Sanat camiasında adından söz ettiren en pahalı Türk tabloları

Türk sanat eserleri
Türk sanat eserleri

Ülkemizde resim sanatının temelleri 19. yüzyılın ortalarına doğru atılmıştı. Bu sanat hakkında bilinen ilk ders 1793'te Mühendishane-i Berr-i Hümâyun'da verilmişti. Mühendishane-i Berr-i Hümâyûn haritacılık, gemi inşaatı, inşaat mühendisliği ve balistik öğretimi konusunda çalışmalar yapmak için 3. selim tarafından kurulmuş askeri bir okul olmasına rağmen sivil öğrenci de kabul ediyordu. İşte Batı'ya nazaran daha geç başlayan resim sanatı konusunda ülkemizde çıkan önemli sanat eserleri ve en pahalı Türk tabloları

Hıristiyan ve Levanten kökenli sanatçıların etkisiyle gelişen Osmanlı resim sanatı çoğunlukla başkent İstanbul'da konumlanmış; Osman Hamdi Bey, Şeker Ahmet Paşa, Süleyman Seyyid ve Ressam Halil Paşa gibi ressamlar yurtdışında öğrenim görürken Hüseyin Zekai Paşa, Hoca Ali Rıza ve Ahmet Ziya Akbulut öğrenimlerini yurtiçinde tamamlamıştı. 1926'da Avrupa'ya gönderilen Türk öğrenciler burada kübizm ve dışavurumculuk gibi akımlarla tanışmış ve yurda döndükten sonra Müstakiller adlı bir öbek oluşturmuşlardır. 1930'ların sonunda kurulan Yeniler Grubu, 1947'de ortaya çıkan On'lar Grubu ve temelleri 1961'de atılan Siyah Kalem Grubu Türkiye Cumhuriyeti'nin erken dönem resim sanatında öne çıkmıştır.
Dünyadaki örneklerine nazaran daha “düşük” tutarlı olsa da Türk sanat eserleri için de hatırı sayılır tutarlar ödendiği görülüyor. İşte Türk sanat eserleri arasında en pahalı Türk tabloları ve ressamları:

Narlar ve Ayvalar

                                    Antik A.Ş'nin 253. müzayedesinde, ressam Şeker Ahmet Paşa'nın 'Narlar ve Ayvalar' adlı eseri 1 milyon 300 bin YTL'ye alıcı buldu. Açılış fiyatı 1 milyon 100 bin YTL olan eser, 1 milyon 300 bin YTL'ye alıcı buldu. Bu satış ressamın dünya piyasalarında satılan 'en değerli eseri rekoru'nu kırdı.

Paris'teki dünyaca ünlü Louvre Müzesi'ne hayattayken eseri kabul edilen ilk Türk ressamı olan Şeker Ahmet Paşa'nın en pahalı tablosu olarak Narlar ve Ayvalar göze çarpıyor. Geometrik açıdan sepetteki ayva ve narların dizilişi ve birbirleriyle oluşturduğu kompozisyon, resmin en dikkat çekici özelliği. Narlar ve Ayvalar adlı natürmotun bir diğer özelliğiyse, ışığın ve renklerin birbiriyle oluşturduğu uyum ve resmin gerçekçi duruşu. 

1855 yılında Tıbbiye Mektebi'ne giren, Tıp öğrenimini tamamlamadan Harbiye Mektebi'ne geçen, Harbiye Mektebi'nde aldığı anatomi ve perspektif dersleri ile resim yeteneğini geliştiren Şeker Ahmet Paşa resme olan ilgisi nedeniyle Sultan Abdülaziz tarafından Paris'e gönderildi. Burada yedi yıl Gerome ve Boulanger atölyelerinde çalıştı. Şeker Ahmet Paşa, çağdaş Türk resim sanatı'nın temel taşlarından biri olarak değerlendirilmektedir. Peyzaj temasına yaptığı dünya çapındaki üslup katkısı, sanatçının mekân derinliği ve atmosfer ilişkilerini yorumlayan duyarlığının ürünü olarak görünür. Şeker Ahmet Paşa'nın düzen anlayışına mal olan lirizm, özgün bir şema geometrisiyle dengelenmektedir. Şeker Ahmet Paşa'nın yaşadığı yıllarda siyasal ve sosyal açıdan pek çok olay gerçekleşmiş olmasına karşın, Paşa'nın eserlerinde bu tür olayların ele alınmadığı gözlenebilmektedir. Bu, onun bir gözlemci olarak bakışlarını doğaya çevirmiş, yaşadığı topluma kapalı, yalnız iç dünyasında yaşayan bir sanatçı olduğunu ve bu tavrını yaşamı boyunca koruduğunu göstermektedir.

