İran nasıl yönetiliyor

İran İslam Cumhuriyetinin siyasi yapısına ve rehberlik makamının ne olduğuna dair bilgileri İran Araştırmaları Merkezinde görev yapan Oral Toğa 10 soru odağında aktardı.
1/ON: Velayet-i Fakih Hakkında Ne Biliyoruz?
İran'daki mevcut sistemi anlamak için incelememiz gereken ilk kavram Velayet-i Fakih. Zira bu kavram; İran İslam Devrimi’nin, mevcut siyasal sisteminin en önemli ve en temel yapı taşı. Başka bir deyişle Velayet-i Fakih’in ne olduğunu anlamadan İran’daki sistemi anlamak mümkün değil. “Fakihlerin Velayeti” olarak kabaca tercüme edilebilecek olan bu kavramı en özet haliyle şöyle izah edelim: İran İslam Cumhuriyeti anayasasında, resmi mezhep olarak tanımlanan On İki İmam Şiâsı'na göre Hz. Muhammed'in vefatından sonra ortaya çıkan halifelik makamıyla birlikte, onun soyundan gelen; masum ve mazlum kabul edilen on iki imamın, Peygamberin meşru halefi olduğuna inanılıyor.

Kerbela hadisesinde Hz. Hüseyin ve ailesinin katlini bir dönüm noktası olarak gören bu inanca göre 12. İmam olan İmam Mehdi gaybete karışmış yani kaybolmuştu.
Bugün bu inanca mensup olan kişiler İmam Mehdi’nin tekrar zuhur etmesini bekliyor. Daha kavramsal bir ifadeyle söylersek bir “intizar” halindeler. 1925'te Şahlığını ilan edişinin ardından Rıza Pehlevi, ülkesini batılı tarzda modernleştirme çabasına girdi. Bu yolda tavizsiz bir şekilde gerçekleştirdiği reformlar, özellikle ülkedeki milliyetçi ve muhafazakar kesimler tarafından “geleneklere aykırı olması sebebiyle” olumsuz karşılandı ve bir tehdit olarak algılandı.

Oğlu Muhammed Rıza Pehlevi tahta çıktığı ilk yıllarda birçok grubun bir araya geldiği ve babasının zamanına göre daha güçlü ve birleşik bir muhalefetle karşılaştı. Öyle ki muhalifleri tarafından az kalsın başarılı olacak bir suikast girişiminde dahi bulunuldu. Şah, bu girişimi yaralı olarak atlattı. Yaşanan bir dizi olayın sonunda Muhammed Rıza Pehlevi, Muhammed Musaddık’ı başbakan olarak atamak zorunda kaldı ve yaşanan iç karışıklıkların sona ermemesi sebebiyle ülkesinden kaçtı. Bu, Muhammed Rıza Pehlevi’nin ülkeyi ilk terk edişidir. İkincisi bir daha geri dönmemek üzere 1979’da olacaktır.

1953 yılında Amerika’nın yardımıyla gerçekleşen Ajax operasyonu ile birlikte Milli bir çizgide duran Musaddık’ın indirilmesi ve sonrasında Muhammed Rıza Pehlevi’nin izlediği politikalar, kitleler nezdinde Şah’ın Batının kuklası olduğu imajını güçlendirdi. Şah’ın ve onun gizli polisi SAVAK’ın uygulamalarına karşı yükselen muhalif seslerden birisi de İran İslam Devrimi’ni de gerçekleştiren Ayetullah Ruhullah Humeyni’dir. Humeyni’ye göre mevcut yönetim dinsiz ve gayri milli. Ona göre İran milleti, İmam Mehdi’nin zuhuruna kadar geçen süreçte bu dinsiz yönetimin zulmü altında ezilmemeli.
Bu yüzden bu yönetimin yerine İslam hukukuna hakim fakihlerin oluşturduğu bir grup gelmeli. Yani fakihlerin velayetinde bir İran olmalı. Humeyni’nin bu eleştirileri onun tutuklanmasına sebep oldu ve Ayetullah olmasının da verdiği dokunulmazlığın ihlali sebebiyle halk nezdinde kitlesel bir tepki oluştu. 1963 yılında yaşanan ve tarihe 15 Hordad ayaklanması olarak geçen protestolar sonunda Humeyni serbest bırakılarak ülkeden sürgün edildi. Humeyni, Velayet-i Fakih düşüncesini bu sürgün yıllarında iyice geliştirdi ve yaşanan bir dizi olay sonucunda ortaya çıkan İran İslam Devrimi’yle birlikte bu düşünce iktidar oldu.
2/ON: Rehberlik makamı ne?
Velayet-i Fakih düşüncesine göre Rehberlik makamı, hiyerarşideki en üst makam. Gelin bu makamın özelliklerine ve ne derece büyük bir etki sahibi olduğuna birlikte göz atalım. İran İslam Cumhuriyeti Anayasası'nın 5. ve 110. maddelerine göre, Rehberlik makamı devletin dini ve dünyevi işlerinin yönetiminde en yüksek otoriteye sahip. Bu makam, İslam hukukunun ülke yönetimindeki uygulanmasını denetliyor; ayrıca, yargı, yasama ve yürütme organlarının da üstünde. Rehber, ordu ve Devrim Muhafızları'nın başkomutanı olarak devletin önemli görevlilerini atıyor ve ulusal güvenlik ile dış politika konularında son sözü söylüyor.

