Türkiye'nin ilk hava savunma muhribi TF-2000: Tamamen yerli imkanlarla üretilecek

TF-2000 modellemesi
TF-2000 modellemesi

Türkiye'nin en uzun soluklu ve en önemli askeri gemi projelerinden biri olan TF-2000 için sevindiren haber geldi. Geminin sac kesimi yapılarak önemli bir adım atıldı. Temeli 1995’te atılan TF-2000 projesi Kardak kayalıkları krizi, 1999 depremi, 2001 ekonomi krizi ve daha biçok dönüm noktasına şahitlik ederken 2007’de Türkiye'nin milli ve yerli savunma sanayi kararından sonra birçok değişikliklerden de geçti. TF-2000 gemisine neden ihtiyaç duyulduğu, envantere girdikten sonra sahaya yansımasının nasıl olacağı ve Mavi Vatan’ın bütününe katkısı husularında GZT önemli bulgular derledi.

Cumhuriyet tarihinin en uzun soluklu askeri gemi projelerinden biri olan TF-2000 için nihayet müjdeli haber geldi. Bu projenin başına gelenler Türkiye’nin son 30 yılda karşılaştığı siyasi, askeri, ekonomik ve politik sorunların bir yansıması olarak görülüyor. Temeli 1995’te atılan TF-2000 projesi Kardak kayalıkları olayı, 99 depremi, 2001 ekonomi krizi ve daha biçok dönüm noktasına şahitlik etti. 2007’de Ankara’nın ‘kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz. Belli ki başka yolu yok’ kararının ardından nice değişikliklerden geçti. Gelinen noktada ilk ve belki de en önemli adımlardan biri atıldı. Sac kesimi yapıldı. TF-2000 gemisine neden ihtiyaç duyulduğunu, envantere girdikten sonra sahaya yansımasının nasıl olacağını ve Mavi Vatan’ın bütününe katkısını GZT derledi.

Yeni yılın ilk günlerinde gazeteciler Milli Savunma Bakanlığı’nın rutin olarak düzenlediği haftalık basın bilgilendirme toplantısında her zamanki gibi yerini aldı. Hem koca bir yıl geride kalmış hem ABD’de Trump başkanlık yarışını kazanmıştı. Suriye’deki devrim ise bir başka meseleydi. Merak edilen bir hayli farklı konu, sorulacak çok soru vardı. Elbette hem iç hem dış gelişmelerle ilgili yorumlar öncelikliydi. Ancak toplantının sonunda Milli Savunma Bakanlığı çok çok kritik bir bilgiyi daha paylaşmıştı.

TF-2000
TF-2000

Buna göre; TF-2000, MİLDEN ve MUGEM’in ilk sac kesimleri gerçekleştirilmişti. MİLDEN, Milli Denizaltı projesinin kısaltmasıydı. Ve uzun zamandır çalışmaların devam ettiği biliniyordu. MUGEM ise Türkiye’nin ilk milli uçak gemisi projesinin kısa haliydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan söz konusu projeyi ilk duyurduğunda ‘Kaybedecek vaktimiz yok’ diye de vurgulamıştı. Ancak bu denli hızlı bir hamleyi açıkçası kimse beklemiyordu.

TF-2000 ise Türk kamuoyunun neredeyse adını en sık duyduğu ama bir türlü somut adım göremediği işlerden biriydi. Ülkemiz savunma sanayiinin belki de en çok beklenen projesiydi ve 30 yıl gibi bir sürenin ardından en somut adımlardan biri atılmıştı.

TF-2000’nin tam ismi TF-2000 Hava Savunma Muhribi. Bu platformun ne işe yarayacağı, Donanma’ya ne tür kabiliyetler kazandıracağı ya da sahayı nasıl etkileyeceği kuşkusuz merak edilen temel hususlar olmaktadır. Ancak son derece gelişmiş bir gemiden bahsedildiğinden içindeki sistemler de çağın en iyisi olmak zorunda olacak. İşte asıl sorulardan biri de tam burada yatıyor. Türkiye, yerli ve milli imkanlarla böyle bir gemiyi inşa edip donatabilecek etkinliğe sahip mi sorusu merak konusu oldu.

