Gelidonya'nın son fenercisi

Antalya'nın en güney ucundaki Gelidonya Feneri, 72 yıldır, yani üç nesildir Demir ailesine emanet.

Yürüyerek zorlukla ulaşılan fenerde 67 yıl fiilen görev yapan aile, son zamanlardaki teknolojik gelişmeler sayesinde artık kontrolü uzaktan sağlanıyor. Ancak bakımı aile fertlerinden Mustafa Demir'e emanet.

Fenerde çalışan üçnüncü nesil olan Mustafa Demir, en yakın köyün 10 kilometre uzakta olduğu ıssız bir fenerde büyümenin, yaşamanın nasıl olduğunu Aljazeera'den Güray Ervin'e anlattı.

İşte o röportajdan önemli kısımlar:


                                    
                                    Ailenin ilk fenercisi Ali Demir, 28 yıl fenerin bakımını yapmış ve emekli olmuş. Hasan Demir, babasından devraldığı feneri, 28 yıl boyunca çalıştırıp, oğlu Mustafa Demir'e devretmiş. Mustafa Demir, fenerde yaşamanın sanıldığı kadar kolay olmadığını anlatıyor:

 “Çok uzun yıllar burada kaldım. Hayatım burada geçti. Babam buraya bebekken geliyor, burada büyüyor. İşi burada devralıyor. Burada yol yok, elektrik yok, suyumuz yok. Burası mahrumiyet bölgesi. Dışarıdan gelen birisi için burası çok güzel. 'Manzarası güzel, çok güzel yerde yaşıyorsunuz' diyorlar, ama gelin de bize sorun. Burada 24 saat kalmak çok zordu. Şiddetli, fırtınalı havalarda kapıyı açmakta bile zorlanırdık. Kışın bir fırtına olur, bir hafta dışarı çıkamazsın rüzgârdan.”
Ailenin ilk fenercisi Ali Demir, 28 yıl fenerin bakımını yapmış ve emekli olmuş. Hasan Demir, babasından devraldığı feneri, 28 yıl boyunca çalıştırıp, oğlu Mustafa Demir'e devretmiş. Mustafa Demir, fenerde yaşamanın sanıldığı kadar kolay olmadığını anlatıyor: “Çok uzun yıllar burada kaldım. Hayatım burada geçti. Babam buraya bebekken geliyor, burada büyüyor. İşi burada devralıyor. Burada yol yok, elektrik yok, suyumuz yok. Burası mahrumiyet bölgesi. Dışarıdan gelen birisi için burası çok güzel. 'Manzarası güzel, çok güzel yerde yaşıyorsunuz' diyorlar, ama gelin de bize sorun. Burada 24 saat kalmak çok zordu. Şiddetli, fırtınalı havalarda kapıyı açmakta bile zorlanırdık. Kışın bir fırtına olur, bir hafta dışarı çıkamazsın rüzgârdan.”
“Eşyamızı at ve katırlarla taşırdık”

                                    
                                    Gelidonya Feneri'ne, en yakın yerleşim yeri 10 kilometre uzaktaki Karaöz köyü. Köyden sonra, fenere ulaşmak için yaklaşık 7 kilometre toprak yoldan arazi aracıyla gidebiliyorsunuz. Daha sonra 2,5 kilometre patika yoldan yürümeniz gerekiyor. Bu yol oldukça dar ve taşlı. Mustafa Demir, yıllarca bu yolu kullandıklarını anlatıyor:

 “Buraya ulaşım çok zordu. Bayramda akrabalar bile gelemezdi. Fenerin olduğu yer 227 rakımlı. Kendi imkanlarımızla bir patika yol yaptık. İlk zamanlar eşyalarımızı elde taşıyıp getiriyorduk. Sürekli tırmanıyor olmak insanı daha çabuk yoruyordu. Sonraları, eşyalarımızı at ve katırlarla taşımaya başladık. Zaman zaman motosikletle kullandık. Buraya omuzda ya da elde eşya çıkartmak çok zor. Yürüyerek zor çıkıyoruz zaten.”
“Eşyamızı at ve katırlarla taşırdık” Gelidonya Feneri'ne, en yakın yerleşim yeri 10 kilometre uzaktaki Karaöz köyü. Köyden sonra, fenere ulaşmak için yaklaşık 7 kilometre toprak yoldan arazi aracıyla gidebiliyorsunuz. Daha sonra 2,5 kilometre patika yoldan yürümeniz gerekiyor. Bu yol oldukça dar ve taşlı. Mustafa Demir, yıllarca bu yolu kullandıklarını anlatıyor: “Buraya ulaşım çok zordu. Bayramda akrabalar bile gelemezdi. Fenerin olduğu yer 227 rakımlı. Kendi imkanlarımızla bir patika yol yaptık. İlk zamanlar eşyalarımızı elde taşıyıp getiriyorduk. Sürekli tırmanıyor olmak insanı daha çabuk yoruyordu. Sonraları, eşyalarımızı at ve katırlarla taşımaya başladık. Zaman zaman motosikletle kullandık. Buraya omuzda ya da elde eşya çıkartmak çok zor. Yürüyerek zor çıkıyoruz zaten.”
“Tek başına ne oyunu oynayacaksın?”

