Tablâvî: Mısır’ın sesi gönüllere işleyen kârîsi

Mısır, Kur’ân kârîlerinin beşiği olmuş, dünya Müslümanlarına Kur’ân’ın sesini en güzel haliyle ulaştırmıştı.
Mısır’ın güçlü kârîleri, “Kur’ân Mekke’de indi, Kahire’de okundu, İstanbul’da yazıldı” sözünün arkasındaki gerçeği temsil ediyordu. Eş-Şeyh Muhammed Mahmud et-Tablâvî’nin hayatı da, Mısır’daki kârîlik geleneğinin bir özeti gibiydi. O, Mısır ve İslâm dünyasında Kur'ân kıraatinde önde gelen isimlerden biriydi.
Mısır’ın meşhur kârîlerinden eş-Şeyh Muhammed Mahmud et-Tablâvî, 20. yüzyılın ikinci yarısında Kur’ân tilavetinde en çok tanınan isimlerden biri olmuştu. 1934 yılında Kahire’nin kuzeyinde yer alan Meyyit Ukbe’de doğmuş, çocuk yaşta Kur’ân-ı Kerîm’i hıfz etmiş ve kısa zamanda tilavet üslubuyla çevresinde dikkat çekmişti. Ailesi fakir sayılabilecek bir hayat sürüyordu fakat Mısır toplumunda Kur’ân’a ve onu güzel sesle okumaya duyulan sevgi, Tablâvî’nin küçük yaşlardan itibaren yetişmesini sağlamıştı. Henüz on yaşına gelmeden Kur’ân’ı tamamen ezberlemiş, ardından farklı kurrâdan tecvid, makam ve tilavet sanatını öğrenmişti. İlk defa yerel meclislerde, camilerde ve düğünlerde Kur’ân okuduğunda sesi halkın kulağında farklı bir tesir bırakmıştı. Onun okuyuşunda hem derin bir vecd hem de güçlü bir musiki ahengi vardı. Bu nedenle kısa zamanda geniş bir çevre tarafından tanınmıştı.

Tablâvî’nin hayatı, Mısır’ın kârî geleneğinin ne denli köklü ve güçlü olduğunu da yansıtıyordu.
Tablâvî, 1960’lı yıllardan itibaren Mısır radyosuna seçilen kârîlerden biri olmuştu. Bu, Mısır’daki her kârî için en önemli dönüm noktalarından biriydi. Çünkü Mısır Radyosu, 1930’lardan itibaren Arap dünyasının dört bir yanına tilavetleri ulaştıran en büyük mecra olmuştu.
Abdülbasit Abdüssamed, Mustafa İsmail, Mahmûd Halîl el-Husarî gibi kârîler bu yolla tüm İslâm dünyasında tanınmışlardı. Tablâvî de bu zincirin son halkalarından biri olmuş, sesi hem Mısır içinde hem de Ortadoğu coğrafyasında milyonlara ulaşmıştı. 1970’li yıllarda özellikle Ramazan aylarında Mısır’ın büyük camilerinde yaptığı tilavetler, radyodan canlı yayımlanmış ve kitleler tarafından büyük bir ilgiyle dinlenmişti.
Mısır’ın “Kur’ân kârîleri ülkesi” olarak tanınmasının kökeni çok daha eskilere dayanıyordu. Osmanlı döneminde Mısır, ilim merkezlerinden biri olarak öne çıkmıştı. El-Ezher Üniversitesi, yüzyıllar boyunca İslâm dünyasının en önemli ilim ocağı olmuş, kıraat ilmi burada sistematik şekilde öğretilmişti. Mısır’daki medreselerde tilavet geleneği sadece teorik bir ders değil, aynı zamanda toplum hayatının vazgeçilmez bir parçasıydı. Cenazelerde, düğünlerde, toplu meclislerde kârîlerin Kur’ân okuması bir gelenek haline gelmişti. Bu durum, Mısır’da kârîliğin sadece dinî bir uğraş değil, aynı zamanda bir sanat ve meslek olarak görülmesine yol açmıştı.

Kur’ân kıraatiyle alakalı meşhur söz,
“Kur’ân Mekke’de indi, Kahire’de okundu, İstanbul’da yazıldı”
ifadesi, bu gerçeği çok net şekilde yansıtıyordu.

Kur’ân vahyin kaynağı olarak Mekke’de nazil olmuştu, Osmanlı hattatları onun yazıya geçirilmesinde zirveye ulaşmışlardı, fakat Kur’ân’ın sesi, melodisi ve gönüllere işleyişi Kahire’de hayat bulmuştu. Mısır’ın güçlü kârîleri bu sözün arkasındaki gerçeği temsil ediyordu. Abdülbasit’in sesiyle Kur’ân dinleyen bir Müslüman, onu bir daha unutamıyor; Mustafa İsmail’in makam geçişleri dinleyenlere musiki ile vahiy arasında bir köprü sunuyordu. Husarî’nin titiz ve eğitim amaçlı kıraati, modern dönemde Kur’ân eğitiminde vazgeçilmez olmuştu. Tablâvî ise bu zincirin içinde kendine özgü bir üslup geliştirmişti.
Onun okuyuşunda yüksek ses aralıkları, etkileyici iniş çıkışlar ve dramatik bir musiki çizgisi vardı. Kimi zaman coşkulu, kimi zaman derin bir hüzün taşıyan tilavetleri, dinleyenlerin ruhunda büyük bir iz bırakıyordu.
- Mısır halkı için Tablâvî, sadece bir kârî değil, aynı zamanda Kur’ân’ın sesinin bir temsilcisiydi. Onun okuduğu bir tilavet radyoda yankılandığında, insanlar işlerini bırakıp dinlemeye koyuluyordu. Özellikle Ramazan gecelerinde Tablâvî’nin sesi, Kahire sokaklarında adeta yankılanıyordu.
Mısır’da neden bu kadar çok büyük kârî yetişmişti sorusunun cevabı, hem sosyal hem kültürel hem de dinî faktörlerle açıklanabilirdi. Birincisi, Mısır’da Kur’ân kültürü halkın günlük hayatında çok merkezî bir yer tutuyordu. Bir çocuk büyürken Kur’ân’ı hıfz etmek hem ailelerin hem de köylerin ortak arzusu oluyordu. Bu nedenle hıfz medreseleri ve köylerdeki küçük kuttab okulları her yerde mevcuttu. İkincisi, Mısır’ın musikî geleneği çok güçlüydü. Arap makamları Mısır toplumunda zaten var olan bir kültürdü. Bu makam geleneği, Kur’ân tilavetinde de kendini göstermişti. Kârîler musikî ile kıraati birleştirerek dinleyenleri etkileyen bir tarz geliştirmişlerdi. Üçüncüsü, Mısır devletinin kârîlere verdiği önemdi. Radyo, televizyon ve camilerde kârîlerin sürekli ön planda tutulması, bu mesleği cazip hale getirmişti. Kârîler toplumda saygın bir konum elde etmiş, tilavetleriyle hem dinî hem de kültürel bir prestij kazanmışlardı.