TF-2000
TF-2000

Türkiye'nin hava savunma muhribi serüveninin kökeni

Sürecin en başına gitmek için 1995 senesinin incelenmesi gerekmektedir. Önce projenin ismine bakılacak olursa TF, Türk Firkateyni kelimelerinin baş harflerinden oluşturulmuş bir kısaltma. Tahmin edildiği üzere 2000 de 2000 yılından geliyor. Aslında TF-2000 projesiyle iki binli yılların başlarında Türk donanmasında hizmet vermesi planlanan hava savunma firkateynleri geliştirilecekti. Ve isim de tam olarak bu sürece işaret ediyordu.

Projenin Bilgi İstek Formu 1995 yılının Eylül ve Ekim aylarında hazırlandı. İkisi komuta kontrol kabiliyetine sahip toplam 6 adet firkateynin inşa edilmesi planlanıyordu. Gemilerin ortalama deplasmanı 4 bin ton civarında olacaktı. Gerek görülürse iki firkateyn opsiyonel olarak inşa edilecekti. İlk plana göre firkateynlerin 2003 ile 2008 yılları arasında hizmete alınacaktı.

Türk Donanması’nın o yıllardaki en modern gemileri Alman Meko 200 sınıfı üzerinden geliştirilen Yavuz sınıfı firkateynlerdi. Bu gemilerin ikisi Almanya’da diğer ikisiyse Türkiye’de Gölcük tersanesinde inşa edilmişti. Türk donanması, Meko sınıfı firkateynlerin geliştirilmesinde söz sahibi değildi. Ayrıca projedeki yerlilik oranı da bir hayli düşüktü. Maalesef Yavuz sınıfının geliştirilmiş bir modeli olan Barbaros sınıfı gemilerde de benzer bir yol haritası izlenmişti ve haliyle Türkiye süreçten memnun değildi.

TF-2000 projesinde bu model uygulanmayacaktı. Avrupalı ya da ABD’li alt yüklenici bir tersane ile antlaşma yapılacaktı. Ancak hazır alım ya da ortak üretim istenmedi. Türkiye gemi tasarım sürecine dahil olmanın planlarını yapıyordu. Çünkü Türkiye, bir yerlerden başlamadığın sürece asla kendi başına gemi üretmeyeceğinin farkındaydı.

Hedef sadece başlamak da değildi. Üretime başlamak ve bunun yanında mümkün olan en üst yerlilik oranı isteniyordu. Bu süreçte karar vericiler sonraki yılların yol haritasını çizecek bir işin daha peşindeydi. Türkiye’de o güne kadar askeri projeler doğal olarak askeri tersanelerde yapılıyordu. Ancak yeni dönemde sivil tersanelerin de bu sürece dahil edilmesinin planları yapılıyordu.

TF-2000
TF-2000

İşte böyle bir ortamda bilgi istek dokümanı 1996 yılının ortalarında Avrupalı tersanelere gönderildi. Normalde Türkiye’nin askeri projelerinde başrol hep ABD’nin olmuştur. Ama gemilerle ilgili istek dokümanı ABD’ye gönderilmedi. Çünkü Türkiye 1996 yılının başlarında Yunanistan ile Kardak krizini yaşamıştı. Ankara-Washington hattında işler pek de iyi gitmiyordu. ABD, kendi başına hareket etmekle suçladığı Türkiye’ye transfer edilecek Oliver Hazard Perry sınıfı firkateynlerinin teslim sürecini yavaşlatmıştı.

TF-2000 projesinin teklife çağrı dokümanının 2001 yılında yayınlanması planlandı. Hedef, ilk geminin inşasına 2004’te başlamaktı. İlk üç geminin 2007 ile 2009 yılında hizmete girmesi hedeflendi. Diğer üç geminin inşası ise 2010 yılından sonra yapılacaktı.

Derken Türkiye bu kez de 99 yılında Büyük Marmara Depremi’yle sarsıldı. Depremin merkez üssü olan Gölcük, Türk askeri gemi inşasının kalbi niteliğindeydi. Depremde tersane de zarar görmüştü. Alternatif bulunmak zorundaydı.

