İlhami Çiçek: Boşaltılmış şehir yalnızlığıyla denize açılan bir şiir sandığı

Düşün ki yaş 29, yolun tamamı. Düşün, daha çocukken başlamış imtihan. Düşün, hayatta lüzumsuz sorulara lüzumsuz cevaplar veremeyecek kadar yorgunsun. Uçurumlarda açıp, uçurumlarda solan çiçek, sen bize öğret “Sabır olmadan yeryüzünde nasıl kalınır?”

Tarihin olağan akışı içinde, sessiz sedasız kısacık ömürlerinde, bazen bir fikir bazen bir kelime için koca bir ömür ortaya koyan ender insanlar vardır. İlhami Çiçek, hayatı gelecek nesiller için pusula olan bu fikir insanlarından biriydi.



Erzurum'un Oltu ilçesinde 1954 yılında dünyaya gelen şair, ailenin en büyük çocuğudur. Oltu'da liseye kadar okuyan Çiçek, şiire ortaokulda ilgi duymaya başlar. Lisede ise yazdığı 'Otel Odaları' isimli şiir, katıldığı bir yarışmada birinci seçilerek dergide yayımlanır.



1975 yılında 21 yaşındayken Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesine kaydolur. Üniversite döneminde “Sanatçı yoğunlaşmış ulustur.” diye şair, şiirle iyiden iyiye hemhal olur. Divan edebiyatı, Türk halk edebiyatı ve Tasavvuf edebiyatıyla alakalı çalışmalar yaparak çeşitli dergilere gönderir. Sığ ve anlamsız ilişkilerden sürekli rahatsızlık duyan Çiçek'in Arif Ay ile dostluğu da üniversite yıllarında başlar.



Mezun olduktan sonra Kırıkkale Lisesi'ne atanan şair artık bir edebiyat öğretmenidir. Bu günden sonra öğretmenlik dışında başka bir mesleği kabul etmeyen Çiçek, hastalığına rağmen öğretmenlik yapamama ihtimaline karşın, askerliğinde hasta raporu dahi almayacaktır.



Atandığı lisede Fransızca öğretmeni olan Cahit Yeşilyurt ile tanışır. “Her insan çağından sorumludur.” diyen Çiçek, aynı fikir dünyasıyla yoğrulmuş Nuri Pakdil'in başında olduğu Edebiyat Dergisi'nde yazmaya başlar. Hayatına damga vurmuş şiiri “Satranç Dersleri” burada yayımlanır.



O dönem kendini tamamen şiire veren İlhami Çiçek'in sağlığı ciddi şekilde bozulur. Zaman zaman çevresindekileri tanıyamama boyutuna kadar ulaşan hastalığı devam ederken, 1980 yılında Kırıkkale'den İstanbul Pendik Lisesi'ne atanır. 1981 yılında aynı okulda öğretmenlik yapan Hamiyet Hanımla evlenir. Şairin bu evlilikten Abdurrahman Nuri Çiçek adında bir oğlu olacaktır.

Daha sonra Tokat'a askerliğe giden şair, artan hastalığı sonucu bir süre hastanede yatar. Tedavisinin tamamlandığı söylenerek askerliğe geri döner. Tezkere almasına az bir süre kala geçirdiği bir sara nöbeti esnasında açık pencereden atlayan İlhami Çiçek, 14 Haziran 1983 tarihinde 'yürümenin dışında bütün eylemlerin adı kaçıştır' diyerek hakka yürür.

