Ortadoğu topraklarının kadim yarası Filistin bize ne öğretmeli?

Ortadoğu topraklarının kadim yarası, Filistin. Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı hakimiyetinden çıkıp İngiliz mandasına giren, daha sonra 1948'te de İsrail'in kurulmasıyla kendi vatanlarında mülteci durumuna düşen Filistinliler.Onlar da yaraya dahil. Ve yaraları kabuk tutmadı, aksine İsrail'in 1948'ten başlayarak bugüne değin süren işgalleriyle yara derinleşti. Peki Filistin topraklarında İsrail'den yani 1948'den önce durum nasıldı ?

Filistinli kimliği için ilk dönem, İngiliz mandası altında geçen 30 yılı kapsıyor.

Birinci Dünya Savaşı sonrasında bölgenin sınırları Fransa ve İngiltere tarafından tekrar çizildi.

Filistin'deki manda rejiminin sınırları Filistin milliyetçiliğine, üzerinde hakkı olan ülkeyi gösterme imkanı verdi.

Özellikle Birinci Dünya Savaşı sonrasında Filistin'e Yahudi işgalinin artışıyla birlikte, toplumsal hayatta bir “öteki" ortaya çıktı. Bu da Filistin milliyetçiliğinin inşasını hızlandırdı.


Göçle gelen 'işgalcilerin' kırda tarımsal Yahudi yerleşimlerini kurması ve Siyonist projeye duyulan tepki, köylüler arasında da Filistinli kimliğinin inşasını güçlendirdi.

Bu dönemde, Filistin toplumu içinde önderlik esas olarak eşrafın içinden çıkan geleneksel elitteydi.

Bunlar kendi aralarında statüko yanlıları ve milliyetçiler olmak üzere ayrılıyorlardı. Statükocu elit daha varlıklıydı, devlet yönetimiyle daha içli dışlıydı, siyasal görüşlerinde daha muhafazakardı ve aşiret bağlarına daha sıkı sarılmıştı.

Bu elit geniş halk kitleleri, manda rejimi öncesi Osmanlı yönetiminde de görev alan insanlardı.

1858'de Osmanlı Toprak Yasası'yla (Arazi Kanunnamesi) geniş arazileri adlarına kaydettirme imkanı buldular.

Bu kitleleri Kudüs'te Naşaşibiler, Hüseyniler, Halidiler, Alemiler ve Nablus'ta Albülhadiler oluşturuyordu. Mücadeleye katılmıyor ve örgütlenme konusunda Siyonistlerin kat kat gerisinde kalıyorlardı.

Osmanlı hakimiyetinin sona ermesiyle Filistin'e yönelik Yahudi göçü ve toprak alımlarının önündeki sınırlandırmalar İngiltere mandası tarafından kaldırıldı. Yahudilerin kurmuş oldukları fonlar aracılığıyla toprak ağalarından geniş araziler almaları, bu topraklar üzerinde yaşayan köylüleri ciddi oranda mağdur etti.

Toprak mevzusu, bir öteki olarak ortaya çıkan Yahudilere karşı milliyetçi hareketin halk desteği kazanmasını sağladı. Kendilerini emperyalizm ve siyonizme karşı koruyamayan eşraf ve elit algısının yerleşmesine ve sınıfsal bir öfkeye dönüşmesine sebep oldu.

Bunun neticesinde, 1936-39 yılları arasında süren Arap direnişi (Birinci İntifada) yaşandı.






İsyan, esas olarak köylü unsurlarca yürütüldü.

1935 Kasım'nda Hayfalı bir vaiz olan Şeyh İzzeddin El Kassam, bir grup takipçisiyle sömürgecilere ve Yahudi yerleşimcilere karşı cihat ilan ederek silahlı mücadele başlattı.

Şeyh İzzeddin El Kassam
Daha çok kırda etkili olan bu harekete, Kudüs müftüsü Hacı Emin el Hüseyni'yi de davet eden Kassam reddedildi ve hemen sonrasında öldürüldü.

Nisan 1936'da İngiliz manda hükümetine karşı ayaklanma bütün Filistin'e yayıldı, isyan üç sene daha sürdürüldü. Kontrol edemedikleri olaylar karşısında çaresiz kalan eşraf, isyanı kendilerine mal etmek için eşraf aileleri arasında ittifak meydana getirdi.

