Osmanlı saray kütüphanesinin gizli kataloğu 340 sayfa sonra nasıl ortaya çıktı?

​Aşk  tesadüfleri  sever  -  " Aramakla  bulunmaz bir kitabın  acaip  hikayesi "
​Aşk tesadüfleri sever - " Aramakla bulunmaz bir kitabın acaip hikayesi "

Bir kitap kendi kendini buldurur size. Ama her zaman ipuçlarını kolay kolay vermez. Yüzünü sayfa sayfa gösterip bir süre onun peşinden koşmanızı isteyebilir. Belki sadakatinizi ölçer belki maharetinizi. Çalışmaya başladığı ilk zamanlarda, “Bu konudan hiçbir şey çıkmaz” denilen Osmanlılarda kitap ve kütüphane kültürü üzerine 4 koca cilt yazan Prof. Dr. İsmail E. Erünsal’ın anlatacağım keşfi, tam da böyle bir “kendini bulduran kitap” hikâyesi!

I. Menkıbedeki hakikat

Üniversitede bir hocam, bir konu üzerinde çalışmaya başladığında ortaya çıkan bazı problemleri hiç beklemediği bir anda, hiç tahmin etmediği kaynaklarla karşılaşarak çözdüğünü anlatır, bu arada sözlerine mistik bir hava katmayı da ihmal etmezdi.

Ne yalan söyleyeyim, hocamıza pek de inanmaz, iyi metot bilen ve doğru kaynaklara ulaşan herkesin, bir şekilde, problemlerini çözebileceğini zannederdim. Zannederdim, diyorum çünkü zaman içinde okuduklarım, dinlediklerim ve -nadirattan da olsa- yaşadıklarım bana, hocamın ara sıra anlattığı bu “menkıbelerde” hakikat payı olduğunu gösterdi.

Yani siz bir meseleye tam anlamıyla yoğunlaştığınızda bütün bir kâinat size yardım etmek için seferber oluyor. Mühim nokta, o an geldiğinde bizim ne kadar hazır olduğumuz. Neyi aradığımızı ne kadar net ve berrak bilirsek arayıştan o kadar elimiz kolumuz -farkındaysak kalbimiz- dolu çıkarız çünkü.

Alberto Manguel
Alberto Manguel

II. “Rastlantılar dünyası”

Okumanın tarihi anabilim dalından üstadımız Alberto Manguel Geceleyin Kütüphane isimli enfes eserinin “rastlantı” bahsinde kütüphanenin yalnızca bir düzen ve karmaşa yeri değil, aynı zamanda bir rastlantılar dünyası olduğunu, kendi başlarına bırakılınca birtakım gizli benzerlik kurallarına, kayıtlara geçmemiş soyağaçlarına, ortak ilgi alanlarına ve temalara bağlı olarak kitapların bir araya geldiklerini söyler: “Bir raf ve bir numara verildikten sonra bile kitaplar kendi hareketlerini sürdürürler.”

Geceleyin Kütüphane, Alberto Manguel
Geceleyin Kütüphane, Alberto Manguel

İşte bu “rastlantılar” dünyasında siz de hazırlıklı bir şekilde yola çıktıysanız aradığınız bir kitap binlerce elyazması arasından yüzünü gösterip yüzlerce kilometre mesafeyi aşarak çalışma masanızın üzerine geliverir (Meşrebinize göre siz tesadüfler, tevafuklar, şanslar dünyası da diyebilirsiniz.

Aramakla Bulunmaz , İsmail Kara
Aramakla Bulunmaz , İsmail Kara

Ancak karar vermeden önce, kafanızın daha da karışması için İsmail Kara Hoca’nın Aramakla Bulunmaz kitabını okumanızı tavsiye ederim). Bundan sonra işiniz kolay… Kolay ama yine de güç. Nasıl mı?.

III. Kendini bulduran kitap

Bazen öyle olur: Bir kitap kendi kendini buldurur size. Ama her zaman ipuçlarını kolay kolay vermez elinize. Yüzünü sayfa sayfa gösterip bir süre onun peşinden koşmanızı isteyebilir. Belki sadakatinizi ölçer belki maharetinizi.

Prof. Dr. İsmail E. Erünsal
Prof. Dr. İsmail E. Erünsal

Çalışmaya başladığı ilk zamanlarda, “Bu konudan hiçbir şey çıkmaz” denilen Osmanlılarda kitap ve kütüphane kültürü üzerine 4 koca cilt yazanProf. Dr. İsmail E. Erünsal’ın aşağıda anlatacağım keşfi, tam da böyle bir “kendini bulduran kitap” hikâyesi: 1980’li yılların sonunda bir öğrencisi, Süleymaniye Kütüphanesi’nden tezi için aldığı elyazmasından dört beş örnek sayfayla Prof. Erünsal’ın yanına gelir.

