Ermeni terörüne hangi ülkeler destek verdi?

Ermeni katliamlarına destek veren ülkeler
Ermeni katliamlarına destek veren ülkeler

Osmanlı Devleti’ni parçalama projeleri çerçevesinde sunî olarak ortayaçıkarılan 'Ermeni Meselesi'ni destekleyen ülkeler aynı zamanda Ermeni terörünün birer parçası oldular.

Ermeni terörünün ortaya çıkmasından Ermeni Komiteleri kadar İngiltere, Rusya, Fransa ve Amerika gibi devletler birinci derecede rol oynamışlardır.

İngiltere

                                    
                                    
                                    
                                    
                                    Batı yayılmacılığının temel araçlarından biri durumunda olan misyoner
okulları Osmanlı Devleti'nde XVI. yüzyıldan itibaren faaliyet göstermeye
başlamıştır. Diğer devletler gibi İngiltere de bu yolla Osmanlı Devleti'ndeki
gayr-i Müslim unsurlara ulaşma ve onları bahane ederek Devletimizin içişlerine
karışmaya başlamıştır. İngiltere, 1846 yılında İstanbul'da bir Protestan Cemaati İdare Heyeti
teşekkül ettirmiştir.
İngiltere, Ermeni Meselesi'ne müdahale etmek ve onu kendi lehine
yönlendirmekle hem Rusya'nın elinden önemli bir kozu almış, hem de Osmanlı
Devleti'nin içişlerine karışabilmek için yeni ve önemli bir bahane bulmuş
olacaktı. Çünkü, Ermenilerle ilk ilgilenen ve onları kendi çıkarları için ilk
kullanan devlet Çarlık Rusyası olmuştur. Oysa bu durum İngiltere'nin
Akdeniz'deki, Ortadoğu'daki ve yolları buralardan geçen diğer sömürgeleri için
ilerde tehdit yaratabilecek bir gidişat idi. Ayrıca Rusya, Balkanlar'da Sırp ve Slavları kullanarak yaptığı gibi, Doğu
Anadolu'da da Ermenileri kullanarak sıcak denizlere inmeye çalışmaktadır. İşte Rusya'nın bu amaçları karşısında tedirginliğe düşen İngiltere,
Rusya'nın elinden bu kozu almak için Ermeni "Meselesi'nde yerini almıştır. Böylece iki emperyalist devletin nüfuz mücadelesi neticesinde Ermeni Meselesi
ortaya çıkmaya başlamıştır. İngiltere böylece, batıda Balkanlı ulusları, doğuda
ise Ermenileri kullanarak Basra Körfezi ve Akdeniz'e inmek isteyen Rusya ile
kendi nüfuz bölgesi arasında tampon bir Ermeni devleti kurdurtarak, Ruslarla
Ermenileri çarpıştırmak istiyordu. Aslında her iki devletin de amacı Ermenilerin
bağımsız bir devlet olmasını sağlamak değil, onları kendi nüfuzları altına alarak
kullanmaktır. İngiltere'nin Ermenilere ve Ermeni Meselesi'ne bakış açısını,
yukarıdaki ifadeleri de teyit eden şu hadise açıklıkla ortaya koymaktadır: İngilizlerin l918 Eylül'ünde Bakü'yü boşalttıkları haberiyle beraber,
Ermenilerin hıyanetiyle alakalı haberlerin de çıkması üzerine İngiliz propaganda
hizmetleri bu haberleri tesirsiz kılabilmek için faaliyete geçmiştir. Bu tarihlerde
İngiliz propaganda teşkilatında çalışan A.J. Toynbee şu enteresan memorandumu
kaleme almıştır:
Yukarıdaki haberleri kastederek; 'Ermenilerin kredisini düşürmek, Türk
aleyhtarlığı davasını zayıflatmak demektir. Türk'ün, başı felaketten kurtulmayan,
asil bir insan olduğu itikadını öldürmek çok güç olmuştur. Bu durum bu itikadı
canlandıracak ve Ermenilerin olduğu kadar Siyonistlerle Arapların prestijine de
zarar verecektir.
Türklerin Ermenilere yaptığı muamele, Türk meselesinin radikal şekilde
hallini ülkede ve hariçte kamuoylarına kabul ettirmek için Majesteleri
Hükümetinin elindeki en büyük sermayedir,demektedir.' Görüldüğü gibi, İngiltere, Ermeni Meselesi ile Türk Meselesini, yani Şark
Meselesini de kökünden halletmek; Türk Devleti'nin varlığına son verdiği gibi,
onun kurucusu ve esas unsuru olan Türk milletinin o coğrafyadaki hayat hakkını
da ortadan kaldırmak için gerekli kamuoyu desteğini sağlama peşindedir. Şayet,
İngiltere'nin amacı Ermenilere samimi olarak sahip çıkmak olsaydı, İsveçli Oden
Hedin'in yazdığı gibi; 'Şayet 380 milyon insanı himaye altında tutan, küçük
ülkelerin koruyucusu bir ülke, gerçekten insan haklarını korumayı düşünüyorsa,
buna, Türkiye'den çok daha kötü şartların hüküm sürdüğü müttefiki Rusya'dan
