After Life : Yaşamın sürekliliğine dair bir kara mizah

​After Life : Yaşamın sürekliliğine dair bir kara mizah
​After Life : Yaşamın sürekliliğine dair bir kara mizah

Ünlü İngiliz komedyen Ricky Gervais,senaryosunu yazıp yönetmenliğini ve başrolünüüstlendiği yeni projesi After Life’ta, eşinin ani ölümü sonrası düştüğü ruhsal boşlukta hayatın anlamını ve neden yaşanmaya değer olduğunu sorgulayan, bunu yaparken de yaşadığı dramatik ve acımasız anlarda ortaya çıkardığı ruhunun karanlık yönlerinin hayatıherkes için zorlaştırdığını gösteren Tony isimli karakter üzerinden bir kara mizaha imzaatıyor.

Ruhsal boşluğun doğurduğu çarpık değişim

Yoğunlukla ofansif mizah içerikli önceki projelerinin aksine, 6 bölümlük yeni mini dizisinde tam bir kara mizaha imza atan Gervais, bugüne kadarki en otobiyografik anlatısı olarak dikkat çeken After Life ile de kısa zamanda adından söz ettirmeyi başardı.
Yoğunlukla ofansif mizah içerikli önceki projelerinin aksine, 6 bölümlük yeni mini dizisinde tam bir kara mizaha imza atan Gervais, bugüne kadarki en otobiyografik anlatısı olarak dikkat çeken After Life ile de kısa zamanda adından söz ettirmeyi başardı.

Son yılların en iyi komedi dizilerinden The Office’in İngiliz versiyonunun yanı sıra yazıp yönettiği ve başrolünü üstlendiği Extras, The Invention of Lying (Yalanın İcadı), Ghost Town (Hayalet Şehir), Special Correspondents (Özel Muhabirler) gibi dizi ve filmleriyle beğeni toplayan ünlü İngiliz komedyen Ricky Gervais’in yeni projesi After Life (Yaşamdan Sonra), 8 Mart’ta Netflix’te gösterime sunuldu.

Yoğunlukla ofansif mizah içerikli önceki projelerinin aksine, 6 bölümlük yeni mini dizisinde tam bir kara mizaha imza atan Gervais, bugüne kadarki en otobiyografik anlatısı olarak dikkat çeken After Life ile de kısa zamanda adından söz ettirmeyi başardı.

After Life’ta, kanser tedavisi gören eşi Lisa’yı (Kerry Godliman) kaybettikten sonra düştüğü ruhsal boşluk nedeniyle hayatının anlamsızlaştığını düşünen Tony isimli karakteri oynayan Ricky Gervais, bu rolde, eşini kaybetmişliğini kabullenmek yerine, iyileşmeyi reddeden, intihara meyilli, çekilmez, aksi ve kaba bir karaktere dönüşüyor.

Ölen eşiyle olağanüstü mutlu, eğlenceli ve mükemmel yıllar geçiren, etrafında da çok neşeli ve şakacı bir insan olarak tanınan Tony, bu değişimle birlikte, hayatın anlamını ve neden yaşanmaya değer olduğunu sorgulayarak, hayatın ondan çaldığını düşündüğü eşi ve mutluluğuna karşı dünyayı cezalandırmak düşüncesiyle hareket ediyor.

Bu düşüncesini, kendini ve başkalarını umursamayarak ve etrafında olan bitenlere karşı ne isterse söyleyerek ve yaparak gösteren Tony, büründüğü yeni karakterle bir “süper güce” dönüştüğünü düşünüyor. Tony bu düşüncesini ise “Güzel, düşünceli ve dürüst olmanın bir avantajı yok, hatta birçok durum karşısında oldukça da dezavantajlı...” sözleriyle gerekçelendiriyor.

Aykırı bir pop figür

İngiltere’nin küçük bir kasabasında yayın yapan The Tambury Gazette isimli kurgu gazetede muhabir olarak çalışan Tony, gazetenin sahibi ve kayınbiraderi Matt’in Tom Basden) yanı sıra Lenny (Tony Way), Kath (Diane Morgan) ve Sandy (Mandeep Dhillon) isimli karakterlerle aynı iş yerini paylaşıyor.

After Life’ta Tony’nin bunun tam tersi bir tavra büründüğünü, önceden iyi, neşeli ve şakacı bir insan olmasına rağmen, gelen değişimle birlikte duyguları üzerinde kontrolünü kaybeden, olabildiğine acımasızlaşan, saf ve katıksız bir öfke hâliyle sert sözler sarf eden, kaba ve aykırı bir karaktere büründüğünü görüyoruz.
After Life’ta Tony’nin bunun tam tersi bir tavra büründüğünü, önceden iyi, neşeli ve şakacı bir insan olmasına rağmen, gelen değişimle birlikte duyguları üzerinde kontrolünü kaybeden, olabildiğine acımasızlaşan, saf ve katıksız bir öfke hâliyle sert sözler sarf eden, kaba ve aykırı bir karaktere büründüğünü görüyoruz.