 Başlıca eserleri olarak Karpuz Dilimli ve Üzümlü Natürmort, Ağaçlar Arasında Karaca, Manolya ve Meyveler, Talim Yapan Erler, Manzara, Tepe Üzerindeki Kale sayılabilir. Şeker Ahmet Paşa ile ilgili bir not daha: Osman Hamdi'nin hocası Jean Leon Gerome kendisine üstat (mon maitre) diye hitap ederdi ve Fransa Devlet Nişanı (Legion d'honneur) ile onurlandırılmıştı.
Narlar ve Ayvalar Antik A.Ş'nin 253. müzayedesinde, ressam Şeker Ahmet Paşa'nın 'Narlar ve Ayvalar' adlı eseri 1 milyon 300 bin YTL'ye alıcı buldu. Açılış fiyatı 1 milyon 100 bin YTL olan eser, 1 milyon 300 bin YTL'ye alıcı buldu. Bu satış ressamın dünya piyasalarında satılan 'en değerli eseri rekoru'nu kırdı. Paris'teki dünyaca ünlü Louvre Müzesi'ne hayattayken eseri kabul edilen ilk Türk ressamı olan Şeker Ahmet Paşa'nın en pahalı tablosu olarak Narlar ve Ayvalar göze çarpıyor. Geometrik açıdan sepetteki ayva ve narların dizilişi ve birbirleriyle oluşturduğu kompozisyon, resmin en dikkat çekici özelliği. Narlar ve Ayvalar adlı natürmotun bir diğer özelliğiyse, ışığın ve renklerin birbiriyle oluşturduğu uyum ve resmin gerçekçi duruşu. 1855 yılında Tıbbiye Mektebi'ne giren, Tıp öğrenimini tamamlamadan Harbiye Mektebi'ne geçen, Harbiye Mektebi'nde aldığı anatomi ve perspektif dersleri ile resim yeteneğini geliştiren Şeker Ahmet Paşa resme olan ilgisi nedeniyle Sultan Abdülaziz tarafından Paris'e gönderildi. Burada yedi yıl Gerome ve Boulanger atölyelerinde çalıştı. Şeker Ahmet Paşa, çağdaş Türk resim sanatı'nın temel taşlarından biri olarak değerlendirilmektedir. Peyzaj temasına yaptığı dünya çapındaki üslup katkısı, sanatçının mekân derinliği ve atmosfer ilişkilerini yorumlayan duyarlığının ürünü olarak görünür. Şeker Ahmet Paşa'nın düzen anlayışına mal olan lirizm, özgün bir şema geometrisiyle dengelenmektedir. Şeker Ahmet Paşa'nın yaşadığı yıllarda siyasal ve sosyal açıdan pek çok olay gerçekleşmiş olmasına karşın, Paşa'nın eserlerinde bu tür olayların ele alınmadığı gözlenebilmektedir. Bu, onun bir gözlemci olarak bakışlarını doğaya çevirmiş, yaşadığı topluma kapalı, yalnız iç dünyasında yaşayan bir sanatçı olduğunu ve bu tavrını yaşamı boyunca koruduğunu göstermektedir. Başlıca eserleri olarak Karpuz Dilimli ve Üzümlü Natürmort, Ağaçlar Arasında Karaca, Manolya ve Meyveler, Talim Yapan Erler, Manzara, Tepe Üzerindeki Kale sayılabilir. Şeker Ahmet Paşa ile ilgili bir not daha: Osman Hamdi'nin hocası Jean Leon Gerome kendisine üstat (mon maitre) diye hitap ederdi ve Fransa Devlet Nişanı (Legion d'honneur) ile onurlandırılmıştı.
Avluda Oturanlar

                                    Antik AŞ tarafından düzenlenen müzayedede, ressam İbrahim Çallı'nın "Avluda oturanlar" eseri 2 milyon 460 bin liraya satıldı. Shangri-La Bosphorus Otel'de düzenlenen 284. Müzayedede özel koleksiyonlardan seçilmiş değerli tablolar ve antikalar satışa sunulurken, Türkiye'nin önde gelen koleksiyoncuları ve iş dünyasından 500'ü aşkın sanat meraklısının katılımıyla gerçekleşen müzayedede, İbrahim Çallı imzalı, 1913 tarihli "Avluda Oturanlar" isimli eser 2 milyon 460 bin liraya alıcı buldu. Söz konusu satış sonrası eser bugüne kadar satılan en pahalı "Çallı tablosu" oldu.

 İbrahim Çallı renk kullanımı konusundaki görüşlerini, görev yaptığı akademinin resim bölümü başkanlığını yürüten Leopold Levy ile girdiği tartışma sırasında şöyle ifade etmişti: "Talebeye yapılan telkin ve müdahalelerin neticesi, tabiat onlara ayni atmosfer ve ayni renkte gösteriliyor. Halbuki bizim memleketimiz, güneş, ziya ve renk memleketidir. Garbın koyu kurşuni semasıyla hiç alakası yoktur. Beşeriyet, resim sanatı üzerinde, renk vadisinde o kadar ısrar ile çalışmış, her büyük sanatkar palete bir iki yeni renk daha ilave etmiştir. Bizim mütehassısa (akademide bu unvanla görevlendirilen Levy'yi kastediyor) gelince, palette rengi asgariye indirmek taraftarıdır. Tabiatın öyle nüansları vardır ki, onlara mahsus renkleri kullanmak şarttır. Eğer Türk milleti Çallı'yı seviyorsa, güzel memleketini kendi renkleriyle ifade ettiği içindir."