başlaması uygun olurdu kanaatindeyiz.'İngiltere'nin samimiyetsizliği, esas Ermenistan’ı işgali altında tutan, diğer
bütün toplumlara yaptığı gibi Ermenilere de zulmeden Çarlık Rusya'sına ses
çıkarmayıp, hatta zaman zaman işbirliği yapıp, Osmanlı ülkesinde huzur
içerisinde yaşayan Ermeni azınlığın güya haklarını savunmaya kalkmasından
anlaşılmaktadır.
İngiltere Batı yayılmacılığının temel araçlarından biri durumunda olan misyoner okulları Osmanlı Devleti'nde XVI. yüzyıldan itibaren faaliyet göstermeye başlamıştır. Diğer devletler gibi İngiltere de bu yolla Osmanlı Devleti'ndeki gayr-i Müslim unsurlara ulaşma ve onları bahane ederek Devletimizin içişlerine karışmaya başlamıştır. İngiltere, 1846 yılında İstanbul'da bir Protestan Cemaati İdare Heyeti teşekkül ettirmiştir. İngiltere, Ermeni Meselesi'ne müdahale etmek ve onu kendi lehine yönlendirmekle hem Rusya'nın elinden önemli bir kozu almış, hem de Osmanlı Devleti'nin içişlerine karışabilmek için yeni ve önemli bir bahane bulmuş olacaktı. Çünkü, Ermenilerle ilk ilgilenen ve onları kendi çıkarları için ilk kullanan devlet Çarlık Rusyası olmuştur. Oysa bu durum İngiltere'nin Akdeniz'deki, Ortadoğu'daki ve yolları buralardan geçen diğer sömürgeleri için ilerde tehdit yaratabilecek bir gidişat idi. Ayrıca Rusya, Balkanlar'da Sırp ve Slavları kullanarak yaptığı gibi, Doğu Anadolu'da da Ermenileri kullanarak sıcak denizlere inmeye çalışmaktadır. İşte Rusya'nın bu amaçları karşısında tedirginliğe düşen İngiltere, Rusya'nın elinden bu kozu almak için Ermeni "Meselesi'nde yerini almıştır. Böylece iki emperyalist devletin nüfuz mücadelesi neticesinde Ermeni Meselesi ortaya çıkmaya başlamıştır. İngiltere böylece, batıda Balkanlı ulusları, doğuda ise Ermenileri kullanarak Basra Körfezi ve Akdeniz'e inmek isteyen Rusya ile kendi nüfuz bölgesi arasında tampon bir Ermeni devleti kurdurtarak, Ruslarla Ermenileri çarpıştırmak istiyordu. Aslında her iki devletin de amacı Ermenilerin bağımsız bir devlet olmasını sağlamak değil, onları kendi nüfuzları altına alarak kullanmaktır. İngiltere'nin Ermenilere ve Ermeni Meselesi'ne bakış açısını, yukarıdaki ifadeleri de teyit eden şu hadise açıklıkla ortaya koymaktadır: İngilizlerin l918 Eylül'ünde Bakü'yü boşalttıkları haberiyle beraber, Ermenilerin hıyanetiyle alakalı haberlerin de çıkması üzerine İngiliz propaganda hizmetleri bu haberleri tesirsiz kılabilmek için faaliyete geçmiştir. Bu tarihlerde İngiliz propaganda teşkilatında çalışan A.J. Toynbee şu enteresan memorandumu kaleme almıştır: Yukarıdaki haberleri kastederek; 'Ermenilerin kredisini düşürmek, Türk aleyhtarlığı davasını zayıflatmak demektir. Türk'ün, başı felaketten kurtulmayan, asil bir insan olduğu itikadını öldürmek çok güç olmuştur. Bu durum bu itikadı canlandıracak ve Ermenilerin olduğu kadar Siyonistlerle Arapların prestijine de zarar verecektir. Türklerin Ermenilere yaptığı muamele, Türk meselesinin radikal şekilde hallini ülkede ve hariçte kamuoylarına kabul ettirmek için Majesteleri Hükümetinin elindeki en büyük sermayedir,demektedir.' Görüldüğü gibi, İngiltere, Ermeni Meselesi ile Türk Meselesini, yani Şark Meselesini de kökünden halletmek; Türk Devleti'nin varlığına son verdiği gibi, onun kurucusu ve esas unsuru olan Türk milletinin o coğrafyadaki hayat hakkını da ortadan kaldırmak için gerekli kamuoyu desteğini sağlama peşindedir. Şayet, İngiltere'nin amacı Ermenilere samimi olarak sahip çıkmak olsaydı, İsveçli Oden Hedin'in yazdığı gibi; 'Şayet 380 milyon insanı himaye altında tutan, küçük ülkelerin koruyucusu bir ülke, gerçekten insan haklarını korumayı düşünüyorsa, buna, Türkiye'den çok daha kötü şartların hüküm sürdüğü müttefiki Rusya'dan başlaması uygun olurdu kanaatindeyiz.'İngiltere'nin samimiyetsizliği, esas Ermenistan’ı işgali altında tutan, diğer bütün toplumlara yaptığı gibi Ermenilere de zulmeden Çarlık Rusya'sına ses çıkarmayıp, hatta zaman zaman işbirliği yapıp, Osmanlı ülkesinde huzur içerisinde yaşayan Ermeni azınlığın güya haklarını savunmaya kalkmasından anlaşılmaktadır.
Rusya

