil. Douglas Ruskoff yeni çıkan “Zenginlerin Kurtuluş Planı: Teknoloji Milyarderlerin Kaçış Fantezileri” adlı kitabında yakın dönemde Silikon Vadi’nin teknoloji liderlerinin buluştuğunu, birçok zengin yeni nesil milyonerin, milyarderin olası bir felaketi düşünerek kaçış senaryosu hazırladığını anlattı.

Ruskoff’a elektrik kesintileri, iklim krizi, iç savaş olasılıkları gibi senaryoları, bu senaryolara karşı nasıl bir sığınak veya kaçış planı gerektiğini soran iş insanlarının bulduğu çözümler ise oldukça farklı. Örneğin yine Aralık 2023 ayında Amazon’un sahibi Jeff Bezos, yıllardır yaşadığı, şirketini bir garajda kurduğu Seattle kentinden Florida’da “zengin sığınağı” olarak bilinen ve anakaradan kopuk, Ivanka Trump gibi ultra zenginlerin malikanelerinin bulunduğu Indian Creek adasına taşındı.
Tam da bu noktada belki de hiçbirimizin bilmediği bir emlak sektöründen bahsediliyor. Vivos ve Rising S Company isimli şirketlerin başını çektiği bu sektörde esasen lüks yeraltı yapıları inşa edilip satılıyor. Müşterilerinin zevklerine göre sığınaklar inşa eden bu firmalar dünyanın farklı bölgelerinde hizmet verirken çalışmalarını büyük ölçüde gizli tutmaya özen gösteriyorlar. İsmini zikrettiğimiz ve hatta sayamadığımız birçok isim bu şirketlerle anlaşarak akıl almaz paralar karşılığında belirli bölgelerden barınak satın alıyor ya da barınak sitelerinden yer tutuyor.
Milyarderler sığınak inşa ederken neyi öngörüyor?
Şimdi gelelim zurnanın zart dediği yere. Bu adamlar niye devasa yatırımlar yaparak sığınaklara sahip olmaya çalışıyorlar? Amerikalı milyarderler bir zombi salgınından veya uzaylı istilasından korktuğu için veya COVİD aşıları insanları maymuna dönüştüreceği için “kaçış planları” yapmıyor. Ellerinde bulundurdukları kişisel veriler, dünyanın gidişatı hakkında kendilerine net bir resim sunuyor. Şahsi katkı paylarının da olduğu bu çöküşü büyük ihtimalle en iyi onlar görüyor. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan dünya düzeni 2023 senesi gibi geride kalıyor, elbirliğiyle paramparça ediliyor.

Rusya’nın işgali karşısında Batı’nın siyasi ve askeri desteğine rağmen Ukrayna 2023 yılında önemli bir kazanım elde edemedi. Evet Putin, amacına ulaşamadı, 1 günde Kiev’in düşmesini beklerken, Ukrayna direndi. Fakat Ukrayna’nın karşı atağı başarılı değil, Ukrayna ordusu askeri desteği toprak kazanımına dönüştüremiyor. Batı’nın beklentisinin aksine Rus ekonomisi çökmedi, Putin hala koltuğunda, halk Kremlin kapılarına dayanmadı.
Üstüne üstlük, İsrail’in Gazze’yi kolektif sorumluluk gibi Ortaçağ’dan kalan ilkelere dayanarak kendince cazalandırmasına, büyük bir sivil katliama imza atmasına koşulsuz destek veren Batı bloğu Rusya karşısında ileri sürdüğü her türlü uluslararası hukuk kuralını İsrail uğruna buruşturup bir kenara attı. Uluslararası hukuk sadece Putin’in tanklarıyla değil, Biden ve Batılı liderlerin İsrail’e yolladığı askeri destekle de lime edildi.
Bakın bu anlattıklarım ve daha fazlası sadece geride bıraktığımız kısa süre içerisinde gerçekleşti. Bütün bunlar olduktan sonra yeni bir salgın hastalığa, nükleer savaşa, robot istilasına kısacası başka felaketlere ihtiyacımız yok. Parayı ve gücü elinde tutanlar sadece dünyanın değil, insanlığın da dengeleriyle oynadıklarının farkında. Bu sebeple; komplovari şeylerden korktukları için değil, insanlığın büyük tepkilerinden ve kendilerinin hedef tahtasına oturtulmasından çekindikleri için “yer yarılmadan içine girelim” telaşına kapıldılar.

Bütün bunları ben söylemiyorum aslında. Bussines Insider, Guardian, NSS Magazine, The Wired, Dataconomy gibi muteber haber kaynaklarından derledim bu içeriği. Özellikle kendi yorumumu katmamaya çalıştım. Ama şuna dikkat çekmeden bitirmek istemiyorum. Bazen etrafımıza ya da aynada kendimize baktığımızda eski neşemizin, yaşama hevesimizin kalmadığını görüyoruz değil mi? Dünya sadece ayaklarımızın altından kaymıyor, aynı zamanda başımıza yıkılıyor gibi.
Bahsettikleri gibi büyük felaketler yaşanacaksa kaçıp How I Met Your Mother izleyebileceğimiz ve hiçbir şeyi umursamayacağımız sığınaklarımız da yok. Yani en azından benim yok. Bu nedenle dünyadan uzak bir yer hayali kurmayıp, bulduğumuz ilk ağacın serinliğinde düşünmemiz gerekiyor. Şahit olduğumuz olayların ne anlama geldiğini ve yarını nasıl etkilediğini düşünüp vicdanımızın sesini dinleyerek harekete geçmemiz şart. Yoksa Gazze’yi - Doğu Türkistan’ı geçtim, Hawaii’yi bile yok eden o kör hırs; hepimize dokunacak. O zaman kimse “benim sorunum değil” diyemeyecek.
Zarifoğlu’nun dediği gibi: Eller dizlere vur, kalk.