 22 Mayıs 1960 yılında mide kanaması sonucu İstanbul'da yaşamını yitiren Çallı'yla Son Buluşmayı Hasan Âli Yücel, ölümünden sekiz gün sonra, 30 Mayıs 1960'ta kaleme aldığı "Dostum Çallı" yazısında, şöyle anlatıyor: "Onu son defa Taksim civarında görmüştüm. O şakacı Çallı, benimle uzun bir seyahate çıkacakmış gibi içli içli konuştu. Sesi, kederli bir inilti kadar ihtiyar ve bitkin, titriyordu. Ayrılırken öpüştük, aksi yönlere yürüdük. Garip iç dürtüsüyle arkama döndüm, ne göreyim, o da bana bakıyordu. Birbirimizi bir kere daha selamladık." Yaklaşık 1 yıl sonra Hasan Ali Yücel'de hayatını kaybetti.
Avluda Oturanlar Antik AŞ tarafından düzenlenen müzayedede, ressam İbrahim Çallı'nın "Avluda oturanlar" eseri 2 milyon 460 bin liraya satıldı. Shangri-La Bosphorus Otel'de düzenlenen 284. Müzayedede özel koleksiyonlardan seçilmiş değerli tablolar ve antikalar satışa sunulurken, Türkiye'nin önde gelen koleksiyoncuları ve iş dünyasından 500'ü aşkın sanat meraklısının katılımıyla gerçekleşen müzayedede, İbrahim Çallı imzalı, 1913 tarihli "Avluda Oturanlar" isimli eser 2 milyon 460 bin liraya alıcı buldu. Söz konusu satış sonrası eser bugüne kadar satılan en pahalı "Çallı tablosu" oldu. İbrahim Çallı renk kullanımı konusundaki görüşlerini, görev yaptığı akademinin resim bölümü başkanlığını yürüten Leopold Levy ile girdiği tartışma sırasında şöyle ifade etmişti: "Talebeye yapılan telkin ve müdahalelerin neticesi, tabiat onlara ayni atmosfer ve ayni renkte gösteriliyor. Halbuki bizim memleketimiz, güneş, ziya ve renk memleketidir. Garbın koyu kurşuni semasıyla hiç alakası yoktur. Beşeriyet, resim sanatı üzerinde, renk vadisinde o kadar ısrar ile çalışmış, her büyük sanatkar palete bir iki yeni renk daha ilave etmiştir. Bizim mütehassısa (akademide bu unvanla görevlendirilen Levy'yi kastediyor) gelince, palette rengi asgariye indirmek taraftarıdır. Tabiatın öyle nüansları vardır ki, onlara mahsus renkleri kullanmak şarttır. Eğer Türk milleti Çallı'yı seviyorsa, güzel memleketini kendi renkleriyle ifade ettiği içindir." 22 Mayıs 1960 yılında mide kanaması sonucu İstanbul'da yaşamını yitiren Çallı'yla Son Buluşmayı Hasan Âli Yücel, ölümünden sekiz gün sonra, 30 Mayıs 1960'ta kaleme aldığı "Dostum Çallı" yazısında, şöyle anlatıyor: "Onu son defa Taksim civarında görmüştüm. O şakacı Çallı, benimle uzun bir seyahate çıkacakmış gibi içli içli konuştu. Sesi, kederli bir inilti kadar ihtiyar ve bitkin, titriyordu. Ayrılırken öpüştük, aksi yönlere yürüdük. Garip iç dürtüsüyle arkama döndüm, ne göreyim, o da bana bakıyordu. Birbirimizi bir kere daha selamladık." Yaklaşık 1 yıl sonra Hasan Ali Yücel'de hayatını kaybetti.
Kaplumbağa Terbiyecisi

                                    Osman Hamdi Bey, Türk sanat ve düşünce hayatına büyük katkılar sunmuş Osmanlı Devleti'nin son döneminin büyük entelektüellerindendir. Aynı zamanda Türk resminin en meşhur ve en pahalı tablolarından biri olan "Kaplumbağa Terbiyecisi"nin ressamıdır. 