Nisan 1936'da Arap Yüksek Komitesini oluşturdular. Ancak eşraf arasındaki rekabet o kadar yoğundu ki isyan bile uzun süre bir arada tutamadı. En önemli etkinlikleri altı ay süren bir grev örgütlenmesi oldu.

Hüseyniler isyanı desteklerken ,Naşaşibiler 1937'de Arap Yüksek Komitesi'nden çekildiler ve İngilizlerle işbirliği içinde, isyanı bastırmak için ellerinden geleni yaptılar.

1918-1948 arasında yeni oluşan ulusal hareket, İngiltere ve Siyonist harekete karşı mücadeleyi kaybetti, ayaklanma sonuçsuz kaldı ve sonrasında ise 1948-49 Savaşı'nda yenilgiye uğradı. Filistinliler kendi ülkelerinde çoğunluk statüsü kaybettiler, yarısından fazlası evinden, toprağından koptu, mülteci durumuna düştü.

1948'de Filistin topraklarında işgalci İsrail'in devlet kurmasıyla birlikte Filistin meselesi gün geçtikçe daha da ağırlaştı.

Arap Birliği'nin 1964 yılındaki zirvesinde, Filistinlilerin topraklarının kurtuluşu ve kendi kaderlerini tayin haklarını kullanmaları için örgütlenmelerine karar verildi.


Filistin Kurtuluş Örgütü

FKÖ amblemi
2 Haziran 1964'te Mısır lideri Cemal Abdülnasır'ın desteğiyle, Ahmet Şükayri önderliğinde tüm Filistinli mücadele ve gerilla gruplarını içinde barındıran FKÖ kuruldu. FKÖ çatısı altında toplanan gruplar, El Fetih, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi, FHKC-Genel Komutanlık, Filistin Kurtuluş Cephesi, El Saika, Arap Kurtuluş Cephesi, Halkın Partisi ve Demokratik Cephe'dir.

El Fetih
Bu örgütler arasında en önemli ve etkin olanı ise Arafat önderliğindeki El Fetih'ti. Hepsinin temel amacı, özgür bir Filistin için içten mücadele etmekti.

Bu örgütlerin FKÖ şemsiyesi altında toplanmasından birkaç ay sonra Kudüs'te tüm Filistin topluluklarının temsilcilerinin katılımı ile toplanan Filistin Konferansı düzenlendi. Bu konferansta Filistin Halkının Sözleşmesi (Miktad el-Kawmee el Falasten ) ilân edildi.

Filistin Halkının Sözleşmesi

Sözleşme, Filistin bağımsızlığını kazanana kadar cihad öngörüyordu. Filistin topraklarının bölünmesine dair her türlü anlaşma, deklarasyon ve plânı reddediyor, Siyonizm'in emperyalist, saldırgan ve faşist bir hareket olduğu, İsrail'in ise Ortadoğu'daki gerginlik ve kargaşanın baş sorumlusu olduğunu ilan ediyordu.


Siyonizmle mücadele

1967 yılında patlak veren İsrail ile Arap Devletleri arasındaki Altı Gün Savaşı'nın Filistinlilere verdiği en büyük ders; kendi topraklarını kurtarma mücadelesinde İsrail'e karşı mücadelenin her alanda artırılması gerektiğiydi. Gerilla mücadelesi yanında siyasi ve diplomatik mücadele verilmesi ve FKÖ'nün uluslar arası alanda kendine bir yer bulması çalışmaları da artırıldı.

Uluslar arası meşruiyet

3 şubat 1969'da toplanan Filistin Ulusal Konseyi'nde Yahya Hammuda Filistin Kurtuluş Örgütü liderliğinden çekildi. Yerine geçen Yaser Arafat, iki yıl sonra Filistin Devrimci Kuvvetleri'nin başkomutanı oldu ve daha sonra 1973'te FKÖ'nün siyasal kolunun da başına geçti.

Yaser Arafat

FKÖ, 1974 yılında Birleşmiş Milletlerde “gözlemci üye" statüsüne kavuştu. Arap Birliği ve İslam Konferansı Örgütü tarafından Filistinlilerin tek meşru temsilcisi olarak tanındı.