Rehber, İslam hukukunun ve Şii İslam inançlarının temsilcisi olarak görülüyor. İran'da Rehber'in kararları hem dini hem de siyasi açıdan nihai ve tartışılmaz kabul ediliyor. Rehber, Uzmanlar Meclisi tarafından seçilir ve teorik olarak bu meclis tarafından görevden alınabilir, ancak pratikte bu çok nadir bir durum. Rehberlik makamı, İran'ın siyasi yapısında devrim ideallerini korumak ve yönlendirmekle görevli ve ülkenin iç ve dış politikaları üzerinde belirleyici bir etkiye sahip. Bu nedenle, İran'daki siyasi ve dini dengeler, Rehberlik makamının tutumu ve kararları ile yakından ilişkili.

İran'da Rehberlik makamının ilk sahibi, 1979 İran İslam Devrimi'nin lideri Ayetullah Ruhullah Humeyni oldu. Humeyni'nin 1989'daki vefatının ardından, Seyyid Ali Hamenei bu pozisyona seçildi. Son olarak özellikle bir konuyu belirtmekte fayda var. Rehberlik makamında bulunan kişiye Dini Lider demek, tam olarak doğru bir ifade değil. Zira Rehberlik makamı doğrudan siyasi bir makam ve bütün Şii mezhebini değil, sadece İran siyasetini ilgilendiryor.
3/ON: Ali Hamenei kim?
Bugün İran’da Rehberlik makamında oturan Seyyid Ali Hüseyni Hamenei, İran İslam Cumhuriyeti'nin ikinci Devrim Rehberi, eski cumhurbaşkanı, Şii taklit mercii ve İran İslam Cumhuriyeti Anayasası'nın 107 ve 110. maddelerine göre ülkedeki en yüksek yetkili ve başkomutan.
17 Temmuz 1939'da Meşhed'de doğan Hamenei, Azerbaycan Türkü bir aileye mensup. Ailesi, silsile olarak dördüncü İmam Ali ibn Hüseyin Zeynelabidin'e dayanan, İranlı "seyyid" ailelerinden. Babası ve büyükbabası etkili bir din alimi hatta Hamenei de çocukluktan itibaren dini eğitim almıştı. Gençlik yıllarında, özellikle 1960'lı yılların başında, Ayetullah Humeyni'nin liderliğindeki devrimci harekete katılmış, anti-Pehlevi siyasi faaliyetleri nedeniyle defalarca tutuklanmış ve sürgün edilmişti. İran İslam Devrimi'ne kadar altı kez gözaltına alınan Hamenei, dini ve siyasi söylemleriyle tanındı.

