Yitik ruh

Tüpraş Stadyumu’nda sadece puanlar değil, umutlar da kaybedildi. Beşiktaş, evinde oynadığı maçta Başakşehir’e 2-0 mağlup olurken, sahada kaybolan sadece skor değil; bir kulübün oyunu okuma, tepki verme ve direnç gösterme refleksiydi.
İlk yarıda topa sahip olan ama ne yaptığını bilmeyen bir Beşiktaş vardı. Hücumlar, organize değil; savunma, zamansız müdahalelerle bezeli. İkinci yarıda ise sahneye Yusuf Sarı çıktı. 62. dakikada ceza sahasında yaptığı soğukkanlı vuruş, ardından 76. dakikada frikikten attığı jeneriklik gol… Bir oyuncunun ilhamı, bir takımın dağınıklığına ağır bastı.
Tribünler, skordan bağımsız olarak çok daha fazlasına tepkiliydi. Beşiktaşlılar, artık sahada bir plan değil, sadece bireysel çabalar izliyor. Solskjær’in kenardaki durgunluğu, oyuncuların iç sahada bile heyecansız kalması bu yenilgiyi sıradanlaştırmaktan öteye taşımıyor.
Başakşehir ise ne yaptığını bilen, oyun disiplininden kopmayan bir takımdı. Yusuf Sarı’nın yeteneğiyle birleşen bu sistemli oyun, hak edilmiş bir galibiyetle sonuçlandı.
Beşiktaş için bu mağlubiyet, bir “kaza” değil, bir “işaret”tir. Hedef Avrupa mı? Önce oyun kimliği bulunmalı. Sahada yürüyen değil, koşan bir takım görmek istiyorsa bu camia, artık değişim tepeden başlamalı.
Tüpraş’ta kaybedilen sadece 90 dakika değil. Kaybedilen şey: Umut.