                                    
                                    
                                    
                                    
                                    Ermeni Meselesi'nin ortaya çıkmasında rol oynayan bir diğer devlet de
Rusya'dır. Rusya, Çar Deli Petro'dan itibaren, bir dünya devleti olabilmek için sıcak
denizlere inmek , İngiltere, Fransa gibi devrin güçlü devletleri ile yarışabilmek
için politikalar geliştirmeye ve uygulamaya başlamıştır. Ancak, bütün bu
politikaların hedefleri Osmanlı Devleti'nin, Türk dünyasının aleyhine olmuştur. Rusya, bir taraftan bulunduğu coğrafyada topraklarını genişletirken, diğer
taraftan Boğazlar, Doğu Anadolu ve Balkanlar yoluyla sıcak denizlere inmeye
çalışmıştır. Oysa, bu yolların hepsi Osmanlı Devleti'ni alakadar etmektedir. İşte Ermeni Meselesi bu politikanın bir parçasıdır. Daha doğrusu, Rusya,
Ermeni Meselesi'ni bu politikasının önemli bir kısmını hayata geçirebilmek için
kullanmayı plânlamıştır. Tabi ki burada şu soru akla gelmektedir. Rusya, niçin
ısrarla Doğu Anadolu ve dolayısıyla Ermenileri kendi politikasının tahakkuku
için vazgeçilmez olarak görmüştür?Çünkü, Ermeni Meselesi'nin ortaya çıkmasında, siyasî konjonktürün
Ermenilerden istifadeyi gerekli kılmasının büyük payı olmuştur. Hakikaten,
Berlin Kongresi'nden sonra artık Balkanların hemen hemen tamamı Osmanlı
Devleti'nden ayrılacak ve bu topraklar, Osmanlı Devleti'ne savaş açmak için
bahane olarak kullanılabilecek yerler olmaktan çıkacaktır. Ayrıca Rusya, sıcak
denizlere inmek için Balkanların kendisine bir geçit olamayacağını, istiklâllerini
kazanmalarını fiilen temin ettiği bu yeni devletlerin kendisine minnet
duygularıyla bağlı kalmadıklarını görmüştür. Bunun için Rusya'nın sıcak
denizlere inmek için yegane yolu Boğazlar ve Kafkaslar-Doğu Anadolu
kalmıştır. Doğu Anadolu'da da Ermenilerden faydalanmayı düşünmüştür.Rusya'nın Kafkaslar ve Doğu Anadolu'daki Ermenilerle ilgilenmesi Küçük
Kaynarca Antlaşması ile Rusya'nın Türkiye'deki Hıristiyanların üzerinde söz
sahibi olması üzerine hız kazanmıştır.Gerek l774 Küçük Kaynarca Antlaşması,gerekse l829 Edirne Antlaşması
ile Osmanlı ülkesindeki Ortodoks Hıristiyanlar üzerinde söz sahibi olan Rusya
hem bu yolla, hem de savaşlarda genellikle Kafkasları ve Doğu Anadolu'nun bir
kısmını sık sık işgal etmeye başladığı için oralardaki Ermeniler üzerinde
propaganda uygulayarak bu meselenin çıkmasını sağlamaya çalışmıştır. Rusya'nın Ermeniler üzerindeki tesirleri ve tahrikleri 93 Harbi ile iyice
artmıştır. Ayastafanos Antlaşması'nın l6.maddesi, Rusya tarafından Osmanlı
Devleti'ne şu şekilde kabul ettirilmiştir:Osmanlı Devleti, Ermenilerin yerleşmiş
oldukları eyâletlerde bölge menfaatlerinin gerektirdiği ıslâhat ve tensikatı vakit
kaybetmeksizin icra edeceğini ve Ermenilerin Kürtlere ve Çerkezlere karşı
emniyetlerini koruyacağını taahhüt eder. Rusların Ermenileri kendi
menfaatleri için bir maşa gibi kullandığı ve bilâhare de kullanmaya devam
edeceği hâdiselerin dönüm noktası bu devre kabul edilir. Bilhassa Rusya’da
yetişen Ermeni gençleri, Rusların rehberliğinde kurdukları sivil çeteler ile,
Kafkas ve Doğu Anadolu Türklerinin unutamayacakları korkunç katliamlar icra
etmişlerdir.Rusya başta olmak üzere , dış güçler bu ve benzeri maddeleri bahane
ederek Osmanlı Devleti'nin içişlerine daha sık ve daha şiddetli olarak
müdahalelerini devam ettirmişlerdir. Osmanlı Devleti, iyi niyetle ıslahat
yapmaya başladığı zaman da yine bu devletler, devletimizin bu gayretlerini
baltalamak, başarısız kılmak için yerli unsurları da kullanmak suretiyle harekete
geçmişlerdir. Bir araştırmacının da ifade ettiği gibi; Ermeniler tarihin hiçbir döneminde
gerçek anlamda bağımsız bir siyasî teşkilâtlanmaya sahip olamamışlardır... Bu
sebeple Ermeniler sürekli olarak başka devletlerin himayesinde yaşamış bir