Yakın çevresinden İlhami Çiçek'e dair hatıralar
Yakın çevresinden İlhami Çiçek'e dair hatıralar
Nuri Pakdil
Edebiyat Dergisi'nde yazan şaire belli aralıklarla mektup yollayan Nuri Pakdil, İlhami Çiçek defnedilirken şöyle demiştir: “Bugün bir şiir sandığını toprağa gömdük!”
Nuri Pakdil Edebiyat Dergisi'nde yazan şaire belli aralıklarla mektup yollayan Nuri Pakdil, İlhami Çiçek defnedilirken şöyle demiştir: “Bugün bir şiir sandığını toprağa gömdük!”
Arif Ay
İlhami Çiçek'le olan arkadaşlığı üzerine şöyle diyor: "Her ders arası buluşuyoruz kantinde. Hep suskun. Hepimizin genel özelliği bu: Suskunluk. Az konuşuyoruz ya, 'öz' oluyor konuştuklarımız. Çağ, insan, sanat-edebiyat oluyor konumuz da. Bu ilk tanışma, gün gün boyutlanarak anlamlı bir birlikteliğe dönüşüyor."
Arif Ay İlhami Çiçek'le olan arkadaşlığı üzerine şöyle diyor: "Her ders arası buluşuyoruz kantinde. Hep suskun. Hepimizin genel özelliği bu: Suskunluk. Az konuşuyoruz ya, 'öz' oluyor konuştuklarımız. Çağ, insan, sanat-edebiyat oluyor konumuz da. Bu ilk tanışma, gün gün boyutlanarak anlamlı bir birlikteliğe dönüşüyor."
Mehmet Latif Çiçek
İlhami Çiçek'in abisi ise onu böyle anlatıyor: "Son yüz elli yılda, talan edilmiş bir coğrafyada, çizik çizik, yara bere içerisinde garip kalmış insanların hüznünü sahiplenmek gerekir. Biraz da bu yüzden yeni kuşaklar; hamasetin dışında bir dili olan ve sahici bir kederin hasbiliğin, yani ins olmanın somut ifadelerini buldukları için İlhami Çiçek'i yaşatacaklar.”

 Abisi M.Latif Çiçek, ölümünden otuz üç yıl sonra konuşarak şunları aktardı: "Ölümünün üzerinden otuz üç yıl geçmesine rağmen yazdıkları eskimedi. Evrensel mesajın tercümesini yapmaya çalışan, kaygılarını besleyen her olay ve insana rağmen umudunu koruyan bir üslupla yazılan şiirlerdir."
Mehmet Latif Çiçek İlhami Çiçek'in abisi ise onu böyle anlatıyor: "Son yüz elli yılda, talan edilmiş bir coğrafyada, çizik çizik, yara bere içerisinde garip kalmış insanların hüznünü sahiplenmek gerekir. Biraz da bu yüzden yeni kuşaklar; hamasetin dışında bir dili olan ve sahici bir kederin hasbiliğin, yani ins olmanın somut ifadelerini buldukları için İlhami Çiçek'i yaşatacaklar.” Abisi M.Latif Çiçek, ölümünden otuz üç yıl sonra konuşarak şunları aktardı: "Ölümünün üzerinden otuz üç yıl geçmesine rağmen yazdıkları eskimedi. Evrensel mesajın tercümesini yapmaya çalışan, kaygılarını besleyen her olay ve insana rağmen umudunu koruyan bir üslupla yazılan şiirlerdir."
Cahit Yeşilyuɾt 
İlhami Çiçek'in 24 yaşındaki halini şöyle tarif etmektedir: "Kısaya yakın orta boylu, ince buğday rengindeki bir yüz ortasında hafifçe eğimli bir burun, ince dudaklarının pembeye çalan uçuk renkli kıvrımı üzerinde eril bir toplam gibi duran şık bıyıklar. 

Oldukça kısa kesilmiş favoriler ve başının yanlarından kırpılmış yukarıya doğru genişleyen kumral saçların biçimlendirdiği sevecen bir baş figürü. (Bir ara gençler arasında 'Travolta biçimi saç' adıyla moda olan tıraş biçimiydi sözünü ettiğim). 


Hepsinden önemlisi, hüznün yaka-paça ettiği kişilere özgü, iki ürkek kuş tüneği gibi göz yuvalarına yerleşmiş iki kahverengi göz ve gözler altında belirsiz sürme izi örneği halkalar ortasından hep uzaklara kayıp giden uçan bakışlar."
Cahit Yeşilyuɾt İlhami Çiçek'in 24 yaşındaki halini şöyle tarif etmektedir: "Kısaya yakın orta boylu, ince buğday rengindeki bir yüz ortasında hafifçe eğimli bir burun, ince dudaklarının pembeye çalan uçuk renkli kıvrımı üzerinde eril bir toplam gibi duran şık bıyıklar. Oldukça kısa kesilmiş favoriler ve başının yanlarından kırpılmış yukarıya doğru genişleyen kumral saçların biçimlendirdiği sevecen bir baş figürü. (Bir ara gençler arasında 'Travolta biçimi saç' adıyla moda olan tıraş biçimiydi sözünü ettiğim). Hepsinden önemlisi, hüznün yaka-paça ettiği kişilere özgü, iki ürkek kuş tüneği gibi göz yuvalarına yerleşmiş iki kahverengi göz ve gözler altında belirsiz sürme izi örneği halkalar ortasından hep uzaklara kayıp giden uçan bakışlar."
Bugünün gazete manşetleri için tıklayın >