 Tablo incelendiğinde şu yorumlar yapılabilir; Etekleri işlemeli kırmızı kıyafetli sakallı adam (derviş), ellerini kalça hizasından arkaya alarak ney tutmakta. Belini hafiften öne doğru kırmış, başı önüne bakıyor. Bu, adama olgun fakat aynı zamanda yorgun bir görüntü vermiş. Başına gelişigüzel sardığı yemenisinin üzerine dervişlerin kullandığı arakiye adlı başlığı takan figürün sırtında (pek çok yorumcuya göre) nakkare ya da kudüm adlı verilen bir çeşit davul asılı. Boynundaki kıskaç biçimli nesne, kimine göre ud çalmak için kullanılan mızrap, kimine göreyse nakkareyi çalmak için kullanacağı baget. Bunlar, Mevlevî musikisinin icrasında kullanılan dört önemli enstrümandan ikisi. Nekkare Mevlevî musikisinin temel enstrümanlarından birisidir. Ney ise Mevlânâ'nın Mesnevî'nin başında bahsedecek denli önemsediği bir müzik aletidir: "Dinle ki, neyden şikayet ediyor; ayrılıkları hikaye ediyor..." Ney huzurdur, sabırdır... Zeminde ise toplamda beş kaplumbağa görüyoruz. Yeşil yaprakları yiyen bu kaplumbağalar, derviş tarafından eğitilmektedir. Kaplumbağlarla ilgili rivayet ise şöyle; Lâle Devri'nde açık havada yapılan eğlencelerde kaplumbağaların sırtlarına mumlar dikilir ve bunlar bahçede gezinmeye bırakılırmış. Bu manzara da saray erkanının hoşuna gidermiş... Fotoğrafın olduğu yer Bursa'daki Yeşil Camii. 1390'ların sonunda tamamlanan ve Osmanlı Mimarisi'nin en değerli örneklerinden biri sayılan camideki çinilere ve hat sanatını görüyoruz. Osman Hamdi Bey'in tablonun ilhamını nereden aldığı ve anlamına dair çeşitli görüşler mevcuttur. Osman Hamdi Bey'in bu tablosu, özellikle ilham kaynağına dair net bilgilerin olmadığı dönemde, geri kalmış bir toplumu çağdaşlaştırmaya çalışan bir aydının yorgun hâlini anlattığı şeklinde yorumlandığı olmuştur. Kaplumbağaların esin kaynağının, Lâle Devrindeki Sadabad eğlenceleri sırasında, hava karardıktan sonra sırtlarına mum dikilerek serbest bırakılan kaplumbağalar olduğu öne sürülmüştür. Bir yoruma göre, Sanay-i Nefise, Asar-ı Atika Müzesi, Duyun-u Umumiye gibi birçok kurumu kurmak ve yönetmek görevini üstlenen Osman Hamdi Bey, tabloda kendini terbiyeci, kendi iş yapış biçimine uyum gösteremeyen astlarını ise yemeğe ulaşmaya çalışan kaplumbağalar olarak göstererek, onları hicvetmektedir. Bir başka yorumlara göre, düşünceli biçimde dikilen adam, sabır gerektiren zor bir iş olan kaplumbağaları terbiye etme işini, elindeki ney ve sırtındaki nakkareyi çalarak başarmayı ummaktadır. Bu yoruma göre de terbiyeci Osman Hamdi Bey'in kendisidir. Bu yorum terbiyecinin zorlu işi elindeki müzik aletleriyle halletmeye çalışması, Osman Hamdi Bey'in de değişime direnen bir toplumu sanat yoluyla çağdaş seviyeye getirmeye çalıştığını, bu yüzden sanat okulu ve müze açma girişiminde bulunduğunu vurgular. Bir diğer iddiaya göre Osman Hamdi Bey, Tour du Monde isimli Fransızca bir derginin 1869 tarihli sayılarından birinde gördüğü bir gravürden esinlenerek bu tabloyu çizmiştir. Tablonun ikinci versiyonunun, 2009 yılında Sakıp Sabancı Müzesindeki bir sergide sergilenmesi sırasında, tablonun ilham kaynağına dair yeni bir iddia öne sürülmüştür. Buna göre Osman Hamdi Bey, "Tour du Monde" isimli Fransızca bir derginin 1869 tarihli sayılarından birinde gördüğü bir gravürden esinlenerek bu tabloyu çizmiştir. L. Crépon tarafından bir Japon gravüründen esinle çizilmiş olan bu resim, dergide Charmeur de tortues (Kaplumbağa Terbiyecisi) adıyla basılmıştır. Resimde, Osman Hamdi Bey'in tablosundaki terbiyeciye benzer şekilde giyinmiş yaşlı bir terbiyeci, elindeki ufak davulu çalarak bir grup kaplumbağanın bir masanın üzerine çıkmasını sağlamaya çalışmaktadır. Osman Hamdi Bey, 13 Temmuz 1869'da Bağdat'tan babasına gönderdiği mektupta, "bana yollamış olduğunuz Tour du Monde'u okudum" demektedir. Osman Hamdi Bey muhtemelen 1869 yılının ilk cildini okumuştur ve Kaplumbağa Terbiyecisi'ni çizerken bu gravürden etkilenmiş olabilir. 

