Esed rejiminin düşmesinin ardından Hama Katliamı mağdurları onlarca yıllık sessizliği bozdu

Hama Katliamı, Ortadoğu’nun yakın tarihinde bir devletin kendi vatandaşlarına yönelik uyguladığı kıyımların en büyüklerindendi.
Hama Katliamı, Ortadoğu’nun yakın tarihinde bir devletin kendi vatandaşlarına yönelik uyguladığı kıyımların en büyüklerindendi.

Baas rejimi döneminde adı dahi anılamayan Hama Katliamı'nın üzerinden 43 yıl geçti. En az 40 bin sivilin can verdiği Hama Katliamı'nda, rejim güçlerinin evlere baskınlar yaparak alıkoyduğu en az 17 bin sivilden haber alınamadı. 61 yıllık Baas iktidarının Aralık 2024'te sona ermesinin ardından, ülkede 43 yıldır adının dahi anılması yasaklanan Hama katliamının görgü tanıkları, yaşadıkları acı dolu günleri artık çekinmeden anlatmaya başladı.

1963'te darbeyle iktidarı ele geçiren ve 8 Aralık 2024'de devrilen Baas rejimi, Suriye'de en kanlı katliamını bundan 43 yıl önce, 2-28 Şubat 1982 tarihleri arasında Hama kent merkezinde yaptı.

Suriye'nin orta kesimindeki Hama kenti, devrik Baas rejiminin politikalarına muhalifliği ve muhafazakar yapısıyla öne çıkıyordu.

  • Hafız Esed döneminde rejim güçleri, Hama ilindeki Müslüman Kardeşler Teşkilatı'nın rejime karşı başlattığı ayaklanmayı bastırmak bahanesiyle 1982 yılının Ocak ayı sonunda şehri kuşatmaya başladı.

Hafız Esed, 1970'ten 2000'deki ölümüne kadar Suriye'yi demir yumrukla yönetti.

Hafız Esed'in kardeşi Rıfat Esed komutasında rejimi savunma amaçlı kullanılan özel birlik "Savunma Taburları", orduya bağlı Özel Kuvvetler, Çatışma Taburları, 21. Hava İndirme Alayı ve 21. Mekanik Tugayı ile güvenlik birimleri (Askerî Güvenlik Şubesi, Genel İstihbarat Güçleri ve Siyasî Güvenlik Şubesi) ve paramiliter güçlere mensup en az 20 bin silahlı kişi katliamda rejim saflarında yer aldı.

Kenti çevreleyen yüksek noktalara ve tepelere topçu birlikleri ile tanklar yerleştirildi.

Rıfat Esed komutasında 2 Şubat'ta başlayan katliamda, kentteki yerleşimler önce havadan bombalandı daha sonra yoğun topçu atışlarıyla hedef alındı. Kentte su, elektrik ve iletişim hatları kesildi.

Semtlere tanklarla giren rejim askerlerinin, öldürmenin yanı sıra yağmalama ve cinsel saldırı suçlarına da karıştığı kayıtlara geçti.

Burada toplu infazlar yapan rejim güçleri, yaşları 15 üzeri olan gençleri de alıkoyarak ailelerinden kopardı.

Hama kuşatmasını, Hafız Esed’in kardeşi Rıfat Esed bizzat komuta etmişti.
Hama kuşatmasını, Hafız Esed’in kardeşi Rıfat Esed bizzat komuta etmişti.

En az 40 bin sivil can verdi, 17 binden fazla kişiden haber alınamadı

  • Suriye İnsan Hakları Ağının (SNHR) tahminlerine göre, Hama Katliamı'nda en az 40 bin sivil, rejim güçlerince saldırılar ve toplu infazlarla katledildi.
  • Rejim güçlerinin evlere baskınlar yaparak alıkoyduğu 17 binden fazla sivilden ise bir daha haber alınamadı.

