Ütopya ve distopya kavramlarını aklımıza mıhlayacak kitaplar

Kitaplar sizi gerçeğin ötesine de götürebilir, yaşadığınız dünyanın hakikatlerini yüzünüze de fırlatabilir. Bu bağlamda hem ütopya hem de anti-ütopya dediğimiz distopya meselelerine aşinalığımızı arttıracak 7 kitap sizlerle.

İnsan, var olduğundan beri daha iyinin peşinde oldu. Daha iyi bir hayatın ve daha iyi bir dünyanın...
Kitaplar ise iyiye ait ne varsa onun kapısını açan en önemli anahtarlardan birisi. Yeni bir dünyanın hayalini kuran yazarların yazdığı 7 tane ütopik ve distopik kitap.


Kaynak: www.lacivertdergi.com
Platon - Devlet

                                    Atina'nın demokrasi geleneğini doğru bulmayan ve bu yönetim biçimini eleştiren Platon, eleştirilerini sistematik bir şekilde toplamak üzere Devlet adlı eserini kaleme alır. 

Literatüre ilk ütopya eseri olarak giren Devlet'te Platon en iyi devlet modelinin aristokrasinin yeniden yapılandırılması ile gerçekleşeceğini anlatmaya çalışır. Platon'un Devlet'i toplum koruyucular, savaşçılar ve yönetilenler olmak üzere üçlü bir yapıdan oluşur. 

Sınıfların görev dağılımı çok katı bir şekilde belirlenmiştir. Piramidin en altında yer alan yönetilen sınıf ülkenin ihtiyacı olan şeyleri üretirken, yöneticiler ise hem yönetim hem de güvenlikten sorumludurlar. Koruyucular toplumun gönüllü neferleridir ve bundan ötürü kişisel yaşamlarına dair ne varsa devlet hizmeti için hepsinden vazgeçmişlerdir. 

Platon, devleti yönetecek kadroların filozof meşrepli olması gerektiğini ısrarla vurgular. Yönetici kadroyu oluşturan bu filozoflar dünya işleriyle uğraşmayı sevmeyen, kendini bilime, öğrenmeye adayan ve sadece ruhsal zevklerle ilgilenen kişiler olmalıdır. Platon'a göre eğer filozoflar yönetici olmazsa, vatandaşlar da üzerlerine düşen görevleri hakkıyla yerine getiremez ve devlet bir süre sonra sorunlar yumağında düğümlenir. Bu durum ise devletin ve buna bağlı olarak sosyal düzenin çöküşünü mukadder kılar. 

Platon, bu yaklaşımıyla içinde yaşamakta olduğu demokratik düzene karşı tepkili bir tutum içinde olduğunu göstermeye çalışmıştır aslında. Platon'a göre demokrasi, belirli bir kesimin istediğini yapma hakkını içinde barındıran bir sistem olması sebebiyle devletin kontrol mekanizmasının zayıflamasına ve onun çöküşüne yol açmasına neden olabilecek potansiyel bir tehlikedir adeta.
Platon - Devlet Atina'nın demokrasi geleneğini doğru bulmayan ve bu yönetim biçimini eleştiren Platon, eleştirilerini sistematik bir şekilde toplamak üzere Devlet adlı eserini kaleme alır. Literatüre ilk ütopya eseri olarak giren Devlet'te Platon en iyi devlet modelinin aristokrasinin yeniden yapılandırılması ile gerçekleşeceğini anlatmaya çalışır. Platon'un Devlet'i toplum koruyucular, savaşçılar ve yönetilenler olmak üzere üçlü bir yapıdan oluşur. Sınıfların görev dağılımı çok katı bir şekilde belirlenmiştir. Piramidin en altında yer alan yönetilen sınıf ülkenin ihtiyacı olan şeyleri üretirken, yöneticiler ise hem yönetim hem de güvenlikten sorumludurlar. Koruyucular toplumun gönüllü neferleridir ve bundan ötürü kişisel yaşamlarına dair ne varsa devlet hizmeti için hepsinden vazgeçmişlerdir. Platon, devleti yönetecek kadroların filozof meşrepli olması gerektiğini ısrarla vurgular. Yönetici kadroyu oluşturan bu filozoflar dünya işleriyle uğraşmayı sevmeyen, kendini bilime, öğrenmeye adayan ve sadece ruhsal zevklerle ilgilenen kişiler olmalıdır. Platon'a göre eğer filozoflar yönetici olmazsa, vatandaşlar da üzerlerine düşen görevleri hakkıyla yerine getiremez ve devlet bir süre sonra sorunlar yumağında düğümlenir. Bu durum ise devletin ve buna bağlı olarak sosyal düzenin çöküşünü mukadder kılar. Platon, bu yaklaşımıyla içinde yaşamakta olduğu demokratik düzene karşı tepkili bir tutum içinde olduğunu göstermeye çalışmıştır aslında. Platon'a göre demokrasi, belirli bir kesimin istediğini yapma hakkını içinde barındıran bir sistem olması sebebiyle devletin kontrol mekanizmasının zayıflamasına ve onun çöküşüne yol açmasına neden olabilecek potansiyel bir tehlikedir adeta.
Farabi - Medinetü'l Fazıla 