topluluk olarak değerlendirilebilir. Başka toplumlarla olan beraberliklerinde de
azınlık olmaktan kurtulamamışlardır. Hal böyle olduğu halde, 93 Harbi ve
sonrası gelişmelerden iyice cesaretlenen ve başta Rusya olmak üzere, Osmanlı
Devleti üzerinde birtakım emelleri olan dış güçlerin tahrik ettiği Ermeniler Doğu
ve Güneydoğu Anadolu'da bağımsız bir Ermeni devleti kurma hayaliyle,
kendilerini Bizans'ın asimilasyonundan kurtarıp, kültürlerini,dinlerini
korumalarını, kısaca, bugün Ermeni toplumu ismi altındaki varlıklarını borçlu
oldukları Türk Milleti'ne ve Devleti'ne karşı haince ve gaddarca hareketlerini
artırmışlardır. Bu tutumlarını, yine kendilerinin çoğunlukta oldukları asıl Ermenistan'ı
kendi işgali altında tutan Rusya'nın teşvik ve kışkırtmaları ile I. Dünya Savaşı
yıllarında da devam ettirmişlerdir. Rusya'nın ve diğer Batılı devletlerin
kendilerini maşa olarak kullandıklarını anlamamışlardır.Şu ifadeler, hem önemli bir hakikati, hem de Rusya'nın nasıl iki yüzlü bir politika takip ettiğini
göstermektedir:
Erzurum olayları sırasında oradaki Rusya konsolosu Vali Semih Bey'i
ziyarete gelmiş ve böyle asi bir halkı Rusya'da olsa mutlaka kırarlar 16 demiştir.
Bu, hakikatin ifadesidir. Ancak, aynı konsolos kendisiyle görüşen Ermeni
komitecilerine de Türkiye gibi vahşi bir hükümetin idaresi altında yaşamağa
değmez
demiştir. Bu da Rusya'nın politikasını, samimiyetini göstermesi
açısından önemlidir.Ne enteresandır ki, daha önceki dönemlerde olduğu gibi, I. Dünya Harbi
yıllarında da Ermenileri kışkırtıp, onların ihtiraslarını körükleyip işgal ettiği Türk
topraklarında binlerce Türk'ü katletmelerine sebep olan Rusya'nın devamı olan
Sovyet Rusya, l970'li yıllarda ASALA gibi Ermeni terör örgütlerini yetiştirip,
onlara siyasî ve malî yardım yaparak Türkiye üzerine saldığı yetmiyormuş gibi,
sanki l915'lerde kendi sayesinde Türklere yapılan katliamının faturasını yine
Türklere çıkartmak için gayret sarf etmiştir.
Rusya Ermeni Meselesi'nin ortaya çıkmasında rol oynayan bir diğer devlet de Rusya'dır. Rusya, Çar Deli Petro'dan itibaren, bir dünya devleti olabilmek için sıcak denizlere inmek , İngiltere, Fransa gibi devrin güçlü devletleri ile yarışabilmek için politikalar geliştirmeye ve uygulamaya başlamıştır. Ancak, bütün bu politikaların hedefleri Osmanlı Devleti'nin, Türk dünyasının aleyhine olmuştur. Rusya, bir taraftan bulunduğu coğrafyada topraklarını genişletirken, diğer taraftan Boğazlar, Doğu Anadolu ve Balkanlar yoluyla sıcak denizlere inmeye çalışmıştır. Oysa, bu yolların hepsi Osmanlı Devleti'ni alakadar etmektedir. İşte Ermeni Meselesi bu politikanın bir parçasıdır. Daha doğrusu, Rusya, Ermeni Meselesi'ni bu politikasının önemli bir kısmını hayata geçirebilmek için kullanmayı plânlamıştır. Tabi ki burada şu soru akla gelmektedir. Rusya, niçin ısrarla Doğu Anadolu ve dolayısıyla Ermenileri kendi politikasının tahakkuku için vazgeçilmez olarak görmüştür?Çünkü, Ermeni Meselesi'nin ortaya çıkmasında, siyasî konjonktürün Ermenilerden istifadeyi gerekli kılmasının büyük payı olmuştur. Hakikaten, Berlin Kongresi'nden sonra artık Balkanların hemen hemen tamamı Osmanlı Devleti'nden ayrılacak ve bu topraklar, Osmanlı Devleti'ne savaş açmak için bahane olarak kullanılabilecek yerler olmaktan çıkacaktır. Ayrıca Rusya, sıcak denizlere inmek için Balkanların kendisine bir geçit olamayacağını, istiklâllerini kazanmalarını fiilen temin ettiği bu yeni devletlerin kendisine minnet duygularıyla bağlı kalmadıklarını görmüştür. Bunun için Rusya'nın sıcak denizlere inmek için yegane yolu Boğazlar ve Kafkaslar-Doğu Anadolu kalmıştır. Doğu Anadolu'da da Ermenilerden faydalanmayı düşünmüştür.Rusya'nın Kafkaslar ve Doğu Anadolu'daki Ermenilerle ilgilenmesi Küçük Kaynarca Antlaşması ile Rusya'nın Türkiye'deki