Önceki neşeli ve şakacı hâlinin aksine, karısının ölümünden sonra başta iş arkadaşları olmak üzere, hayatındaki birçok insana karşı oldukça eleştirel, alaycı, kırıcı ve nobran davranışlar sergilemeye başlayan Tony, bu tavrını en çok da gazetedeki ortağı ve birlikte haber yapmaya gittiği Lenny’nin yanı sıra haberini yaptıkları insanlarla görüşmelerden sonra dile getirdiği düşüncelerinde sergiliyor.

Benzer yapımlarda gördüğümüz, pop kültürün genel olarak kötü ya da aşırılıklar taşıyan karakterleri küçümseyen fakat sonunda onların da aslında iyi yönleri ve altın gibi bir kalpleri olduğunu gösteren tavırlarını içeren yapımların aksine, After Life’ta Tony’nin bunun tam tersi bir tavra büründüğünü, önceden iyi, neşeli ve şakacı bir insan olmasına rağmen, gelen değişimle birlikte duyguları üzerinde kontrolünü kaybeden, olabildiğine acımasızlaşan, saf ve katıksız bir öfke hâliyle sert sözler sarf eden, kaba ve aykırı bir karaktere büründüğünü görüyoruz. Böylece ortaya eğlenceli olmayan, kötü ve dizideki ifadesiyle “tam bir pislik” karakter çıkıyor.

After Life’ın daha ilk açılış sahnesinde, Tony’nin ölen eşi Lisa, geride bıraktığı videolardan birinde Tony’ye şu sözlerle sesleniyor: “Bunu izliyorsan artık hayatta değilim demektir. Bunları yüzüne söyleyemedim, çok utanç verici. Benim için değil, senin için tabii ki. Ne kadar müthiş olduğunu duymaktan hep rahatsız oldun. Ama öylesin. Müthişsin.Ama kesinlikle işe yaramazsın. O yüzden sana, bensiz hayatın kılavuzunu bırakmaya karar verdim.” Kaydettiği videolarda, Tony ile evlilikleri sırasında yaşadıkları neşeli anlarına ve ölmesi durumunda Tony’nin neler yapması ve nasıl davranması gerektiğine dikkat çeken Lisa, aslında bir yetişkin olmasına rağmen evlilik içerisinde de saçma sapanlık düzeyinde ve oldukça çocuksu davranışlar ve şakalar sergileyen ve yalnız kaldığında bocalaması kaçınılmaz bir karakterle karşı karşıya olduğumuzu hissettiriyor.

Zira, yalnız kalışından itibaren yaşadığı ve aptalca bulduğu durumlara karşı en öfkeli tepkileri sergileyen Tony, kendisini mutlu olarak düşündüğü önceki yıllarında ne kadar çocuksu davranışlar ve şakalar sergilediğinin farkında dahi olmayan bir karakter.

Öfkeli ve nobran davranışlarının insanları mutsuz kılacağını hiç düşünmemesi ise bencilliğini fazlasıyla ortaya koyuyor. Çünkü kendisi mutsuz ise başkalarına da bunu yaşatıyor olmasının hiçbir önemi yok. Üstelik bunu hak ettiklerini düşünecek düzeyde de bir savruluş yaşıyor. Bu noktada tek yapması gereken de mutsuzluğunu yaymak ve önüne çıkan her insanı cezalandırmak.

Tony’nin bu noktada ıskaladığı durum ise başkalarının da sorunsuz, kayıpsız olmadığı ve yaşadıkları tüm acı(- masız) ve olumsuz durumlara rağmen, bir yetişkin olarak hayatlarını sürdürmeye ve yaşanır kılmaya dönük çabalarını görmezden gelmesi.

After Life’ın mesajını net olarak ortaya koyuyor: Yaşadığımız acı(masız) ve olumsuz olaylar ve kayıplarımız nedeniyle aslında hepimiz yaralıyız ve hasarlıyız
After Life’ın mesajını net olarak ortaya koyuyor: Yaşadığımız acı(masız) ve olumsuz olaylar ve kayıplarımız nedeniyle aslında hepimiz yaralıyız ve hasarlıyız

Tony’nin öğrenmesi gereken ve öğreneceği durum ise After Life’ın mesajını net olarak ortaya koyuyor: Yaşadığımız acı(masız) ve olumsuz olaylar ve kayıplarımız nedeniyle aslında hepimiz yaralıyız ve hasarlıyız. Buna rağmen her ne olumsuzluk yaşarsak yaşayalım, hayatın ve insanların güzel yönlerini görebiliriz; yaşamın sürekliliğini unutmadan, hayata kaldığımız yerden devam edebiliriz, etmeliyiz.

Tony’nin hikâyesi, bu yönüyle insanlığın hurdaya çıkartılması gereken hasarlı hâlleri olduğunu ve kendimizi ve başkalarını mutsuz kılmamak adına bunu yapmamız gerektiğini kara bir mizahla ortaya koyuyor.

Lisa’sız günlerinde iyileşmeye karşı savaşını sürdüren Tony’nin yalnızca evde beslediği köpeğine ve Alzheimer hastası babasına (David Bradley) karşı sorumlulukları ölümünü engelliyor. Diğer yandan “ölmeyi da başaramayan” Tony’nin içinde bocaladığı bu ıssız denklemde insanlarla girdiği her etkileşim ise insanların acılarla ve kayıplarla nasıl başa çıktıklarının farklı bir yönüne ışık tutuyor.