                                    İslam dünyasının en önemli filozoflarından biri sayılan Farabi ideal toplum tasavvurunu açıklamak için dilimize 'erdemli şehir' diye çevirebileceğimiz Medinetü'l Fazıla adlı eseri kaleme alır. 

Farabi, ütopya başlığında inceleyebileceğimiz bu eserinde ahlak ve siyasete dair görüşlerini felsefi bir zeminde değerlendirir. Onun ideal şehri, antik Yunan felsefesinde bahsedilen ve sınırları belirlenmiş 'polis' devletlerinden daha büyük ölçeklidir. Aslında bu bakış açısı Farabi'yi kendisinden önce gelen düşünürlerle ayıran en temel noktadır. 

Görüşlerini temellendirmek için şehir ve insan vücudunun benzerliğine dikkat çeker yazar. Nasıl ki insan vücudunun organları birbiriyle eşit değerde değilse ve aralarında hiyerarşik bir ilişki söz konusuysa, bu yapıyı şehirdeki insanlar arasında da gözlemlemek mümkündür. Toplumu ahiret ve dünya mutluluğuna ulaştıracak bir şehir inşa edebilmektir amaç. 

Yazara göre ise bunun en önemli yolu şehri yönetecek olan reisin nitelikleriyle alakalıdır. Farabi'ye göre herkes reis olamaz. Toplumu kesinlikle bilgin ve erdemli kişiler yönetmelidir. Bu kurumu elde edebilmek için evvela mizacın ve yaratılışın buna uygun olması gerekir. Sonrasında ise bu konuda gerekli eğitimi almak elzemdir. Bunun dışında şehrin başındaki reis organları tam, anlayışı sağlam, dünyevi zevklere düşkünlüğü olmayan ve dindar biri olmalıdır. Farabi'nin demokratik yönetimleri ise erdemsiz fikirlerin yayılmasına imkân sağlayacak bir rejim olması sebebiyle 'cahili yönetimler' arasında sayması dikkat çekicidir..
Farabi - Medinetü'l Fazıla İslam dünyasının en önemli filozoflarından biri sayılan Farabi ideal toplum tasavvurunu açıklamak için dilimize 'erdemli şehir' diye çevirebileceğimiz Medinetü'l Fazıla adlı eseri kaleme alır. Farabi, ütopya başlığında inceleyebileceğimiz bu eserinde ahlak ve siyasete dair görüşlerini felsefi bir zeminde değerlendirir. Onun ideal şehri, antik Yunan felsefesinde bahsedilen ve sınırları belirlenmiş 'polis' devletlerinden daha büyük ölçeklidir. Aslında bu bakış açısı Farabi'yi kendisinden önce gelen düşünürlerle ayıran en temel noktadır. Görüşlerini temellendirmek için şehir ve insan vücudunun benzerliğine dikkat çeker yazar. Nasıl ki insan vücudunun organları birbiriyle eşit değerde değilse ve aralarında hiyerarşik bir ilişki söz konusuysa, bu yapıyı şehirdeki insanlar arasında da gözlemlemek mümkündür. Toplumu ahiret ve dünya mutluluğuna ulaştıracak bir şehir inşa edebilmektir amaç. Yazara göre ise bunun en önemli yolu şehri yönetecek olan reisin nitelikleriyle alakalıdır. Farabi'ye göre herkes reis olamaz. Toplumu kesinlikle bilgin ve erdemli kişiler yönetmelidir. Bu kurumu elde edebilmek için evvela mizacın ve yaratılışın buna uygun olması gerekir. Sonrasında ise bu konuda gerekli eğitimi almak elzemdir. Bunun dışında şehrin başındaki reis organları tam, anlayışı sağlam, dünyevi zevklere düşkünlüğü olmayan ve dindar biri olmalıdır. Farabi'nin demokratik yönetimleri ise erdemsiz fikirlerin yayılmasına imkân sağlayacak bir rejim olması sebebiyle 'cahili yönetimler' arasında sayması dikkat çekicidir..
Thomas More - Ütopya 

                                    Yunanca yer anlamına gelen 'topos', iyi anlamına gelen 'eu' ve yok anlamına gelen 'ou' takılarının birleşimiyle kurmaca bir kavram olarak oluşan ütopya kelimesinin ilk kullanımı İngiliz yazar Thomas More'a aittir. 