Gölcük tersanesi, denizaltı gibi stratejik bir silahın üretilmesinde kritik seviyede bir uzmanlığı sahipti. Bunu korumak gerekiyordu. Ancak su üstü gemilerin inşası için alternatif bir tersane bulunmalıydı. Donanma alternatif yerler bakarken 2001 krizi patlak verdik. TF-2000 projesi için ölüm sessizliği başladı. Projenin temelli olarak rafa kaldırıldığı dillendirilmeye başlandı.

Yine de iddialara göre o yıllarda dahi Ankara bir şekilde bu işi hep sıcak tuttu. Arka planda çalışmalar devam etti. Haliyle TF-2000’nin hikayesinde çok sayıda tasarım değişikliği ve proje bitiş tarihinin daha ileriye ertelenmesi gibi süreçler yaşandı.

Tabi burada deprem ya da ekonomik kriz gibi sadece dış etmenlere tüm süreci bağlamak doğru olmaz. Aslında 90’ların ortasından ve 2000’lerin ortasına kadar geçen süre teknolojik açıdan da çok ciddi bir sıçramanın kaydedildiği döneme denk geliyor.

Hava savunma gemilerinin arka planı

Tam da bu noktada TF-2000’de istenen imkan ve kabiliyetler öne çıkıyor. En yalın haliyle hava savunma harbi gemileri için genel bir çerçeve çizmek gerekirse şunlar söylenebilir:

Aslında 19. yüzyıla kadar bir savaş gemisi için en büyük tehdit yine başka bir savaş gemisiydi. Bu yüzyılın ortalarında ilk başarılı denizaltı tasarımları ortaya çıktı. Bu gelişmeyi torpidolar izledi. 20. yüzyıla kadar denizaltı gemileri savaş gemileri için büyük bir tehdit olarak görülmüyordu. Ama 1. Dünya Savaşı bütün bir algıyı değiştirdi. Verilen büyük kayıpların ardından donanmalar denizaltılarla da savaşmak zorunda olduklarını fark etti. Artık tehdit sadece su üzerinden gelmiyordu. Ayrıca 1. Dünya Savaşıyla birlikte denkleme uçaklar da eklenmişti ki bu platformlar karadan kalkıp deniz üzerindeki bir gemiye de inebiliyordu.

2. Dünya Savaşında gemiler uçaksavar toplarına ve ilkel radarlara güvenmek zorundaydı. Özelikle Pasifik Okyanusu’nda yaşanan deniz muharebeleri artık sadece deniz savaşı değildi aynı zamanda birer hava savaşıydı. Gemiler sadece gemilerle değil denizaltı ve uçaklarla da savaşmak zorundaydı.

Savaşın ardından dünya bu kez de ‘Soğuk Savaş’ tehdidiyle yüzleşti. Havacılıkta ise jet çağına geçilmiş, tehditler artık daha karmaşık hale gelmişti. Savaş uçakları ve düşman su üstü gemileri de güdümlü füzelerle donatılıyordu. Bu nedenle savaş uçaklarını ve füzeleri çok uzaktan görebilmek, dost mu düşman mı diye ayırt edebilmek hayati önemdeydi.

Donanma gemileri kıyılara yakın görev yaptıklarında genellikle kendi ülkelerinin savaş uçakları tarafından korunuyordu. Bu durumda dahi gemiler kendilerine yönelik hava tehdidini önceden fark etmek ve kendi hava kuvvetlerinden yardım çağırmak durumundaydı. Dost kuvvetleri doğru şekilde yönetmek, onları düşman uçaklara yönlendirmek gerekiyordu.

Büyük donanma görev grupları ise denize açıldıklarında tamamen yalnızdı. Yakınlarında onlara istedikleri zaman destek verebilecek bir hava gücü yoktu. Haliyle hava savunma şemsiyesini sağlayacak bir gemiye ihtiyaç duyuyorlardı. İşte bu noktada iş yine hava savunma gemilerine düştü.

TF-2000 modellemesi
TF-2000 modellemesi

Modern hava savunma gemileri

Hava savunma gemileri günümüz modern firkateynlerinden farklı olarak en az iki çeşit hava savunma füzesi taşır. Bunlardan biri bölgesel hava savunması kabiliyetine sahip uzun menzilli bir füzedir ve yüksek irtifada uçan tehditler için kullanılır.