                                    
                                    Mustafa Demir'in 4 kardeşi daha var. Onların çocukluğu ise anne ve babalarından ayrı Finike'de, dedelerinin yanında geçmiş. Demir, fenerde tek başına büyümenin zor olduğunu söylüyor:

 “Çocukluğum kötü geçti. Arkadaşların gelme imkânları yok. Çünkü, yol çok uzak. Bisiklete binemiyordum. Burada keçilerimiz vardı. Keçilere bakardım, keçilerle ilgilenirdik, yavrularını severdik. Onlarla vakit geçirirdim. Tek başına ne oyunu oynayacaksın, hiç bir oyun oynayamıyorsun. Ancak bir salıncak kurardık fenere. Akşama kadar ya salıncakta sallanırdım ya da oğlak severdim. Denize balığa inerdim. Vaktim böyle geçerdi.”
“Tek başına ne oyunu oynayacaksın?” Mustafa Demir'in 4 kardeşi daha var. Onların çocukluğu ise anne ve babalarından ayrı Finike'de, dedelerinin yanında geçmiş. Demir, fenerde tek başına büyümenin zor olduğunu söylüyor: “Çocukluğum kötü geçti. Arkadaşların gelme imkânları yok. Çünkü, yol çok uzak. Bisiklete binemiyordum. Burada keçilerimiz vardı. Keçilere bakardım, keçilerle ilgilenirdik, yavrularını severdik. Onlarla vakit geçirirdim. Tek başına ne oyunu oynayacaksın, hiç bir oyun oynayamıyorsun. Ancak bir salıncak kurardık fenere. Akşama kadar ya salıncakta sallanırdım ya da oğlak severdim. Denize balığa inerdim. Vaktim böyle geçerdi.”
"Annemi akrep soktu, babamı yılan ısırdı"

                                    
                                    Mustafa Demir, fenerde yaşamanın zorluklarını anlatırken, annesi Zekiye Demir'i bir gün zehirli bir akrebin soktuğunu, başka bir gün de babası Hasan Demir'i yılan soktuğu için hastaneye zor yetiştirdiklerini anlatıyor:

 “Bir gün yine annemle beraberiz. Kapı çalar gibi oldu, pencereye eğildi. O anda alnını tutu. 'Ne oldu anne?' dedim. 'Akrep soktu' dedi. Ben hemen baktım, büyük siyah bir akrep. Aksilik de alnından sokmuş. Allah'tan abim gelmişti. Annemi aldık alelacele Kumluca'ya hastaneye yetiştirdik. Yoksa kafadan soktuğu için tehlikeliydi. Bir gün de babam çalıların arasından muavin fenerimiz var kıyıda, oraya iniyor. Böyle yaz günüydü. Yılanın tam yanına basıyor. Yılan da babamı bacağından sokuyor. En zehirli yılan, ala yılan diyoruz. Tekneye zor ulaşıyor. Soğukkanlı olduğu için ısırılan yeri kesmis, emmiş. Tekneyi çalıştırıp Karaöz'e varıyor. Hastaneye yetiştiriyorlar. Ölümden döndü.”


 Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü, gazla çalışan ve sürekli elle kurulması gereken fenere, uydudan kontrol edilebilen bilgisayar sistemi kurmuş. Demir ailesi, son beş yıldır, led ışık sistemiyle çalışan fenerde kalmıyor. Mustafa Demir, Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü'ne bağlı, Antalya Baş Teknisyenliği'nde çalışmaya devam ediyor ve ayda bir kez rutin kontrollerini yapmak üzere Gelidonya Feneri'ne gidiyor.


Kaynak: Al Jazeera Türk
"Annemi akrep soktu, babamı yılan ısırdı" Mustafa Demir, fenerde yaşamanın zorluklarını anlatırken, annesi Zekiye Demir'i bir gün zehirli bir akrebin soktuğunu, başka bir gün de babası Hasan Demir'i yılan soktuğu için hastaneye zor yetiştirdiklerini anlatıyor: “Bir gün yine annemle beraberiz. Kapı çalar gibi oldu, pencereye eğildi. O anda alnını tutu. 'Ne oldu anne?' dedim. 'Akrep soktu' dedi. Ben hemen baktım, büyük siyah bir akrep. Aksilik de alnından sokmuş. Allah'tan abim gelmişti. Annemi aldık alelacele Kumluca'ya hastaneye yetiştirdik. Yoksa kafadan soktuğu için tehlikeliydi. Bir gün de babam çalıların arasından muavin fenerimiz var kıyıda, oraya iniyor. Böyle yaz günüydü. Yılanın tam yanına basıyor. Yılan da babamı bacağından sokuyor. En zehirli yılan, ala yılan diyoruz. Tekneye zor ulaşıyor. Soğukkanlı olduğu için ısırılan yeri kesmis, emmiş. Tekneyi çalıştırıp Karaöz'e varıyor. Hastaneye yetiştiriyorlar. Ölümden döndü.” Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü, gazla çalışan ve sürekli elle kurulması gereken fenere, uydudan kontrol edilebilen bilgisayar sistemi kurmuş. Demir ailesi, son beş yıldır, led ışık sistemiyle çalışan fenerde kalmıyor. Mustafa Demir, Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü'ne bağlı, Antalya Baş Teknisyenliği'nde çalışmaya devam ediyor ve ayda bir kez rutin kontrollerini yapmak üzere Gelidonya Feneri'ne gidiyor. Kaynak: Al Jazeera Türk
Bugünün gazete manşetleri için tıklayın >