Tanınmış ve oldukça kaliteli oyunculuklara imza atan birçok İngiliz aktörün oynadığı After Life’ın yıldızı parlayan oyuncusu ise Anne karakterine hayat veren Penelope Wilton.
Tanınmış ve oldukça kaliteli oyunculuklara imza atan birçok İngiliz aktörün oynadığı After Life’ın yıldızı parlayan oyuncusu ise Anne karakterine hayat veren Penelope Wilton.

Bu yüzleşmelerden sonra ise Tony’deki iyileşme belirtilerini yavaş da olsa görmeye başlıyoruz. Tony’nin normalleşmeye yönelik çabalarını görmeye başladığımız anlara kadar ortaya konan yas tasviri ise pop kültürde nadiren gözlenebilen bir durum.

Bu durum, izleyicinin canını sıksa da ya da benzer durumdaki insanlar için örnek oluşturabilecek olumsuz bir duruma işaret etse de After Life’ı tehlikesiz kılan durum, ortadaki acıyı ve kederi şiirsel bir romantizmle aktarmaması ya da daha doğru bir ifadeyle kutsamak yerine, eleştirisine kapı aralamasında yatıyor.

Zira Tony’nin hikâyesi bencilce bir hikâye olduğu kadar, diğer karakterler ağzından bunun eleştirisini yapan ve normalleşmeye, iyileşmeye dönük unsurlara da fazlasıyla yer veren, bu yönüyle kişisel bir dramı fazlasıyla dengelemesiyle oldukça güçlü ve çarpıcı bir hikâye.

Dizideki mizah unsurları

Buraya kadar yazılanlardan hareketle, barındırdığı travmatik ve dramatik unsurlara rağmen bir komedi dizisi olan After Life’ta, mizah unsurlarının nerede saklı olduğu akla gelebilir. Bunun cevabı ise çoğunlukla Tony’nin gerçekten saçma bulduğu olaylar, durumlar ve bunlara verdiği tepkilerde ortaya çıkıyor.

  • Tony’nin özellikle babası, babasının bulunduğu huzurevindeki hemşire (Ashley Jensen), psikoloğu (Paul Kaye) ve Tony’nin patronu ve kayınbiraderi Matt’in oğlu George (Tommy Finnegan) ile yaşadığı ikili diyaloglar, zekice ve eğlenceli içerikleriyle gülümsetmeyi başarıyor.

Diğer yandan Tony’nin ikili diyalogları ve haberini yapmaya gittiği insanların absürtlüğü su götürmez hikâyelerini dinlemesi sırasında ve sonrasında yaptığı yorumlar fazlasıyla mizah içeriyor.

After Life, izleyiciyi her an güldürmekten ziyade, aslında düşündürürken güldürmeyi amaçlayan ve oldukça sorgulatıcı detaylar içeren bir yapım. Böylesi anlar da, dizinin bu amacını başarılı şekilde ortaya koyuyor.

Tony’nin mükemmel olarak gördüğü önceki hayatında yaşadığı sıradanlıkları ve absürtlükleri görmezden gelerek, birçok insanın içindeki masum eğlenceyi gördüğü olaylar ve durumlarda artık “aptalca olanı” görmeye başlaması ise hayata dair oldukça büyük dersler içeren ve “Güzellik bakan gözdedir” özdeyişini de net şekilde vurgulayan sahnelere kapı aralıyor. Tanınmış ve oldukça kaliteli oyunculuklara imza atan birçok İngiliz aktörün oynadığı After Life’ın yıldızı parlayan oyuncusu ise Anne karakterine hayat veren Penelope Wilton.

Tony’nin mezarlığa her gidişinde, kaybettiği kocası ile konuşurken görüp samimiyet kurduğu Anne, iç ısıtan ve gülümseten sözleri ve âdeta şifa veren muhteşem performansıyla dizideki kötümserliği dağıtmayı başararak, Tony’nin normalleşmesi adına psikoloğunun dahi yardımcı olamadığı düzeyde yardımcı olan bir karaktere dönüşüyor.

Zira hayatla başa çıkmada kişisel özeleştirilerimizin, kendimize hesap verebilirliğimizin önemi, öncelikle kendimize karşı sorumlu olduğumuz ve kendimizin doktoru ve psikoloğu olmamız gerektiği, Anne’nin konuşmalarının satır aralarında çok güçlü şekilde veriliyor. Hayata ve mutlu bir şekilde sürdürülebilirliğine dair “Elimizdeki her şey birbirimiziz. Ölene kadar birbirimize yardım etmeliyiz...Kendin için üzülmenin ve herkesi de mutsuz etmenin çok da anlamı yok” mottosunu izleyicinin zihnine mıh gibi çakmaktan geri kalmayan After Life, her biri ortalama 25 dakika süren 6 bölümü ve hayata dair ince detaylar içeren zengin içeriğiyle izlenmeyi fazlasıyla hak ediyor.