1979 İslam Devrimi'nin ardından, Ayetullah Humeyni'nin öğretileri doğrultusunda yeni kurulan devlet yapısının oluşturulmasında aktif olarak görev aldı. 1980'lerde yaşanan İran-Irak Savaşı sırasında önemli siyasi ve askeri görevlerde bulundu. 1981'de gerçekleşen suikast girişimi sonucu ciddi şekilde yaralandı ve sağ kolu felç kaldı. 1981'de İran İslam Cumhuriyeti'nin üçüncü cumhurbaşkanı olarak seçilen Hamenei, iki dönem bu görevi sürdürdü. Cumhurbaşkanlığı döneminde, Ayetullah Humeyni'nin politik çizgisini devam ettirdi ve devrim ve savaş sonrası gelişen ekonomik sorunlarla mücadele etti. Aynı zamanda, daha liberal ve pragmatik bir siyaset izleyen Ali Ekber Haşimi Rafsancani ile birlikte ABD ile ilişkilerin geliştirilmesi yönünde adımlar attı.
Ayetullah Humeyni'nin 1989'daki vefatı sonrasında, Hamenei İran İslam Cumhuriyeti'nin yeni Devrim Rehberi olarak seçildi. Ancak bu atama, Hamenei’nin o dönemde Hüccetü’l-İslam olması ve taklit mercii olmaması sebebiyle anayasaya aykırı bir atama. Bu seçimde Rafsancani’nin de payı büyük. Anayasal gerekliliklere uymayan bu atama, tartışmalara yol açmış, ancak 1989 Anayasa Referandumu ve sonrasında yapılan anayasal değişikliklerle meşrulaştırılmıştı.

Ali Hamenei, her ne kadar 1994 yılında taklit mercii ilan edilmiş olsa da bu durum, bazı dini çevreler tarafından hala daha kabul görmüyor. Devrim Rehberliği görevi boyunca Hamenei, İran'ın iç ve dış politikasında etkin rol oynamış, ülkenin kurumsallaşmasında ve çeşitli toplumsal olaylarda belirleyici oldu. Devrim Muhafızları Ordusu ve diğer önemli devlet kurumları doğrudan ona bağlı Ekonomi, dış politika ve çevre gibi konularda nihai kararları verme yetkisine de sahip. 30 yılı aşkın süredir İran'ın başında olan Hamenei, Orta Doğu'nun en uzun süre iktidarda kalan liderlerinden biri olarak tarihe geçti.
4/ON: Cumhurbaşkanlığı makamı hakkında ne biliyoruz?
İran İslam Cumhuriyeti'nde Cumhurbaşkanlığı makamı, ülkenin anayasal yapısında önemli bir role sahip olup, yürütme erkinin başında yer alıyor. İran'da cumhurbaşkanı, halk tarafından doğrudan dört yıllığına seçiliyor ve en fazla iki dönem üst üste bu görevi sürdürebiliyor. Cumhurbaşkanının görev ve sorumlulukları, İran Anayasası'nda belirtiliyor.
Bu görevler arasında hükümetin başında olmak, bakanları atamak ve parlamento tarafından onaylanmalarını sağlamak, ulusal ve uluslararası düzeyde İran'ı temsil etmek, yasama organı ve diğer devlet kurumları ile koordinasyonu sağlamak, ülkenin genel politikalarını belirlemek ve uygulamak yer alıyor. Ayrıca, cumhurbaşkanı, yasaların ve ulusal bütçenin uygulanmasından da sorumlu oluyor. Ancak İran'ın siyasi yapısında, cumhurbaşkanının yetkileri, Devrim Rehberi tarafından belirlenen çerçevede sınırlı.

Rehber, ülkenin dini ve siyasi lideri olarak, önemli kararlar ve politikalar üzerinde son söz hakkına sahip olduğu için cumhurbaşkanının rolü bazen sembolik olarak algılanabiliyor. Özellikle dış politika, savunma ve güvenlik gibi konularda Rehber'in etkisi ağır basıyor. Onun veto ettiği bir şeye Cumhurbaşkanı evet diyemiyor. Cumhurbaşkanlığı Seçim süreci, adayların Anayasayı Koruyucular Konseyi tarafından onaylanmasıyla başlaıyor ve bu konsey, adayların İslam Cumhuriyeti'nin ilkelerine ve İslam'a bağlılıklarını değerlendiriyor. Her seçim öncesinde bu konseyin veto ettiği adaylar tartışma konusu oluyor.
5/ON: İslami Şura Meclisi ne?
İslami Şura Meclisi'nin üyeleri, genel seçimlerle belirli bir dönem için halk tarafından doğrudan seçiliyor. Meclis üyeleri, İslam Cumhuriyeti'nin değerlerine bağlılıklarını ve yeterliliklerini kanıtlamak zorunda, bu nedenle adayların seçimlere katılmadan önce Anayasayı Koruyucular Konseyi tarafından onaylanmaları gerekiyor. İslami Şura Meclisi'nin ana görevleri şunlar:
Yasama yetkisi
Bütçenin onaylanması
Hükümetin denetimi
Uluslararası anlaşmaları ve sözleşmeleri inceleme ve onaylama.
Genel politikaların belirlenmesi
6/ON: Anayasayı Koruyucular Konseyi kritik role mi sahip?
Anayasayı Koruyucular Konseyi, İran İslam Cumhuriyeti'nin siyasi yapısında kritik bir rol oynayan ve Anayasa'yı koruma görevini üstlenen bir kurum. 1979 İslam Devrimi'nin ardından kurulan bu Konsey, İran'ın yasal ve siyasi sisteminin temel taşlarından biri olarak kabul ediliyor. Anayasayı Koruma Konseyi'nin başlıca görevleri ve yetkileri şunlar:
Yasama Sürecinin Gözden Geçirilmesi: İslami Şura Meclisi tarafından kabul edilen tüm yasalar, Anayasayı Koruma Konseyi tarafından anayasaya ve İslam şeriatına uygunluk açısından gözden geçirilir. Konsey, yasaların İslam hukuku ve Anayasa ile çelişip çelişmediğini değerlendirir.
Veto Yetkisi: Konsey, anayasaya veya İslam hukukuna aykırı bulduğu yasaları veto edebilir. Bu durumda, yasa tekrar İslami Şura Meclisi'ne gönderilir ve gerekli düzenlemelerin yapılması istenir.