1516 yılında kaleme aldığı Ütopya eserinde More, yaşadığı dönemin İngiltere'sinde yaşanan sosyo-kültürel ve ekonomik sorunların aşılmasının ancak sosyalist sisteme yakın duruştaki devlet ve yaşam tasarısıyla mümkün olabileceğini anlatır. Bir dönemler kral danışmanlığı da yapan More, eserinde mutlak monarşinin karşısında apaçık bir duruş sergiler ve toplumu sömürdüğünü inanan keşişleri topa tutar. 

54 şehirden oluşturduğu Ütopya Adası tasarımında her yıl üç şehirden üç yaşlı bilge seçilerek, başkent olan Amaurote'de toplanarak ülke işlerini hallederler. More'un idealize ettiği toplumda toplumsal eşitsizliğin ana kaynağı olarak gördüğü özel mülkiyete kesinlikle yer yoktur ve tarım üretiminin ağırlıkta olduğu ülkede kaynaklar herkese aittir. Bu yaklaşımıyla sosyalist düzen ve toplum inşasının temellerini de atmış olur More aslında. Ancak bu sistem içerisinde modern dönem sosyalist düşüncelerde olduğu gibi dini inançlar kısıtlanmamıştır. Doğaya inanışın ağır bastığı ortamda 'Mithia' adlı tek tanrıya çeşitli gök cisimleri vasıtasıyla inanılmaktadır.

İnsanların evlilik yaşlarından giyecekleri kıyafetlere, yapacakları işlerden uyuma saatlerine kadar hayata dair hemen her şey katı kurallarla belirlenmiştir Ütopya Adası'nda. İnsanlar More'a göre çok mutludur fakat otoritenin toplum üzerindeki kurmuş olduğu hükümranlık adeta eşitlik ve özgürlük, toplum ve birey arasında sıkışmış insanın trajedisini de sunar bizlere.
Thomas More - Ütopya Yunanca yer anlamına gelen 'topos', iyi anlamına gelen 'eu' ve yok anlamına gelen 'ou' takılarının birleşimiyle kurmaca bir kavram olarak oluşan ütopya kelimesinin ilk kullanımı İngiliz yazar Thomas More'a aittir. 1516 yılında kaleme aldığı Ütopya eserinde More, yaşadığı dönemin İngiltere'sinde yaşanan sosyo-kültürel ve ekonomik sorunların aşılmasının ancak sosyalist sisteme yakın duruştaki devlet ve yaşam tasarısıyla mümkün olabileceğini anlatır. Bir dönemler kral danışmanlığı da yapan More, eserinde mutlak monarşinin karşısında apaçık bir duruş sergiler ve toplumu sömürdüğünü inanan keşişleri topa tutar. 54 şehirden oluşturduğu Ütopya Adası tasarımında her yıl üç şehirden üç yaşlı bilge seçilerek, başkent olan Amaurote'de toplanarak ülke işlerini hallederler. More'un idealize ettiği toplumda toplumsal eşitsizliğin ana kaynağı olarak gördüğü özel mülkiyete kesinlikle yer yoktur ve tarım üretiminin ağırlıkta olduğu ülkede kaynaklar herkese aittir. Bu yaklaşımıyla sosyalist düzen ve toplum inşasının temellerini de atmış olur More aslında. Ancak bu sistem içerisinde modern dönem sosyalist düşüncelerde olduğu gibi dini inançlar kısıtlanmamıştır. Doğaya inanışın ağır bastığı ortamda 'Mithia' adlı tek tanrıya çeşitli gök cisimleri vasıtasıyla inanılmaktadır. İnsanların evlilik yaşlarından giyecekleri kıyafetlere, yapacakları işlerden uyuma saatlerine kadar hayata dair hemen her şey katı kurallarla belirlenmiştir Ütopya Adası'nda. İnsanlar More'a göre çok mutludur fakat otoritenin toplum üzerindeki kurmuş olduğu hükümranlık adeta eşitlik ve özgürlük, toplum ve birey arasında sıkışmış insanın trajedisini de sunar bizlere.
Campanella - Güneş Ülkesi