Hıristiyanların üzerinde söz sahibi olması üzerine hız kazanmıştır.Gerek l774 Küçük Kaynarca Antlaşması,gerekse l829 Edirne Antlaşması ile Osmanlı ülkesindeki Ortodoks Hıristiyanlar üzerinde söz sahibi olan Rusya hem bu yolla, hem de savaşlarda genellikle Kafkasları ve Doğu Anadolu'nun bir kısmını sık sık işgal etmeye başladığı için oralardaki Ermeniler üzerinde propaganda uygulayarak bu meselenin çıkmasını sağlamaya çalışmıştır. Rusya'nın Ermeniler üzerindeki tesirleri ve tahrikleri 93 Harbi ile iyice artmıştır. Ayastafanos Antlaşması'nın l6.maddesi, Rusya tarafından Osmanlı Devleti'ne şu şekilde kabul ettirilmiştir:Osmanlı Devleti, Ermenilerin yerleşmiş oldukları eyâletlerde bölge menfaatlerinin gerektirdiği ıslâhat ve tensikatı vakit kaybetmeksizin icra edeceğini ve Ermenilerin Kürtlere ve Çerkezlere karşı emniyetlerini koruyacağını taahhüt eder. Rusların Ermenileri kendi menfaatleri için bir maşa gibi kullandığı ve bilâhare de kullanmaya devam edeceği hâdiselerin dönüm noktası bu devre kabul edilir. Bilhassa Rusya’da yetişen Ermeni gençleri, Rusların rehberliğinde kurdukları sivil çeteler ile, Kafkas ve Doğu Anadolu Türklerinin unutamayacakları korkunç katliamlar icra etmişlerdir.Rusya başta olmak üzere , dış güçler bu ve benzeri maddeleri bahane ederek Osmanlı Devleti'nin içişlerine daha sık ve daha şiddetli olarak müdahalelerini devam ettirmişlerdir. Osmanlı Devleti, iyi niyetle ıslahat yapmaya başladığı zaman da yine bu devletler, devletimizin bu gayretlerini baltalamak, başarısız kılmak için yerli unsurları da kullanmak suretiyle harekete geçmişlerdir. Bir araştırmacının da ifade ettiği gibi; Ermeniler tarihin hiçbir döneminde gerçek anlamda bağımsız bir siyasî teşkilâtlanmaya sahip olamamışlardır... Bu sebeple Ermeniler sürekli olarak başka devletlerin himayesinde yaşamış bir topluluk olarak değerlendirilebilir. Başka toplumlarla olan beraberliklerinde de azınlık olmaktan kurtulamamışlardır. Hal böyle olduğu halde, 93 Harbi ve sonrası gelişmelerden iyice cesaretlenen ve başta Rusya olmak üzere, Osmanlı Devleti üzerinde birtakım emelleri olan dış güçlerin tahrik ettiği Ermeniler Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da bağımsız bir Ermeni devleti kurma hayaliyle, kendilerini Bizans'ın asimilasyonundan kurtarıp, kültürlerini,dinlerini korumalarını, kısaca, bugün Ermeni toplumu ismi altındaki varlıklarını borçlu oldukları Türk Milleti'ne ve Devleti'ne karşı haince ve gaddarca hareketlerini artırmışlardır. Bu tutumlarını, yine kendilerinin çoğunlukta oldukları asıl Ermenistan'ı kendi işgali altında tutan Rusya'nın teşvik ve kışkırtmaları ile I. Dünya Savaşı yıllarında da devam ettirmişlerdir. Rusya'nın ve diğer Batılı devletlerin kendilerini maşa olarak kullandıklarını anlamamışlardır.Şu ifadeler, hem önemli bir hakikati, hem de Rusya'nın nasıl iki yüzlü bir politika takip ettiğini göstermektedir: Erzurum olayları sırasında oradaki Rusya konsolosu Vali Semih Bey'i ziyarete gelmiş ve böyle asi bir halkı Rusya'da olsa mutlaka kırarlar 16 demiştir. Bu, hakikatin ifadesidir. Ancak, aynı konsolos kendisiyle görüşen Ermeni komitecilerine de Türkiye gibi vahşi bir hükümetin idaresi altında yaşamağa değmez demiştir. Bu da Rusya'nın politikasını, samimiyetini göstermesi açısından önemlidir.Ne enteresandır ki, daha önceki dönemlerde olduğu gibi, I. Dünya Harbi yıllarında da Ermenileri kışkırtıp, onların ihtiraslarını körükleyip işgal ettiği Türk topraklarında binlerce Türk'ü katletmelerine sebep olan Rusya'nın devamı olan Sovyet Rusya, l970'li yıllarda ASALA gibi Ermeni terör örgütlerini yetiştirip, onlara siyasî ve malî yardım yaparak Türkiye üzerine saldığı yetmiyormuş gibi, sanki l915'lerde kendi sayesinde Türklere yapılan katliamının faturasını yine Türklere çıkartmak için gayret sarf etmiştir.
Fransa