 Osman Hamdi Bey 1907 yılında resmin 2. versiyonunu yapmıştır. Peki neden? Bir iddia eserine verdiği önem dolayısıyla. Böyle olmasa dahi Diğer Oryantalist ressamlar gibi Osman Hamdi Bey'in de herhangi bir tablosunu birden fazla defa çizmiş olması normal karşılanmaktadır. Bir yıl arayla çizilen tabloların genel kompozisyonu oldukça benzerdir. Bu versiyonda ayrıca, resmin Ahmet Muhtar Paşa'ya ithaf edildiğine dair, ressamın el yazısıyla yazılmış bir not da vardır. İkinci versiyonda ilkinden farklı olarak beş yerine altı kaplumbağa bulunur. Ayrıca terbiyecinin sağındaki duvarda çerçeveli bir hat ile cam kenarında bir testi durmaktadır. (Bizim bu içeriğimizde kullandığımız resim 1906 tarihli ilk resme aittir) Açık artırma usulünce yapılan müzayedede TMSF'nin satışa çıkardığı "Kaplumbağa Terbiyecisi" 5 milyon liraya Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi tarafından satın alındı. Yapıtın bugünkü değerinin ise 15 milyon TL olduğu düşünülüyor. Eserin 2. versiyonu ise Simavi koleksiyonunda ve yaklaşık değerinin 6 milyon TL olduğu tahmin ediliyor. Kaplumbağa Terbiyecisi, hem maddi değeri hem de anlamı ve arkasındaki soru işaretleriyle konuşulmaya devam edecek.
Kaplumbağa Terbiyecisi Osman Hamdi Bey, Türk sanat ve düşünce hayatına büyük katkılar sunmuş Osmanlı Devleti'nin son döneminin büyük entelektüellerindendir. Aynı zamanda Türk resminin en meşhur ve en pahalı tablolarından biri olan "Kaplumbağa Terbiyecisi"nin ressamıdır. Tablo incelendiğinde şu yorumlar yapılabilir; Etekleri işlemeli kırmızı kıyafetli sakallı adam (derviş), ellerini kalça hizasından arkaya alarak ney tutmakta. Belini hafiften öne doğru kırmış, başı önüne bakıyor. Bu, adama olgun fakat aynı zamanda yorgun bir görüntü vermiş. Başına gelişigüzel sardığı yemenisinin üzerine dervişlerin kullandığı arakiye adlı başlığı takan figürün sırtında (pek çok yorumcuya göre) nakkare ya da kudüm adlı verilen bir çeşit davul asılı. Boynundaki kıskaç biçimli nesne, kimine göre ud çalmak için kullanılan mızrap, kimine göreyse nakkareyi çalmak için kullanacağı baget. Bunlar, Mevlevî musikisinin icrasında kullanılan dört önemli enstrümandan ikisi. Nekkare Mevlevî musikisinin temel enstrümanlarından birisidir. Ney ise Mevlânâ'nın Mesnevî'nin başında bahsedecek denli önemsediği bir müzik aletidir: "Dinle ki, neyden şikayet ediyor; ayrılıkları hikaye ediyor..." Ney huzurdur, sabırdır... Zeminde ise toplamda beş kaplumbağa görüyoruz. Yeşil yaprakları yiyen bu kaplumbağalar, derviş tarafından eğitilmektedir. Kaplumbağlarla ilgili rivayet ise şöyle; Lâle Devri'nde açık havada yapılan eğlencelerde kaplumbağaların sırtlarına mumlar dikilir ve bunlar bahçede gezinmeye bırakılırmış. Bu manzara da saray erkanının hoşuna gidermiş... Fotoğrafın olduğu yer Bursa'daki Yeşil Camii. 1390'ların sonunda tamamlanan ve Osmanlı Mimarisi'nin en değerli örneklerinden biri sayılan camideki çinilere ve hat sanatını görüyoruz. Osman Hamdi Bey'in tablonun ilhamını nereden aldığı ve anlamına dair çeşitli görüşler mevcuttur. Osman Hamdi Bey'in bu tablosu, özellikle ilham kaynağına dair net bilgilerin olmadığı dönemde, geri kalmış bir toplumu çağdaşlaştırmaya çalışan bir aydının yorgun hâlini anlattığı şeklinde yorumlandığı olmuştur. Kaplumbağaların esin kaynağının, Lâle Devrindeki Sadabad eğlenceleri sırasında, hava karardıktan sonra sırtlarına mum dikilerek serbest bırakılan kaplumbağalar olduğu öne sürülmüştür. Bir yoruma göre, Sanay-i Nefise, Asar-ı Atika Müzesi, Duyun-u Umumiye gibi birçok kurumu kurmak ve yönetmek görevini üstlenen Osman Hamdi Bey, tabloda kendini terbiyeci, kendi iş yapış biçimine uyum gösteremeyen astlarını ise yemeğe ulaşmaya çalışan kaplumbağalar olarak göstererek, onları hicvetmektedir. Bir başka yorumlara göre, düşünceli biçimde dikilen adam, sabır gerektiren zor bir iş olan kaplumbağaları terbiye etme işini, elindeki ney ve sırtındaki nakkareyi çalarak başarmayı ummaktadır. Bu yoruma göre de terbiyeci Osman Hamdi Bey'in kendisidir. Bu yorum terbiyecinin zorlu işi elindeki müzik aletleriyle halletmeye çalışması, Osman Hamdi Bey'in de değişime direnen bir toplumu sanat yoluyla çağdaş seviyeye getirmeye çalıştığını, bu yüzden sanat okulu ve müze açma girişiminde bulunduğunu vurgular. Bir diğer iddiaya göre Osman Hamdi Bey, Tour du Monde isimli Fransızca bir derginin 1869 tarihli sayılarından birinde gördüğü bir gravürden esinlenerek bu tabloyu çizmiştir. Tablonun ikinci versiyonunun, 2009 yılında Sakıp Sabancı Müzesindeki bir sergide sergilenmesi sırasında, tablonun ilham kaynağına dair yeni bir iddia öne sürülmüştür. Buna göre Osman Hamdi Bey, "Tour du Monde" isimli Fransızca bir derginin 1869 tarihli sayılarından birinde gördüğü bir gravürden esinlenerek bu tabloyu çizmiştir. L. Crépon tarafından bir Japon gravüründen esinle çizilmiş olan bu resim, dergide Charmeur de tortues (Kaplumbağa Terbiyecisi) adıyla basılmıştır. Resimde, Osman Hamdi Bey'in tablosundaki terbiyeciye benzer şekilde giyinmiş yaşlı bir terbiyeci, elindeki ufak davulu çalarak bir grup kaplumbağanın bir masanın üzerine çıkmasını sağlamaya çalışmaktadır. Osman Hamdi Bey, 13 Temmuz 1869'da Bağdat'tan babasına gönderdiği mektupta, "bana yollamış olduğunuz Tour du Monde'u okudum" demektedir. Osman Hamdi Bey muhtemelen 1869 yılının ilk cildini okumuştur ve Kaplumbağa Terbiyecisi'ni çizerken bu gravürden etkilenmiş olabilir. Osman Hamdi Bey 1907 yılında resmin 2. versiyonunu yapmıştır. Peki neden? Bir iddia eserine verdiği önem dolayısıyla. Böyle olmasa dahi Diğer Oryantalist ressamlar gibi Osman Hamdi Bey'in de herhangi bir tablosunu birden fazla defa çizmiş olması normal karşılanmaktadır. Bir yıl arayla çizilen tabloların genel kompozisyonu oldukça benzerdir. Bu versiyonda ayrıca, resmin Ahmet Muhtar Paşa'ya ithaf edildiğine dair, ressamın el yazısıyla yazılmış bir not da vardır. İkinci versiyonda ilkinden farklı olarak beş yerine altı kaplumbağa bulunur. Ayrıca terbiyecinin sağındaki duvarda çerçeveli bir hat ile cam kenarında bir testi durmaktadır. (Bizim bu içeriğimizde kullandığımız resim 1906 tarihli ilk resme aittir) Açık artırma usulünce yapılan müzayedede TMSF'nin satışa çıkardığı "Kaplumbağa Terbiyecisi" 5 milyon liraya Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi tarafından satın alındı. Yapıtın bugünkü değerinin ise 15 milyon TL olduğu düşünülüyor. Eserin 2. versiyonu ise Simavi koleksiyonunda ve yaklaşık değerinin 6 milyon TL olduğu tahmin ediliyor. Kaplumbağa Terbiyecisi, hem maddi değeri hem de anlamı ve arkasındaki soru işaretleriyle konuşulmaya devam edecek.
İstanbul Hanımefendisi
İstanbul Hanımefendisi, Osman Hamdi Bey'in 1881 tarihli, bir kadını resmettiği tablosudur. Eserde altın sarısı bir atlas kumaşının önünde genç bir kadın durmaktadır. Kadın, o dönemin Paris modasına uygun bir kıyafet giymiştir. Kıyafeti aynı zamanda Osmanlı kadınının giyim tarzıyla da uyuşmakta ve bu yönüyle oryantalist bir eğilime işaret etmektedir. Genç kadın, yüzünü yarı-saydam bir peçe ile gizlemektedir. Ayrıca kadının sol eli de siyah elbisenin içinde gizlenmiştir. Klasik Osmanlı ve Selçuklu halılarına özgü geometrik motifler, eserde belirgin bir şekilde çizilmiştir.