                                    Campanella'nın yaşadığı dönemde İtalya savaşların, ayaklanmaların eksik olmadığı, derebeylerin halkı sömürdüğü, engizisyon mahkemelerinin zulmünün zirve yaptığı, yoksulluğun yaygın olduğu tam bir kaos dönemiydi. Bütün bu yaşananlara şahit olan Campanella mevcut düzene bir tepki geliştirmek amacıyla bugün kült ütopya eserleri arasında saydığımız Güneş Ülkesi adlı eserini kaleme alır. 

Tıpkı More'da olduğu gibi Campenalla da bütün sorunların esas sebebi olarak özel mülkiyeti gösterir eserinde. Güneş Ülkesi'nde ülkenin idarecisi 'Hoh' adı verilen bir başrahiptir. Hoh'un egemenliği, ondan daha bilge olduğunu ispatlayacak birisi çıkana kadar sürer. Hoh'un barış ve savaş konularıyla ilgilenen 'Pon'; akıl, bilim ve eğitim işlerine bakan 'Sin' ve toplumun fiziksel, ruhsal sağlığının korunarak yetişmesi amacıyla cinsellik ve üreme işlerinden sorumlu 'Mor' adında üç yardımcısı vardır. 

Güneş Ülkesi'nde de her şey ortaktır. Sosyalizm tasarımına benzer bir yaklaşım Ütopya'da olduğu gibi burada da fazlasıyla hissedilir. Çalışma koşulları açısından rahat bir uygulama söz konusudur ve insanlar kendilerine kalan zamanı eğlenme ve sanatsal faaliyetler için kullanırlar. 

Güneş Ülkesi'nde giyimden eğitime her alanda tek tip bir sistem uygulanır. Her şey belirli kurallara göre düzenlenmiştir ve hiç kimse var olan bu kuralları çiğneme cesaretinde dahi bulunamaz. Totaliter bir rejimin yansımaları fazlasıyla mevcuttur aslında Campenalla'nın Güneş Ülkesi'nde.
Campanella - Güneş Ülkesi Campanella'nın yaşadığı dönemde İtalya savaşların, ayaklanmaların eksik olmadığı, derebeylerin halkı sömürdüğü, engizisyon mahkemelerinin zulmünün zirve yaptığı, yoksulluğun yaygın olduğu tam bir kaos dönemiydi. Bütün bu yaşananlara şahit olan Campanella mevcut düzene bir tepki geliştirmek amacıyla bugün kült ütopya eserleri arasında saydığımız Güneş Ülkesi adlı eserini kaleme alır. Tıpkı More'da olduğu gibi Campenalla da bütün sorunların esas sebebi olarak özel mülkiyeti gösterir eserinde. Güneş Ülkesi'nde ülkenin idarecisi 'Hoh' adı verilen bir başrahiptir. Hoh'un egemenliği, ondan daha bilge olduğunu ispatlayacak birisi çıkana kadar sürer. Hoh'un barış ve savaş konularıyla ilgilenen 'Pon'; akıl, bilim ve eğitim işlerine bakan 'Sin' ve toplumun fiziksel, ruhsal sağlığının korunarak yetişmesi amacıyla cinsellik ve üreme işlerinden sorumlu 'Mor' adında üç yardımcısı vardır. Güneş Ülkesi'nde de her şey ortaktır. Sosyalizm tasarımına benzer bir yaklaşım Ütopya'da olduğu gibi burada da fazlasıyla hissedilir. Çalışma koşulları açısından rahat bir uygulama söz konusudur ve insanlar kendilerine kalan zamanı eğlenme ve sanatsal faaliyetler için kullanırlar. Güneş Ülkesi'nde giyimden eğitime her alanda tek tip bir sistem uygulanır. Her şey belirli kurallara göre düzenlenmiştir ve hiç kimse var olan bu kuralları çiğneme cesaretinde dahi bulunamaz. Totaliter bir rejimin yansımaları fazlasıyla mevcuttur aslında Campenalla'nın Güneş Ülkesi'nde.
Francis Bacon - Yeni Atlantis 

                                    Avrupa'da egemen olan skolastik düşüncenin amansız düşmanlarından olan ve deneysel bilgiye iman derecesinde bağlı bulunan Francis Bacon, hayalini kurduğu toplum düzenini anlatmak için Yeni Atlantis adlı kitabını kaleme alır. 