 Dr. Nevzat Kaya
Dr. Nevzat Kaya

Hoca, tesadüfen sayfalardan birini çevirdiğinde arkasının eski harflerle yazılı olduğunu fark eder ve öteki sayfalara bakar: Öğrencinin getirdiği diğer sayfaların da arka yüzü doludur. Küçük bir incelemenin ardından büyük bir şaşkınlık içinde hemen telefona sarılarak Süleymaniye Kütüphanesi’nin o zamanki müdürü Dr. Nevzat Kaya’yı arar.

Fotokopi çektikleri bu kâğıtların nereden geldiğini, devamının olup olmadığını sorar, ancak tatminkâr bir cevap alamaz. Bir süre elindeki sayfalar üzerinde çalıştıktan sonra ortaya çıkan sonuç kültür tarihimiz açısından son derece önemlidir: Kendisinden “hakir” ve “müellif” diye bahseden hazırlayıcısının “Kitabü’l-Kütüb” ve “Defterü’l-Kütüb” şeklinde adlandırdığı bu sayfalar, bir kütüphane kataloğunun giriş kısmının fotokopisidir.

Hangi kütüphaneye ait olduğunu gösteren bir kayıt olmamasına rağmen içindekiler kısmının konu başlıklarının zenginliği ve alt başlıkların bolluğundan dolayı Erünsal, bu kataloğun zengin bir koleksiyona sahip olan Topkapı Sarayı Kütüphanesi’ne ait olabileceğini tahmin eder

(Burada müsaadenizle biraz uzun bir parantez açacağım çünkü “tahmin” kısmı çok hayati bir önem arz ediyor. Konumuza ne kadar hakimsek tahminlerimiz de o nispette isabetli oluyor. İslam bilim tarihi üzerine çalışan Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu bir konuşmasında anlatmıştı: Kütüphane çalışmaları sırasında Ali Kuşçu’nun astronomiyle ilgili 1,5 sayfalık bir metniyle karşılaşmış. Ali Kuşçu’nun Batlamyus ve Kutbuddin Şirazî’ye meydan okuyan satırlarını görünce, bu ilginç metni -kendisi daha çok matematik tarihi üzerine çalıştığı için- yurt dışındaki bir uzman arkadaşına göndermiş. Arkadaşı, Fazlıoğlu’nun bulduğu bu 1,5 sayfalık metnin Kopernik’e giden yolda astronominin “kayıp halkası” olduğunu tespit ederek bu metin üzerine bir makale yazıp çeşitli konferanslar vermiş. Tanpınar’ın sıkça vurguladığı gibi, “dikkati ilahlaştırmak” mühim! diyorum ve parantezi kapatıyorum. Nerede kaldığımızı hatırlamak için parantezin öncesindeki cümleye bir daha göz atabilirsiniz.)

Bu beş sayfa -eksik de olsa Osmanlı kütüphaneleri için düzenlenen ilk kataloglama kurallarını içerdiği için eşsiz bir tarihî belgedir. Erünsal, devamını bulmak ümidiyle kataloğun diğer sayfalarını arasa da bir şey bulamaz ve 1988’de elindeki beş sayfayı gerekli açıklamalar, tespit ve tahminleri içeren bir makaleyle ilim âlemine duyurur.

IV. Aramakla bulunur mu?

Öğrencilerine, arkadaşlarına “Kandillerde dua edin, şu kataloğun devamını bulayım” diye şaka yollu takılmayı da ihmal etmez.

 Prof. Dr. Mustafa Kaçalin
Prof. Dr. Mustafa Kaçalin

1989’da, araştırma için bulunduğu Macaristan’dan dönen değerli Türkolog Prof. Dr. Mustafa Kaçalin ile karşılaşırlar. Kaçalin, Budapeşte’deki Macar İlimler Akademisi Kütüphanesi’nde gördüğü henüz kataloglanmamış divanlardan, mecmualardan, tarih kitaplarından bahsederken laf arasında, içinde kitap adları yazılı kalın bir eser gördüğünü, ancak ne olduğunu tam anlayamadığını söyler.