Filistinlilerin meşru temsilcisi

1980'li yılların başlarına kadar FKÖ pek çok değişik grubu bünyesinde taşıyor olmasına rağmen Filistinlilerin önde gelen örgütü olma özelliğini korudu. Örgütün merkezi 1967 savaşından sonra Ürdün'e, 1970'te Lübnan'a ve 1982 yılında İsrail'in Lübnan'ı işgaliyle Tunus'a taşındı.

Aralık 1987'de Filistin direnişinde önemli bir gelişme yaşandı.

Gazze bölgesinde bir İsrailli, kamyonetiyle Filistinlileri taşıyan bir araca çarparak dört kişinin ölümüne neden oldu. Bunun üzerine Gazze İslam Üniversitesi'ndeki öğrenciler hayatını kaybeden veya yaralanan kişilerle ilgilenmek üzere, tüm Filistinlileri hastanenin etrafında toplanmaya çağırarak intifada denilen ayaklanmayı başlattı. Bu intifada 1992 yılına kadar sürdü. İntifada, uluslar arası kamuoyunda Filistin hareketinin duyulmasını sağladı ve dikkatlerin bölge üzerinde toplanmasını sağladı.


İntifada devam ederken 15 Kasım 1988'de Filistin Kurtuluş Örgütü bağımsız Filistin Devleti'ni ilan etti. Arafat İsrail'e barış ve güvenlik içinde var olma hakkını veren BM kararını kabul etti ve devlet terörizmi de dahil olmak üzere her türlü terörizmi reddetti. Uzun yıllar boyunca ABD ile FKÖ arasında resmî görüşmelerin başlaması için şart koştukları bu koşulların Arafat tarafından kabul edilmesi ABD hükümeti tarafından kabul gördü.

Arafat'ın bu sözleri Filistin Kurtuluş Örgütü'nün ana amaçlarından biri olan İsrail'in yok edilmesinden vazgeçildiğini gösteriyordu. Yeni görüş, 1949 ateşkes sınırları içinde bir İsrail Devleti ile Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde bir Arap devleti olarak iki ayrı oluşumun kurulmasıydı. 2 Nisan 1989'da Arafat Filistin Ulusal Konseyi'nin Merkez Konseyi tarafından ilan edilen Filistin Devleti'nin başkanı seçildi..

1993 yılında barış süreci başladığında FKÖ içinde de bir dönüşüm yaşandı. Örgütün bazı bölümleri yeni kurulan Filistin hükümetinin bakanlıklarına, kurtuluş orduları mensupları da Filistin polis teşkilatına girdi.

1996 yılının Nisan ayında örgüt çatısından İsrail'in varlık hakkını sorgulayan tüm maddeler çıkarıldı. İki yıl sonra 1998'de Filistin'in BM'deki gözlemci statüsü yükseltilerek Filistin temsilcilerine Genel Kurul'daki tartışma oturumlarında konuşma yapma ve cevap hakkı tanındı, Filistin ile ilgili oturumlarda gündem maddeleri getirme ve karar tasarılarına etkide bulunma olanağı tanındı.

1998

Filistin'in BM'de temsil edilmesi
FKÖ bugüne kadar Filistin halkının meşru ve tek temsilcisi statüsünü korudu. Kurulan Filistin hükümetinin siyasi karar süreçlerinde önemli bir rol oynayan FKÖ, siyasetin temel çizgilerini belirliyor, Filistin Milli Konseyi ile birlikte en yüksek karar merciini oluşturuyor. Örgüt,uluslararası ilişkiler ve müzakerelerde de muhatap konumunu sürdürüyor.

Filistin ve Filistinliler, bu dünya ile bir meşgalesi, derdi, sıkıntısı olan herkesi ilgilendirmeli; onların yarası hepimizin yarası olmalı.
Kendi topraklarının mültecisi durumuna düşürülen, vatansız ve topraksız bırakılan, su kaynakları, imkanları ve sair yaşam alanlarından mahrum bırakılan, savaşsız ve bombasız bir gün geçirmeyen bu ülke, çok uzaklardaki Rachel Corrie'ye bir şeyler hissettirdi ve ait olmadığı topraklarda, ait olduğu vicdanı ve ahlakı ile genç yaşında şehit düştü Rachel.

Rachel başlı başına ve ayrı bir yazının konusu ama biz onun hatrına Filistin nedir, ne yaşamıştır bilmeliyiz...

Rachel Corrie















Bugünün gazete manşetleri için tıklayın >