Humus'taki Tedmur Hapishanesi'ne götürüldükleri sanılan ve kendilerinden haber alınamayan kişilerin aileleri, yakınlarının öldürüldüğünü düşünüyor.

Hama Katliamı kurbanlarından bazıları...
Hama Katliamı kurbanlarından bazıları...

Tarihî mahalleler yerle bir edildi

SNHR verilerine göre, rejim güçlerinin havadan ve karadan düzenlediği saldırılar ve bombalamalarda es-Sahhane, el-Keylaniyye, el-Asida, eş-Şimaliyye, ez-Zenbakiy ve Beyn Hiyrin mahalleleri büyük ölçüde yerle bir olurken el-Barudiyye, el-Başuriyye, el-Emiriyye ve Manah mahallelerinin ise yüzde 80'i tahrip edildi. Kent merkezinin yaklaşık üçte biri yerle bir oldu.

Saldırılarla birlikte birçoğu Keylaniyye'de olmak üzere, çok sayıda tarihî eser de tahrip edildi.

Katliamda 88 cami ve 3 kilise yıkıldı veya zarar gördü.

Esed rejimi ayrıca yıkım ve katliamın adresi haline gelen Keylaniyye Mahallesi'nde Baas Partisi Hama İl Başkanlığı binası ile 5 yıldızlı bir otel inşa etti.

Camiler, okullar ve fabrikalar alıkoyma merkezlerine dönüştürüldü

Evlere zorla giren rejim güçleri, binlerce kişiyi, alıkoyma ve sorgu merkezlerine çevirdiği noktalara götürdü.

Görgü tanıkları, Ömer Bin Hattap Camii, sanayi lisesi, Humus yolundaki porselen fabrikası ile pamuk işleme tesisinin bu merkezlerden sadece birkaçı olduğunu belirtti.

İşkence ve insanlık dışı suçlarla anılan rejim güçlerinin bu merkezlerde binlerce kişiyi alıkoyduğu veya öldürdüğü tahmin ediliyor.

Vefat edenlerin nerelere defnedildiği bilinmiyor

  • Kentte toplu infazlar yapan rejim güçleri, öldürdükleri masum sivillere ait cesetleri ailelerine teslim etmedi.
  • Cesetlerin nereye taşındığını gösteren kayıtlara rastlanmazken katliama tanıklık edenler ise yakınlarına ait mezarların yerini hâlen bilmiyor.

Rejimin yıkılmasıyla Hamalılar 43 yıllık acılarını dile getirmeye başladı

61 yıllık Baas rejiminin 8 Aralık 2024'te yıkılmasının ardından Hama halkı, tutuklanma korkusu olmadan 1982'deki katliama dair ilk kez sosyal medyadan paylaşımlarda bulunmaya başladı.

Rejim döneminde konuşulması yasaklanan katliamda hayatını kaybeden aile bireylerini, yakınlarını veya tanıdıklarını anan sosyal medya kullanıcıları, adalet istiyor.

Kentteki tarihî eserlerin katliam öncesi durumunu ve sonrasındaki yıkımını gösteren görseller paylaşılıyor.

"Cesetlerle dolu sokaktan yürüdük"

Hama katliamında yaşananları belgeleme çalışmaları yürüten aktivist Muhammed Şakik, 1982'de Baas rejimi güçlerinin kent merkezini bombalamak için kullandığı Hama Kalesi'nin bulunduğu tepede açıklamalarda bulundu.

Şakik, yaklaşık 125 metre yükseklikteki tepenin Hama’nın çoğu mahallelerine hakim olduğunu belirterek "Rejim buraya hava indirmesi yaparak bu tepeyi işgal etti. Daha sonra buradan yerleşimleri bombalamaya başladılar." dedi.

