Dumanı üzerinde yepyeni bir roman: Şarkısı Güzel

Ne okusam derdine son! Şarkısı Güzel raflarda
Ne okusam derdine son! Şarkısı Güzel raflarda

Dilek Neşe Açıker hayranlarının merakla beklediği ‘Şarkısı Güzel’ raflardaki yerini aldı.

Kitap tutkunları için biten her kitap biraz hüzün biraz neşe taşır. Yeni başlangıçlar ise sabırsızlandırır kitap aşığını… Bir kitap biter ve zihinlerde “Şimdi ne okumalıyım?” sorusu yankılanmaya başlar. Her tutkun yaşar bu süreci…

Ne okumalıyım diyorsanız; harika bir önerimiz var…

Futbol tutkunu, kalemi güzel insan Dilek Neşe Açıker dördüncü kitabı ‘Şarkısı Güzel’ ile yeniden karşımızda.

Evladıma Miras Bu Sevda, Denizin Hikayesi ve Gündüz Kelebiği'nin ardından Dilek Neşe Açıker ‘Şarkısı Güzel’ romanıyla bir kez daha hayranlarıyla buluştu.

Dördüncü eseri

Evladıma Miras Bu Sevda’yı Bozkurt K. Yılmaz ile birlikte hazırlayan Dilek Neşe Açıker’in eserinde Fenerbahçe hakkında anılar yer alıyor.

Dilek Neşe Açıker; akıcı dili ve duygulara dokunuş şekliyle okurlar için bambaşka bir yere sahip.
Dilek Neşe Açıker; akıcı dili ve duygulara dokunuş şekliyle okurlar için bambaşka bir yere sahip.

Denizin Hikayesi ise tam bir kadın hikayesi… Sonuç olarak bu topraklarda kadın olmak zor iş…

Usta kalem, Gündüz Kelebeği’nde ise yaşadığı büyük aşk için sessizliği tercih eden bir kadının, hüzünlü hikayesi kaleme aldı.

Nostaljik yolculuk

‘Şarkısı Güzel’ tabiri yerindeyse dumanı üstünde buram buram nostalji kokan bir roman. Hayatın önümüze çıkardığı sürprizler biz farkında olmadan yaşamımızı bambaşka yollara sürüklüyor. Şarkısı Güzel tam da bu noktaya değiniyor ve bizleri nostaljik bir İstanbul turuna çıkarıyor.

Kitap tutkunları uzun zamandır 'Şarkısı Güzel'i bekliyordu.
Kitap tutkunları uzun zamandır 'Şarkısı Güzel'i bekliyordu.

Dumanı üstünde, raflarda yerini almaya başlayan Şarkısı Güzel’i en güzel bu sözler tanımlıyor:

Kaderin gerçekleşmesi için insanın aklının durması gerekiyor…

Yirmi altıncı yaş günümde, 13.30 sularında kapım çaldı. Soğuktan sümüğü burnunda donmuş, kara kuru bir oğlan çocuğu, elinde tuttuğu zarfla eşikte belirerek, “Abla, bunu sana verecekmişim” dedi. İki kelam edemeden zarfı elime tutuşturan çocuk koşarak merdivenlerden inip sırra kadem bastı.

Mektubu elime aldığımda, yıllar içinde maruz kaldığı nem sebebiyle ıslak gibi duran ucu yırtılmaya başlamıştı bile. Kelebeğin kanadını tutar gibi itinayla tutarak masaya serdim kâğıdı. Nakış gibi işlenmiş satırlar, Sevgili Neva, diye başlıyor, Reng-i Dil imzasıyla bitiyordu. Okudum, bir daha okudum, bir daha okudum. Okuduklarımdan geriye, Çin işkencesine benzer o meşum sual kaldı: “Ben kimim?”

Neva’nın gerçekte kim olduğu sorusunun cevabını bulması için kalan son kapsül ustasına ulaşması gerekiyordu. Hiç tanımadığı, hayatta olup olmadığını dahi bilmediği annesinden aldığı mektuptan anladığı buydu. Hayatının sırrı, “telakigâh” denilen yerdeki bir zaman kapsülünün içinde saklıydı.

Bugünün gazete manşetleri için tıklayın >