 Sanatçının 1881 tarihli tablosu 'İstanbul Hanımefendisi' Londra'da 3 milyon 380 bin 500 sterline (8 milyon TL) 2008 yılında satılmıştı. Sothbey's tarafından yapılan oryantalist eserler müzayedesinin en nadide parçası olan tablo, 2 milyon 200 bin sterlin başlangıç fiyatıyla satışa sunuldu. Arttırma sonucunda, tabloyu adı ve milliyeti gizli tutulan bir alıcı 3 milyon 380 bin 500 sterlin bedelle satın aldı. Tablonun komisyon ve masraflarla birlikte maliyetinin 3 milyon 380 bin 500 sterlin olduğu bildirildi. Sotheby's, Avrupalı bir koleksiyoncunun elindeki tablonun 3 milyon sterline satılacağı tahmininde bulunmuştu. Sanat çevrelerinde, müzayedeye katılan Türk koleksiyoncular olduğu biliniyor ve tabloyu bir Türk'ün aldığına kesin gözüyle bakılıyor. 1.85'e 1.09 santimetre boyutlarında, kanvas üzerine yağlı boya tekniğiyle yapılmış tablo Osman Hamdi Bey'in boyut olarak en büyük yapıtlarından biridir. Türk değerleri ve en son Paris modasını yansıtan giysileriyle resimde alımlı kumral genç bir kadın resmediliyor. Osman Hamdi Bey'in bu tablosunda o dönem İstanbul'da hakim olan Paris modasını aktardığı sanılıyor.