Bilimsel ve teknik gelişmelerin toplum ve devlet yapısını belirlediği bu ütopya, Pasifik Okyanusu'nda yer alan Ben Salem adında bir adada geçer. Bacon eserinde insanı esas mutluluğa kavuşturacak yolun, doğanın insan hizmetinde kullanılmasından geçtiğini savunur. Ben Salem'de yaşayan insanlar ileri bir teknolojiye ulaşmayı başarmış ve çağının çok ötesinde bilimsel buluşlar yaparak yaşamlarını fazlasıyla kolaylaştırmışlardır. Kendilerini dış dünyadan tecrit eden bir toplumdur Ben Salemliler. 

Sadece 12 yılda bir dış dünyaya gemilerle belli bir heyet göndererek dünyada yaşanan bilimsel ve teknolojik gelişmeleri takip etmek amacıyla terk ederler ülkelerini. Bilimsel ve teknik manada ilerledikçe toplumun da sağlık ve huzur bulacağına inanırlar. Ülkeyi 36 kişiden oluşan bir bilim adamaları grubu yönetir. Bunlar Süleyman Evi denilen bir yerde çalışmalarını sürdürürler. Bilimler hazinesi olarak bilinen bu grubun esas görevi ise; olayların sebepleri ve gizli nedenleri üzerine bilgi edinmek, mümkün olan her şeyi yapabilmek için insanın doğa üzerine egemenliğinin sınırlarını genişletmektir. 

Toplum, bütün kitaplarda buldukları bilgileri ayırt etmeden toplayan yağmacılar, sır adamları, madenciler, drahomacılar, lambalar, aşçılar ve doğa yorumcularından oluşan sınıflardan oluşur. Bacon'un bilimsel ilerlemeye bağlı olarak kurguladığı bu toplum, kilise kurallarına göre oluşturulmuş Hıristiyan toplumuna bir alternatif sunması açısından kendi çağı için fazlasıyla anlamlıdır.
Francis Bacon - Yeni Atlantis Avrupa'da egemen olan skolastik düşüncenin amansız düşmanlarından olan ve deneysel bilgiye iman derecesinde bağlı bulunan Francis Bacon, hayalini kurduğu toplum düzenini anlatmak için Yeni Atlantis adlı kitabını kaleme alır. Bilimsel ve teknik gelişmelerin toplum ve devlet yapısını belirlediği bu ütopya, Pasifik Okyanusu'nda yer alan Ben Salem adında bir adada geçer. Bacon eserinde insanı esas mutluluğa kavuşturacak yolun, doğanın insan hizmetinde kullanılmasından geçtiğini savunur. Ben Salem'de yaşayan insanlar ileri bir teknolojiye ulaşmayı başarmış ve çağının çok ötesinde bilimsel buluşlar yaparak yaşamlarını fazlasıyla kolaylaştırmışlardır. Kendilerini dış dünyadan tecrit eden bir toplumdur Ben Salemliler. Sadece 12 yılda bir dış dünyaya gemilerle belli bir heyet göndererek dünyada yaşanan bilimsel ve teknolojik gelişmeleri takip etmek amacıyla terk ederler ülkelerini. Bilimsel ve teknik manada ilerledikçe toplumun da sağlık ve huzur bulacağına inanırlar. Ülkeyi 36 kişiden oluşan bir bilim adamaları grubu yönetir. Bunlar Süleyman Evi denilen bir yerde çalışmalarını sürdürürler. Bilimler hazinesi olarak bilinen bu grubun esas görevi ise; olayların sebepleri ve gizli nedenleri üzerine bilgi edinmek, mümkün olan her şeyi yapabilmek için insanın doğa üzerine egemenliğinin sınırlarını genişletmektir. Toplum, bütün kitaplarda buldukları bilgileri ayırt etmeden toplayan yağmacılar, sır adamları, madenciler, drahomacılar, lambalar, aşçılar ve doğa yorumcularından oluşan sınıflardan oluşur. Bacon'un bilimsel ilerlemeye bağlı olarak kurguladığı bu toplum, kilise kurallarına göre oluşturulmuş Hıristiyan toplumuna bir alternatif sunması açısından kendi çağı için fazlasıyla anlamlıdır.
Yevgeni İvanoviç Zamyatin - Biz

                                    Yevgeni İvanoviç Zamyatin'in 1920 tarihinde kaleme aldığı distopya türünün ilk örneklerinden olan romandır. Biz, 1921 yılında Sovyetler Birliği'nde yasaklatılmış, ilk olarak 1924'te İngiltere'de yayımlanmıştır. Ancak 1988 yılında kendi ülkesinde yayımlanabilmiştir. 