                                    
                                    
                                    
                                    
                                    
                                    Ermeni Meselesi'nin çıkmasında ve Ermeni olaylarında Rusya veya
İngiltere kadar olmasa da Fransa'nın rolü de vardır.1853 Kırım Savaşı ve l856
Paris Konferansı'nda Rusya'nın emellerine, İngiltere ve Fransa'nın da askerî ve
diplomatik baskılarıyla son verilmişse de bu defa da Ermeniler üzerindeki
tahrikler bu üç Devlet arasında bir rekabete dönüşmüştür 18.
Fransa, diğer Avrupalı devletler ve Amerika ile beraber misyonerlik
faaliyetleriyle Ermeni Meselesi'nde rol oynamıştır.I. Dünya Savaşı sonunda Güneydoğu Anadolu'nun bir kısmını ve
Çukurova'yı işgal eden Fransa, daha önce Türk Milletine ve Devleti'ne karşı suç
işleyerek Lübnan taraflarına kaçan Ermeni katillerini işgal ettiği ve güvenliği
kendisinin teminatı altında olması gereken Türk beldelerine getirmiştir. Fransız
ordusu ile beraber bölgeye gelen Ermeni çeteleri, Türklere karşı katliam ve soygun hareketlerine girişmişlerdir. l970'li yıllarda tıpkı Rusya'nın yaptığı gibi
Ermeni terörüne her türlü desteği vermiştir. Aynı Fransa, dedelerini I. Dünya
Savaşı sonlarında Ermenilere katlettirdiği bölge insanının bugün güya haklarını
savunmaya soyunmaktadır. Bu bir devlet için, medenî olduğunu iddia eden bir millet için yüz kızartıcı
misallere Fransa'nın Kuzey Afrika ülkelerinde yaptıklarını da ilave etmek
lâzımdır. Kendi anavatanlarında, XX. yüzyılın ortasında bağımsız olmak isteyen
yüz binlerce Cezayirli, Tunuslu Fransa tarafından katledilmiştir. O zaman, Fransa'nın Ermeni Meselesi'ndeki rolünü, iyi niyetlerle bir
toplumun bağımsızlığını savunmak gibi değerlendirmek mümkün değildir. O
da,tıpkı diğerleri gibi, Osmanlı Devleti üzerindeki politikalarını tahakkuk
ettirebilmek için Ermenileri vasıta olarak, piyon olarak kullanma yoluna
gitmiştir.
Fransa Ermeni Meselesi'nin çıkmasında ve Ermeni olaylarında Rusya veya İngiltere kadar olmasa da Fransa'nın rolü de vardır.1853 Kırım Savaşı ve l856 Paris Konferansı'nda Rusya'nın emellerine, İngiltere ve Fransa'nın da askerî ve diplomatik baskılarıyla son verilmişse de bu defa da Ermeniler üzerindeki tahrikler bu üç Devlet arasında bir rekabete dönüşmüştür 18. Fransa, diğer Avrupalı devletler ve Amerika ile beraber misyonerlik faaliyetleriyle Ermeni Meselesi'nde rol oynamıştır.I. Dünya Savaşı sonunda Güneydoğu Anadolu'nun bir kısmını ve Çukurova'yı işgal eden Fransa, daha önce Türk Milletine ve Devleti'ne karşı suç işleyerek Lübnan taraflarına kaçan Ermeni katillerini işgal ettiği ve güvenliği kendisinin teminatı altında olması gereken Türk beldelerine getirmiştir. Fransız ordusu ile beraber bölgeye gelen Ermeni çeteleri, Türklere karşı katliam ve soygun hareketlerine girişmişlerdir. l970'li yıllarda tıpkı Rusya'nın yaptığı gibi Ermeni terörüne her türlü desteği vermiştir. Aynı Fransa, dedelerini I. Dünya Savaşı sonlarında Ermenilere katlettirdiği bölge insanının bugün güya haklarını savunmaya soyunmaktadır. Bu bir devlet için, medenî olduğunu iddia eden bir millet için yüz kızartıcı misallere Fransa'nın Kuzey Afrika ülkelerinde yaptıklarını da ilave etmek lâzımdır. Kendi anavatanlarında, XX. yüzyılın ortasında bağımsız olmak isteyen yüz binlerce Cezayirli, Tunuslu Fransa tarafından katledilmiştir. O zaman, Fransa'nın Ermeni Meselesi'ndeki rolünü, iyi niyetlerle bir toplumun bağımsızlığını savunmak gibi değerlendirmek mümkün değildir. O da,tıpkı diğerleri gibi, Osmanlı Devleti üzerindeki politikalarını tahakkuk ettirebilmek için Ermenileri vasıta olarak, piyon olarak kullanma yoluna gitmiştir.
Amerika 