 Müzeci, arkeolog ve Sanayi-i Nefise Mektebi'nin kurucusu Osman Hamdi Bey 1842-1910 arasında yaşadı. Osmanlı sadrazamlarından İbrahim Edhem Paşa'nın en büyük oğlu olan Osman Hamdi Bey, 1860'ta hukuk öğrenimi için Paris'e gönderildi ve hukuk eğitiminin yanı sıra iyi bir resim eğitimi de gördü. İstanbul Arkeoloji Müzesi'ni kuran Osman Hamdi Bey, resim çalışmalarını sürdürdü ve figürlü kompozisyonlarıyla Türk resim sanatının başarılı bir temsilcisi oldu. Günümüzde varlığını Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi olarak sürdüren Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi'nin de kurucusudur. İlk Türk ressamlarından birisidir ve Türk resminde figürlü kompozisyon kullanan ilk ressam olarak tarihe geçmiştir. İlk Türk arkeoloğu olarak da kabul edilir. Bağdat'ta ilk arkeolojik çalışmalarını yaptıktan sonra asıl gerekli yasanın çıkarılmasını sağlayarak ve tüm arkeolojik çalışmaların kontrolünü üstlenerek modern arkeoloji biliminin Osmanlı'da temellendirilmesini sağlamıştır.
İstanbul Hanımefendisi İstanbul Hanımefendisi, Osman Hamdi Bey'in 1881 tarihli, bir kadını resmettiği tablosudur. Eserde altın sarısı bir atlas kumaşının önünde genç bir kadın durmaktadır. Kadın, o dönemin Paris modasına uygun bir kıyafet giymiştir. Kıyafeti aynı zamanda Osmanlı kadınının giyim tarzıyla da uyuşmakta ve bu yönüyle oryantalist bir eğilime işaret etmektedir. Genç kadın, yüzünü yarı-saydam bir peçe ile gizlemektedir. Ayrıca kadının sol eli de siyah elbisenin içinde gizlenmiştir. Klasik Osmanlı ve Selçuklu halılarına özgü geometrik motifler, eserde belirgin bir şekilde çizilmiştir. Sanatçının 1881 tarihli tablosu 'İstanbul Hanımefendisi' Londra'da 3 milyon 380 bin 500 sterline (8 milyon TL) 2008 yılında satılmıştı. Sothbey's tarafından yapılan oryantalist eserler müzayedesinin en nadide parçası olan tablo, 2 milyon 200 bin sterlin başlangıç fiyatıyla satışa sunuldu. Arttırma sonucunda, tabloyu adı ve milliyeti gizli tutulan bir alıcı 3 milyon 380 bin 500 sterlin bedelle satın aldı. Tablonun komisyon ve masraflarla birlikte maliyetinin 3 milyon 380 bin 500 sterlin olduğu bildirildi. Sotheby's, Avrupalı bir koleksiyoncunun elindeki tablonun 3 milyon sterline satılacağı tahmininde bulunmuştu. Sanat çevrelerinde, müzayedeye katılan Türk koleksiyoncular olduğu biliniyor ve tabloyu bir Türk'ün aldığına kesin gözüyle bakılıyor. 1.85'e 1.09 santimetre boyutlarında, kanvas üzerine yağlı boya tekniğiyle yapılmış tablo Osman Hamdi Bey'in boyut olarak en büyük yapıtlarından biridir. Türk değerleri ve en son Paris modasını yansıtan giysileriyle resimde alımlı kumral genç bir kadın resmediliyor. Osman Hamdi Bey'in bu tablosunda o dönem İstanbul'da hakim olan Paris modasını aktardığı sanılıyor. Müzeci, arkeolog ve Sanayi-i Nefise Mektebi'nin kurucusu Osman Hamdi Bey 1842-1910 arasında yaşadı. Osmanlı sadrazamlarından İbrahim Edhem Paşa'nın en büyük oğlu olan Osman Hamdi Bey, 1860'ta hukuk öğrenimi için Paris'e gönderildi ve hukuk eğitiminin yanı sıra iyi bir resim eğitimi de gördü. İstanbul Arkeoloji Müzesi'ni kuran Osman Hamdi Bey, resim çalışmalarını sürdürdü ve figürlü kompozisyonlarıyla Türk resim sanatının başarılı bir temsilcisi oldu. Günümüzde varlığını Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi olarak sürdüren Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi'nin de kurucusudur. İlk Türk ressamlarından birisidir ve Türk resminde figürlü kompozisyon kullanan ilk ressam olarak tarihe geçmiştir. İlk Türk arkeoloğu olarak da kabul edilir. Bağdat'ta ilk arkeolojik çalışmalarını yaptıktan sonra asıl gerekli yasanın çıkarılmasını sağlayarak ve tüm arkeolojik çalışmaların kontrolünü üstlenerek modern arkeoloji biliminin Osmanlı'da temellendirilmesini sağlamıştır.
En pahalı Türk resmi Yeşil Cami Önü

                                    1882 tarihli Osman Hamdi Bey başyapıtı 'Yeşil Cami Önü' tablosu Antik A.Ş. tarafından 14 Mayıs 2016 tarihinde düzenlenen açık artırma ile yeni sahibini buldu. İstanbul Maçka'daki Antik A.Ş. Müzayede Evinde satışa çıkartılan eser 10 milyon TL'den satışa sunulurken, 13 milyon 509 bin TL'ye alıcı buldu. Türk resim sanatının en önemlilerinden biri olarak gösterilen 'Yeşil Cami Önü' isimli tablo için düzenlenen müzayedeyi Antik AŞ yönetim kurulu başkanı Turgay Artam yönetmişti. Osman Hamdi Bey'in 1882 tarihli eseri 'Yeşil Cami Önü'nün dünya çapında değerli bir eser olduğunu belirten Turgay Artam, bu eseri koruyarak bugünlere taşıyan eser sahiplerine ve satın alarak Türk resim sanat tarihine sahip çıkan yeni alıcılara teşekkür etti. Osman Hamdi Bey'in 134 yıl önce, 1882'de çizdiği tablo daha önce de müzayedeye konulmuş ancak mirasçılar anlaşamayınca, geri çekilmişti. Mahkeme 2 yıllık sürecin ardından "Cami Önü" tablosunun satışına izin verdi. Yapılan açık artırma sonucu tablo 13 milyon 509 bin TL'ye ismi açıklanmayan bir koleksiyoncuya satıldı.

 Müzeci, arkeolog ve Sanayi-i Nefise Mektebi'nin kurucusu Osman Hamdi Bey 1842-1910 arasında yaşadı. Osmanlı sadrazamlarından İbrahim Edhem Paşa'nın en büyük oğlu olan Osman Hamdi Bey, 1860'ta hukuk öğrenimi için Paris'e gönderildi ve hukuk eğitiminin yanı sıra iyi bir resim eğitimi de gördü. İstanbul Arkeoloji Müzesi'ni kuran Osman Hamdi Bey, resim çalışmalarını sürdürdü ve figürlü kompozisyonlarıyla Türk resim sanatının başarılı bir temsilcisi oldu. Günümüzde varlığını Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi olarak sürdüren Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi'nin de kurucusudur. İlk Türk ressamlarından birisidir ve Türk resminde figürlü kompozisyon kullanan ilk ressam olarak tarihe geçmiştir. İlk Türk arkeoloğu olarak da kabul edilir. Bağdat'ta ilk arkeolojik çalışmalarını yaptıktan sonra asıl gerekli yasanın çıkarılmasını sağlayarak ve tüm arkeolojik çalışmaların kontrolünü üstlenerek modern arkeoloji biliminin Osmanlı'da temellendirilmesini sağlamıştır.