Tablâvî’nin kariyerinde de bu dinamikler çok açık şekilde görülmüştü.
- O, bir yandan klasik tecvid kurallarını titizlikle uyguluyor, bir yandan da Mısır musikisinin gücünü sesine yansıtıyordu. Özellikle uzun nefesleriyle yaptığı tilavetler, dinleyenleri hayran bırakıyordu. Onun okuyuşu, birçok gence ilham olmuştu. Mısır’da kârîlik bir sanat olarak gençlerin ilgisini çektiği için, Tablâvî gibi ustalar yeni kuşaklara örnek olmuşlardı.

1980’li yıllarda Tablâvî’nin sesi Arap dünyasının dört bir yanında duyulmuştu. Körfez ülkelerine davet edilmiş, büyük camilerde Kur’ân okumuştu. Pakistan’dan Endonezya’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada Tablâvî’nin kasetleri dinlenmişti. Bu durum, Mısır kârîlerinin uluslararası alandaki etkisini bir kez daha göstermişti. Onların okuyuşu sadece Arap dünyasında değil, İslâm coğrafyasının tamamında Kur’ân tilavetine yön veren bir örnek haline gelmişti.

Tablâvî’nin hayatının önemli bir dönemi de Mısır Kurrâ Cemiyeti başkanlığı olmuştu. Bu görev, onun sadece bir okuyucu değil, aynı zamanda kıraat geleneğini koruyan ve geliştiren bir otorite olduğunu da göstermişti. Mısır’da kârîler arasında birlik sağlamak, genç kârîleri teşvik etmek, Kur’ân kurslarını desteklemek onun öncelikleri arasındaydı. Bu görevinde de geniş bir çevre tarafından saygıyla anılmıştı.
2020 yılında vefat ettiğinde, Mısır ve İslâm dünyası büyük bir kârîyi kaybetmişti. Cenazesi sade fakat onurlu bir törenle kaldırılmış, ardından tilavetleri yeniden radyolarda ve televizyonlarda dinlenmişti.
Onun ölümü, Mısır’daki kârîlik geleneğinin bir dönüm noktasını da temsil etmişti. Çünkü onunla birlikte, 20. yüzyılın o güçlü kârî nesli yavaş yavaş tarihe karışıyordu.
Mısır’ın kârîleri arasında Tablâvî’nin yeri her zaman özel kalmıştı. Abdülbasit’in coşkulu ve geniş kitlelere hitap eden okuyuşu, Mustafa İsmail’in makam zenginliği, Husarî’nin titizliği ve öğretici kıraati, Minşâvî’nin duygusal ve içli sesi Mısır kârî geleneğini zirveye taşımıştı. Tablâvî ise bu gelenekten beslenmiş ve onu kendi özgün üslubuyla sürdürmüştü.
Kur’ân tilavetinde Mısır’ın öne çıkmasının bir başka sebebi de modern iletişim araçlarıyla erken tanışmaları olmuştu. 1930’lu yıllardan itibaren Mısır Radyosu kârîlerin sesini kaydetmiş ve yayımlamıştı. Bu kayıtlar, hem kârîlerin üslubunu kalıcı hale getirmiş hem de yeni kuşaklara aktarılmasını sağlamıştı. Türkiye, Pakistan veya başka ülkelerde kârîlerin kayda alınması daha geç dönemlerde başlamışken, Mısır kârîleri çoktan Arap dünyasının ortak sesi haline gelmişti. Bu nedenle İslâm dünyasında kârî denilince akla ilk olarak Mısır gelmişti.

Neticede eş-Şeyh Muhammed Mahmud et-Tablâvî’nin hayatı, Mısır’daki kârîlik geleneğinin bir özeti gibiydi. O, çocuk yaşta başladığı Kur’ân yolculuğunu ömrünün sonuna kadar sürdürmüş, sesiyle milyonların gönlüne hitap etmişti. Onun önemi sadece kendi tilavetinde değil, aynı zamanda temsil ettiği geleneğin gücünde yatıyordu. Mısır, Kur’ân kârîlerinin beşiği olmuş, dünya Müslümanlarına Kur’ân’ın sesini en güzel haliyle ulaştırmıştı. “Kur’ân Mekke’de indi, Kahire’de okundu, İstanbul’da yazıldı” sözü, onun ve diğer Mısırlı kârîlerin hayatında ete kemiğe bürünmüş bir hakikat olmuştu.