Gazze’nin merkezindeki Cibaliya Mülteci Kampı, 77 yıl sonra ikinci Nekbe'yi yaşıyor

İsrail'in Gazze Şeridi'ne amansız saldırıları, 77 yıl önce Nekbe'yle yaşattığı tarifsiz acıları bile geride bıraktı.
İsrail'in Gazze Şeridi'ne amansız saldırıları, 77 yıl önce Nekbe'yle yaşattığı tarifsiz acıları bile geride bıraktı.

Siyonist milislerin en az 750.000 Filistinliyi sürgün ettiği ve tarihî Filistin topraklarının %78'ini ele geçirdiği 1948 Nekbe'sinin üzerinden 77 yıl geçti. 1948'de Filistin'in güneyinden zorla göç ettirilen yaklaşık 35 bin Filistinli için 1,4 kilometrekarelik alana kurulan Cibaliya Kampı'nda -Filistin topraklarının kalanında olduğu gibi-, İsrail’in 7 Ekim'den bu yana süren saldırıları sonucu altyapı çöktü, binlerce kişi açlık ve susuzluğa mahkûm edildi. Cibaliya’da yaşayan mülteci kamp sakinleri ise, dedelerinin bile böyle bir yıkım görmediğini, 1948’dekinden bile daha büyük bir felâkete şahit ettiklerini söylüyor.

Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliya Mülteci Kampı'nda yoğun saldırılara maruz kalan Filistinliler, adeta zaman tünelinden geçerek 15 Mayıs 1948'de İsrail'in kuruluşuyla yaşadığı "Büyük Felâket" (Nekbe) günlerini yeniden yaşar oldu.

  • Cibaliya Kampı, 1948'de Filistin'in güneyinden zorla göç ettirilen yaklaşık 35 bin Filistinli için 1,4 kilometrekarelik alana kuruldu.
Cibaliye Mülteci Kampı, kurulduğu ilk yıllarda böyle gözüküyordu.
Cibaliye Mülteci Kampı, kurulduğu ilk yıllarda böyle gözüküyordu.

O dönemde Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA), kamp sakinlerine barınma, sağlık ve gıda hizmetleri sunuyordu. Başlangıçta yalnızca kumaş çadırlarda barınan mülteciler, 1950'lerden itibaren taş ve tenekeden yapılma geçici konutlara geçti.

Zamanla kamp büyüdü; 1970'lerden itibaren nüfus artışına bağlı olarak üst üste katlar inşa edilmeye başlandı. Bu durum altyapı planlaması olmaksızın yoğun bir yapılaşmaya neden oldu.

2023 yılına kadar UNRWA verilerine göre Cibaliya Kampı'nda kayıtlı mülteci sayısı 119 bin 540'tı.

Kampta 26 okul, 3 sağlık merkezi ve sosyal hizmet ofisleri gibi birçok kamu hizmeti bulunuyordu. Ticaretin canlı olduğu kampta temel altyapı ve yaşam hizmetleri de görece işler durumdaydı.

İsrail saldırılarıyla hayalet şehre döndü

Cibaliya Mülteci Kampı, bugün ise İsrail'in uzun süre gerçekleştirdiği ağır saldırılar sonucu hayalet şehre dönmüş durumda.

  • Saldırılar sonucu kampta 1948'deki ilk halini andıran moloz yığınlarının ortasında naylon ve kumaşla örtülü çadırlar yükseliyor.
  • Kamp sakinleri, saldırılarda enkaz altında kalan onlarca kişinin cansız bedenine hâlâ ulaşılamadığını, enkaz kaldıracak ekipman ve araçların bulunmadığını aktarıyor.

Günlük yiyecek ve içecek temini ise neredeyse imkânsız hale geldi. İsrail'in 2 Mart 2025'ten bu yana tüm sınır kapılarını kapatması ve yardım girişini engellemesi yaşamı daha da zorlaştırdı.

Kampta "ikinci Nekbe" yaşanıyor

19 ayı aşkındır süren İsrail saldırıları, kampı yeniden çadırlara mahkûm etti. Altyapı tamamen çöktü, yollar kullanılamaz hale geldi. Yüzlerce çadır, moloz yığınlarının ortasında yükselirken, temiz suya, gıdaya, sağlık hizmetlerine ulaşmak neredeyse imkânsız.

