Son dönemin sosyal kanseri: Kaliforniya Sendromu

Son dönemin sosyal kanseri: Kaliforniya Sendromu
Son dönemin sosyal kanseri: Kaliforniya Sendromu

İnsanoğlunun ilk çağlardan günümüze kadar kaydettiği gelişmenin yararlı mı yoksa zararlı mı olduğu uzun yıllardır münazara konusudur. Kaliforniya sendromu hakkında birazdan okuyacağınız satırlar bakış açınızı değiştirecek cinsten.

Teknolojiyi satın almanın giderek kolaylaşmasının ardından üretim toplumu yerini yavaş yavaş tüketim toplumuna bırakıyor.
Tüketim toplumunun yaşam amacı ise adından da anlaşılacağı üzere; tüketmek. Peki tükenmek üzerine yaşayan toplumlarda eski dönemlere kıyasla ne gibi farklılıklar gözleniyor? İşte bu sorunun cevabı aslında bir hastalık: Kaliforniya sendromu.
Adını Amerika Birleşik Devletleri'nin en kalabalık eyaletinden alan bu sendromun 3 ana belirtisi ve bir mutlak sonucu var. Zevke düşkünlük, bencillik ve yalnızlık temel belirtiler olurken, mutsuzluk ise kaçınılmaz son olarak karşımıza çıkıyor.



TÜRKİYE'DE VAR MI?
Kaliforniya Sendromu, Türkiye'de şimdilik sadece büyük kentlerin lüks semtlerinde görülüyor. Bu hastalığa yakalanan bireyler eğlenceyi, bedensel hazları, para kazanmayı ve tüketmeyi hayatın temel amacı olarak kabul ediyorlar.
Kendisi dışındaki insanlar için kaygılanmayı unutan bu kişiler, sendrom neticesinde yaşadıkları ruhsal tatminsizlik ve mutsuzlukları yine sendromun gerekliliklerini yerine getirerek gidermeye çalışıyorlar. Kısır bir döngüye giren Kaliforniya Sendromu hastalarının sosyal ilişkileri sahte oluyor.


KURTULMAK MÜMKÜN MÜ?
Değer erozyonuna uğrayan bu bireyler, vücutları iflas etmeden psikolojik bir adım atmaları halinde normal yaşama geri dönebiliyorlar. Hayatını maddi bir çerçeveye sıkıştırmayı bırakan ve bencillikten uzaklaşarak tüketmek için yaşamaktan vazgeçen hastalar için ciddi bir umut var. Hasta olduğunu kabul etmeyen ve tedavinin 'farkındalık' aşamasına dahi cevap vermeyen bireylerin sonu ise maalesef intihar oluyor.




UZMAN GÖRÜŞÜ
İstanbul Nöropsikiyatri Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan anlatıyor:
“İnsanların beklentileri sürekli yükseliyor. Ortalama ihtiyaçlarını gidermek yeterli olmuyor. İnsanlar, 20 sene öncesinden çok daha fazla şeye sahip olsa da bunları yeterli bulmuyor ve mutsuz oluyor. Mutsuzluk hali insanları yalnızlaştırıyor ve intiharlarda sosyoekonomik etken ağır basıyor. California, ABD'nin eğlence odaklı yaşam merkezlerinin tipik bir örneği. Bu nedenle sosyoekonomik şartlara bağlı olarak intihar olayları California Sendromu adıyla tanımlanıyor"
“Bu sendrom 4 aşamalı. İlk adımda zevki kurtarmak var. İkinci adımda ben merkezli yaşam. Bu yaşam üçüncü adımda sizi yalnızlaştırıyor. Son adımda ise mutsuzluk hali ve depresyon yaşanıyor. Eğer mutsuzluk ve depresyonda olan birinin ümidi de yoksa intiharla sonuçlanabiliyor. Küçük şeylerle mutlu olmayı başaramayan, hep daha fazlasını isteyen ve bu nedenle elindeki imkanları yetersiz gören kişilerde intihar vakaları yaşanıyor"
“İngiltere'de bugün gençler, trafik kazasından çok intihar nedeniyle ölüyor. Bun nedenle birçok ülke parlamentosu intiharları önleme projeleri geliştiriyor. Özetle intiharlarda sosyoekonomik durum daha ağır basıyor"


NEDEN KALİFORNİYA?
Kaliforniya, Amerika Birleşik Devletlerinin en kalabalık eyaleti. 1850'li yıllarda altın yataklarının keşfedilmesinden sonra Amerika'nın en büyük ekonomik gücü haline gelen bu popüler eyalet bünyesinde sinemanın kalbi Hollywood, bilgisayar ve internetin kalbi Silikon Vadisi, yerli ve yabancı turistlerin cazibe merkezi Long Beach ile Amerika'nın mutlu azınlığının yaşadığı sosyete semti Beverly Hills bulunuyor.
Aynı zamanda dünyanın en büyük 6. ekonomik gücüne sahip olan bu eyalet, devlet olmadığı halde devletler arenasında dahi büyük söz sahibi. Kaliforniya, tüm bu metropolitan yapısı sayesinde psikoloji ve pedagoji tarihine de bir sendromun isim babası olarak geçmeyi başarıyor.
Kaynak: e-psikiyatri.com

Bugünün gazete manşetleri için tıklayın >