                                    
                                    
                                    
                                    
                                    Ermeni Meselesi'nin çıkartılmasında Amerika'nın da rolü vardır.
l800'lerden itibaren Amerikan tüccar, maceracı ve misyonerleri dünyanın dört
bir yanında olduğu gibi Osmanlı topraklarında da önemli rol oynamışlardır. Amerikalı misyonerler Türkiye'deki faaliyet alanlarını üç bölgeye
ayırmışlardır: Doğu, Batı ve Orta Anadolu. Her bir misyonda eğitim, sağlık,
kadınlar arası Hıristiyanlaştırma programı, erkekler arası Hıristiyanlaştırma
programı, yayın ve Ermeni-Müslüman ilişkilerini içeren altı dalda görev
yaptıkları anlaşılmaktadır. Tabi ki bu misyonerlerin ilk ilişkileri Osmanlı Ermenileri ile olmuştur. l830 yılında Osmanlı Devleti ile Amerika arasında imzalanan ticaret anlaşması Amerikan misyonerlerinin faaliyetlerini artırmıştır. Misyoner merkezlerinin
Ermenilerin bulunduğu yerlere yayıldığı görülmektedir. Şöyle ki , l820'de ilk
merkez olan İzmir'i l831'de İstanbul, l839'da Trabzon ve Erzurum, l847'de Kayseri, Maraş, Urfa, l855'te Harput, l859'da Tarsus, Sivas, l873'te Van
merkezleri izlemiştir.
Ermenilerin millî şuurla ve Hıristiyanlık taassubuyla yetiştirilmeleri
Amerikan misyonerlerinin ilk amacı olmuştur. Bu misyonerlerin en büyük
başarısı Robert Koleji'nin açılmasından sonra görülmüştür. İstanbul'daki kolej,
Cyrus Hamlin tarafından kurulmuştur. İlk öğrencileri Ermeni ve Bulgar
gençlerinden oluşmuştur. Bu kolejden mezun olanlar, zamanla ünlü komitacı
liderler haline gelmişlerdir. Daha ziyade Ermenilerin bulundukları yerlerde
kurulan bu misyonerlik teşkilâtlarındaki öğretmenler bir taraftan Ermeni
gençlerini azgın bir Türk düşmanı yetiştirirken, diğer taraftan da onlara silâh
yapmasını öğretmişlerdir. Bu faaliyetler karşısında Osmanlı idaresinin tavrı nasıldı? Bir
araştırmacıya göre; Amerikalı misyonerlerin faaliyetlerini kısıtlamak bir yana,
onlara türlü kolaylıklar bile sağlıyordu. Nedeni de, öbür emperyalist Avrupa
ülkelerinin yanında tarafsızlığına inandığı Amerika'nın güvencesine sığınmakta
olmasıydı. Amerika'nın kendi topraklarında emperyalist bir emeli olmadığına
inanıyordu. Bu yakınlık, özellikle l877-l878 Osmanlı-Rus Savaşından sonra daha
da gelişti...Amerikalı misyonerlerin kurmak istedikleri eğitim kurumlarına
kolaylıklar sağlanmış, arazi alımı, bina vs. gibi işlevlerde bir engellemeye
gidilmemişti. Onlar da Protestan kilisesinden sağladıkları büyük maddî destekle
Türkiye'nin en ücra köşelerinde bile ilkin ilkokul düzeyinde başlattıkları
okullarını kuruyorlardı. Burada dikkat çeken bir hususa işaret etmekte fayda
vardır:
Ermeni Meselesi'nin çıkmasında İngiltere ve Rusya'dan sonra en büyük
paya Amerika sahiptir. Aynı zamanda, Ermenileri, en az söz konusu iki devlet
kadar kendi emperyalist amaçları için kullanan da Amerika'dır. Oysa, yukarda
bir araştırmacının ifade ettiği dönemde de, I. Dünya Harbi sonunda da bir kısım
aydınımız, Avrupa ve Rus emperyalizmi karşısında Amerika'ya umut
bağlamışlardır. Amerika'nın, Ermeni Meselesi'nde bırakınız Osmanlı Devleti'nin yanında
olmayı, tarafsız dahi olmadığını yine kendi misyonerleri muhtelif vesilelerle
ifade etmişlerdir: Bu misyonerlerden biri Seymour'dur. Seymour, Amerikalıların
bulundukları ülkelerin kanunlarına uymak zorunda oldukları halde Osmanlı
Devleti'ne karşı tavır aldıklarını, Ermenilere açıktan taraf olduklarını
itiraf etmiştir. Cyrus Hamlin de; Ermeni sorununu Avrupa büyük devletlerinin
yarattığı yapay bir gelişme olarak niteleyip konunun oluşmasında dışarıdan
yönlendirilen Ermeni ihtilâl komitelerinin rolüne işaret etmiştir. Ermeniler bu meselede oyuna geldiler, diye açıklamıştır.
