Avrupa'nın gözde adaları aşırı turizme dur diyor

Avrupa’nın en güzel manzaraları, en berrak suları, en davetkar sokakları nerede diye sorsak, çoğu insan “bir ada ismi” söyler. Çünkü adalar, hep biraz kaçış noktasıdır. Fakat artık bu kaçışlar, hem yerlileri hem doğayı zorluyor.
Kimi adalar artık hayır demeye başladı.
Malta, Avrupa’nın turizm yoğunluğu en yüksek adası. Sadece 316 kilometrekarelik bir alanda yılda 38 binden fazla geceleme kaydı var. Özellikle Comino Adası’ndaki Mavi Lagün gibi bölgeler yaz aylarında günde 12 bin kişiyi ağırlıyor. Bu yüzden Malta hükümeti, bazı bölgelerde günlük ziyaretçi kotası getirmek zorunda kaldı.

İspanya'nın Kanarya Adaları’nda da benzer bir tablo var. Özellikle Lanzarote, Tenerife ve Gran Canaria gibi adalarda turist sayısı yerel altyapıyı zorlarken, halk sokaklara çıkıp “yeter” diyor. Gösterilerin en büyük sebepleri: kiraların artması, yolların tıkanması ve adalıların kültürel yaşamlarının turizme feda edilmesi.
Ama her yer böyle değil.
Kuzeye dönelim mesela. Norveç’e bağlı Svalbard... Yılda yalnızca 2,4 geceleme kaydı düşüyor kilometrekare başına. Sessizliği, doğallığı ve korunan ekosistemiyle öne çıkan bu kutup adası, kalabalığın değil huzurun adresi. Aynı şekilde, Finlandiya’daki Åland ve İsveç’in Gotland Adası da doğayla barışık, yavaş turizmi tercih ediyor.
Bir de gözlerden uzak, sessizce direnen adalar var: Chios (Sakız Adası). Yunanistan’ın beşinci büyük adası olmasına rağmen hala sakin, hala mütevazı. Büyük otel zincirlerinden çok, küçük pansiyonlar ve taş evler var. Çünkü ada, kendine yetebilen bir ekonomiye sahip. Mastiğin ana vatanı olan bu ada, doğasını satmadan da turizm yapılabileceğini kanıtlıyor.

Peki ya Kanarya Adaları’nın en batısındaki El Hierro? Günde binlerce turistin aktığı komşu adaların aksine, burada doğaya saygı esas. Adada sadece bin civarında konaklama yatağı var ve en büyük oteli 50 odalı. Ama El Hierro, sadece sessizliğiyle değil, vizyonuyla da farklı: 2030’a kadar emisyonları %50 azaltmak ve 2050’de sıfıra indirmek istiyor.
Sonuç mu?
Artık sadece “nereye gittiğimiz” değil, “nasıl gittiğimiz” de önemli. Uçakla mı vardık, doğaya ne kadar iz bıraktık, kaldığımız yer kime aitti, yemek yediğimiz restoran kimin emeğiydi…
Bu soruları sormadan tatile çıkmak, 2025’te biraz ayıp görülüyor.