Cibaliya’da yaşayan 68 yaşındaki Filistinli mülteci Cebr Hüseyin Ali, dedelerinin 1948'de "Deyr Senid" köyünden zorla göç ettirildiğini söylüyor:

"Dedelerimiz böyle bir yıkım görmedi. Bu, 1948'dekinden bile daha büyük bir felâket. Artık ne evimiz kaldı ne de sokağımız."

Şu an yaşadıkları durumu "ikinci Nekbe" olarak nitelendiren Ali şöyle devam ediyor:

"İnsanlar, 1948'de olduğu gibi yeniden çadırlar kurarak yaşamaya çalışıyor. Ama bu kez açlık, susuzluk ve sağlık hizmetlerine erişememe gibi çok daha ağır koşullar altında yaşıyoruz."

Kampın yollarının tamamen tahrip olduğunu belirten Ali, "Artık asfalt yol kalmadı, hepsi kum ve moloz halinde." diye konuşuyor.

Nekbe'den daha kötü

Filistinli mülteci, Cibaliya'da yaşananların, dedelerinin Nekbe döneminde yaşadıklarından "daha kötü" koşullar olduğunu vurguluyor.

Çocuklarının yatağının kumla karıştığı, naylon ve bezden yapılmış çadırını işaret eden Ali şöyle diyor: "Kampta yaşam için hiçbir koşul yok; ne ev var, ne betonarme yapı, ne tuvalet, ne de bize ulaşan yardım."

  • 1948 yılında Filistinli mültecilerin, zorlu koşulları hafifleten yardımlar aldığını hatırlatan Ali, bugün Gazze’deki Filistinlilerin bu yardımlardan tamamen mahrum bırakıldığını ve yaşamın daha da zorlaştığını ifade ediyor.

Bu bağlamda, uzun süredir yardımların girişinin engellendiğini belirten Ali, ailelerin çocuklarını doyuracak imkânının kalmadığını, ellerindeki unun bittiğini ve UNRWA'nın da haftalar önce un stoklarının tükendiğini duyurduğunu aktarıyor.

Ali, "Soykırımdan bu yana ikinci kez aç bırakılıyoruz." diyor.

"Kampı terk etmeyeceğim. Gazze'nin dışına göç etmeyeceğim."

Yaşadıkları zorlu şartları anlatan Ali, "Bir gece çadıra bir fare girmiş, oğlumu ısırmış. Oğlumun bağırma sesleriyle uyandım." ifadelerini kullanıyor.

Ali, korunaksız çadırlara kemirgen ve sürüngenlerin sızdığını; bunların ısırıklarının ölümle sonuçlanan salgın hastalıklara yol açabileceğine dikkati çekiyor.

  • Gazze'de 1948'de ateş yakmak için kullandıkları odunun soykırım altındaki Gazze Şeridi'nde bugün artık bulunamadığına işaret eden Ali, Filistinlilerin ısınmak için bulabildiği karton, kağıt ya da naylon parçalarını yaktığını belirtiyor.

Filistinli Ali, abluka ve zor yaşama rağmen bu çadırlarda kalmaya kararlı olduğunu vurguluyor:

"Bombalar, korku, açlık, abluka altında hiçbir geçim kaynağının olmadığı bu zorlu hayata rağmen, İsrail planlarının aksine kampı terk etmeyeceğim; Gazze Şeridi'nin dışına göç etmeyeceğim."

Her geçen gün artan zorluklar

55 yaşındaki Filistinki Um Kerem Askeri de, çadırlarda yaşamak yerine tek başına yıkılan evinin bir bölümünü onarmaya devam ettiğini aktarıyor.

Harap bir çatı altında, moloz yığınları arasında geçimini sağlayacak bir durum ya da destek olmadan yaşamaya çalışan Askeri, şunları söylüyor:

"İsrail ordusu tarafından yıkılmadan önce üç katlı bu konutta kardeşlerimle birlikte yaşardık."

Askeri, İsrail soykırımının kamp sakinlerini onlarca yıl gerilettiğini; barınma, yiyecek ve su gibi yaşamın en temel ihtiyaçlarından bile yoksun hale geldiklerini ifade ediyor.