Seçimlerin Gözetimi: Cumhurbaşkanlığı, parlamento ve Uzmanlar Meclisi seçimlerinin yanı sıra diğer önemli seçimleri gözetler ve denetler. Adayların yeterliliklerini değerlendirir ve seçimlerin adil bir şekilde yürütülmesini sağlar.
Adayların Onayı: Özellikle İslami Şura Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, adayların İslam Cumhuriyeti'nin değerlerine ve ilkelerine bağlılıklarını denetler ve onaylar.
Anayasayı Koruma Konseyi'nin yapısı, 12 üyeden oluşuyor ve bu üyelerin yarısı doğrudan Rehber tarafından atanırken, diğer yarısı yargı tarafından seçiliyor ve parlamento tarafından onaylanıyor. Bu yapı, Konsey'in hem dini hem de yasal otoriteleri temsil etmesini sağlıyor. Konsey'in bu görevleri , İran'ın siyasi yapısında önemli bir denge ve kontrol mekanizması işlevi görüyor. Ancak, bu yetkileri nedeniyle Konsey, siyasi tartışmaların ve eleştirilerin odağında da yer alabiliyor.
Özellikle seçim süreçlerinde adayların onaylanması ve yasaların anayasaya uygunluk değerlendirmeleri, siyasi çekişmelerin ve İran toplumunun çeşitli kesimlerinin taleplerinin önemli bir parçası haline geliyor. Anayasayı Koruma Konseyi, İran'ın dini ve siyasi yapısının birleştiği ve ülkenin siyasi geleceğinin şekillendirildiği bir nokta.
7/ON: Uzmanlar Meclisi’nin yetkileri ne?
Uzmanlar Meclisi, İran İslam Cumhuriyeti'nin siyasi yapısında önemli bir role sahip olan ve Devrim Rehberini seçme ve gerektiğinde görevden alma yetkisine sahip olan bir kurum olarak karşımıza çıkıyor. 1979 İslam Devrimi'nin ardından oluşturulan bu meclis, İran'ın dini ve siyasi liderinin denetlenmesinde kritik bir işleve sahip. Uzmanlar Meclisi'nin temel görevleri ve işlevleri şunlar:
-Devrim Rehberinin seçimi ve gözetimi:
-Rehber seçiminde adayların makama uygunluğunu inceleme
-Siyasi danışmanlık
Uzmanlar Meclisi üyeleri, İslam alimleri ve din adamlarından oluşur ve İran'da yaşayan yetişkin Müslümanlar tarafından doğrudan seçiliyor. Meclisin üyeleri, İslami ilimlerde uzmanlık ve deneyime sahip kişiler arasından seçiliyor ve seçimler her sekiz yılda bir kez yapılıyor.
8/ON: Düzenin Yararını Teşhis Konseyi ne?
Düzenin Yararını Teşhis Konseyi, İran İslam Cumhuriyeti'nde, yasama sürecinde iki önemli kurum olan İslami Şûra Meclisi ve Anayasayı Koruyucular Konseyi arasındaki anlaşmazlıkları çözmek ve uzlaştırıcı bir rol oynamak üzere kurulmuş bir kurum. Bu Konsey, 6 Şubat 1988 tarihinde kurulmuş olup, İran İslam Cumhuriyeti Anayasası'nın 93. Maddesine göre yasama organının temel kurumlarından biri olarak sayılmıyor. Bunun nedeni, İslami Şûra Meclisi ve Anayasayı Koruyucular Konseyi arasında uyum sağlandığı sürece Konsey’e ihtiyaç duyulmaması.