Katliam sırasında Asida Mahallesi'nde ve çok sayıda ailenin evlerine sığındığını belirten Şakik, "Evimizde 3 adet bodrum bulunuyordu. Bunların çoğunda kadın ve çocuklar kalıyordu. Katliamın ikinci haftasında ordu gelip evdeki tüm erkekleri aldı. Alıkonulanların bazılarını tanırım, bunlardan birisi Abullatif Susa, üzerine duvar yıkıldığı için yaralıydı. Askerler gelip yaralı bacağına vuruyordu." ifadelerini kullandı.

"Evden çıkıp yürüdüğümüz sokak çok dardı, yollarda su neredeyse dizime kadardı. Çocuktum çizmelerime sular doluyordu. Çok zor durumdu. Annem elimden tutup beni çekiyordu, düştüğümde yerdeki su ve kanları yutuyordum. Su ve kan karışmıştı. Cesetler üzerinden yürüyorduk. Asida Mahallesi'nin başından yürüdük, (İşaret ederek) şu binanın köşesinden diğer köşeye kadar yürüdük. Yaklaşık 300 metre, cesetlerle dolu sokaktan yürüdük."

Saldırılar sırasında bulundukları bodrumun roket saldırısıyla hedef alındığını ifade eden Şakik, bir süre enkazda kaldıktan sonra çıkabildiklerini ekledi.

Sonrasında Hama'dan Soran beldesine kaçtıklarını anlatan Şakik, döndüklerinde şehrin yerle bir edildiğini gördüklerini aktardı.

"Bize 'sizi vuracağız' dediler"

Rıfat Esed komutasındaki ordu birliklerinin kent merkezine baskınlar düzenlediği sırada Başuriyye Mahallesi'nde yaşayan Hind Şakaki, katliama 22 yaşındayken tanıklık ettiği olayı şöyle anlattı:

"Askerleri (evden) bizi çağırarak, bu duvarın önünde sıraya dizdi. Bize 'sizi vuracağız' dediler. 'Kadınız' dedik, dil döktük. Sonra erkekleri sağ tarafa, bizi de buradaki yakınlarımızın yanına aldılar. Burada (bodrum katında) 1 ay kaldık. Sonra ne oldu bilmiyoruz. Erkeklerimizi götürdüler, geri dönen olmadı."

Duvar önünde beklerken çok korktuklarını dile getiren Şakaki, "Çocuklar ağlıyordu. Kız kardeşimin eşini alıp götürdüler. Erkekler şu ana kadar neredeler bilmiyoruz." diye konuştu.

Komşularına geçtikten hemen sonra bir tankın evlerini hedef alarak yıktığını belirten Şakaki, bodrum katında yaklaşık 35 kişiyle 25 gün boyunca zorlu şartlarda yaşadıklarını vurguladı.

Şakaki, "Bodrumdayken bombardıman seslerini duyuyorduk. Ne olduğunu bilmiyorduk. Penceresi, kapısı olmayan bir bodrumdu, korkuyorduk, hareket edemiyorduk." ifadelerini kullandı.

"Çocuklarımı kesmelerinden çok korkuyordum"

82 yaşındaki Muazzez Kerricha da Hama'daki kanlı katliamın mağdurlarından biri.

Rejim güçlerinin 2-28 Şubat 1982'de yaptığı katliamda eşi ve 5 çocuğuyla evinin bodrumunda günlerce saklanan Kerricha, olaylarda kaybolan kardeşinden de 43 yıldır haber alamıyor.

Evlere baskınlar yaparak, 15 yaş üstündeki erkek çocuklarını toplayan rejim güçleri, Hamalı anneyi 2 oğlu arasında seçim yapmak zorunda bıraktı.

16 ve 22 yaşındaki Mahir ve Macid'i aynı anda kaybetmek istemeyen Kerricha, küçük oğlunu korumak için ilk göz ağrısı Macid'den vazgeçmek zorunda kaldı.

Tutuklandıktan 13 yıl sonra evine dönen Macid'in mutluluğu ise babasının öldüğünü öğrenmesiyle yarım kaldı.