Bu füzenin yanında genellikle daha kısa menzilli olan alçak ve orta irtifa tehditlerine ateşlenebilecek ikinci bir füze taşınır. İkinci füze orta ve alçak irtifada koruma şemsiyesi sağlar. Ayrıca geminin kendi savunması için de görev üstlenir.

Bu füzeler günümüzde dikey atım sistemlerinde depolanıyor. Dikey atım sistemi kritik bir kabiliyet. Türk Donanması’ndaki Gabya sınıfı gemilerde eski Mk 13 fırlatıcıları kullanılıyor. Yerli ve milli olarak geliştirilen yeni dikey sistemdeyse MK-13’e oranla daha çok sayıda füzeyi daha hızlı şekilde ateşlenebiliyor.

Hava savunma harbi gemilerinin çok gelişmiş bir radar sistemi ve uzun menzilli hava savunma füzeleri var. Bu gemiler sahip oldukları özellikler nedeniyle çok sayıda ülkenin hava savunmasında belkemiğini oluşturuyor. Ama bunun özel bir nedeni var. Radarların pratik menzilini belirleyen en önemli şey coğrafi yer şekilleri. Dağlık ve ormanlık arazide radarların verimleri azalır. Bu nedenle tespit menzili düşer. Denizler ise karaların aksine neredeyse dümdüzdür. Haliyle denizdeki bir sistem, karaya konuşlandırılmış bir hava savunma sistemine kıyasla çok önceden düşman unsurları görebilir.

Teknoloji boyutu dışında bu gemilerin ‘inşa’ yüzü de bulunmaktadır. Tahmin edileceği üzere hava savunma harbi gemisi inşa etmekle sıradan bir firkateyni inşa etmek arasında ciddi bir teknolojik gelişmişlik farkı bulunuyor.

Bu nedenle iş hava savunma harbi gemisi inşa etmeye geldiğinde inşa eden ülke sayısı çok az. Bu ülkelerden çok azı bütün sistemleri kendisi üretiyor. Bu konuda paylaşılabilecek bazı somut örnekler var.

Dünyada hava savunma gemisisi üreten ülkeler

Bunlardan ilki köklü bir denizcilik geçmişine sahip İspanya. Hava savunma firkateyni de dahil olmak üzere kendi gemilerini inşa edebiliyor. Álvaro de Bazán sınıfı gemiler İspanyol donanmasının hava savunma firkateynleri. 6 bin 250 ton deplasmana sahip. Gemilerde tıpkı Arleigh Burke sınıfı destroyerlerde olduğu gibi AN/SPY-1 uzun menzilli radar ve Aegis savaş yönetim sistemi kullanılıyor. Firkateynin ana silahlarını Mk 41 dikey fırlatıcıları içerisinde bulunan uzun menzilli SM-2 ve orta menzilli ESSM füzeleri oluşturuyor. Anlaşılacağı üzere İspanya bu gemilerin radarını, savaş yönetim sistemini, dikey fırlatma sistemini ve güdümlü füzelerini kendisi üretmiyor. Bu konuda da yalnız değil. Japonya, Güney Kore ve Norveç’in hava savunma gemileri İspanyol gemileri ile benzer. Bahsi geçen bu ülkeler de bu sistemleri üretmeye ihtiyaç duymuyorlar. Çünkü doğrudan tedarik edebilecekleri bir ortam var.

Elbette kendi sistemleri geliştiren ülkeler de mevcut. Bir başka denizci ülke Hollanda’da bu grupta bulunuyor. De Zeven Provinciën sınıfı gemilerde kendi ürettikleri radarları kullanıyorlar. Ama onlar da firkateynlerinde silah sistemi olarak ABD füzeleri kullanıyor.

İngiltere’den örmek verilecekse İngiltere Tip 45 sınıfı gemilerde kendi radarını kullanıyor. Ancak hem dikey fırlatma sistemi hem de içindeki füzeler Fransa imzalı olduğu biliniyor.

Gemiyle birlikte silah sistemlerini, radarları, savaş yönetim sistemini ve dikine atım sistemini geliştirmek geminin kendisini inşa etmekten daha fazla zaman alıyor. Ayrıca tüm bunlar çok ciddi bir maliyet anlamına da geliyor.