 Eserleri bununla bitmez, bir çok başarılı eseri vardır, bunlardan en önemlisi de Kaplumbağa terbiyecisidir. Kaplumbağa Terbiyecisi, Osman Hamdi Bey'in 1906 ve 1907 yıllarında iki farklı versiyonunu çizdiği tablosudur. Osmanlı Ressamlar Cemiyeti tarafından çıkartılan gazetenin on yedinci sayısında tablonun adı Kaplumbağalar ve Adam olarak geçer, ancak tabloya daha sonra yaygın olarak bilinen Kaplumbağa Terbiyecisi adı verilmiştir. Pera Müzesi 2004 yılındaki açık arttırmada, Kaplumbağa Terbiyecisi'ne, 5 milyon lira (O günün kuruyla yaklaşık 3,5 milyon dolar ödemişti.) Pera Müzesi 2004 yılındaki açık arttırmada, Kaplumbağa Terbiyecisi'ne, 5 milyon lira (O günün kuruyla yaklaşık 3,5 milyon dolar ödemişti.)
En pahalı Türk resmi Yeşil Cami Önü 1882 tarihli Osman Hamdi Bey başyapıtı 'Yeşil Cami Önü' tablosu Antik A.Ş. tarafından 14 Mayıs 2016 tarihinde düzenlenen açık artırma ile yeni sahibini buldu. İstanbul Maçka'daki Antik A.Ş. Müzayede Evinde satışa çıkartılan eser 10 milyon TL'den satışa sunulurken, 13 milyon 509 bin TL'ye alıcı buldu. Türk resim sanatının en önemlilerinden biri olarak gösterilen 'Yeşil Cami Önü' isimli tablo için düzenlenen müzayedeyi Antik AŞ yönetim kurulu başkanı Turgay Artam yönetmişti. Osman Hamdi Bey'in 1882 tarihli eseri 'Yeşil Cami Önü'nün dünya çapında değerli bir eser olduğunu belirten Turgay Artam, bu eseri koruyarak bugünlere taşıyan eser sahiplerine ve satın alarak Türk resim sanat tarihine sahip çıkan yeni alıcılara teşekkür etti. Osman Hamdi Bey'in 134 yıl önce, 1882'de çizdiği tablo daha önce de müzayedeye konulmuş ancak mirasçılar anlaşamayınca, geri çekilmişti. Mahkeme 2 yıllık sürecin ardından "Cami Önü" tablosunun satışına izin verdi. Yapılan açık artırma sonucu tablo 13 milyon 509 bin TL'ye ismi açıklanmayan bir koleksiyoncuya satıldı. Müzeci, arkeolog ve Sanayi-i Nefise Mektebi'nin kurucusu Osman Hamdi Bey 1842-1910 arasında yaşadı. Osmanlı sadrazamlarından İbrahim Edhem Paşa'nın en büyük oğlu olan Osman Hamdi Bey, 1860'ta hukuk öğrenimi için Paris'e gönderildi ve hukuk eğitiminin yanı sıra iyi bir resim eğitimi de gördü. İstanbul Arkeoloji Müzesi'ni kuran Osman Hamdi Bey, resim çalışmalarını sürdürdü ve figürlü kompozisyonlarıyla Türk resim sanatının başarılı bir temsilcisi oldu. Günümüzde varlığını Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi olarak sürdüren Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi'nin de kurucusudur. İlk Türk ressamlarından birisidir ve Türk resminde figürlü kompozisyon kullanan ilk ressam olarak tarihe geçmiştir. İlk Türk arkeoloğu olarak da kabul edilir. Bağdat'ta ilk arkeolojik çalışmalarını yaptıktan sonra asıl gerekli yasanın çıkarılmasını sağlayarak ve tüm arkeolojik çalışmaların kontrolünü üstlenerek modern arkeoloji biliminin Osmanlı'da temellendirilmesini sağlamıştır. Eserleri bununla bitmez, bir çok başarılı eseri vardır, bunlardan en önemlisi de Kaplumbağa terbiyecisidir. Kaplumbağa Terbiyecisi, Osman Hamdi Bey'in 1906 ve 1907 yıllarında iki farklı versiyonunu çizdiği tablosudur. Osmanlı Ressamlar Cemiyeti tarafından çıkartılan gazetenin on yedinci sayısında tablonun adı Kaplumbağalar ve Adam olarak geçer, ancak tabloya daha sonra yaygın olarak bilinen Kaplumbağa Terbiyecisi adı verilmiştir. Pera Müzesi 2004 yılındaki açık arttırmada, Kaplumbağa Terbiyecisi'ne, 5 milyon lira (O günün kuruyla yaklaşık 3,5 milyon dolar ödemişti.) Pera Müzesi 2004 yılındaki açık arttırmada, Kaplumbağa Terbiyecisi'ne, 5 milyon lira (O günün kuruyla yaklaşık 3,5 milyon dolar ödemişti.)
Bugünün gazete manşetleri için tıklayın >