Kaosun mimarı: Mark Skyes

Kaosun mimarı: Mark Skyes.
Kaosun mimarı: Mark Skyes.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Ortadoğu’nun nasıl paylaşılacağı üzerine İngiltere'nin Fransa ve Rusya ile gizli gerçekleştirdiği Sykes-Picot Antlaşması müzakerelerini yürütmesi, Mark Sykes’ın şöhretinin asıl sebebidir. Mark Sykes’ın, 1919’da son nefesini verdiği Paris’e geliş sebebi, Osmanlı İmparatorluğu topraklarının emperyal güçler arasında paylaşılacağı ünlü konferansa katılma isteğiydi. Ne var ki, tohumunu attığı ağacın yeşerdiğini görmeye ömrü yetmeyecekti.

Tarihler 16 Şubat 1919’u gösteriyorken Paris Barış Konferansı’na katılmak için Paris’te bulunan Mark Sykes adlı bir adam, bir pazar günü Hotel Le Totti’deki odasında İspanyol Gribi’nin aldığı milyonlarca candan biri olarak hayata gözlerini yumdu.

Mark Sykes, İngiltere´nin Ortadoğu uzmanı olarak, 1916 yılında adını Sykes-Picot Antlaşması'na veren İngiliz Muhafazakâr Parti'nin bir üyesiydi.
Mark Sykes, İngiltere´nin Ortadoğu uzmanı olarak, 1916 yılında adını Sykes-Picot Antlaşması'na veren İngiliz Muhafazakâr Parti'nin bir üyesiydi.

16 Mart 1879’da Londra’da zengin ve aristokrat bir ailenin tek çocuğu olarak dünyaya gelen Mark Sykes elindeki bu imtiyazı gerektiği gibi kullanarak, 40 yılı ancak bulan kısa hayatında, ardından bahsedilecek çok önemli işlere imza atmıştı.

Skyes, ömrü boyunca yazarlık, diplomatlık, askerlik ve milletvekilliği gibi farklı meslekler icra etmiş olsa da aslında o her şeyden önce bir gezgindi. Küçüklüğünde babasıyla birlikte Doğu'ya gerçekleştirdiği geziler kişiliğinin ve meraklarının şekillenmesinde önemli rol oynamıştı.

Yaptığı seferlerde gördükleri ve öğrendikleri onun hem seyahate hem de Doğu’ya tutkuyla bağlanmasını sağladı. Gezdiği yerler ve orada yaşayan insanlar hakkında ayrıntılı notlar aldı, haritalar çizdi. Nitekim böyle geçirilen bir gençliğin meyvesi, henüz 25’ine gelmeden yazılan dört kitap oldu.

Darül İslam, Mark Sykes'in Doğu seyahatleri sonrasında yazdığı kitaplarından biridir.
Darül İslam, Mark Sykes'in Doğu seyahatleri sonrasında yazdığı kitaplarından biridir.

Bir diğer yandan Mark Sykes ülkesine -cephede veya cephe gerisinde fark etmeksizin- yaşadığı süre boyunca büyük bir özveriyle hizmet etmişti.

1899-1902 yılları arasında cereyan eden II. Boer Savaşı’na asker olarak katılmış ve Güney Afrika’da savaşmıştı. Savaşın bitmesinin ardından İrlanda Dışişleri Bakanı George Wyndham’a özel sekreter olarak atandı. Ancak Sykes bu görevinden mutluluk duymuyor daha fazlasını yapabileceği, hünerlerini sergileyebileceği bir iş talep ediyordu. Bu dönemde eşine yazdığı bir mektupta “hayatının bir kedinin hayatından farksız olduğunu” söylemişti mesela.

  • Sykes, yıllarını seyahatlerde geçirmiş ve bir savaşı ardında bırakmış birisi için oldukça durağan olan bu hayattan İstanbul’daki İngiliz Büyükelçiliği'ne atanması ile sıyrıldı. Ancak burada da kendisinin politik meselelerden ziyade günlük işlerle görevlendirilmesi yaptığı işten tatmin olmamasına yol açtı.

Sykes, donanımlı olduğu alanda, faydalı olacağı bir işe sahip olma hayalini bir süre daha içinde taşıdı. Bununla birlikte Sykes’ın elçilikteki görev süresi onun Osmanlı’ya bakışını ciddi manada etkiledi. Bunun bir tezahürü olarak I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin Almanya’nın yanında savaşa girmeyi kararlaştırmasına kadarki süreçte daima Osmanlı toprak bütünlüğünün korunmasının, İngiltere’nin o topraklardaki çıkarları için en iyi yol olduğunu savundu.

Mark Sykes (orta sağda) ilk olarak babasıyla birlikte Ortadoğu'ya gitti, ancak kısa süre sonra bölgeye karşı hayatı boyunca sürekli tekrarlanan bir yakınlık ve ilgi geliştirdi ve bu durum onu, özellikle de Osmanlı'ya karşı savaş patlak verdiğinde, sonunda İngiliz Hükümeti için ideal bir danışman haline getirmişti.
Mark Sykes (orta sağda) ilk olarak babasıyla birlikte Ortadoğu'ya gitti, ancak kısa süre sonra bölgeye karşı hayatı boyunca sürekli tekrarlanan bir yakınlık ve ilgi geliştirdi ve bu durum onu, özellikle de Osmanlı'ya karşı savaş patlak verdiğinde, sonunda İngiliz Hükümeti için ideal bir danışman haline getirmişti.
Mark Sykes politikaya ilk adımını, 1911 yılında Central Hull’dan Muhafazakâr Parti milletvekili olarak seçilmesiyle attı. Partisinin Osmanlı konusundaki uzmanı Sykes idi.