TF-2000'in yapım aşamasında üst seviye yerlilik hedefleniyor

Türkiye 1995 yılında TF-2000 projesini başlattığı zaman Batılı müttefiklerinden teknolojik destek alacağını ümit ederek Bilgi İstek Formunu hazırlamıştı. Çünkü pek çok ülke de bu konuda benzer destekler almıştı.

Ama Türkiye’nin sözde ‘müttefiklerine’ güven olmayacağını belki de ilk anlayan adreslerden biri de Türk Deniz Kuvvetleri oldu. TF-2000, 2007 yılında Savunma Sanayi İcra Kurulunda tekrar gündeme geldi. Bu sefer sorumluluk STM’ye verilmişti. TF-2000 tamamen yerli bir proje olacaktı. Deniz kuvvetleri bünyesinde bulunan kısa ismi ARMERKOM olan “Araştırma Merkezi Komutanlığı” ve özel tersaneler sürece dahil edilecekti. Böylece, TF-2000 projesinin rotası tamamen değişti.

Aslında TF-2000’in İstif sınıfı firkateynlerden önce tasarlanıp göreve alınması planlanmıştı. Radar, komuta-kontrol ve füze sistemleri yerli olarak geliştirilecekti. Gemi bütün bu alt sistemlerin üzerine inşa edilecekti. Türkiye en uzun yolu seçmişti. Bundan ötürü sıra ancak İstif sınıfından sonra TF-2000’e gelebildi.

TF-2000'in sistem özellikleri

TF-2000’in de alt sistemlerine değinmek gerekirse, bu sistemlerin başında kısa ismi ÇAFRAD olan “Çok Fonksiyonlu Radar Suiti” geliyor. Türkiye uzun zamandır bu radarı geliştirmek için çalışıyor. Sistem tek bir radardan değil birbirini tamamlayan üç adet radardan ve dost düşman tanıma sisteminden oluşuyor.

ÇAFRAD’ın en önemli bileşenlerinden birisi aktif faz dizili uzun menzilli radarı. Bu radarın 450 kilometrelik menzili bulunuyor. Hem hava hedeflerinin hem de su üstü hedeflerin tespitinde kullanılabiliyor.

ÇAFRAD ayrıca 150 kilometre menzilli aktif faz dizili çok fonksiyonlu radara sahip. Bu radar binin üzerinde hedefi tespit edebiliyor ve çoklu hassas hedef takibi yapabiliyor. Ayrıca denize yakın uçan seyir füzesi gibi küçük ve süratli hedefleri tespit ve takip edebiliyor.

ÇAFRAD’da kullanılan bir başka radar ise aktif faz dizili aydınlatma radarı. Aydınlatma radarları düşman hedefe ateşlenen füzeyi yönlendirmek için kullanılıyor. Bu radarla 150 kilometre uzaktaki bir hedefi aydınlatıp hava savunma füzesini o hedefe yönlendirebiliyor.

ÇAFRAD’ın son bileşeni ise dost düşman tanıma sistemi. Menzili 450 kilometre sistem NATO’nun kullandığı tüm modlarda sorgulama yapabiliyor.

Türkiye’nin uzun zamandır üzerinde çalıştığı bir başka konuysa hava savunma füzeleri. Bunların başında hiç şüphesiz Siper Blok-2 füzesi geliyor. Füzede aktif radar güdümü kullanılıyor.

Siper Blok-2 füzesi fırlatma motoru kullanmadan rahatlıkla 150 kilometre menzile ulaşabiliyor. Füze 30 kilometre yüksekliğe çıkabiliyor. Halihazırda Blok-3 modeli için geliştirme faaliyetleri devam ediyor. Günün sonunda Siper Blok-3’ün fırlatma motoruna sahip olması ve balistik füzelere karşı önleme yapabilmesi hedefleniyor.

TF-2000’de alçak ve orta irtifa için ise Hisar serisi hava savunma füzeleri kullanması bekleniyor. Gerek Siper gerekse Hisar serisi füzeler kısa ismi MİDLAS olan Milli dikey fırlatma sisteminden ateşleniyor. MİDLAS’tan ateşlenecek füzelerin sadece hava savunma füzeleri olacağına düşünmeyin. Yerli gemi savar füzemiz ATMACA ve Gezgin seyir füzesinin de MİDLAS’tan ateşlenmesi bekleniyor.