Kerricha, 2 Şubat 1982'de Halep'ten döndükleri günün akşamında Hama'ya saldırıların başladığını belirterek şöyle konuştu:

"Çocuklarımı kesmelerinden çok korkuyordum. Çünkü daha önce milleti bıçaktan geçirmişlerdi. Akşam saatlerinde saldırılar başladı. Yoğun tank saldırılarından pencereler sallanıyordu. Boduruma indik, kapının arkasına toprak ve kitaplar yığdık."

Önce uçakların seslerini duyduklarını söyleyen yaşlı kadın, katliamın ikinci gününde tankların yerleşimleri bombalamaya başladığını kaydetti.

Kerricha, saldırılar sırasında 5 çocuğunu günlerce bodrumda sakladığını vurgulayarak, "Çocuklarıma bir şey olacak diye kalbim korkudan eriyordu. Bir anne kendi için değil çocukları için korkar. Çocukları pencereden uzak durmaları konusunda hep uyarırdım." ifadesini kullandı.

Orduya bağlı 47. Tümen'in kent merkezine girdiğinde gençleri alıkoymaya başladığını anlatan Kerricha, "Bizim mahalleye girince gençlerimizi de aldılar. Onlara yalvardım, 2 oğlumdan sadece birini alın diye dil döktüm. Çünkü onları infaz edeceklerini hissettim. Çocuklarımdan birini verdim, yoksa ikisini de öldüreceklerdi. İkisini öldürmesinler diye birinden vazgeçtim. Bunu verdim, diğerini vermedim. Bu daha yetişkindi, diğeri küçüktü." diye konuştu.

"Oğlumu aldıkları an hayatımın en zor anıydı, yaşayıp yaşamayacağını bilmiyordum. (Rıfat Esed'e bağlı) Savunma Taburları evi aramak için her geldiğinde oğlum Mahir'i (ikinci oğlu) saklıyordum. Onu yorgana sarmıştım, kimse fark etmesin diye üzerine otururduk. Oğlumu bulsalardı kesin kurşuna dizerlerdi. Çünkü daha önce aynısını yaptıklarını biliyoruz, çok korkmuştuk."

Yaşlı kadın, Savunma Taburları'nın baskınlarda eşini de alıkoyduğunu dile getirerek, "Eşimi aldılar, onu öldüreceklerdi. Kadınlar olarak komutana yalvardık da bıraktılar." dedi.

"Ömer Bin Hattap Camii'nin doğusu ceset doluydu"

Saldırıların üçüncü gününde evden çıkarak kardeşinin kızını bulmaya gittiğini anlatan Kerricha, "Evden çıkmamıza izin verdiklerinde çok şeyler gördük. İnsanları öldürdüklerini gördük. Ömer Bin Hattap Camii'nin doğusu cesetlerle doluydu." dedi.

Rıfat Esed'e bağlı "Savunma Taburları" askerlerinin mahalledeki kadınlara saldırmaya çalıştığını da dile getiren yaşlı kadın, "Komşumuz Arabi ailesinin kızına saldıracaklardı, hemen gidip onu gece burada sakladık." ifadesini kullandı.

"Sadece küflenmiş ekmek vardı, onu yiyorduk. Yemek yoktu."

Şimaliyye Mahallesi'nde gördüklerini 43 yıl geçmesine rağmen hâlen unutmadığına dikkati çeken yaşlı kadın, şunları kaydetti:

"Çok şeyler gördüm, o kadar cami yıkmışlardı ki, sokaklara girilmiyordu. Yerlerde Kur'ân-ı Kerîm sayfaları vardı. Şimaliyye'de Dıheymiş'in oğlu Ebu Gasup Muhammed'i, Abdulmacid Warrar ve 3 çocuğunu öldürdüler. Bunlar bizim oradaki komşularımızdı. Bunları silahla taradılar. (Ordu) Sıkak bölgesinden girerek Şeyh Zeyn'e döndüler, Dıheymiş ailesinden 3 kişiyi daha öldürdüler. Warrar ailesinden ayrıca Abdulkadir, Abdullah, Feysal ve Ahmed'i öldürdüler. Bunları iyi biliyoruz, yakınlarımız ve komşularımızdı. Hep beraber yaşardık. Ailemin evine gittiğimde kimseyi bulmadım. Ailemin komşusu Milh ailesinden çok sayıda kişinin cesedini gördüm. Bunlardan sadece ikisini tanıyordum, diğerlerini tanıyamadım. Belki Gazal veya Nasır ailesinden de olabilirlerdi."