Konsey'in en önemli sorumluluğu, İslami Şûra Meclisi ve Anayasayı Koruyucular Konseyi arasındaki ihtilafları çözmek ve nihai karar mercii olarak hareket etmek. Bu iki kurum arasındaki çatışmalar, toplumsal talepler ve İslami esaslar arasındaki dengesizlikten kaynaklanıyor. Konsey'in kuruluşundan önce, bu çatışmalar nedeniyle ülkenin politika yapım süreci durma noktasına gelmişti.
Ayetullah Humeyni, bu sorunu çözmek amacıyla geçici olarak yasalar çıkarabilecek bir konseyin oluşturulmasını emretmişti. 1989 Anayasa Değişikliği ile Konsey, anayasaya entegre edilmiş ve anayasal bir zemine oturtuldu. Konsey, İslam devletinin genel politikalarını belirlemede ve Devrim Rehberi'ne danışmanlık yapmada önemli bir rol oynuyor. Anayasayı Koruyucular Konseyi'nin ve Devrim Rehberi'nin paralelinde hareket eden Konsey, Muhafazakar cenahın bütün ülke genelindeki kontrolünü artıran bir faktör olarak varlık gösteriyor. Bugün Konsey, toplamda 51 üyeden oluşuyor ve üyeler beş yıllık süre zarfının ardından Devrim Rehberi tarafından yeniden atanabiliyor.
9/ON: İran’ın İdari Yapılanması nasıl?
İran İslam Cumhuriyeti federal bir yapıya sahip değil. Ülkenin merkezi bir sistemi bulunuyor. Bu yüzden eyaletlerden değil, vilayetlerden oluşuyor. Bu yüzden ülkemizde sık kullanıldığı şekliyle Kirman Eyaleti veya Sistan ve Belucistan Eyaleti ifadeleri aslında hatalı. İran’da 31 vilayet yani "Ostan" bulunuyor ve her biri merkezi hükümet tarafından atanan Ostandarlar yani valiler tarafından yönetiliyor.
Vilayetler kendi iç kültürel ve coğrafi yapısına göre bölümleniyor. Bu yüzden Batı Azerbaycan, Doğu Azerbaycan, Kürdistan, Sistan ve Belucistan gibi isimlere sahipler. Sistan ve Belucistan gibi güvenlik sorunlarının yaşandığı bazı vilayetlerdeki valiler özel yetkili olarak yetkileri ile diğer valiliklerden ayrılıyorlar.
10/ON: İran’da Sivil Toplum aktif mi?
İran, esasında sivil toplum açısından aktif bir ülke ancak devlet tarafından bir dizi zorluk ve sınırlama ile karşı karşıya kalıyor. İran'da sivil toplum kuruluşları, genellikle hükümetin sıkı denetimi ve çeşitli kısıtlamalar altında faaliyet gösteriyor. Bu kısıtlamalar, ifade özgürlüğü, toplanma özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğü gibi temel haklar üzerinde etkili olabilmekte ve sivil toplum kuruluşlarının etkinliğini sınırlamaktadır.
İran'daki sivil toplum kuruluşları arasında insan hakları grupları, kadın ve çocuk hakları savunucuları, çevre örgütleri, mesleki birlikler ve yardım kuruluşları gibi çeşitli gruplar bulunuyor. Ne var ki İran hükümeti sıklıkla sivil toplum kuruluşlarını ve aktivistlerini yakından izliyor ve zaman zaman baskı uyguluyor.
Bu durum, özellikle siyasi olarak hassas kabul edilen konularda aktif olan gruplar için daha yaygın. İran'da sivil toplum üzerindeki bu tür baskılar, uluslararası toplum tarafından eleştiriliyor ve insan hakları ihlalleri olarak değerlendiriliyor. Ancak yine de siyasi hareket ve toplumsal mobilizasyon konusunda siyasi aktivistlerin ve sivil toplum örgütlerinin rolü küçümsenemez.