Türkiye, MİDLAS sayesinde kendi dikey fırlama sistemini üreten birkaç ülkeden birisi haline geldi. Daha önceden de bahsedildiği gibi dikey atım sistemini üreten ülke sayısı çok az.

Bu kadar kritik silah sistemler ve radarın yanında savaş yönetim sistemi es geçilmemelidir. Hatırlanacağı üzere Türkiye ilk olarak GENESİS savaş yönetim sistemini geliştirmişti. Havelsan imzalı bu sistem ülkemizin modern bir savaş yönetim sistemine sahip olabilmek adına attığı en kritik adımlardan biriydi. Aslında bu projenin de mazisi 1998 yılına dayanıyordu. İlk olarak Milli Komuta Kontrol Projesi yani MİLKON adıyla yola çıkıldı. Yine aynı yıl içinde projenin adı Gemi Entegre Savaş Sistemi yani GENESİS olarak değiştirildi. GENESİS hem MİLGEM projesinde hem de modernize edilen Gabya sınıfı firkateynlerde başarıyla kullanıldı.

Havelsan daha sonra GENESİS’i daha da ileri taşıdı ve ADVENT ismini verdiği yeni bir savaş yönetim sistemi geliştirdi. ADVENT, ağ merkezli harp kabiliyetiyle öne çıkıyor. ADVENT sayesinde TF-2000, görev grubundaki uçaklarla ve gemilerle taktik resmi paylaşabiliyor. Böylece sahada olan biten her şey anlık olarak bölgedeki ya da merkezdeki tüm unsurlara aktarılıyor.

TF-2000'in sondurumu

TF-2000 projesinde son tasarım değişikliği 2013 yılında yapıldı. Geminin deplasmanı 7000-7500 tona çıkarıldı. Haliyle bu süreçten sonra da hava savunma firkateyni değil destroyeri olarak anılmaya başladı.

Ayrıca hava savunma destroyeri ile firkateyni arasındaki fark da şöyle anlatılabilir:

Korvetler ve fırkateynler arasındaki en önemli fark boyuttur. Fırkateynler genellikle daha uzun mesafelerde, daha güçlü silahlar ve füzelerle boy gösterir. Haliyle daha geniş bir yelpazede hava, suüstü ve denizaltı savunma harbi yeteneklerine sahiptir.

Günümüzde firkateyn ve muhrip arasında aslında çok ince bir çizgi bulunuyor. NATO eskiden 5000 ton deplasmanın üzerindeki gemileri destroyer olarak adlandırıyordu. Ancak günümüzde modern gemilerin deplasmanları devamlı artıyor. Bu nedenle sınır daha yukarı çekildi. Artık 7000 ton deplasmanın üzerindeki gemiler destroyer olarak adlandırıyor. TF-2000 üzerinde yapılan son değişikliklerle artık firkateyn değil destroyer sınıfına giriyor.

Gelinen nokta itibariyle görüldüğü üzere TF-2000 aslında Türk Donanması’nın şimdiye kadar ki en uzun ve zorlu yolculuğudur. Projenin duyurulduğu günden ilk sacın kesildiği zamana kadar 30 yıl geçti. Geçmişe dönük söylenebilecek çok şey olsa da Türkiye için artık tamamen önüne, geniş ufuklara bakma vakti. İlk sac kesildi ancak yol halen çok uzun. Bu kritik platformun ne zaman envantere gireceği bilinmiyor. Ancak bilinen husulardan biri Ankara, TF-2000’ne kavuştuğunda kendi yakın denizlerinin çok daha ötesinde ciddi etki üretebilecek.

TF-2000’nin bir yanında Türkiye’nin ilk uçak gemisini diğer yanında TCG Anadolu’yu ve diğer milli gemilerinin görüleceği günün hayali şimdiden Türk insanına heyecan veriyor. Kendi yakın denizlerine hapsolan bir Türkiye’nin belki de yeniden uzaklara, açık denizlere açılacağı günlere birlikte şahitlik edilebilecek. Türk Donanması’nın bir kıyı donanması olmaktan çıkıp Mavi Donanma olmaya doğru gittiği bu tarihi süreçte emeği geçen herkese saygı dululmaktadır.

Bugünün gazete manşetleri için tıklayın >