Temmuz 1914’te I. Dünya Savaşı’nın başlaması ve 1914’ün sonunda Osmanlı’nın da savaşa dâhil olmasıyla birlikte İngiltere Hükümeti, De Bunsen Komitesi’ni kurdu. Bu komitenin görevi savaş sırasında ve sonrasında Osmanlı’ya karşı izlenecek politikaları belirlemekti. Dönemin Savaş Bakanı Lord Kitchener de Ortadoğu coğrafyası ve özellikle de Osmanlı hakkındaki bilgisine güvendiği Mark Sykes’ı kişisel temsilcisi olarak komiteye atadı. Sykes komitede bulunanlar içinde Osmanlı topraklarında yaşamış, birinci elden bilgi verebilen tek kişiydi. Bu sebeple komite içindeki varlığı büyük bir ehemmiyet arz ediyordu. Bunun yanında Sykes, savaş devam ederken Ortadoğu ve Balkanlar’da hükümet tarafından kendisine verilen gizli görevleri yürütmüş, o topraklarda yaşayan insanların kimliklerini, kültürlerini ve güncel hallerini incelemiş, bu minvalde raporlar hazırlamış ve hükûmete sunmuştu.

Türkiye'nin doğu illerinde geçen bir yolculuğun kaydı olan Sykes'ın seyahat raporu "Darül İslam", karşılaştığı manzara ve insanların çarpıcı fotoğraflarını içeriyor.
Türkiye'nin doğu illerinde geçen bir yolculuğun kaydı olan Sykes'ın seyahat raporu "Darül İslam", karşılaştığı manzara ve insanların çarpıcı fotoğraflarını içeriyor.

Verilen görevleri layıkıyla yerine getiren Sykes, Kitchener’in güvenini boşa çıkarmamıştı. Hâl böyle olunca Kitchener, 1915 yılı sonunda Fransa ile yürütülecek gizli müzakerelerde sorumluluğu Sykes’a verdi. Görüşmeler savaş sonrasında Ortadoğu’nun nasıl paylaşılacağı üzerineydi.

  • Antlaşmaya göre Türkiye’nin doğusu Rusların, Türkiye’nin güneyi ve Suriye’nin kuzeyi Fransızların, Güney Mezopotamya olarak adlandırabileceğimiz -içinde çoğunlukla petrol bölgelerini barındıran- topraklar ise İngilizlerin olacaktı. Rusya’nın da onayından sonra 16 Mayıs 1916’da imzalanan bu gizli antlaşma Rusya’da Çarlığı devirerek iktidara gelen Bolşeviklerin Kasım 1917’de deşifre etmelerine değin gizli kalacaktı.

Müzakereleri sürdüren İngiliz temsilci Mark Sykes ve Fransız temsilci François-George Picot’nun soyadlarıyla anılan ve her ne kadar tam anlamıyla uygulanamamış olsa da fikrî altyapı bakımından günümüze kadar çeşitli tartışmaları beraberinde getiren Sykes-Picot Antlaşması, Mark Sykes’ın şöhretinin asıl sebebidir.

Sykes-Picot Antlaşması'nın haritası: Mavi alan Fransız sömürgesi; A alanı Fransız Mandası; Kırmızı alan İngiliz sömürgesi; B alanı İngiliz Mandası.
Sykes-Picot Antlaşması'nın haritası: Mavi alan Fransız sömürgesi; A alanı Fransız Mandası; Kırmızı alan İngiliz sömürgesi; B alanı İngiliz Mandası.

Sykes-Picot Antlaşması sürecinde yaşanan bir diğer gelişme ise Mark Sykes’ın Siyonizme olan bakış açısında meydana gelen değişmedir. Daha öncesinde Yahudilere karşı mesafeli yaklaşan Sykes devam eden süreçte Chaim Weizmann, Baron Edmund Rothschild, Nahum Sokolow gibi Yahudi ileri gelenleriyle yaptığı görüşmeler sonucu sıkı bir Yahudi yanlısı olmuştur.

  • Hatta öyle ki Yahudilere Filistin topraklarında bir devlet sözü verilen Balfour Deklarasyonu’nun yayınlandığı gün Sykes, İsrail’in ilk cumhurbaşkanı olacak Chaim Weizmann’ı “Müjde Dr. Weizmann, bir oğlun oldu.” diyerek müjdelemiştir. Bunun yanında Nahum Sokolow da, Sykes’ın bürosunun kapısını “umut kapısı” olarak adlandırmıştır.

Ortadoğu’nun bugünkü halinin mimarı olarak gösterilen Sykes- Picot Anlaşması'nı hazırlayan Mark Skyes, İspanyol Gribi’nin aldığı milyonlarca candan biri olarak hayata gözlerini yumdu.
Ortadoğu’nun bugünkü halinin mimarı olarak gösterilen Sykes- Picot Anlaşması'nı hazırlayan Mark Skyes, İspanyol Gribi’nin aldığı milyonlarca candan biri olarak hayata gözlerini yumdu.

Mark Sykes’ın, 1919’da son nefesini verdiği Paris’e geliş sebebi, Osmanlı İmparatorluğu topraklarının emperyal güçler arasında paylaşılacağı ünlü konferansa katılma isteğiydi. Ne var ki, tohumunu attığı ağacın yeşerdiğini görmeye ömrü yetmeyecekti. Tıpkı, kendisini tarihe geçeceği anlaşma için görevlendiren Lord Kitchener’ın, Hicaz’da Arap Ayaklanması’nın başladığı gün, 5 Haziran 1916’da İngiltere’nin kuzeyinde bir gemi kazasında ölmesi gibi…