Birden heyecanlanan Hoca, “Başı şöyle mi, içi böyle mi?” diyerek yayımladığı kısmı tarif eder. Nihayet bir keşif yolculuğu daha mutlu sonla bitmiştir: Süleymaniye Kütüphanesi’ne beş sayfalık fotokopisi ulaşan kataloğun, tamamı 340 sayfa olan tek nüshasının Macaristan İlimler Akademisi Kütüphanesi’nde olduğunu bu şekilde bir dost sohbetinden “tesadüfen” öğrenir Prof. Erünsal (Tesadüf kelimesini tırnak içinde yazdım çünkü hocaya göre: “Size tesadüfen gibi geliyor ancak bu, tesadüf değil. Arasanız bulamazsınız ama işte böyle önünüze geliyor. Cenab-ı Hakk’ın lütufları bunlar”).

Kitabın bir kopyasını Macaristan’dan getirtip inceledikten sonra Hoca, tahminlerinin doğru olduğunu anlar: Sultan II. Bayezid’in emriyle, Atufî adlı kütüphane görevlisi tarafından 908 (1502) tarihinde düzenlenmiş, daha sonraki dönemlerde yapılan ilavelerle zenginleşmiş ve Kanuni döneminde, 959 (1552) tarihinde hazırlanan nüshasında 5.700 cilt içinde 7.200 eserin künyelerinin yer aldığı Saray Kütüphanesi’ne ait bir katalogdur bu.

1992’de yayımladığı bir makaleyle, bilim dünyasını bu yeni gelişmeden de hemen haberdar eder. Peki Erünsal’dan önce bu kataloğu gören olmamış mı?

Olmuş elbette: Ünlü Türkologlar Janos Eckmann ve Eleazar Birnbaum 60’lı ve 70’li yıllarda kaleme aldıkları makalelerinde bu kataloğa atıfta bulunmuşlar, ancak muhtevasına vâkıf olmadıkları için eserin ne olduğunu tayin edememişlerdir.

Varaka ve Gülşen mesnevisinden bir sayfa
Varaka ve Gülşen mesnevisinden bir sayfa

Dostların kültür tarihimize yaptığı katkılar önemli. Zira bu şekilde gün ışığına çıkarılan bir kitap Anadolu Selçuklu minyatür sanatının en önemli örneklerinden olup 13. yüzyılın başında Konya’da resimlenen çok değerli bir Farsça Varaka ve Gülşahmesnevisidir:

1950’lerin başında, dünyaca ünlü Şarkiyatçı Prof. Ahmet Ateş, İstanbul’a gelen Afganistanlı bir şair dostunu elyazmalarını görmek maksadıyla Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’ne götürür. Kataloğa bakarken 841 numaranın karşısında “Der-sitayiş-i Sultan Mahmud” kaydını görür ve adı geçen Sultan Mahmud’un, Afganlıların millî kahramanları saydıkları Gazneli Mahmud olması ihtimalini düşünerek -İstanbul’a gelen dostuna bir jest yapma sevkiyle- bu kitabı ister.

Kitap geldiğinde işin doğrusu ortaya çıkar: Eserin Gazneli Mahmud’a ithaf edilen 72 minyatürlü bir Varka ve Gülşah mesnevisi olduğu anlaşılır ve Prof. Ateş, kaleme aldığı makalesinde “eserin böyle meydana çıkmasına vesile olan aziz dostu”na teşekkür etmeyi de ihmal etmez.

V. Fatih’in kütüphanesinde

Yeniden 340 sayfalık Saray Kütüphanesi kataloğuna dönersek: Prof. İsmail Erünsal’a göre bu katalog, 16. asrın başı gibi erken bir dönemde Osmanlı sarayında mevcut, önemli bir kısmı Fatih devrinde kütüphaneye kazandırılmış kitapların listesini vermesi bakımından kültür tarihimizin bazı karanlık noktalarını aydınlatabilir.

Ayrıca bu liste, ciddi bir okur olduğunu bildiğimiz Fatih’in alaka duyduğu eserlerle ilgili başvurabileceğimiz kaynakların başında geliyor.

Kataloğun ilginç bir yanı günümüze ulaşmayan birçok eserle karşılaşmak. Daha da ilginç bir nokta, burada Divanü Lugati’t-Türk’ün bir nüshasının kaydedilmesi. Bundan da daha ilginç olan katalogda, Divanü Lugati’t-Türk’ün 1. cildinin kütüphanede mevcut olduğunun belirtilmesi: “El-mücelledü’l-evvel min Kitâbu Divâni Luğati’t-Türk fi’l-Luğati’t-Türkiyye”.