Roman sosyalist devrimin gerçekleşmesinden sonra 26. yüzyılda geçer. Biz'in kurduğu distopya, insanı kişilikli bir fert haline getiren bütün unsurların yok edilerek hepsinin toplumun bir parçası haline getirilmesidir. Bilim ve teknoloji en ileri düzeye ulaşmıştır ama şahıs olarak insan yoktur artık, yalnızca toplum vardır ve toplum yekvücut olarak 'biz'dir. İnsan isimleri dahi yoktur, herkesin birer numarası vardır ve insanlar o numarayla çağırılır. İnsanların hayatları şeffaftır ve büyük sistem her an onları izlemektedir. Zamyatin'in romanı Orwell'ın 1984 ve Huxley'nin Cesur Yeni Dünya romanlarını da yoğun olarak etkilemiştir..
Yevgeni İvanoviç Zamyatin - Biz Yevgeni İvanoviç Zamyatin'in 1920 tarihinde kaleme aldığı distopya türünün ilk örneklerinden olan romandır. Biz, 1921 yılında Sovyetler Birliği'nde yasaklatılmış, ilk olarak 1924'te İngiltere'de yayımlanmıştır. Ancak 1988 yılında kendi ülkesinde yayımlanabilmiştir. Roman sosyalist devrimin gerçekleşmesinden sonra 26. yüzyılda geçer. Biz'in kurduğu distopya, insanı kişilikli bir fert haline getiren bütün unsurların yok edilerek hepsinin toplumun bir parçası haline getirilmesidir. Bilim ve teknoloji en ileri düzeye ulaşmıştır ama şahıs olarak insan yoktur artık, yalnızca toplum vardır ve toplum yekvücut olarak 'biz'dir. İnsan isimleri dahi yoktur, herkesin birer numarası vardır ve insanlar o numarayla çağırılır. İnsanların hayatları şeffaftır ve büyük sistem her an onları izlemektedir. Zamyatin'in romanı Orwell'ın 1984 ve Huxley'nin Cesur Yeni Dünya romanlarını da yoğun olarak etkilemiştir..
Anthony Burgess - Otomatik Portakal

                                    Otomatik Portakal Anthony Burgess'in çok tartışılan yapıtlarından birisi. Kitap, Alex isimli şiddet taraftarı bir gencin öyküsü etrafında şekilleniyor. 

Dört kişilik bir çetenin lideri olan Alex, çete arkadaşlarıyla birlikte şehir sakinlerinin korkulu rüyası olmuştur. Kitapta önce çeteyi detaylı bir şekilde anlatır Burgess. Etkileyici üslubunun yanında yakıcı bir gerçeklikle baş başa bırakır okurunu. 

Şiddeti en ince detayına kadar anlatır. Ardından kitap bambaşka bir hal alır ve kendimizi bir hükümet deneyinin içinde buluveririz. Dünyanın geleceği, içinde bulunduğumuz sosyal sorunların çözümsüzlüğünü fısıldar bize bir yerde. Otomatik Portakal'ın Stanley Kubrick tarafından çekilmiş ve kitabı gibi kültleşmiş filmi de izlenesidir.
Anthony Burgess - Otomatik Portakal Otomatik Portakal Anthony Burgess'in çok tartışılan yapıtlarından birisi. Kitap, Alex isimli şiddet taraftarı bir gencin öyküsü etrafında şekilleniyor. Dört kişilik bir çetenin lideri olan Alex, çete arkadaşlarıyla birlikte şehir sakinlerinin korkulu rüyası olmuştur. Kitapta önce çeteyi detaylı bir şekilde anlatır Burgess. Etkileyici üslubunun yanında yakıcı bir gerçeklikle baş başa bırakır okurunu. Şiddeti en ince detayına kadar anlatır. Ardından kitap bambaşka bir hal alır ve kendimizi bir hükümet deneyinin içinde buluveririz. Dünyanın geleceği, içinde bulunduğumuz sosyal sorunların çözümsüzlüğünü fısıldar bize bir yerde. Otomatik Portakal'ın Stanley Kubrick tarafından çekilmiş ve kitabı gibi kültleşmiş filmi de izlenesidir.
Bugünün gazete manşetleri için tıklayın >