Amerika Ermeni Meselesi'nin çıkartılmasında Amerika'nın da rolü vardır. l800'lerden itibaren Amerikan tüccar, maceracı ve misyonerleri dünyanın dört bir yanında olduğu gibi Osmanlı topraklarında da önemli rol oynamışlardır. Amerikalı misyonerler Türkiye'deki faaliyet alanlarını üç bölgeye ayırmışlardır: Doğu, Batı ve Orta Anadolu. Her bir misyonda eğitim, sağlık, kadınlar arası Hıristiyanlaştırma programı, erkekler arası Hıristiyanlaştırma programı, yayın ve Ermeni-Müslüman ilişkilerini içeren altı dalda görev yaptıkları anlaşılmaktadır. Tabi ki bu misyonerlerin ilk ilişkileri Osmanlı Ermenileri ile olmuştur. l830 yılında Osmanlı Devleti ile Amerika arasında imzalanan ticaret anlaşması Amerikan misyonerlerinin faaliyetlerini artırmıştır. Misyoner merkezlerinin Ermenilerin bulunduğu yerlere yayıldığı görülmektedir. Şöyle ki , l820'de ilk merkez olan İzmir'i l831'de İstanbul, l839'da Trabzon ve Erzurum, l847'de Kayseri, Maraş, Urfa, l855'te Harput, l859'da Tarsus, Sivas, l873'te Van merkezleri izlemiştir. Ermenilerin millî şuurla ve Hıristiyanlık taassubuyla yetiştirilmeleri Amerikan misyonerlerinin ilk amacı olmuştur. Bu misyonerlerin en büyük başarısı Robert Koleji'nin açılmasından sonra görülmüştür. İstanbul'daki kolej, Cyrus Hamlin tarafından kurulmuştur. İlk öğrencileri Ermeni ve Bulgar gençlerinden oluşmuştur. Bu kolejden mezun olanlar, zamanla ünlü komitacı liderler haline gelmişlerdir. Daha ziyade Ermenilerin bulundukları yerlerde kurulan bu misyonerlik teşkilâtlarındaki öğretmenler bir taraftan Ermeni gençlerini azgın bir Türk düşmanı yetiştirirken, diğer taraftan da onlara silâh yapmasını öğretmişlerdir. Bu faaliyetler karşısında Osmanlı idaresinin tavrı nasıldı? Bir araştırmacıya göre; Amerikalı misyonerlerin faaliyetlerini kısıtlamak bir yana, onlara türlü kolaylıklar bile sağlıyordu. Nedeni de, öbür emperyalist Avrupa ülkelerinin yanında tarafsızlığına inandığı Amerika'nın güvencesine sığınmakta olmasıydı. Amerika'nın kendi topraklarında emperyalist bir emeli olmadığına inanıyordu. Bu yakınlık, özellikle l877-l878 Osmanlı-Rus Savaşından sonra daha da gelişti...Amerikalı misyonerlerin kurmak istedikleri eğitim kurumlarına kolaylıklar sağlanmış, arazi alımı, bina vs. gibi işlevlerde bir engellemeye gidilmemişti. Onlar da Protestan kilisesinden sağladıkları büyük maddî destekle Türkiye'nin en ücra köşelerinde bile ilkin ilkokul düzeyinde başlattıkları okullarını kuruyorlardı. Burada dikkat çeken bir hususa işaret etmekte fayda vardır: Ermeni Meselesi'nin çıkmasında İngiltere ve Rusya'dan sonra en büyük paya Amerika sahiptir. Aynı zamanda, Ermenileri, en az söz konusu iki devlet kadar kendi emperyalist amaçları için kullanan da Amerika'dır. Oysa, yukarda bir araştırmacının ifade ettiği dönemde de, I. Dünya Harbi sonunda da bir kısım aydınımız, Avrupa ve Rus emperyalizmi karşısında Amerika'ya umut bağlamışlardır. Amerika'nın, Ermeni Meselesi'nde bırakınız Osmanlı Devleti'nin yanında olmayı, tarafsız dahi olmadığını yine kendi misyonerleri muhtelif vesilelerle ifade etmişlerdir: Bu misyonerlerden biri Seymour'dur. Seymour, Amerikalıların bulundukları ülkelerin kanunlarına uymak zorunda oldukları halde Osmanlı Devleti'ne karşı tavır aldıklarını, Ermenilere açıktan taraf olduklarını itiraf etmiştir. Cyrus Hamlin de; Ermeni sorununu Avrupa büyük devletlerinin yarattığı yapay bir gelişme olarak niteleyip konunun oluşmasında dışarıdan yönlendirilen Ermeni ihtilâl komitelerinin rolüne işaret etmiştir. Ermeniler bu meselede oyuna geldiler, diye açıklamıştır.
Bugünün gazete manşetleri için tıklayın >
KAYNAK / DOÇ. DR. RAMAZAN TOSUN - ERMENİ MESELESİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE MAHİYETİ