Dîvânü Lugāti’t-Türk' ten bir sayfa
Dîvânü Lugāti’t-Türk' ten bir sayfa

,

Erünsal’a göre bu kayıt, keşifleri tetikleyecek yeni sorular yaratıyor: Öncelikle Kaşgarlı Mahmud’un Divanü Lugati’t-Türk’ün bir zamanlar Saray Kütüphanesi’nde mevcut olan nüshası bugün elimizdeki mevcut Ali Emirî nüshası mıdır?

Kataloğu hazırlayan Atufî, niçin Saray Kütüphanesi’ndeki nüshaya Divan’ın 1. cildi demektedir? Böyle bir kaydı neye dayanarak yazmıştır? Çünkü mevcut bilgimize göre eser tek cilttir. Eğer bu nüsha Ali Emirî nüshasıysa neden Ali Emirî nüshasında birinci cilt olduğunu gösteren herhangi bir kayıt yoktur? Acaba bu nüshada birinci cilt olduğunu gösteren bir kayıt vardı da bu sayfa sonradan koptu veya koparıldı mı? Sorular, sorular…

11. yüzyılda yazılan ilk Türkçe sözlüğümüzle ilgili yukarıdaki kışkırtıcı sorular, maalesef şimdiye kadar Türkologları pek de heyecanlandırmış gözükmüyor.

VI. Treasures of Knowledge

Başta edebiyat ve tarih olmak üzere Osmanlılarla ilgili pek çok konuda birincil kaynak olan kataloğun Prof. İsmail Erünsal tarafından keşfedilmesinin üzerinden 25 yıldan fazla zaman geçti. Ancak şimdiye kadar ciddi bir araştırma yapılmadı, yapılamadı. Bu ülkenin kaderi bu belki de: Bazı sesler bir türlü duyulmuyor ya da duyulması için üzerinden çok zaman geçmesi gerekiyor, mesela 25 yıl gibi bir süre… Sesiniz yakınınızdakilere bir türlü ulaşmıyor da, çok uzağınızdakiler sizi duyuyorlar, mesela ta Amerika’dan yankılanıyor.

 Cemal Kafadar
Cemal Kafadar

Çok değerli Osmanlı tarihçileriHarvard Üniversitesi’ndenGülru Necipoğlu ve Cemal Kafadar ile Chicago Üniversitesi’ndenCornell H. Fleischer’ın bir süredir bu katalog üzerinde çalıştığı biliniyordu. Hatta projenin ilk bulguları 2014’te Harvard’da yapılan bir çalıştayda değerlendirilmişti.

Gülru Necipoğlu
Gülru Necipoğlu

El-İntizar eşeddü mine’n-nâr, yani beklemek ateşten daha yakıcıdır: Osmanlıların çok kullandığı bu Arapça kelam-ı kibar, belki de en çok yayın hazırlık safhasından bir şekilde haberdar olduğumuz kitapları beklerken yaşadığımız hissiyatı tarif ediyor (Çoğul konuşuyorum, zira bu yazıyı okuyorsanız siz de “biz”densiniz demektir).

Treasures of Knowledge: An Inventory of the Ottoman Palace Library, Brill
Treasures of Knowledge: An Inventory of the Ottoman Palace Library, Brill

Neyse ki hasretle beklediğimiz bu katalog ve ayrıntılı incelemesi Necipoğlu, Kafadar ve Fleischer’ın editörlüğünde, Treasures of Knowledge: An Inventory of the Ottoman Palace Library (1502/3-1503/4) adıyla Temmuz’da Şarkiyat araştırmalarının seçkin yayınevi Brill’den çıkacak. Bakalım bu görkemli yayının sesi Türkiye’den duyulacak mı?

İki not: 1. Yazımın üst başlığını Murathan Mungan’ın bir şiirinden ödünç aldım.

2. Treasures of Knowledge’ın yayımlanacağı haberini veren İSAM Kütüphane Müdürü Mustafa Birol Ülker’e müteşekkirim.

Kaynaklar:

Ahmet Ateş, “Farsça Eski Bir Varka ve Gülşah Mesnevisi”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, c. 5, 1953, s. 33-50;

İsmail E. Erünsal, Edebiyat Tarihi Yazıları: Arşiv Kayıtları, Yazma Eserler ve Kayıp Metinler, Dergâh, 2016;

İsmail E. Erünsal, Osmanlı Kültür Tarihinin Bilinmeyenleri, 2. baskı, Timaş, 2019.

Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.