Kerricha, biraz daha aşağı indiğinde Osman el-Emin ailesinden 6 kişinin cesedini gördüğünü anlattı.

"Annem kardeşimi kurtarsın diye kendimi feda ettim"

Şu an 65 yaşında olan Macid Rammal da "Ordu evimize gelmeden önce, sığındığımız bodrumun penceresinden dışarda olup biteni izliyorduk. Buradan silahsız olan sivilleri öldürdüklerini gördük. Komşumuz Hatim'in oğlunu tank atışıyla vurarak öldürdüler." dedi.

Rammal, bodurumda çok iğrenç ve zor bir hayat yaşadıklarını belirterek, "Bu korkuyu sadece yaşayanlar bilir. Konuşamıyorduk, ses edemiyorduk, sadece dua ve Kur'ân-ı Kerîm okuyorduk. Biz yerimizden hareket edemiyorduk, sağ olsun annem yukarıya çıkıp kalan yemeklerden aşağı getiriyordu. Bizim bu sokaktan 20 kişiyi aldılar." diye konuştu.

Ordunun mahalleye baskın yapmasının ardından evdeki kadın ve erkekleri ayırarak sıraya dizdiğini anlatan Rammal şu ifadeleri kullandı:

"Erkeklerin tümünü aldılar. Sadece yaşlıları bıraktılar. Annem o sırada komutanın yanına gitti. Annem 'Bunları nereye götürüyorsunuz, öldürecek misiniz?' diye sordu. Annem 'Yalan söylemeyin öldüreceksiniz biliyorum. Bari birini alın.' dedi. Anneme 'O zaman ikisinden birini seç.' dediler. Küçük kardeşimi almasınlar diye anneme işaret ettim. Annem de öyle yaptı."

Rammal, rejim güçlerinin kendisini ailesinden kopardığı ana ilişkin şunları paylaştı:

"Tam burada annem beni askerlere teslim etti. Ayrılık anındaki hislerim anlatılmaz. İdama götürüldüğümü biliyordum. Silahlı gruplardan değildik ancak onlar (rejim) ayırt etmiyordu. Sadece kimliğe bakarak öldürüyorlardı. Annemin kardeşimi tercih etmesine asla üzülmedim. Annem kardeşimi kurtarsın diye kendimi feda ettim. Bizi götürdüklerinde nerede infaz edeceklerini düşünüyordum." diye konuştu.

Askerî araçla, Humus yolu üzerindeki porselen fabrikasına götürüldüklerini aktaran Rammal, şöyle devam etti:

"Fabrikada durumlar çok korkunçtu. Mekan adeta bir korku filmini andırıyordu. Karanlık bir dünyaydı. Burada yaşadığımız korku ölümden beterdi. İnsanlara öldürene kadar işkenceler yapıyorlardı. Bir demir parçasıyla göz doktoru Hikmet Hani'nin gözlerini oydular, 1 saat sonra da idam ettiler."

Fabrikada 1 ay tutulduğunu belirten Rammal, "Sorguya 10 kişi girip 3 kişi çıkıyorduk. Sorguda bizi silahlı kişiler olmakla suçladılar. Suçlamaları hazırdı, herkesi bunla suçladılar. Bu suçlamaları kabul etmedim." diye konuştu.

Tutuklandıktan sonra Tedmur Hapishanesi'ne götürüldüğünü ifade eden Rammal burada 13 yıl işkence gördüğünü söyledi.